HUCURAT İLK 3 AYET
Hucurat süresinin tefsirini işleyeceğimiz bu bölümde,birinci ders olarak ilk üç ayeti işleyeceğiz.Diğer ayetlerin de tefsirlerini eklediğimizde aslında bu ayetlerle vaaz yapılabileceği anlaşılır olacaktır.Bu tefsirde belağat bölümünün de olmasının altında bazı cemaatin ”ben bunları biliyorum.”demesinin önüne geçmek yatmaktadır.
HUCURAT (ilk 3 ayet)
İndiği Yer : Medine
Resmi sıra:49
Âyet sayısı : 18
Süre adını,4. Ayette geçen ‘’hucurat’’ kelimesinden almıştır.
Birinci ayetin nüzül sebebi kesin olarak bilinmemekle beraber âyetin nüzul sebebi ile ilgili altı ayrı görüş vardır.Bu yüzden nüzül sebebi üzerinde durmayacağız.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ
Bu ayeti bir ayetle tefsir etmek istediğimizde en uygun ayet Ahzap 36’dır.
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا
‘’Allah ve Resûlü bir iş hakkında hüküm verdikleri zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için kendi işleri konusunda tercih kullanma hakları yoktur. Kim Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır.’’(Ahzap :36)
Belağat (Hucurat : 1) “Allah ve rasülünün önüne geçmeyin.” âyetinde istiâre-i temsîliyye vardır. Yüce Allah, mü’minlerin, Pey¬gamber (a.s)’in huzurunda görüş açıklama ve karar verme hususundaki hal¬lerini, bazı insanların, önüne geçerek yürüdüğü büyük bir yöneticinin haline benzetti. Halbuki edep, onların, melikin önünde değil de, arkasında yürümelerini gerektirir. Bu benzetme istiâre-i temsîliyye yoluyla yapılmıştır.
Allah’ı rab,rasulünü rehber edinen yani Müslüman olanların her konuda daima, evvelen Allah ve rasülünün bir emri-yasağı var mı diye araştırması,öğrenmesi gerekir.Araştırmaya girişmeden belli bir sonuca varmadan kendi aklımıza göre hareket ettiğimizde,fetva verdiğimizde Allah’ın değil de aklımızın emri doğrultusunda gitmiş oluruz ki Müslümanlık bu değildir.Nitekim Porf.Dr.Yusuf Kardavi de ‘’Tevhid Hakikati’’ adlı eserinde kanun koyucu olarak Allah’tan başkasını tanımaya ‘’şirk’’demiştir.Şirkin islam dışında olmakla eş anlamlı olduğu unutulmamalıdır.Allah’ın ilgimiz bulunan konuda ne buyurduğunu bilebilmemiz için,ilim gerekir.Bunun için de araştırma yapmamız gerekecektir.Öyleyse bu ayette araştırmaya teşvik vardır,diyebiliriz.Nitekim kişinin kendisine yetecek bilgiyi öğrenmesi farzdır. “İlim tahsil etmek,her müslüman erkek ve kadına farzdır.” (İbn Mace, Mukaddime, 17)İlmin farzlığına delil olarak ‘’ İkra.’’emri de verilebilir çünkü okumanın amacı öğrenmek,bilgi sahibi olmaktır.Hemen hemen tüm ilmihal kitaplarında ‘’ ilmihal bilgisi farzdır.’’ kaydı bulunmaktadır.
Sahabe,yukarıdaki ayetleri görmezden gelir miydi ?
Resûlüllah (A.S.) Efendimiz hayatta iken kitap ve sünnette yer alan hükümler, emirler ve tavsiyeler Ondan öğreniliyordu. Allah ve Resulü bir konu hakkında bir hüküm ortaya koymadıkça, başkasının hüküm beyân etmesi asla caiz kabul edilmemiştir. Resûlüllah’ın (s.a.v) vefatından sonra, mü’minler bu iki esas kaynağa bağlı kalmakla emrolunmuşlardır.Ortaya çıkacak yeni yeni meselelerin çözümünü yine bu iki kaynakta arayıp bulmaları; bulamadıkları taktirde icmâ ve kıyasa yönelmeleri her zaman geçerli bir kural olarak belirlenmiştir.
Nitekim Resûlüllah (A.S.) Efendimiz Hz. Muâz’ı (r.a) Yemen’e görevli olarak gönderdiğinde, aralarında şu tarihî konuşma geçmiştir:
— Ya Muâz! Orada ne ile hükmedeceksin? — Allah’ın kitabıyla…
— Aradığın hükmü onda bulamayacak olursan?
— Resûlüllah’ın (s.a.v) sünnetiyle… — Onda da bulamayacak olursan?..
— Kendi re’yimle ictihatta bulunurum.
Bunun üzerine Resûlüllah (s.a.v) Efendimiz elini Muâz’ın (r.a) göğsüne vurarak şöyle hamd etti: «Resulünün elçisini, Resulünün hoşnut ola¬cağı şeye muvaffak kılan Allah’a hamd olsun.» (Hâkim : İbn Abbas (R.A.) dan isnad-i sahih ile… – Ebû Davud/ İbn Mâce,menâsik : 84- Taberânî,kader : 3 -Ahmed : 3,26 : Ebû Dâvud bu hadîsin son kısmını sadece «Allah’ın kitabını» şeklinde nakl etmiştir.)
