Cennet ve Cehennemin Kalıcılığı İle İlgili Görüşler
Cennetin kalıcılığı, cehennemin ise yok olacağı görüşünü selef ile halef’ten bir topluluk da kabul etmiştir. Her iki görüş de (yani cennet ile cehennemin kalıcılığı ile cennetin kalıcılığı, cehennemin son bulacağı görüşleri) pek çok tefsir kitabında ve başkalarında da zikredilmişlerdir.
Hem cennet, hem de cehennemin yok olacağı görüşünü ise Muattile’nin imamı el-Cehm b. Safvan kabul etmiştir. Bu hususta onun selef’ten uyduğu hiçbir kimse yoktur. Ne Ashab-ı Kiram’dan, ne de güzel bir şekilde onlara tabi olanlardan, ne de müslümanların imamlarından, ne de sünnet ehlinden. Genel olarak bütün ehl-i sünnet onun bu kanaatini reddetmiş ve bundan dolayı onun kâfir olduğunu söylemiş, onu ve yeryüzünün dört bir yanından ona tabi olanları teşhir etmişlerdir.
Bu görüşü kabul etmesine sebeb ise inanmış olduğu temel ilkesidir. O da: Hadis (sonradan yaratılmış) olan varlıklardan sonsuz bir şekilde var oluş, imkansız bir şeydir. Bu ise yerilmiş kelam bilginlerinin cisimlerin sonradan hadis olduklarına ve hâdis’lerden uzak kalmayan varlıkların da hadis olduklarına delil olarak gösterdikleri bir ilkeleridir. Onlar kainatın yaratılmış olduğuna bu ilkeyi temel dayanak kabul etmişlerdir. Cehm de geçmişte başlangıcı bulunmayan hadis’lerin imkansız olduğu bir varlık, gelecekte de bunları kabil değildir, görüşündedir. Ona göre Yüce Allah’ın fiilinin gelecekte de sürekli olarak devam etmesi imkansızdır. Nitekim geçmişte de O’nun hakkında bunun imkansız olması gibi. Mutezile’nin önder hocalarından Ebu’l-Huzeyl el-Allâf da bu hususta ona muvafakat etmiş olmakla birlikte şöyle der: Bu hareketlerin son bulmalarını gerektirir. O bakımdan şunları da ekler: Cennet ve cehennem ehlinin hareketleri -onlardan hiçbir kimse hareket edecek gücü bulamayacağı ve sürekli bir sükûn içerisinde kalacağı zamana kadar- devam edecek ve o zaman son bulacaktır.
Cennetin ebediliğine ve onun son bulup yok olmayacağına gelince, bu Rasûlullah -Sallallahu aleyhi vesellem-in kat’î olarak haber verdiği bilinen hususlardandır. Nitekim Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “O bahtiyar olanlara gelince, onlar da cennettedirler. Gökler ve yer ayakta durduğu müddetçe orada ebediyyen kalıcıdırlar. Rabbinin dilediği kadarı müstesnadır. Bu arkası kesilmeyen bir bağıştır.” (Hud, 11/108) Bu buyruğa göre onların mükafatlarının ardı arkası kesilmeyecektir. Yüce Allah’ın: “Rabbinin dilediği kadarı müstesnadır” buyruğu da buna aykırı değildir.
Selef bu istisnanın anlamı hususunda farklı görüşlere sahiptir. Bir görüşe göre bunun anlamı: Onların ateşte kalacakları süre müstesnâdır, şeklindedir. Bu da aralarından cehenneme girmiş olup sonradan çıkartılmış olanlar için söz konusudur, hepsi için değildir.
