Kuranda Âdem’in İki Oğlunun Öyküsü:
“Onlara, Âdem’in iki oğlunun öyküsünü gerçek/doğru olarak anlat: İkisi birer kurban sunrmuşlar, birininki kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kabul edilmeyen, “and olsun seni öldüreceğim” deyince, kardeşi, “Allah ancak sakınanların kurbanını kabul eder” demişti. “Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için sana elimi uzatmam, çünkü ben âlemlerin rabbi olan Allah’tan korkarım. Ben hem benim, hem de kendi günahını yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim, zulmedenlerin cezası budur”.
Bunun üzerine, kardeşini öldürmeyi uygun gördü ve onu öldürerek zarara uğrayanlardan oldu. Allah, kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar bile olam adım ” dedi ve ettiğine yananlardan oldu.
Bunun için israil oğullarına şöyle yazdık: Kim bir kimseyi bir kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olm adan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur, kim de onu diriltirse, {ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur. And olsun ki, onlara belgelerle peygamberlerimiz geldi, sonra buna rağmen onların çoğu yeryüzünde taşkınlık ettiler” [106]
Adem’in Oğlunu Şeytanın Baştan Çıkarması:
Şeytan, Âdem’e secde etmeyi red ettikten sonra onun çocuklarını saptırmaya Allah’ın huzurunda söz vermiş ve şöyle demişti: “beni azdırdığın için,and olsun ki senin doğru yolun üzerinde olanlara karşı duracağım, sonra önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından onlara sokulacağım. Çoğunu sana şükreder bulrnıyacaksın, dedi” [107]
Yüce Allah, Âdem’i ve şeytanı yer yüzüne indirdi. Şeytanın ona ve soyundan gelenlere düşmanhğmı bildirdi ve bu düşmanlık konusunda uyararak şöyle dedi: “Ey Âdem oğulları! Şeytan ayıp yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak ananızı babanızı cennetten çıkardığı gibi sizi de şaşırtmasın. Sizin onları görmediğiniz yerlerden o ve taraftarları sizi görürler. Biz şeytanları inanmayanlara dost kılarız.” [108]
Yüce Allah, şeytanı düşman bilmemizi, onun dürtü ve kışkırtmalarından sakınmamızı emrederek şöyle dedi: “Şüphesiz şeytan sizin düşmanınızdır. Onu düşman olarak bilin, taraftarlarını ancak cehennemlikler olması için çağırır” [109]
Âdem peygamberdi. Allahı tanıtması ve şeytandan sakındırması için Allah onu çocuklarına peygamber göndermişti. Ebu Zer Ğıfari ile Hz.Peygamber arasında geçen şu konuşma, Âdem’in peygamber olduğunun delilidir.
“Ey Allah’ın rasulü! kaç peygamber gelmiştir?
“Yüzyirmi dört bin.
“Ey Allah’ın rasulü! bunların kaçı rasuldür?
“Üçyüz onüç kişi, büyük bir topluluk.
“Ey Allah’ın rasulü! bunların ilki kimdi?
“Âdem.
“Ey Allah’ın rasulü! miydi? Âdem gönderilmiş bir peygamber
“Evet, Aliah onu eliyle yaratmış ve ruh üf lemistir.” [110]
Şeytan, Âdem ve çocuklarma karşı şeytanca görevini yapmış, onlara telkinlerde bulunmuş, kötü ve yasak şeyleri kendilerine süslü göstermiştir. Çocuklarından birine musallat olmuş, onu baştan çıkarmayı başarmış, safına çekmiş ve kardeşini öldürme cinayetini işleterek kötülük yaptırmıştır. [111]
İsrailiyat Haberler Öyküyü Nasıl Anlatıyor?
Kimi tefsirçi,tarihçi ve rivâyetçiler Âdem’in iki oğlunun öyküsü ile ilgili rivayet ve haberler anlatmış, israiliyat ve mitolojiden aldıkları bilgilerle bazı olayların ayrıntılarını vermişlerdir, buradadikkaîleri çekme amacı dışında rivayet edilip anlatılmamasını tavsiye ederek onlardan sakındırmak için israiliyat olan bu haberlerden önemli olanlarını vereceğiz. Şöyle anlatırlar:
Allah, Adem’i ve eşini yer yüzüne indirince, çocukları oluyordu. Her doğumda Havva kız ve erkek ikiz doğuruyordu.Yirmisi erkek ve yirmisi kız olmak üzere kırk çocukları doğmuştu.
Allah, Adem’e evlilikte aralarını ayırmasını emretmişti. O da bu karında doğan erkek çocuğu, başka karında doğan kız çocuğu ile ve başka karında doğan kız çocuğu şu karında doğan erkek çocuğu ile evlendiriyordu.
Yer yüzüne indikten yüz sene sonra bir karında bir erkek ve bir kız çocuğu doğdu. Erkek olanına Kabil, kız olanına da lklîma adını verdi, iki yıl sonra da bir kız ve bir erkek çocuğu doğdu. Erkek olanına Hâbil, kız olanına da Lebûda adını verdi.
Adem, Kabil’in Lebuda ile ve Hâbil’in lklîma ile evlenmesini emretti.Fakat Kabil, Lebuda’dan daha güzel olduğu için kız kardeşi olan tklima ile evleneceğini söyledi. Anlaşmazlığı çözmek için Adem, Hâbil ve Kabil’e “İkiniz birer adak sunun, hanginizin adağı kabul edilirse, o îklima ile evlensin” dedi.
Kabil, ekinleri olan bir çiftçi idi. Hâbil ise, sürüsü olan bir çobandı. Hâbil, sürüsünden en güzel ve semiz olan bir koç ayırdı. Kabil ise, bir demet başak ayırdı. Ama içlerinden büyük gördüğü bir başağın kabuklarını soyarak yedi. Ateş indi ve Hâbil’in adağını yedi. Kabil’in adağını ise bıraktı. Hâbil’in koçu ismail için kurban olarak gönderilinceye kadar cennette yaş adı.