Bunca delile rağmen hala hoca,din bilgini diye geçinenler; yukarıdaki ayetleri hiçe sayanlardır.Bizler bilginlere göre değil,ayet ve hadislere göre yaşamakla mükellefiz.Medyatik olma uğruna;şöhrete bilgisini değişenlere,bilgisini satanlara kanmamalıyız.(kabir azabı yoktur,tavuktan kurban olur,recm yoktur vb.)Ayrıca unutulmamalıdır ki duyduğumuz her fetvaya göre hareket etmek peygamberimizin hadisi gereği yanlış olur. ‘’ İnsanlar sana fetva verseler bile sen bir de kalbine sor.’’ (Darimi,buyu :2/Ahmed-i Müsned,4,228/Ebu ya’la,Müsned,3,161,162)< hasen hadistir.
…………………………………………………………………………………………………………………….
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ
Hz.Peygamberle konuşurken, sıradan bir kimse ile konuşur gibi bağırıp çağırarak konuşmak. İslâm’dan önce Araplar bu gibi inceliklere riayet etmezler, ilâhî bir dinin eğitiminden geçmedikleri için bir peygambere nasıl davranılacağını da bilmezlerdi. Âyetler hem onlara edep dersi vermekte hem de daha sonra gelecek olan müminlere, vefatından sonra da olsa Peygamberlerine karşı besleyecekleri saygı ve sevgi konusunda örnekli açıklama yapmaktadır.
“Farkında olmadan amelin boşa gitmesi” İki türlü olabilir: a) Âhiret hesaplaşmasında günahlar ile sevapların denkleştirilmesi, başkalarının haklarıyla ilgili bazı günahlardan kurtulabilmek için sevap hanesinden aktarmalar yapılması söz konusudur. Bu durumda insana büyük dereceler ve ödüller kazandıracak birçok amel (ibadet, hayır, güzel iş) tazminata gitmekte, bir mânada heder edilmektedir. b) İman olmazsa ebedî kurtuluş bakımından amelin bir değeri yoktur. Hz. Pey-gamber’e karşı gerekli edep ve saygıyı göstermeyen, onu hayatında örnek almayan kimselerin zaman içinde din duyguları, dinî pratikleri ve imanları -kendileri işin farkında olmadıkları halde- zayıflayabilir. Bu zayıflama imanın varlığı ile yokluğu eşit olan bir dereceye vardığında ibre, fikirde veya fiilde İnkâra doğru yönelir, inkâr gerçekleşince de amellerin değeri kalmaz, âhiret sermayesi olarak boşa gitmiş sayılır.
Belağat : “Onunla konuşurken, birbirinizle konuştuğunuz gibi, yüksek sesle konuşmayın” âyetinde mürsel mücmel teşbih vardır. Çünkü teşbih edatı ( Kcehri) zikredilmiştir.
İmam Mâlik’e ve bazı ilim adamlarına göre : Âyetin hükmü kıyamete kadar bakidir. O bakımdan Ravzâ-i Muttahhara’da bulunan bir kimsenin o yüce huzurda yüksek sesle konuşması caiz değildir. Nitekim devrin halîfesi, yanında İmam Mâlik bulunduğu halde Ravzâ-i Muttahhara’yı ziyaret ederken yüksek sesle konuşuyordu. İmam Mâlik’in onun bu saygısızlığına dayanamadığı ve yukarıdaki âyeti okuyarak halîfeyi uyardığı; Resûlüllah’ın manevî huzurunda saygılı olmaya onu davet ettiği pek meşhur bir olaydır.
O halde dün olduğu gibi, bugün de yarın da, yarından sonra da Ravza-yı Muttahhara’da ve bir de Hadîs-i şerif okunan meclislerde yüksek sesle konuşulmaz, Resûlüllah’a (A.S.) saygı gösterilir. Aksi halde, Kur’ân’ın anla-tımıyla, «Sonra farkına varmıyarak amelleriniz boşa gidebilir» mealindeki ilâhî uyarıya muhatap olma durumu ortaya çıkar.
إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ
Hz.Peygamber meclisinde oturanlara ve onun emrinde olanlara verilen bir terbiyevi davranış şeklidir.Her ne kadar bu davranış biçimi o çağdaki insanlara gelmiş ise de tefsir usulcülerinin icma’ı ile, o gün emir olan,bugün de emirdir.Bu yüzden mevzu bahis emir, çağımız insanlarını da bağlayıcıdır.Peygamberimiz bu çağda yaşamadığı halde,günümüz için nasıl emir olur?Allah’ın istediği,elçisine saygıdır.Bu saygıyı çağımızda ; peygamberimizin hadisi okununca,adı anılınca saygılı olarak yansıtabiliriz.Buradaki ifadeden imalı olarak şöyle de mana çıkartılabilir ;insanların kendilerinden gerek yaş bakımından gerek bilgi bakımından büyük olanlara saygı göstermesi istenilmiştir.Gerek mantık bilimi gerekse islam dini,sadece büyüklere saygı gösterilmesini yeterli bulmaz,yaşı kaç olursa olsun her insana saygı gösterilmesini ister.