Bir başka açıklamaya göre burda kasıt, onların Mevkıf’te kaldıkları süre müstesnadır. Bir başka açıklamada: Onların kabirlerinde ve Mevkıf’te kaldıkları süre müstesnadır, şeklindedir. Bir başka görüşe göre buradaki istisna Rabbin yaptığı fakat gerçekleştirmeyeceği bir istisnadır. Nitekim: “Allah’a yemin ederim, mutlaka seni döveceğim. Başka bir görüşe sahib olmam müstesnadır” deyip bu görüşe sahip olmamak aksine onu vurmayı kat’î olarak kararlaştırmak gibi.
Sibeveyh ise buradaki istisna edatını “lâkin” anlamında kabul etmektedir. O takdirde istisna munkatı’ olur. İbn Cerir de bu görüşü tercih etmiş ve şöyle demiştir: Şüphesiz Yüce Allah sözünden caymaz. Nitekim o bu istisnayı: “ Bu arkası kesilmeyen bir bağıştır” diyerek bağlamıştır. Bu görüşün sahipleri derler ki: Bir kimsenin: Senin evimde -dilediğim, kadar müstesnâ- bir yıl süreyle kalmana izin veriyorum, deyip de arkasından: Lâkin buna daha fazla bir süre eklemek isteme halim müstesnâdır, demeye benzer.
Bir diğer açıklamaya göre buradaki istisnâ onlara ebedi kalacak olmalarına rağmen Allah’ın meşîetinin hükmüne tabi olduklarını bildirmek içindir. Onların ilahi meşîetin dışına çıkamayacaklarını anlatmaktır, bu ise Yüce Allah’ın onların ebediliklerini kesinlikle kararlaştırmış ve takdir etmiş olmasına aykırı değildir. Yüce Allah’ın şu buyruklarında olduğu gibi: “Andolsun ki dilersek sana vahyettiğimizi bütünüyle alıveririz. Sonra onu geri almak için bize karşı duracak bir kimse de bulamazsın.” (el-İsra, 17/86); “Allah dilerse, senin kalbini mühürler.” (eş-Şura, 42/24); “De ki: ‘Eğer Allah dileseydi, onu size okumazdım ve onu size (Allah) bildirmezdi.” (Yunus, 10/16)
Buna benzer buyruklar pek çoktur. Yüce Allah böylelikle bütün işlerin kendi meşîeti ile olduğunu kullarına haber vermektedir. O’nun dilediği olur, dilemediği olmaz.
Buradaki “mâ: (meâlde kadarı)”nın “men: kimseler” anlamında olduğu da söylenmiştir. Yani Yüce Allah’ın bahtiyarlar arasından günahları sebebiyle cehennem ateşine gireceklerini dilediği kimseler müstesnâdır. Bunun dışında başka açıklamalar da yapılmıştır.
Durum ne olursa olsun, buradaki istisna müteşabih türündendir. Yüce Allah’ın: “Bu arkası kesilmeyen bir bağıştır” buyruğu ise muhkem’dir. Aynı şekilde Yüce Allah’ın: “İşte muhakkak bu Bizim rızkımızdır, tükeneceği yoktur.” (Sad, 38/54); “Oranın yiyecekleri de, gölgeleri de devamlıdır.” (er-Rad, 13/35); “Onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.” (el-Hicr, 15/48) buyrukları da aynı şekilde muhkem’dirler.
Yüce Allah cennet ehlinin ebedi kalacaklarını Kur’ân-ı Kerîm’in pek çok yerinde “ebed” lafzını da zikrederek te’kid etmiş ve onların: “Orada ilk ölümden başka ölümü tatmazlar.” (ed, Duhan, 44/56) buyruğunda ölümü tatmayacaklarını haber vermiştir. Buradaki istisna ise munkatı’dır. Şâyet bu istisnayı “Rabbinin dilediği müstesnâ” istisnası ile birlikte ele alacak olursak, her iki âyetten maksadın ne olduğu açıkça anlaşılmış olur. Onların cennette bulunmayacakları zamanı ifade eden istisna, ebedi kalacakları süreden yapılmış bir istisnadır. Böyle bir istisna da ilk ölümün genel olarak bütün ölümlerden istisna edilmesini andırmaktadır. İlk ölüm onların ebedi hayatlarından önce gerçekleşmiştir. Öbür âyette sözü edilen, cennetten ayrı kalış ise onların cennette ebedi kalmak üzere girişlerinden önce olacaktır.