Kabil, adağını Allah’ın kabul etmediğini görünce kızdı, kardeşini kıskandı ve kin besledi. Kendisine “Seni mutlaka öldüreceğim” dedi. Kardeşi ona niçin? deyince, çünkü Allah adağını kabul ettiği halde benim adağımı kabul etmedi, böylece benim güzel kız kardeşimle sen evleneceksin, ben ise senin çirkin kız kardeşinle evleneceğim, öyle mi! dedi.
Kardeşi Hâbil ona şöyle dedi: Allah, sadece takva sahibi olan kişilerden kabul eder.Beni öldürmek üzere elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam. Ben Alemlerin rabbı Allah’tan korkarım. Hâbil, Kabil’den daha güçlü ve kuvvetli olmasına rağmen Allah korkusu kardeşine zarar vermekten kendisini alıkoydu.
Kabil, Hâbil’i öldürmek üzere geldi. Hâbil ondan sakianıp dağların başına kaçtı. Bir gün uyurken Kabil geldi ve öldürmek için büyük bir taş kaldırdı. Nasıl öldüreceğini bilemedi. Şeytan ona göründü, önüne bir kuş koydu, kuşun başını taşın üzerine koyarak başka bir taşla ezdi. Kabil de kardeşine aynı şekilde yaptı ve başını taşla ezerek öldürdü.
Hâbil öldürüldüğünde yirmi yaşında idi. Şam’da Kasyun dağının başında öldürülmüştü. Hâbil öldürülünce yer yüzü ve üzerindeki her şey yedi gün sallandı, ağaçlar diken çıkardı, yiyecekler değişti, meyveler ekşidi, su acı oldu ve toprak çoraklaştı [112] .
Adem, Mekke’de bulunuyordu. Olanları . Durumu öğrenmek için Hindistan’a gittiğinde, Kabil’in Hâbil’i öldürdüğünü öğrendi.
Kabil, kardeşinin cesedini ne yapacağını bilemedi. Allah ona, ey Kabil, kardeşin Hâbil nerede? diye seslendi. Bilmiyorum, onun bekçisi değilim, dedi. Allah ona
”Kardeşinin kanı bana yerden sesleniyor, kardeşini niçin öldürdün?” dedi. “ben öldürmüşsem, kanı nerededir?”dedi. Toprak Hâbil’in kanını çekmişti. O günden sonra Allah toprağın bir daha kan içmesini haram etti.
Kabii, kardeşinin cesedini ne yapacağını bilemedi. Bir yıl boyunca sırtında taşıdı. Ceset kokuştu. Kuşlar ve yıtıcılar yemek için nerede atacağını bekliyordu.
Allah ona iki karga gönderdi. Kargalar çarpıştı ve biri diğerini öldürdü. Öldüren karga gaga ve ayaklarıyla yerde bir çukur eşeledi ve öldürülen karganın cesedini içine koyarak gömdü. Kabil seyrediyordu. O da kalkıp kardeşi için bir çukur açtı ve cesedini içine gömdü.
Adem, oğlu Hâbil’in öldürüldüğünü öğrenince ona Arapça şiir halinde şu ağıtı yazdı:
Yer yüzü ve üzerindekiler değişti-Artık yeryüzü çirkin ve üzgündür.
Tadı ve rengi olan her şey değişti-Aydın yüzün aydınlığı kalmadı.
Kabil, Hâbile ölümü tattırdı-Ne büyük acı! İyi o!an gitti. Havva da ona şöyle mukabelede bulundu:
Şikâyet etmeyi bırak, ikisi de – para ile önlenemeyen bir ölümle helak oldu.
Kişi kabre gömüldükten sonra- ağlayanlara ağlamak bir
yarar vermez.
Sen kendine ağla ve hevesi bırak-kesilenden sonra ebedi kalacak değilsin.
İkisinin acısına sevinen İblis onlara şöyle cevap verdi: memleketten ve insanlarından kaç-cennetlerde geniş yer sana dar geldi.
Eşinle beraber cennette bolluk içinde idin-kalbin de dünyanın eziyetinden rahattı.
Komplo ve hilelerim devam edecek-sen de büyük bir ücreti kaçırdın.
Adem, Hâbil’in öldürülmesinden sonra yüz yıl matem tutarak gülmedi.Melek kendisine gelerek Allah’ın selamını söyledi ve bir çocuk müjdeledi. Âdem güldü.
Kabil’e ise, gitmesi söylendi. O da korku içinde kovulmuş olarak çekip gitti. Kız kardeşi İklima’yı alarak Yemen’e gitti. Şeytan ona geldi ve “kardeşinin adağını ateş yedi, çünkü kardeşin ateşe tapıyor ve hizmet ediyordu” dedi. Kabil bir ateş evi yaptı ve ateşe taptı.
Kabil’in kör bir oğlu ve bir torunu vardı. Oğlan babasına “Bu baban Kabildir” dedi. O da elindeki şeyi kendisine vurdu ve öldürdü. Onun da sonucu böyle oldu.
Allah, Kabilin el ve ayaklarını bağl adı.Döndüğü yöne dönmesi ve sıcaklığını çekmesi için güneşe döndürdü. Kiyamet gününe kadar üzerinde yazın ateşten ve kışın buzdan bir tabaka oldu.” [113]
Bu Haberlerin Tümü Uydunu Adır ve Kabul Edilemez:
Hiçbir kimse bu israiliyat haberleri beğendiğimiz, doğru bulduğumuz ve inandığımız için, onlarla Allah’ın kitabını tefsir etmeye razı olduğumuz için verdiğimizi sanmasın, sadece kendisinden sakındırmak, onlara
dikkatleri çekmek ve terkedilmesi gerektiğini belirtmek için naklettik. Onları “Kötülüğü, kötülük işlemek için değil,ondan sakınmak için öğrendim” dedikleri gibi, bunları sadece kendisinden korunmak için belirttik. Tıpkı insanların dikkatlerini çekerek uydurma hadisleri rivayet eden ve insanların kendisine aldanmasını önlemeye çalışan hadis ravileri gibi, bu israiliyat haberleri verdik. ‘
Bu rivayetleri okuyan veya dinleyen hiçbir kimsenin onlara aldanmasını istemiyoruz. Aynı şekilde, öncekilerin öykülerinde Kur’an ve sahih sünnetin izlediği metoda uyarak, kendisinden sakındırmak ve kötülüklerine karşı insanları uyarmak amacı dışında bu rivayetleri kitaplarında veya yazılarında hiçbir kimsenin kullanmasını da caiz görmüyoruz. Bu israiliyat haberleri red eden Reşid Rıza’nın sözlerine katılıyoruz:
“Bu öykü ile ilgili tuhaf bilgiler vermişlerdir. Bu tür bilgiler, ancak Allah’ın bildirmesiyie bilinebilir. Halbuki Allah bunları bildirmediği gibi, hiçbir peygamberden de rivayet edilmiş değildirler. Adem’in Hâbil’e Arapça bir şiirle ağıt yaktığı rivayeti de bunlardandır.