YAZAN : EfsunKar
KADIN-ERKEK ARASINDAKİ ÜSTÜNLÜK TARTIŞMASI
Kadın – erkek üstünlüğü ile ilgili ayet ve ilgili ayetlerin müfessirlerce yorumu :
1. Ayet (Nisa : 34) ve tefsiri :
‘’Erkekler kadınların üzerinde ziyade kaimdirler. Çünkü Allah Teâlâ onların bazısını bazısı üzerine tafdil buyurmuştur. Ve mallarından infak etmektedirler.Salih kadınlar itaatlidirler. Allah Teâlâ’nın hıfzı sayesinde gaybı muhafazakardırlar. Serkeşliklerinden korktuğunuz kadınlara gelince onlara nasihat veriniz, ve onları yataklarda yalnız bırakın ve onları dövünüz. Fakat size itaat ederlerse artık onların aleyhlerinde bir yol aramayınız, şüphe yok ki, Allah Teâlâ çok yücedir. Çok büyüktür. ’’(Nisa : 34) > bu âyete binaen,erkekler evin reisidir,denilmektedir.
1) Fahrettin Razi,Tefsiri Kebir- Mefatihul Ğayb :
Erkeklerin güç ve meşakkatli işlere karşı kuvvetlerinin daha fazla olduğu hususunda şüphe yoktur. İşte bu sebepten ötürü akıl,sebat,kuvvet,genel manada yazı yazma,binicilik ile atıcılık,peygamberler ile alimlerin erkeklerden oluşu,gerek büyük gerek küçük imametin(namaz imamlığı ve devlet başkanlığının) erkeklere verilmiş olması ,cihat,ezan,hutbe,itikaf,had ile kısas hususlarındaki şahadet ki bu sayılanlar alimlerce ittifakla kabul edilmiştir.işte bu hususlarda erkeklerin kadınlardan üstünlüğü söz konusudur.Bütün bunlar,erkeklerin kadınlardan üstün olduğuna delalet eder.
2) Ali Arslan, Büyük K.Tefsiri :
Erkeğin kadının fikrini alması,aile problemlerini beraberce halletmeye yönelmesi şayana takdirdir. Zira İslam,kadını evin bir köşesinde bir çaput gibi telakki etmemiştir.
3) Celal Yıldırım,İlmin Işığında Asrın K.Tefsiri :
Erkeklerin üstünlüğünün kaba kuvvet olmadığı ; kaba kuvveti disipline edip iman ve akıl, ilim ve kültür doğrultusunda kanalize ederek yararlı işlerde kullanılması, bilhassa kadınlarla ilgi meselelerde çok ölçü ve anlamlı tutulması emredildiği anlaşılmaktadır. Bu genel ölçüde bir yargıdır ki istisnası her zaman söz konusudur. Kadınlara karşı üstünlük a) kavvam b) infak bu iki maddededir.
4) Ahmet Kalkan,Kur’an Kavram Tefsiri :
Gül bayramında güller yarıştırılır ve güllerden bir gül seçilir. Güllerle laleler yarıştırılmaz.Elmayla armut toplanmaz ; iki elma üç armut toplansa 5 eder denilmeyip iki elma üç armut eder denilir.Evrende yaratılanların içinde en değerlisi ademoğludur,yani erkek ile kadındır.Her ikisi de aynı topraktan gelmedir.Toprağın diğer toprağa üstünlük sağlamaya kalkışması yanlıştır. İkisi de verilen ortak özellikler yanında, kadına verilip erkeğe verilmeyen,erkeğe verilip kadına verilmeyen özellikler de vardır.Yarış yapacaksak,hayırda, Allah’a güzel kulluk yapmada yarışmalıyız.Üstünlüğün sadece takvada olduğunun bilincinde olup Allah’a yakın olmaya çalışmalıyız.
5) Prof.Dr.Muhammed Ali Sabuni,Safvetüt Tefasir :
Erkekler, kadınların yöneticisi ve koruyucusudur. Yani onlara emir verir, bazı işleri yapmaktan meneder, onlar için har¬cama yapar ve bir devlet adamının halkı yönettiği gibi onları yönetirler. Çünkü Allah erkeklere, daha fazla akıl ve yönetme kabiliyeti verdi ve kazanç temin etme ve harcama yapma görevini onlara yükledi. Onlar kadınları koruma, gözetme, onlar için harca¬ma ve onları terbiye etme görevini yürütürler. Ebu Suud şöyle der: Erkekler akıllarının olgunluğu, güzel yönetimleri, temkinli, ağırbaşlı ve daha kuv¬vetli olmaları sebebiyle üstün tutulmuştur. Bundan dolayıdır ki nübüvvet, imamet, velâyet, şahitlik, cihat ve benzeri görevler onlara verilmiştir.