Cennetin ebedilik ve devamlılığına dair sünnet’ten deliller de pek çoktur. Yüce Allah’ın şu buyruğu gibi: “Kim cennete girerse orada nimetlere garkolur, orada sıkıntı çekmez, ebedi kalır ve asla ölmez.”
“Bir münadi şöyle seslenecek: Ey cennetlikler! Burada sizin için ebedi olarak sağlıklı olmak ve hastalanmamak vardır. Yaşlanmayacaksınız ve ebediyyen kocamayacaksınız. Ebediyyen hayat bulacak ve asla ölmeyeceksiniz.”
Ölümün cennet ile cehennem arasında boğazlanacağına ve: “Ey cennet ehli! Artık ebediyyen hayattasınız, ölüm olmayacaktır. Ey cehennem ehli! Artık ebedisiniz ölüm olmayacaktır” denileceğine dair rivayet de daha önceden geçmiş bulunmaktadır.
Cehennemin Ebediliği
Cehennemin ebediliği ve devamlılığı hususunda insanların sekiz görüşü vardır:
1- Oraya giren ordan bir daha ebediyyen çıkmayacaktır. Bu Harici’lerle, Mutezile’nin görüşüdür.
2- Oraya girenler, orada azab görecekler, sonra tabiatları değişecek ve kendilerinin narî (ateşsel) bir tabiatları kalacaktır. Tabiatları ile cehennemin tabiatı arasındaki uygunluk dolayısıyla cehennemden lezzet dahi alacaklardır. Bu ise vahdet-i vücut’çuların önderi olan İbnu’l-Arabî et-Taî’nin görüşüdür.
3- Cehennem ehli orada belli bir süre azap görecekler, sonra oradan çıkacaklar. Onların arkasından başka bir kavim oraya girecektir. Bu ise yahudilerin Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem-e naklettikleri bir görüştür. O da onların bu kanaatlerini yalanlamıştır. Yüce Allah da bu kanaatlerinin gerçek olmadığını belirterek şöyle buyurmaktadır: “Onlar bir de: ‘Sayılı günler dışında bize ateş asla dokunmaz’ dediler. De ki: ‘Buna dair Allah’tan bir ahid mi aldınız? Allah asla ahdinden dönmez, yoksa Allah’a karşı bilmediğiniz bir şeyi mi söylüyorsunuz? Hayır, kim kötülük işler ve günahı kendisini çepeçevre kuşatırsa onlar cehennemliklerdir, orada ebedi kalıcıdırlar.” (el-Bakara, 2/80-81)
4- Cehennemlikler oradan çıkacaklar ve o da içinde hiçbir şey olmaksızın, olduğu halde kalacaktır.
5- Hâdis (sonradan yaratılmış) olduğundan, kendi kendisine yok olacaktır. Sonradan hâdis olduğu sabit olan bir şeyin baki kalması imkânsızdır. Bu ise Cehm’in ve taraftarlarının görüşüdür. Az önceden de geçtiği üzere bu hususta cennet ile cehennem arasında da ona göre bir fark yoktur.
6- Cehennem ehlinin hareketleri son bulacak ve onlar hiçbir acı duymayan, cansız varlıklara dönüşeceklerdir. Bu da -az önce geçtiği üzere- Ebu’l-Huzeyl el-Allaf’ın görüşüdür.
7- Yüce Allah -sünnet’te varid olduğu üzere- oradan dilediği kimseleri çıkartır, sonra da dilediği kadar bir süre varlığını devam ettirir. Sonra da yok eder, çünkü O, cehennem için son bulacağı bir süre takdir etmiştir.