Doğru olmayan ve yararı bulunmayan bu rivayetleri kabul etmiyoruz. Yüce Allah’ın bu konuda doğru ve gerçek olarak anlattıkları, onun dışında kalan ve insanların anlattıkları bu tür şeylerin uydurma oluğunu söyler” [114]
Bu israiliyat haberleri red eden Üstad Seyyid Kutub’un görüşüne de katılıyoruz:
“Kur’an, öykünün yerini, zamanını, kahramanlarının adını vermemektedir. Kimi rivayetlerde Kabil ve Hâbil anlatılması, öyküde ikisinin Adem’in çocukları olması, aralarında geçen olayın ayrıntılarının ve iki kız kardeşleri yüzünden çatıştıklarının belirtilmesine rağmen, biz öyküyü,
Kur’anda anlatıldığı kadarıyla bırakmayı tercih ediyoruz. Çünkü bu konudaki bütün rivayetler, kitap ehlinden alındığı şüphesini taşımakt adır. Öykü Tevratta anlatılmakta, rivayetlerde anlatıldığı gibi yeri, zamanı ve kahramanlarının adları orada belirtilmektedir.” [115]
Hâbil ve Kabil, Adem’in İki Oğludur.
Kimi tefsirciler, Hâbil ve Kabil’in Adem’in kenen çocukları değil, onun soyundan gelen başkaların çocukları ve Israiloğullarından olduğunu söylemektedir. Delil olarak da Yüce Allah’ın öykünün sonunda buyurduğu “Bu sebepten îsrailoğullarma yazdık”sözünü gösterirler ve Hâbil ile Kabil, Ademin kendi çocukları olsaydı, birinin diğerini öldürmesi Îsrailoğullarma kısasın yazılmasına sebep olmazdı, derler.
Kimi bilginler de Adem’in iki oğlunun öyküsünü, yer yüzünde meydana gelmemiş, kurgulama ve senaryo bir olay olarak görmekte, insanlarda iyilik ve kötülük huyunu belirtmek için Kur’anın iyi ve kötü iki insan tipi canlandırdığını söylemektedirler.
Faat alimlerin geneli öykünün yaşanmış bir gerçek olduğunu ve insanlar dünyasında gerçekten meyana geldiğini kabul etmektedir. Hâbi! ve Kabil’in Âdem’in bizzat kendi çocukları olduğu, onun zamanında yaş adıkları ve öykülerinin onun zamanında meydana geldiğini söylerler.
Şüphesiz Kur’an öykülerinde aslolan, gerçeklik boyutunun olması, öykülerde anlatılan kişilerin gerçek kişiler olması ve olayların da tarihin herhangi bir rn.eyana gelmiş gerçek olaylar olmasıdır.
Şüphe yokki Âdem’in iki oğlu, Israiloğullanndan değildir. Çünkü Âdem ile Israiloğullan arasında uzun zaman vardır. îsrailogullarmdan olsalardı, öldüren kişi, öldürdüğü kardeşini nasıl gömeceğini bilir ve karganın kendisine yo! göstermesine ihtiyaç duymazdı. Çünkü israiloğullarından ölünün gömüleceğini bilmeyen hiçbir kimse yoktur. Öldüren kişinin ölüyü gömmede kargayı örnek alması ve ondan öğrenmesi, olayın yer yüzünde İnsanlığın çocukluk zamanında meydana geldiğini gösterir. Aynı zamanda, yer yüzünde kasten insan öldürmenin de ilk örneği olduğu anlaşılmaktadır. En iyi Allah bilir.
Kabil ve Hâbil’in Âdem’in iki oğlu olduğunu Kur’anın “Onlara Âdemin iki oğlunun haberini anlaf’buyruğu göstermektedir. “Oğlu” keiimesi, kişinin kendi çocuğu için kullanıldığı gibi,mecaz olarak soyundan gelenler için de kullanılır. Kur’anı anlam ada temel kural, kelimeyi gerçek sözlük anlamında anlamaktır. Gerçek anlamda anlamaya açık bir engel olmadikça, gerçek anlamı bırakıp mecaza gitmek doğru değildir, buradada gerçek anlamda anlamaya engel hiçbir şey yoktur.
Kabil ve Hâbil’in Âdem’in kendi çocukları olduğunu sahih hadis de belirtmektedir. Buhari ve Müslim, Abdullah İbn Mesud’dan Rasulullahm şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: “Ne zaman haksız yere bir kişi öldürülürse, Âdem’in öldüren oğluna da o günah kadar günah yazılır,. Çünkü İlk öldürmeyi kendisi yapmıştır” [116]
hadis, ” Âdem’in ilk oğlu” sözcüğü ile çocuğun bizzat Âdem’in çocuğu olduğunu belirtmektedir. Çünkü bu ilk, tarih ve zaman bakımından ilktir.
Aynı şekilde hadis, o zamandan kıyamet saatine kadar haksız oiarak ölürülen kişilerin günahının bir benzerini ilk defa öldüren kişiye yüklemektedir.
İnsanlık tarihinde haksız yere öldürülen nice insanların olduğunu düşünün! Kiyamet saatine kadar da insanlardan nice kişilerin haksız yere öldürüleceğini düşünün! Böylece Âdem’in öldüren iîk oğlunun yükleneceği günahın büyüklüğünü düşünün! hadis, haksız yere öldüren kişinin kazanacağı günahın bir benzerini de Âdem’in öldüren ilk oğluna yüklemektedir. Çünkü öldürme geleneğini ilk başlatan odur [117] .