6) Mahmut Topbaş,Şifa Tefsiri :
‘’Kavvam’’ kelimesi , ayakta tutan, kıvamına getirip onu koruyan, yöneten manalarına gelir. Vakfın mütevellisine “Kayyım” denir.Bu kayyim vakfı kendi istediği gibi yönetmez. Vakıfın şartlarına uygun hareket eder. Aile ocağının kıva¬mında devam etmesi için Allah (c.c.) kadının ve erkeğin hak ve görevle¬rini belirlemiş. Kimse diğerine gayri meşru bir emir verme veya yasak koyma hakkına sahip değildir. Bu ailede erkeğin görevi, Allah’ın belirle-diği hak ve sorumlulukları yürürlükte kılma sorumluluğunu ergenlik ça¬ğına gelmiş aklı başındaki erkeğe vermiştir. Peygamber Efendimiz, “Allah’a isyan olan işlerde kadın kocasına ita¬at etmez” buyurmuş.( Buhari, Nikah: 94)
Allah’ın emir ve yasaklarına ters düşen isteklerde bulunamaz. İstekte bulunursa kadın itaat etmez.Evin içinde erkeğin sözü veya kadının sözü olmaz. “Allah’ın dediği olur. Allah’ın emir ve yasaklarının olmadığı günlük işleri aralarında danı¬şarak, konuşarak hallederler.Bu yönetme hakkının doğuş sebebi olarak, çoğunlukla erkeklerin ka¬dınlara oranla daha güçlü ve dayanıklı olmalarından ve evin geçiminin kocaya ait olmasından kaynaklandığını haber verir.
7) Ebu Leys,Semerkandi Tefsiri :
Akıl yönünden erkekler kadınlardan daha üstündürler ve onların bütün ihtiyaçlarını karşılarlar. Kadınlar gibi herhangi bir olayın etkisi altında kalmazlar,ayrıca kadınlar gibi özür durumları da yoktur.Bu özelliklerinden dolayı erkekler kadınlardan daha üstündür.Zira kadınlar yaratılış itibariyle zayıftır.Psikolojik yönden de kadınlar bakıma ve korumaya muhtaçtır.
8) Ebu Cafer Taberi,Taberi Tefsiri :
Erkeklerin bu hakimiyeti, Allah’ın erkekleri vucutça kadınlardan daha güçlü olarak yaratması ve evin geçimini erkeğe yüklemesindendir.
9) Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an-ı Kerim’in Türkçe M. Ve Tefsiri :
Erkekler amel ve itaatler hususunda daha kuvvetlidirler,bunun içindir ki erkeler peygamberliğe,imamete,velâyete,islâmın emirlerini uygulamaya ve her hususta şahitliğe ehil bulunmuşlardır.
10) Elmalılı H.Yazır,Hak Dini Kur’an Dili :
Erkeklerin mirasta hak ettikleri paylarının fazla olmasının hikmeti erkekler ve özellikle tam erkek olan erkekler, kadınlar üzerinde hakimdirler, onların üstlerinde dururlar, işlerine bakarlar, dikkatle gözetir, muhafaza ederler; kahyaları, müdürleri, koruyucuları, amirleridirler. Küçükler de buna adaydırlar.
‘’Kavvam’’ Bu deyim, erkeğin kadına hâkimiyetini ve fakat rastgele değil “Milletin efendisi, onlara hizmet edendir.” manası üzere hizmetçilikle karışık bir hâkimiyetini ifade eder. Bundan dolayı bir taraftan erkeğin üstünlüğünü anlatırken diğer taraftan da kadının değer ve üstünlüğünü bildirir. Ve bu ayırım içinde eşitlik iddiasını kaldırarak karşılıklı olarak farklı bir eşitlik metoduyla öyle bir birlik sağlar ki, bu durum sultan ile ümmet arasındaki karşılıklı haklara benzeyecek ve bu şekilde aile terbiyesi, toplum terbiyesi ve siyasi terbiyenin bir başlangıcı olacaktır.