8- Yüce Allah oradan sünnet’te varid olduğu üzere dilediği kimseleri çıkartır. Orada kâfirler ise -Tahâvî’nin dediği şekilde- sonu gelmeyecek ve ebedi olmak üzere kalacaklardır.
Bu son iki görüş dışındaki görüşlerin batıl oldukları açıkça ortadadır.
Ehl-i sünnet’in benimsediği bu iki görüşün de delillerini tetkik edelim:
Birinci görüşü benimseyenlerin delillerinin bazıları şunlardır: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Şöyle buyuracak: ‘Allah’ın dilediği müstesnâ olmak üzere içinde ebedi kalıcılar olarak ateş sizin barınağınızdır.’ Şüphesiz Rabbin hikmeti sonsuz olandır, herşeyi bilendir.” (el-En’âm, 6/128); “Bedbaht olanlar ateştedirler. Onlar orada yüksek hırıltılarla ve inleyerek solurlar. Onlar gökler ve yer ayakta durdukça, orada ebediyyen kalıcıdırlar, Rabbinin dilediği kadarı müstesnâ. Şüphesiz Rabbin dilediğini yapandır.” (Hud, 11/106-107) Bu buyruklarda sözü edilen iki istisnâdan sonra cennetlikler için sözü edilen istisna yapılmamıştır. O da Yüce Allah’ın: “Bu arkası kesilmeyen bir bağıştır.” (Hud, 11/108) buyruğudur. Yüce Allah’ın: “Sonsuz devirler boyunca, içinde kalacaklar.” (en-Nebe’, 78/23) buyruğu da bu görüşlerine delil gösterilmiştir.
İşte bu görüş yani cehennemin sonunun geleceği, cennetin ebedi olacağı görüşü Ömer, İbn Mes’ud, Ebu Hureyre, Ebu Said ve başkalarından da nakledilmiştir.
Abd b. Humeyd meşhur Tefsir’inde senedini kaydederek Ömer -Radıyallahu anh-ın şöyle dediğini zikretmektedir: “Eğer cehennemliklerin, cehennemde kalacakları süre alic denilen yerin kum taneleri kadar dahi olsa mutlaka o vakit gelip, bitecek ve onlar oradan çıkacaklardır.” Abd b. Humeyd bunu Yüce Allah’ın: “Sonsuz devirler boyunca içinde kalacaklar” (en-Nebe’, 78/23) buyruğunu tefsir ederken zikretmektedir.
Yine bu görüşün sahipleri derler ki: Cehennem ateşi O’nun gazabının bir gereğidir, cennet te rahmetinin bir gereğidir. Peygamber -Sallallahu aleyhi vesellem- de şöyle buyurmuştur: “Yüce Allah mahlukatı yaratmayı takdir buyurunca Arş’ın üzerinde nezdinde bulunan bir kitaba şunu yazdı: Benim rahmetim gazabımı geçmiştir.” Bir başka rivayette de: “Gazabıma galip gelmiştir” denilmektedir. Bu hadisi Buharî Sahih’inde, Ebu Hureyre -Radıyallahu anh-dan gelen bir senetle rivayet etmiştir.