Bu ilk olma, tarih ve zaman bakımından ilktir.llk defa öldüren ve öldürme çığırını ilk defa açan kişi odur.Bununla kan dökme kapısını açmış ve cinayetine haksız zalimlerin ortak olmasının yoîunu açmıştır.
Bu konuda Hz.Peygamber şöyle buyurmaktadır: “îslamda kim güzel bir çığır açarsa, onun sevabını ve o çığırdan gidenlerin sevabı kadar sevap ahr. Onların sevaplarından hiçbir şey de eksilmez. Kim de islamda kötü bir çığır açarsa, onun günahını ve o çığırdan gidenlerin günahı kadar günahı yüklenir. Onların günahından da
hiçbir şey eksilmez.” [118]
Öyküyü Gerçek/Doğru Olarak Anlatması:
Yüce Allah’ın “Âdem’in iki oğlunun haberini onlara gerçek oiarak anlaf’buyruğu üzerinde biraz duralım. ” Gerçek olarak” ne demektir?
Şüphesiz doğruluk, isabet ve sahih oimak demektir. Öykülerinin sahih haberler, doğru rivayetler ve Rasulullahın buyurduğu kesin olan hadisler dışında başka yerlerden alınmaması demektir.
Kur’anın Öykülerini ve onlardan biri olarak Adem’in iki oğlunun öyküsünü ele alırken müslüman bu prensibe bağlı kalırsa, söz ve bilgilerinde bu netliği geçekleştirmiş ve insanlara bu öyküleri gerçek olarak anlatmış olur. Onun için Adem’in iki oğlu öyküsü konusunda israiliyat haberlere başvuran ve öykünün olayları için ayrıntılar anlatan herkese diyoruz ki, öyküyü anlatırken Kur’anın “Onlara Adem’in iki oğlunun öyküsünü gerçek/doğru olarak anlat “açık ilkesini çiğniyorsunuz. Onun için Öykü ile ilgili söylediklerinin çoğunun Kur’anın şart koştuğu gerçeklik ve doğruluk niteliğinden yoksun olmuştur. Dolayısıyla bilimsellik ve ilkesellik niteliğinden de yoksun kalmıştır. Halbuki bu nitelikler düşünce, bilim ve bilgiler için kaçınılmaz şeylerdir. [119]
Adaklardan Birinin Kabul Edilmesi:
İki kardeş, ne olduğunu b.lmediğimiz bir konuda anlaşamamışlardır. Babalan Adem’in hakemliğine başvurmuşlardır. O da her birinin Allah’a bir adak sunmasını istemiş, haklı olanın adağının kabul edileceğini, diğerinin de haklı olmadığı için tavrını değiştirmesi gerektiğini belirtmiştir.
adak da özel bir şeydir. Şu veya bu olduğunu söyleme imkanına sahip değiliz. Yiyecek, içecek, eşya,tahıl,hayvn veya başka bir şey olabilir.
İkisi birer adak sunmuş, birinden kabul edilmiş, diğerinden ise kabul edilmemiştir. Yüce Allah’ın adağı nasıl kabul ettiğini bilmiyoruz. Hatta Kur’an bizi, adağın nasıl kabul edildiğini araştırmamaya çağırır. Çünkü bunu araştırmanın yararı ve sonucu olmaz. Zaten ne olduğunu araştırma imkan ve bilgilerine de sahip değiliz. Onun için araştırmak, zaman ve emek kaybından başka bir şey getirmez.
Seyyid Kutup bu konuda şöyle der: ‘”Kabul edildi, anlamındaki kip edilgen olarak kullanılmıştır. Edilgen olarak gelmesi de, kabul edilip edilmemesi ve bunun şeklinin bilinmeyen bir gayb olduğunu göstermek içindir.
Bu kip bize iki şey öğretmektedir:
a- Bu kabul etmenin nasılîığmı araştırmamak ve Terat’tan alındığına inandığımız rivayetlere kimi tefsir kitaplarının daldığı gibi dalmamak.
b- Adağı kabul edilen kişiye kin gütmeyi ve öldürmeyi tasarlamayı haklı kılacak bir suçunun olmadığını belirtmek. Çünkü bu işte kendisinin bir rolü olmamıştır. Adağın kabul edilmesi işini, ikisinin de irade ve kavrayışlarının üstünde olan ve bilinmeyen bir şekilde bilinmeyen bir güç üstlenmiştir.” [120]
“Seni Mutlaka Öldüreceğim” Diyen Kişinin Beslediği Kin:
Kin besleyen kardeşin içine kötülük işlemek yerleşmiş,şeytan ona musallat olup kalbini hakkı kabul etmeye veya doğruya dönmeye kapatmıştır.
Bu kardeş, haklı olmadığını, kardeşinin haklı olduğunu biliyordu. Çünkü onun adağını kabul eden Allahtır. Asİolan, tavır ve tutumunu değiştirmesidir.
Fakat nerde! Şeytan onu esir almış, sakin düşünme duyarlılığını tümden köreltmiş, tavrını gözden geçirme ve haksız tutumundan dönmesinin bütün kapılarını kapatmıştır. Ona sadece bir şey bırakmıştır. O da yanlış üzerinde ısrar etmek, haksız görüşü ve kötü niyeti desteklemektir.
Şeytan, kin besleyen o kardeşten keşke bu kadarla da yetinseydi! Fakat şeytan, dostlarının batıl ve yanlışın her hangi bir aşamasında durmalarını kabul eder mi? Onları batılın her aşamasından daha kötüsüne sürükler. Bir batıldan başka batıla adım atmalarını sağlar.
Şeytan, kin besleyen bu kardeşi daha tehlikeli bir aşamaya sürüklemiştir. Kardeşini öldürme ve bunu kesin olarak gerçekleştirme aşamasına getirmiştir.
Bir kardeşin, kardeşini öldürmeyi sadece düşünmesi bile büyük bir cinayettir. Ya bu düşünceyi azim ve kararlılığa dönüştürürse! Ya bu azim ve kararlılıktan kesinlik aşamasına geçirirse! Ya da bundan uygulama ve gerçekleştirme aşamasına geçerse acaba ne olur?