Çünkü erkekler ve kadınların bir kısmını diğerine yaratılış açısından üstün kılmıştır. zamirinin delalet ettiği mana ile bundan erkeklerin kadınlara üstünlüğü ve tercihleri anlaşılmakla beraber âyetin öyle güzel bir açıklaması vardır ki, bu üstünlük ve değeri, “Allah o erkekleri kadınlara üstün kılmıştır.” diye mutlak surette erkeklere tahsis etmemiş, kapalı olarak bazısının diğer bazısına üstünlüğünü ifade etmiştir. Bu ise, erkeğin kadında bulunmayan, yaratılıştan var olan bir takım üstünlüklere sahip olduğu gibi, aynı zamanda kadının da erkekte bulunmayan yaratılıştan var olan bazı üstün vasıflara sahip olduğunu ve bundan dolayı her ikisinin birbirine değişik yönlerden muhtaç olduklarını ve bu şekilde erkekle kadının yaratılıştan farklı ve karşılıklı olarak birbirlerinden üstünlükleri olduğu gibi, her erkeğin ve aynı şekilde her kadının da seviyelerinin bir olmadığını ve bundan dolayı her erkeğin, her kadın ile tek olarak mukayese edilemeyeceğini ve bununla birlikte bütün bunlar toptan karşılaştırılınca kadınların erkeklere ihtiyacının, erkeklerin kadınlara ihtiyacından daha fazla olduğunu ifade eder. Ve açıklandığı üzere esas üstünlük ölçüsü olan kazanma ve mal edinme açısından erkek, faaliyet gösterme yeteneğine sahip; kadın ise itaat duygusu ve kabiliyet yönünden ince ruhlu ve çekici bir yaratılışa sahip olup bun u n için erkeklerin kuvveti ile korunmaya ve muhafaza edilmeye daha fazla muhtaçtır. Ve bundan dolayı sonuç olarak genel bir şekilde üstünlük ve faziletin erkek tarafında bulunduğunu, amirlik ve idarecilik yetkisinin, hakkıyla erkek olan erkeklere verilmesi i ve kadınların onlara itaat etmesi, hem bir hak ve hem de kadınların menfaatlerinin gereği olduğunu pek beliğ özlü bir ifade ile anlatır.
11) Muhammed M. Hicazi,Furkan tefsiri :
Erkeğin idraki güçlüdür. Duygusu mutedildir. Bünyesi sağlamdır. Kadın ve erkek, bütün hak ve görevlerde eşittirler.
12) Asım Yılmaz,İşaratül Furkan ve T.Beyan :
Erkeklerin kadınların üzerinde kavi olmasından maksat,erkeklerin idareci olma,amir olma ve savaş etme tekniklerinden gelen bir üstünlüktür ki bu hale kimse itiraz edemez.
2.Ayet (Hucurat: 13) ve tefsiri :
‘’…Şunu unutmayın ki Allah’ın nazarında en değerli, en üstün olanınız, takvada (Allah’ı sayıp haramlardan sakınmada) en ileri olandır…(Hucurat : 13)
1) Ali Küçük ,Besairul Kur’an :
Kabileler, kavimler, toplumlar halinde olmanız, kiminizin beyaz, kiminizin siyah olması, kiminizin kırmızı yüzlü, kiminizin sarı tenli olması, kiminizin filân aileden, kiminizin falan milletten olması, kiminizin şu dili, kiminizin bu dili konuşmanız birbirinize üstünlük kurmanız için değildir. Birbirinize hava atmanız, övünmeniz, üstünlük taslamanız için değildir. Bilin ki üstünlüğünüz takvanızladır. Allah katında en üstününüz, en muttaki olanınızdır. Allah katında üstünlüğün kriteri takvadır. Allah için en güzel hayat yaşayanınız, Allah’ın emirlerine en çok teslim olanınız, Allah’la yol bulanınız, yolunu Allah’a soranınız, Kitap ve Sünnet istikametinde bir hayat yaşayanınızdır.
2) Diyanet , Kur’an Yolu :
İnsanın şeref ve değerini, kendi iradesi ile elde et¬mediği etnik aidiyete değil,kendi irade ve çabasıyla elde ettiği evrensel değerlere bağlıyor.Âyetteki “etka” kelimesinin içerdiği takva kavramı, evrensel değerleri, erdemleri edinme ve bunların zıtlarından titizlikle kaçınma ve sakınmayı ifade et¬mektedir.Hak dine iman dışındaki evrensel değerler hangi kişi ve grupta bulunursa o, diğerlerinden daha üstündür, daha değerlidir.
Bütün insanlar bir erkek (Âdem) ile bir kadından (Havva) yaratılmış, meydana getirilmiştir. Allah Âdem’i topraktan, eşini de Âdem’in aslından yaratmış, bunların kan-koca olmalarından sonra da doğum yo¬luyla insanlık vücuda gelmiş, üremiş ve çoğalmıştır. Şu halde bütün insanların as¬lı birdir, aynı madenden ve maddeden yaratılmışlardır; hem kök hem de biyolojik temel özellikleri farklı değildir, bu yönden bir üstünlük veya aşağılık söz konusu olamaz. Kök itibariyle kardeş olan insanlar birçok hikmet yanında farklı kimlik¬lerle tanınıp tanışmaları için gruplara ayrılmışlardır. Her grup, başkalarından fark¬lı, kendi aralarında ortak özelliklerine dayalı olarak birleşir ve dayanışırlar. Bu bir¬leşme ve dayanışmada temel unsur dindir. Dini bir olanlar birbirini kardeş bilirler ve genellikle diğer özelliklerdeki ortaklık bu özel bağın üstüne çıkamaz. Dinîn in¬sana kazandırmak istediği en önemli değer ahlâktır (takva), hem bir gurup içinde hem de guruplar arasında üstünlüğün, üstün değerin ölçütü ahlâk olmalıdır.