Yine derler ki: Yüce Allah azab hakkında onun: “Büyük bir günün azabı” (el-En’âm, 6/15),“Can yakıcı” (Hud, 11/26) ve“Akîm (merhamet olunmayacak)” (el-Hacc, 22/55) diye nitelendirmektedir. Tek bir yerde ise ihsan edeceği nimetlerin bir günün nimetleri olduğunu bildirmemiştir. Yine Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah buyurdu ki: Ben kimi dilersem, onu azabıma uğratırım. Rahmetim ise herşeyi kuşatmıştır.” (el-A’raf, 7/156) Yine Yüce Allah bizlere meleklerin şu sözlerini nakletmektedir: “Rabbimiz, rahmetin ve ilmin herşeyi kuşatmıştır.” (el-Mu’min, 40/7)
O halde (derler) O’nun rahmetinin bu azab görenleri de kuşatması kaçınılmaz bir şeydir. Eğer sonu gelmeyecek bir vakte kadar azabta kalacak olurlarsa, rahmeti onları kuşatmış olmaz. Sahih hadiste de kıyamet günü ellibin yıl ile takdir edilmiştir. Orada azab göreceklerin azabta kalacakları süre ise günahlarına göre olacaktır. Ahkemu’l-Hakimîn ve Erhamu’r-Rahimîn olan Yüce Allah’ın ebedi, sonu gelmeyecek, bitip tükenmeyecek bir şekilde azablandıracağı bir takım yaratıkları yaratmak, O’nun hikmet ve rahmetine sığmaz. Kendilerine ebedi olarak nimetler ihsan edeceği ve sonu gelmez lütuflarda bulunacağı varlıklar yaratması ise hikmetin bir gereğidir. İhsan bizatihi istenen bir şeydir. İntikam ise arizî bir sebeb dolayısıyla istenir.
Yine bu görüş sahipleri derler ki: Cehennemde ebedi olarak kalıp oradan çıkılmayacağına, cehennem azabının kalıcı olduğuna ve bütünüyle büyük bir ziyan olduğuna dair varid olmuş bütün haberler haktır ve hak oldukları kabul edilir. Bu hususta hiçbir tartışma olmaz. Bu da cehennem baki kaldığı sürece o azab yurdunda ebedi kalmayı gerektirir. Ancak oradan cehennemin kalıcılığı mevzubahisken tevhid ehli çıkartılacaktır. Dolayısıyla hapsin, hapis olarak kalmaya devam ettiği sürece hapisten çıkan kimse ile hapis yıkılıp harab olduğu için hapsi sona eren kimse arasında elbetteki bir fark olacaktır.
Cehennemin ebedi kalıcılığını ve yok olmayacağını kabul edenlerin delillerinin bazıları şunlardır: Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Onlar için sürekli bir azab vardır.” (el-Maide, 5/37); “Onlara (azabları) hafifletilmez. Onlar o azab içinde ümitsiz kalacaklardır.” (ez-Zuhruf, 43/75); “İşte tadın; artık azabtan başka bir şeyinizi arttırmayacağız.” (en-Nebe’, 78/30); “Onlar orada ebediyyen kalacaklardır.” (el-Cin, 72/23); “Onlar oradan çıkarılacak da değillerdir.” (el-Hicr, 15/48) “Ve onlar ateşten çıkacak da değillerdir.” (el-Bakara, 2/167); “Onlar deve iğne deliğinden geçmedikçe cennete giremezler.” (el-Araf, 7/40); “Onlar hakkında hüküm verilmez ki ölsünler, onların üzerinden (cehennem) azabından birşey hafifletilmez.” (Fatır, 35/36); “Çünkü gerçekten O’nun azabı kalıcı ve yakayı bırakmayandır.” (el-Furkan, 25/65) Yani azabı sürekli ve terketmeyendir.
Sünnet’ten pek yaygın şekilde gelmiş rivayetler de cehennemden la ilahe illallah diyenlerin çıkartılacaklarını göstermektedir. Şefaat hadisleri de günahkar muvahhidlerin cehennem ateşinden çıkartılacakları hususunda açık ifadeler taşımaktadır. Bu ise onlara has bir hükümdür, şâyet kâfirler de oradan çıkacak olurlarsa, onlar da onların durumunda olacaklar, cehennem ateşinden çıkış iman ehline mahsus olmayacaktır. Cennet ve cehennemin kalıcılığı ise bizatihi o ikisinin sahip olduğu bir kalıcılık hususiyeti ile değil, Yüce Allah’ın onları kalıcılar kılmasıyla olur.
KAYNAK : TAHAVİ ŞERHİ