Kin besleyen kardeşin söylediği “Seni mutlaka öldüreceğim “sözü, birtakım işaretler içermektedir:
a- Şeştanın kendisine musallat olduğunu ve esir aldığını gösterir.
b- Kibir ve in adını, kardeşinin hakkını kabul etmemesini gösterir.
c- Kalbini dolduran büyük kini gösterir.
d- Kardeşine karşı bütün iyilik ve insanlık duygularını yitirdiğini gösterir. [121]
Kardeşi Tehditlere Nasıl Karşılık Verdi?
Kardeşinin tehditlerine mümin kardeş şu şekilde cevap vermiştir: “Allah ancak sakınanların adağını kabul eder. Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, seni öldürmek için ben elimi sana uzatmam. Çünkü ben, Alemlerin rabbı olan Allah’tan korkarım. Ben, hem benim hem de kendi günahını yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim. [122]
Zulmedenlerin Cezası Budur” Dedi”
Her ikisinin söylediklerine bakarak kardeşler arasında bir karşılaştırma yapıp ikisinin karakterini öğrenmeğe çalışırsak, ikisinin birbirinden farklı iki örnek insan olduğunu görürüz.Bu konuda Seyyid Kutup şöyle der:
“Bu öykü, bize kötülük ve haksızlık, hatta haklı hiçbir gerekçesi bulunmayan apaçık saldırganlık karakterinin bir Örneğini verdiği gibi, iyilik ve hoşgörünün, efendilik ve ağırbaşlılığın bir örneğini de vermektedir.ikisini karşı karşıya getirmekte, ikisi de karakterine uygun olarak davranmakt adır.” [123]
İki kardeşin tavrının değişik olmasının sebebi, her birinin taşıdığı anlayış ve düşüncedir. Çünkü insanın söz ve eylemleri, anlayış ve düşüncesine bağlıdır.
Kin besleyen ve haksızlık yapan kişi, şeytanın dediğini tutmuştur. Onun için söyleyeceğini söylemiş ve yaptığını yapmıştır. Ama hoşgörülü ve babacan karakterli kişi Allah’a inanmış ve onun dediğini kabul etmiştir. Onun için o da söyleyeceğini söylemiştir.
İkisinin aynı anne ve bab adan kardeş olduklarını unutmamalıyız.İkisi aynı anne ve babanın kucağında büyümüş, aynı sütü emmiş ve aynı evde yaşamıştır. Bu birlik ve dış işlerdeki bu beraberliğe rağmen, ikisinin anlayışı, düşüncesi, tavrı, davranışı, söz ve eylemleri değişik olmuştur.
Her halde bunda Allah’ın insana verdiği bireysel sorumluluk ve davranışını, tutumunu ve yolunu seçme gücüne bir işaret bulunmaktadır. İnsan, izleyeceği yolu ve yapacağı işi seçme özgürlüğüne sahiptir. Allah da ona yaptığı seçimin sorumluluğunu yüklemekte ve bu davranışa göre sonucunu belirlemektedir. [124]
Allah, Ancak Kendisinden Sakınanlardan Kabul Eder:
Mümin olan kardeş, bize Kur’anın kesin ve sabit bir inanç temelini, söz ve eylemlerin değerlendirilmesinde, bunların Ölçülmesinde ve Allah’ın yanında makbul olmasında genel geçer bir ölçüyü vermektedir. Bu da “Allah, ancak kendisinden sakınanlardan kabul eder1′ ölçüsüdür.
Bu şekilde sınırlandırarak ve vurgulayarak “Allah, ancak kendisinden sakınanlardan kabul eder buyurmaktadır. Allah, muttaki olmayanlardan kabul etmez. Allah’ın yanında amellerin kabul edilmesinin şartı takv adır. Bu amellerin kabul görmesi ve kendisinden yarar umulması için temel, imandır.
Acaba Allah’ın yanında amellerin kabul görmesi için iman ve takva neden temeldir? Çünkü istenen, amellerin kendisi değildir. Anlamından soyut ve canlılığından kopuk olduğunda bu amellerin hiçbir yararı olmaz. Meyve nasıl ancak ağaçta yetişiyorsa, amel de ancak imandan kaynaklandığı ve takvanın ürünü olduğu zaman doğru, gerçek ve Allah’ın yanında makbul olur.
Şüphesiz Allah, amelleri soyut olarak istemez. Bu amellerin kişiler üzerinde etki etmesini ve ürün vermesini ister. Amellerle kişilerin kalp ve duygularını etkilemeyi ve eğitmeyi istemektedir. Önemli olan, mümin insanın takva sahibi olması, hayatını ve tüm varlığını takvanın doldurmasıdır. Yüce Allah, kurban ve adakların kesilmesinden amacı şöyle açıklamaktadır:
“İşte kurbanlık deve ve sığırları Allah’ın size olan nişanelerinden yaptık. Onlarda sizin için iyilik vardır. Bağlayarak keserken üzerlerine Allah’ın adını anın. Yan üstü düşüp ölünce onlardan yiyin, isteyene de, istemeyene de yedirin. Şükretmeniz için onları böylece sizin buyruğunuza verdik.
Bu hayvanların etleri ve kanlan Allah’a umaşmayacaktır. Allah’a ulaşacak olan, ancak sizin dinin hükümlerine olan bağlılığınız/ takvanızdır.Size doğru yolu gösterdiğinden, Allahı yüceltmeniz için onları böylece sizin buyruğunuza vermiştir. İyilik yapanları müjdele.” [125]
Müslim, Ebu Hureye’den Rasulullahm şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Şüphesiz Allah sizin yüzlerinize ve mallarınıza değil, kalplerinize ve amellerinize bakar.” [126]
Ameİler imanın ürünü ve takvanın meyvesi olmazsa, Allah’ın yanında kabul görmez. Takvalı olmayanlar çin “işledikleri her amelî alır, onu toz duman ederiz” [127] buyurur.
iyi müminler, “Allah, ancak dinin gereklerini yerine getirenlerden kabul eder” sözü üzerinde derin derin düşünür, ona göre ibadet ve itaatleri yerine getirirken, Yüce Allah’ın yine de onları kabu! etmemesinden ve kendilerinin de takva sahibi olmamaktan korkarlardı.