3) İzzet Derveze,Tefsirul hadis :
Ayetin ifadesi açıktır. Tüm insanlara bir sesleniş ve çağrı vardır. Bu sesleniş Allah’ın tüm insanları eşit olarak bir erkekle bir dişiden yarattığı, sonra da birbirlerine üs¬tünlük taslasınlar diye değil de birbirleriyle görüşüp tanışsınlar diye kendilerini değişik halklara, ırklara ve kabilelere ayırdığı, üstünlüklerinin takva (Allah’ın buyruk ve yasak¬larının titizlikle riâyeti) temeline dayalı bulunduğu ve Allah’ın her şeyi bilen ve insan¬ların yaptıklarından haberdar olduğu ve hiç bir şeyin O’na karşı gizli saklı kalmayacağı keyfiyetlerini vurgulamaktadır.
4) Mahmut Topbaş,Şifa tefsiri :
Bu âyet çağın bir hastalığına işaret ediyor. “Irkçılık” Topraktan ya¬ratılan insanın birbirine hava atma hakkının olmadığını, üstünlüğün Allah’ın kurallarına uymada yapılan yarıştan elde edilebileceğini ifade ediyor.
Irk insanın şahsi kazancı değildir. Bununla övünemez. Kimse dilekçe verip, “ben filan yerde filan ırktan ve falan anne babadan dünyaya gelmek istiyorum” demedi. Kendi tasarrufu yok. Öğünmeye de hakkı yok. Kendi iradesi ve kesbiyle, kazandığı takvasıyla sevinebilir ve Hamd eder.
5) Seyit Kutup, Fi Zilalil Kur’an :
İnsanların üstün olup olmadıklarının kendisi ile bilindiği bir tek ölçü vardır. Bu ölçü: “Allah yanında en üstün olanınız O’ndan en çok korkanınızdır” Ölçüsüdür… Gerçek şerefli insan Allah katında şerefli olandır. Yüce Allah sizi bilerek ve tanıyarak kendi ölçü ve değerleri ile tartar. “Allah bilendir, haber alandır.”
İşte böylece bütün farklar ve tüm diğer değerler, değerini kaybeder, düşer ve tek bir ölçü ve tek bir değerle yükselir ve insanlar muhakeme edilmek için bu biricik ölçüye başvururlar ve insanların ayrılıkları, ölçüde bu değere vurulur.Erkeğin mirastaki payının fazla olması,erkeğin üstünlüğünü bir başka deyişle kadının geri planda bırakıldığını göstermez nitekim kadınlar da nikah esnasında mehir denen bir para almaktalar ki erkekler bu paradan hiç alamamaktadırlar.Üstelik kadın mehir parasını dilediği kadar yüksek bir mebla isteyebilir.Kadının mirasta az alma nedeni yine ilgili âyetlerde ve miras hukuku kitaplarında belirtilmiştir.
Felsefi bir yaklaşım :
‘’Dikkat edilirse Allah ,Hucurat 13’te üstünlükten bahsetmiş ve üstünlük sıfatını da kendisine en iyi şekilde kulluk edene vermiştir.Bu durum şunu gösterir ki hiç kimse yaratılıştan meydana gelmiş olan bazı özelliklerden dolayı üstün tutulmuş değildir.Üstünlük kesbidir.Ayetin iyice anlaşılması için hadise baş vuruyoruz : Hz. Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v)’a Allah indinde en efdal insanın kim olduğu sorulmuştu: “Allah indinde en kıymetlileri en muttaki olanlardır!” buyurdular… ‘’(Buhârî, Enbiya 8, 14, 19, Menâkıb 1, 25, Tefsir, Yusuf 1; Müslim, Fezâil 168, (2378)
En iyi kulluk eden erkekse,erkek üstün olur.En iyi kulluk eden kadınsa kadın daha üstün olur lakin bunu genelleştirmek hata olur.Yani kadınlar daha iyi ibadet eder,yargısı yanlıştır.Her iki grupta da karşı cinsten daha takva kişiler mevcuttur. ‘’Erkekler kadınların üzerinde ziyade kaimdirler. Çünkü Allah Teâlâ onların bazısını bazısı üzerine tafdil buyurmuştur…’’(Nisa : 34)Ayeti,erkelerin kadınlara nazaran bir vasfının ağır bastığını göstermektedir ama bu, Allah katında üstünlük olarak değerlendirilmemiştir.Günümüz insanınca, insanlar arasında yöneticilik,üstünlük olarak değerlendirildiği için,erkeklerin yönetici olduğuna kanaat veren ayeti,erkeklerin üstün olduğuna delil olarak kullanmışlar oysa Allah , yöneticiyi üstün görmediği gibi Hz.Peygamber zamanında da yöneticilik üstünlük olarak değerlendirilmemiş ve yönetici olana ‘’ hizmetçi’’ denilmiştir.Günümüz insanının değer yargıları değiştiği ve islama uymadığı için ilgili ayetleri yanlış değerlendirmişlerdir.Buna göre erkekler, aile reisi olarak görülebilmekte fakat bu sıfatlarından dolayı erkekler,kadınlardan üstün olarak-en azından Allah’a göre- görülmemektedir.