Bu konuda birtakım şeyler de söylemişlerdir. Ashab’tan Ebu’r-Derda şöyle demiştir: “Yüce Allah’ın bir namazımı kabul ettiğine kesin inanmam, benim için dünya ve içindekilerin hepsinden daha sevimlidir. Çünkü Allah ” Ancak takva sahibi olan kişilerden kabul eder'” buyurmaktadır.
Hz.Ali de şöyle demiştir: “Takva ile yapılan amel az değildir. Çünkü kabul edilen amel nasıl az olabilir ki!”
Raşid halife Ömer İbn Abdulaziz de valilerinden birine tavsiyede bulunarak şöyle demiştir:” sadece takvayı kabul eden ve ancak onun için rahmet ve sevap veren Allah’tan korkmanı tavsiye ederim. Ne yazık ki bunu çok kişi söylemekte, ama az kişi onunla amel etmektedir”.
Amir Ibn Abdikays da şöyle demiştirV’Allarnn kitabında bir âyetin belirttiği kişilerden olmak, benim için dünyanın tümünden daha sevimlidir. Allah’ın beni takva sahibi kişilerden etmesini isterim. Çünkü O “Allah, ancak takva sahibi kişilerden kabul eder” demiştir”
Abdullah İbn Ömer’in yanına bir dilenci gelmiş ve şöyle demiştir: “Bana bir dinar ver. Abdullah ona verdi. Adam gidince, Abdullahın oğlu, “Baba, Allah kabul etsin” dedi. Abdullah şöyle dedi: Allah’ın benim bir tek secdemi veya bir tek dirhemimi kabul ettiğini bilsem, ölümden daha çok sevdiğim olmaz, Allah’ın kimden kabul ettiğini biliyor musun? Allah, ancak takva sahibi kişilerden kabul eder”.
Mutarrif İbn Abdullah dua ederken “Allahım! Benden bir gün orucu kabul et. Allahım bana bir iyilik yaz, dedikten sonra, “Allah, ancak takva sahibi kişilerden kabul eder” derdi”.
Amir İbn Abdullah, ölüm döşeğide iken ağlamıştır. Niçin ağlıyorsun? denildiğinde, Allah’ın kitabından bir âyet için, demiştir. Hangisidir? denildiğinde, “Allah, ancak takva sahibi kişilerden kabul eder” âyetidir, demiştir.” [128]
Mümin, Mümin Kardeşini Öldürmeyi Düşünmez:
Mümin kardeş, zalim kardeşine amellerin kabul edilmesinin temelini açıkl adıktan sonra öldürme tehdidine yumuşak, sakin ve zarif bir cevap verdi. “Beni öldürmek için elini bana uzatırsan, ben seni öldürmek için elimi sana uzatmam” dedi. Bu cevap şunları içermektedir:
a- Kardeşinin tehdit ve korkutmalarına karşı sakin ve yumuşak cevap vermek.
b- Kendisini öldürmeyi düşünmediğini ve aklından böyle bir şeyi geçirmediğine dair kardeşine söz vermek.
c- Mümin kardeşin sakin ve hoşnut karakterini göstermek.
Mümin kardeş, öldürülme tehdidine yine öldürme veya daha kötü bir tehditle karşılık vermediği gibi, kötülüğe kötülükle de karşılık vermemiştir. Cahiliyye devri şairlerinden Amr İbn Külsum’nun dediği gibi, hasmının cehaletini aşan başka bir cahillikle davranmamıştır.
“Sakın kimse bize karşı cahillik yapmasın! Değilse, cahillerin cahilliğinden daha büyük cahillik yaparız” demek gibi.
Şüphesiz mümin kardeşin tavrını ancak büyük insanlar sergileyebilir. Kötülüğe benzeri ile karşılık vermek, kolay ve basittir. Buna herkes güt yetirebilir. Ama kötülük ve yanlış olanın üstüne çıkmak ve cahil kişinin cahilliğinin üstünde olmak, anlaşmazlık ve çekişme yapan çocuklar gibi davranmamak ve kötülüğe iyilikle karşılık vermek, ancak büyük bir kişilik, şefkatli ve sabırlı bir gönül sahibi, kuşatıcı bir iman,üstün bir mutluluk ve büyük bir ahlak sahibi olan büyük insanların işidir. Yüce Allah ne güzel buyuruyor: “iyilik ve kötülük bir değildir. Sen kötülüğü en güzel şekilde sav. O zaman seninle arasında düşmanlık bulunan kişinin çok yakın bir dost olduğunu görürsün. Bunu ancak sabredenler yapabilir, bunu ancak o büyük pay sahibi olanlar gerçekleştirebilir.” [129]
Mümin Kardeş, Kardeşini Niçin Öldürmedi?
Mümin kardeş, öldürmek için elini kardeşine uzatm adı.Kin besleyen kardeşinin bu tavrını yanlış anlamaması ve kendisini öldürmemesinin acizlik, korkaklık ve beceriksizliği sebebiyle olduğunu sanmaması için tavrını ve sebebini kendisi belirterek “Ben Alemlerin Rabbı olan Allah’tan korkarım” diyerek açıki adı.
Öldürmemesinin sebebi, Alemlerin Rabbı olan Allah korkusudur. Allah korkusu müminde iman, takva ve Allahı gözönünde bulundurmayı sağlar. Bu imanlı duruş, kişiyi yasakları işlemekten, günah ve haramları yapmaktan alıkoyar.
Şüphesiz Allah korkusu, birey ve toplumların hayatında güven ve emniyetin supabıdır. Onları haksızlık, saldırganlık ve zulümden koruyan en büyük bekçidir. Eğitimcilerin, düşünürlerin ve yöneticilerin fertleri Allah korkusu, Allah’ın gözetimi, mükafatını arzu etme, hoşnutluğunu kazanmaya özen gösterme prensipleriyle yetiştirmeye çalışmaları gerekir. Çünkü insanlar ancak böyle olunca hakka sarılır ve batıldan uzak urur.
İyi insanların haramdan uzak durmaları ve hayatta her türlü yasak ve kötü şeyleri işlemeye yanaşmamalarının tek sebebi budur. Ancak ne var ki kötü ve bozuk kişiler bunu böyle açıklamaya yanaşmaz, iyi insanların zulüm ve ahlaksızlıktan uzak durmalarını beceriksizlik ve acizlikleri ile açıklamaya çalışırlar. Bu kötü kişiler, iyi insanların eline sözkonusu imkan ve fırsatlar geçtiği taktirde haram ve kötü şeyleri işleyeceklerini iddia ederler. Halbuki bu geçersiz ve haksız bir iddi adır. O mümin adamın ” Ben, Âlemlerin Rabı olan Allah’tan korkarım “sözü bunu yalanlamakt adır. [130]
İki Günahı Yüklenmek Ne Demektir?
Mümin kardeş, kendisini kardeşinin öldürmesini önlemek için başka bir sebep daha gösterdi ve şöyle dedi: “Ben, hem benim hem de kendi günahını yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur”. Bundan anlaşılıyor ki katil, hem kendi günahını, hem de öldürdüğü kişinin günahını yüklenmektedir.
Öldüren kişinin günah işlediği açıktır. Çünkü öldürme cinayetini işlemiştir. Bunun için günahı yüklenmesi normal ve makuldür. İşlediği işin sonucuna katlanmaktır.
Ama öldüren kişinin öldürdüğü kişinin günahını da yüklenmesinin anlamı nedir? Acaba öldürdüğü için katilin öldürdüğü kişinin günahını yüklenmesi midir? Öldürülen işi kendisi katil olsaydı, günahı o yüklenecekti. İki kişi arasında bir çarpışma olduğu zaman, ikisi de aynı oranda öldürme günahını yüklenir. Onun için iki müslüman kılıçlarıyla çarpışır ve biri diğerini öldürürse, ikisi de cehennemlik olur. Öldüren kişi, öldürme cinayetini işlediği için cehennemlik olur. Öldürülen kişi de, hasmını öldürmeğe kararlı olduğu için cehennemlik olur. Onu öldürmekten alıkoyan da, irade ve gücünün üstünde olan bir şeydir.
Kur’anı Kerimin belirttiği bu anlamı Hz.Peygamber de kararlaştırmıştır. Müslim, Ahnef Ibn Kays’ten Rasulullahın şöyle buyurduğunu rivayet eder: ” Bu adam (Hz.Ali)a gitmek üzere çıktım. Ebu Bekre ile karşılaştım. Ey Ebu Ahnef, nereye gidiyorsun? dedi. Rasulullahın amcasının oğluna yardım etmek istiyorum, dedim. Ey Ahnef, dön. Rasulullahın şöyle dediğini işittim: İki müslüman karşı karşıya geüp kılıçlarıyla çarpışırsa, öldüren de, öldürülen de ateştedir. Ey Allah’ın Rasulü, öldüreni anladık, öldürülen niçin ateştedir? dedim veya denildi. O da kardeşini öldürmek istiyordu, dedi” [131]
Mümin olan kardeş, zalim olan kardeşini öldürmeyi düşünmediğine göre, katil olma ihtimali de ortadan kalkmış ve bu ihtimal katil olanın üzerinde kalmış olur. Böylece öldüren kişi, hem katil hem maktul hükmünde olur ve ikisinin günahını yüklenir. “Ben, hem benim hem de kendi günahını yüklenip cehennemliklerden olmanı isterim. Zulmedenlerin cezası budur”. [132]
Âyetin Psikolojik Yorumu:
Mümin olan kardeş, kin besleyen kardeşinin kaibini yumuşatmaya,içinde kardeşlik ve hoşgörü duygularını harekete geçirmeye ve kendisine acımasını sağlamaya, şeytanın kışkırtmasından kurtarıp Öldürme dürtülerini yok etmeye çalıştı.
Fakat kin besleyen adam bütün bu samimi girişimlere olumlu cevap vereceği yerde, öldürme kararını daha çok gerçekleştirmeye çalıştı. Bu karanlık düşünceler ve koyu kinle hareket etmeye devam ederek sonunda kardeşini öldürme cinayetini işledi.
Kur’anı Kerim, öldürmeden Önceki bu anı ilginç ve olağanüstü bir ifade ile, “Tavvaa” kelimesi ile dile getirmektedir, “kardeşini öldürmeyi, nefsi kendisine hoş gösterdi” Yani, teşvik etti, süsledi,kolay ve rahat bir iş olarak gösterdi.
Analizci psikoloji bilimi ışığında bu cümleye bakmak ve onun değişik psikolojik açıklamalarını ortaya koymak istiyoruz.
Kin besleyen kardeş, kendi içinde çetin ve acı bir psikolojik savaş yaşıyordu. Değişik ve çapraşık güdüler, düşünceler, dürtü ve vesveseler içinde bocalıyor ve farklı seslere kulak veriyordu. Şöyle ki:
Kardeşin merhamet dileyen seseni dinliyordu. Bu ses ruhunda, bilincinde ve bütün yapısında iyilik anlamlarını canlandırıyor ve öldürmekten vazgeçirmeye çağırıyordu. Ne de olsa kardeşidir. Barışçı, sakin, hoşgörülü ve zararsız olup Allah’tan korktuğu için kardeşini öldürmek istemediğini söylüyordu. Kendisini niçin öldürsün? Suçu nedir? adağını Allah kabul ettiği için mi? Bunda ne vardır? Allah takva sahiplerinden kabul etmiyor muydu? Üstelik bu, kardeşinin övülmeye değer bir erdemi olup öldürülmeyi hak ettiren bir cinayet de değildir!
Her halde bir an bu güzel duygular içinde yaş adı. Aklından bu ve benzeri sorular geçti. Neredeyse hakkın tarafına yanaşacak, öldürmekten vazgeçecek, aklın ve mantığın sesine kulak verecekti.
Fakat şeytan bırakır mı? Onu bu güzel ve iyi anlamlar dünyasında terkeder mi? Adem’in soyundan ilk kurban yapmak için şeytan ondan vazgeçer mi?