Kadın erkekten akıllı mıdır? Erkek mi kadın mı üstündür? Gibi tartışmalar günümüzde çok yapılmaktadır.Bu yanlış ve yersiz bir tartışmadır.Kimin daha akıllı olduğunu tespit etmek dinin değil bilimin işidir.Ne var ki bilim bu konuyu incelese de kesin bir sonuca varamaz.Nedeni ise erkeklerin veya kadınların tamamını inceleyemeyecek oluşudur.Bilim ,örneğin 1000 kadın ve bin erkeği inceler ve bu böyledir,demekle kalır.Yani genelleme yaparak sonuca varır.Oysa genellemeler yanlış olabilmektedir ki zaten bu yüzden kesin sonuca varılamaz.Ayrıca bilimin zeka testleri,zekayı tespit hususunda yeterli midir diye de büyük tartışmalar mevcuttur.
Sahih olmayan hadisler
“Hanımlarınıza danışın ama onların gö¬rüşlerine uymayın.” Aliyyül Karî, Kübra: s.235 ve Acluni’nin belirttiğine göre mevzudur.
YAZAN : EfsunKAR
EDEBİYATTA HARFLERİN YERİ
Hem tasavvuf edebiyatında hem de dini içerik taşımayan edebiyatta Hurufîlik izlerine oldukça bol rastlanmaktadır. Dini içerik taşımayan edebiyatın ise gerek halk gerek Divan Edebiyatı kısımlarında bütünüyle olmasa bile bazı harflerin -lâdînî anlamda- sevgilinin veya âşığın bir uzvu veya bir vasfı olarak kullanıldığı görülmektedir.
Örneğin “Muhibbi” mahlaslı Kanuni Sultan Süleyman’ın şu şiiri böyledir: [140]
Cîm zülfün elif ol kamet ü mîm ol dehenin
lik yok nâm u nişanı o denenden sühenin
Görüldüğü gibi burada Muhibbi, sevgilinin saçını Cim’e, boyunu Elife, ağzını da Mim’e benzetmektedir. Bunun dışında Dal harfinin saç, aşıkın boyu, ihtiyar kişi; Ra harfinin kaş; Ayn ve Sad harflerinin göz; Nun harfinin ise kaş, boy ve tersine dönmüş sandal manalarına geldiği de bilinmektedir. Karamanlı Nizâmî’nin şu şiirinde de saça, boya ve kaşa benzetilen Cim, Elif ve Nun harfleri bir araya getirilince şiirin ikinci mısrasındaki “can” kelimesi ortaya çıkmaktadır: [141]
Çün zülfü cîm ü kaddi elif kaşı nûn imiş
Dersem nola o serv-i gül-endâma can dahi
Tasavvufta harflerin mahiyetinin büyük anlam ifade etmesi edebî dokümanlarına da doğal olarak yansımıştır. Kısaca özetlemek gerekirse Elif harfi bütün tecelliyatın sırlarını ihtiva eder. Aslı noktadır ve bütün harfler, Eliften veya noktadan meydana gelmiştir. Ebced hesabıyla değeri l’dir ve harflerin İlkidir. Allah lafzı Elif ile başladığı için Elif harfi vahdete; diğer harflerden Ba ise, ikiliğe, kesrete ve Besmelenin sırrına işaret eder. Mim harfi de yokluğa, mekan âlemine veya maddeye delalet eder. [142]
Cihânın aslı âdemdir elif yazılmasa demdir
Olar bu sırra mahremdir olardır hemhem-i İsâ
Oğlanlar Şeyhi ibrahim’in “Dil-i dânâ” adlı kasidesindeki bu beytinde Elif, vahdete; dem (kan) kesrete işarettir. Âdem yani insan, Eliften yani vahdetten uzaklaştıkça kesrete dalacak ve sadece maddeden ibaret kalacaktır. [143]
Rüyalarda görülen harflerin dahi bîr takım anlamlara geldiği ileri sürülür. Örneğin:
“Elif ululuğa işaret olur
Rif at-i kadrine beşaret olur
Bâ ise cism ü cana rahattır
Tâ ise husûl-i hacettir
Mîm olursa muradını alacak
Nün ise hatırı melûl kalacak
Vav ise işleri oi olur giryân [144]
Yunus Emre’nin ( 720/1320-1321) şiirlerinde ve divanında hatta Risâletü’n-Nushıyye adlı mesnevisinde sık sık sayılara ve harflere yer verdiği görülmektedir. [145] Sözgelimi Yunus’un sayıları kullanmasına şu beyti örnek olarak verebiliriz:
“Dört kapudur kırk makam yüz altmış menzil var
An’erene açılur velayet derecesi [146]
Öyle anlaşılıyor ki Yunus’a göre dörtler âleminin yanında 4 kapının ifadesi olarak 40 makam 160 menzil bulunmakta ve bunlara ulaşanlar velayet derecesine ulaşmış olmaktadırlar.
Başka bir beytinde de şu sayıları kullanır:
“Yüz yîğirmi dört bin hâsı dört yüz kırk dört tabakası
Devlet makamında ol gün ulu hânedândayıdum.” [147]
Aşağıdaki beyitlerinde ise Yunus harflere işaret eder:
“Dört kitabun ma’nîsi beliüdür bîr Elifde!
Sen Elifi bilmezsin, bu nice okumakdur?”
“Yiğirmi dokuz hece okusan ucdan uca
Sen Elif dirsin Hoca, ma’nisi ne dimekdür? [148]
Ayrıca edebiyatta bîr tarz olarak genellikle mısra başındaki kelimelerin ilk harflerinin alt alta Eliften Ye’ye kadar alfabetik anlamda devam eden şiirler vardır ki bunlara “elif-nâme” ler denir. Türk edebiyatında yüze yakın
elif-nâme” şairi tespit edilmiştir. Nesimî’nin “elîf-name”sinden bazı beyitler şu şekildedir: [149]
Te Taâlallah sever isen vefa kıl bendene
Se sevaba gir bana bir buse eyleyip atâ
İm cehennem nârıdır her dem senin uşşâkına
Ha hayât-ı câvidândır leblerin ey meh-lika
Y yanağın medh eder bülbül gibi bîdâr olup
Bu NESÎM-‘ye vefa yerine kıl nâz u cefâ [150]
V- Kaynaklar
Gölpınarlı’ya göre Hurufîlik ve bu mezheb daha doğrusu kurucusu Fadlullâlı hakkında etraflı bîr inceleme yapılmadığı söylenebilir. Gölpınarlı,Hurufîlik hakkında en ciddi incelemenin Tahran Üniversitesi Pehlevî dili profesörü Dr. Sâdık Keyâ’nın “Vaja-Nâma-i Gurgâni”‘adli eserinde yer aldığını söyler. Ancak bu eser bilhassa Gurgân lehçesiyle Farsçayı kıyaslamayı esas tutmuş, bu yüzden de eser daha ziyade lehçe hususiyetleri üzerinde durmuştur. [151]
Harputlu İshak Efendi adlı bir âlim de Hurufîlerin İslam dışı niyet ve işaretlerini kendi deyişiyle ehl-i imana duyurmak maksadıyla Kâşifü ‘l-Esrâr ve Dâfiu ‘l-Eşrâr adlı bir kitap kaleme alarak kendi deyişiyle farzı kifaye olan bir görevi bu vesileyle yerine getirmeye çalışmıştır. [152]
Bir tespit olarak da ifade edilen sahayla ilgili kaynak eksikliği bizi bu çalışmada özellikte Hurufîlik, Fadlullah ve Nesimî nin hayatlarına ayrılan bölümlerde tarih ve edebiyata ilişkin ulaşılabilen birinci ve ikinci el kaynaklarda bulabildiğimiz bilgilerle giderilmeye çalışılmış olup özellikle Nesimi’nin hayatı ve düşüncesine ilişkin
malumat -hayatına dair çok az bilgi bulunması da dikkate alınarak- yazdığı şiirlerden hareketle ortaya konmaya gayret edilmiştir.
Çalışmamızı yönlendiren literatür içinde tarih ve edebiyat kaynaklan yanında ilgisi ölçüsünde müstağni kalamayacağımız tefsir edebiyatı da yerini almıştır.
“Zatımı Tebriz’de keşfettim
Vahdet’in güneşi
İlk kez Azerbeycan ‘da göründü
Çünkü Tanrı bu ülkeyi kutsamıştır
O, peygamberlerin ve ermişlerin parıldayan elmasıdır”
(Fazlullah Hurufî, Cavidan-nâme’den) [153]
[140] Çelebioğlu, “Harflere Dair”, 62.
[141] Başka örnekler ve harflerin tarih düşürme, muamma ve lûgazlarda kullanışı için bkz. Çelebioğlu, “Harflere Dair”, 62.
[142] Çelebioğlu, -‘Harflere Dair”, 62-63.
[143] Çelebioğlu, “Harflere Dair”, 63.
[144] Çelebioğlu, -Harflere Dair”, 63.
[145] Ayan, Hüseyin, “Yunus Emrede Sayılar”, Uluslararası Yunus Enire Sempozyumu Bildirileri, (Ank., 7-10 Ekim 1991), Ank. 1995, AKM. Yay., s.371.
[146] Ayan, “Yunus Emrede Sayılar”, 375.
[147] Ayan, “Yunus Emrede Sayılar”, 377.
[148] Ayan, “Yunus Emrede Sayılar”, 383.
[149] Çelebioğlu, Harflere Dair”, 65.
[150] Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ünver, Hurufilik Ve Kuran (Nesimi Örneği), Fecr Yayınları, Ankara 2003: 43-45.
[151] Gölpınarlı, Hurufîlik Metinleri Katalogu, 1.
[152] Bkz. İshak Efendi, Kâşifü’l-Esrâr, 2, 279. 46
[153] Yrd. Doç. Dr. Mustafa Ünver, Hurufilik Ve Kuran (Nesimi Örneği), Fecr Yayınları, Ankara 2003: 45-46.
Takvim
P | S | Ç | P | C | C | P |
---|---|---|---|---|---|---|
« Oca | ||||||
1 | ||||||
2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 | 8 |
9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 | 15 |
16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 | 22 |
23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 | 29 |
30 |
Add some widgets to this area!