Azgın ve kötülüksever nefsi öldüryemeye teşvik ediyor, sürekli üzerinde ısrar ediyor, öldürmeye hazırlıyordu. Alıştıra alıştıra, öldürmeyi kendisine basit ve hoş gösterip kışkırtıyordu. Hakkın, aklın ve mantığın sesini susturmayı üstleniyordu. Ona kin ve nefretin sesinden başkasını duyurmuyordu, öldürme fotoğrafından başkasını göstermiyordu ve saldırganlık anlamlarından başkasını çağrıştırmıyordu.
Zavallı ve bedbaht adam, bir süre bu amansız ve taşkın duyguların amansız meydan savaşında yaş adı.Büyük bir şaşkınlık içinde kaldı.Kimin dediğini kabul edecek? Hangi sesleri dinleyecek? Hangi yoldan gidecekti?
Sonunda şeytan galip geldi. Kin ve düşmanlık bastırdı. Azgın ve kötülüksever nefsi zaferi kazandı ve alıştıra alıştıra, boyun eğdirerek kardeşini öldürmeyi kendisine hoş gösterip basitleştirdi.
Bu âyetin psikolojik açıklamasını yaparken Muhammed Reşid Rıza şöyle der: ” Kardeşini öldürmeyi nefsi alıştıra alıştıra kendisine hoş gösterdi” âyetini içimde duyduğum şekilde belagat yönünden açıklayan kimse görmedim. Halbuki bu âyet, kalbi saran ve her taraftan baskı yapan bir belagata sahiptir.
Şimdi yazıyorum ama, âyetin içimde bıraktığı etki ve reaksiyon yüzünden kalbim yazmaktan beni alıkoyuyor. Bu kelimeler, atı ve deveyi alıştırıp uysallaştırmak gibi, öldürmeye götüren kıskançlığa fıtratı alıştırıp boyun eğdirmek için bu işin tekrar tekrar yapıldığını ve aşamalardan geçildiğini gösteriyor. Bu kelimeler, onları anlayan kişilere, kıskançlığın kardeşini öldürmeyi süslü gösterdiği Adem’in iki oğlundan birini canlandırıyor. Bu kişi bir adım ileri, bir adım geri atıyor. Kardeşinin hikmetli sözlerini birer birer düşünüyor, her birinin kendisini cinayeti işlemekten alıkoyduğunu görüyor ve fıtratta bulunan akıl, akrabalık ve dehşet gibi engelleyici etkenleri destekliğini hissediyor. Ama kötülüğü emreden nefsinin kıskançlığı, kötülükten dolayı kınayan nefsinin bütün engellemelerine saldırıyor. İki taraf arasında çatışma ve çarpışmaya sürüyor. Sonunda kıskançlık, önüne çıkan bütün engelleri aşıyor ve kendisini esir alıyor. Fıtrat ve öğüt engellerinin kıskançlık etkenine boyun eğmesi, Yüce Allah’ın belirtmek istediği alıştırma ve hoş gösterme olayıdır. Bütün bunlar gerçeklşince, kardeşini öldürüyor.” [133]
Ve Öldürdü:
Kin besleyen adam, kerdişini öldürmeyi kendisine kabul ettiren nefsine boyun eğdi, cinayetini işledi, kardeşinin kanını döktü ve öldürdü.
Evet, öldürdü. Bu şekilde, bir keüme ile sahne bitti ve perde kapandı. Kur’an, cinayeti bir kelime ile belirterek uzun anlatmamıştır. Onun yerine, öldürmenin sonuçlarına geçmiş ve “Zarar edenlerden oldu” demiştir.
Kur’anın, cinayeti tek “Öldürdü” kelimesi ile
belirtmesinde birtakım hikmetler vardır:
1- Kardeşin kerdişini öldürme sahnesini Kur’anın geçmek istemesi. Çünkü bu olay, ayrıntılı olarak anlatmaya ve üzerinde uzun uzun durmaya layık değildir. Ve cinayet işlendi. Bunu anlatmak için bir tek kelime yeterlidir.
2- Kur’an, bu ürpertici ve ürkütücü sahnenin ayrıntılarını anlatarak okuyucu ve dinlecinin zihninde asılı durmasını, böylece okuyucu veya diniecinin bu olayı kabullenme veya benimseme duygusuna sahip olmasını istemiyor. Onun için öldürme sahnesini atlayarak ondan doğan sonuçiara ve zararlara dikkati çekiyor ve kişilerin zihninde kalabilecek olayı beğenme ve örnek alma izlerini silmek istiyor.
3- Sanki Kur’an, öldürme ile ilgili olarak kendisinin söyledikleriyle yetinmemizi istiyor. Sözkonusu cinayetin ayrıntılarını anlatm adığına göre bizim de bu konuya dalmamız doğru değildir. Kur’anın anlatımı sınırları içinde kalmamız ve öldürme işleminin ayrıntılarını anlatan her tülü anlatımı bir yana bırakmamız gerekir. Çünkü bu ayrıntılar kimi tefsircilerin israiliyattan aldığı bilgilerdir. Halbuki Allah’ın kelamını mitoloji, yalan ve uydurma olan şeylerle açıklamak caiz değildir. Nitekim israiliyat haberlerin genel özelliği budur. [134]
Kardeşi Öldürmek Tümden Zarardır:
Kardeş kardeşini öldürdü. Fakat eline ne geçti? Acaba amacını ve hedeflerini gerçekleştirdi mi? Lanetli şeytan ve kötü nefsinin kendisine vadettiğini elde etti mi?
Şüphesiz kardeşinin kanını dökmekten hiçbir yararı olmadı ve eline hivbir şey geçmedi. Aksine her yönden kaybetti etti ve “Zarar edenlerden oldu”
‘Zarar’ kelimesinin içerdiği bütün alamlar, canlandırdığı bütün şekiller ve ortaya çıkardığı bütün sonuçlarıyla her yönden zarar etti. Zararlarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1- Kanmı döküp öldürmekle kardeşini kaybetmiştir.
2- lşlediği cinayetten dolayı kendisine kızıp öfkelenen anne babasını ve yakınlarını kaybetmiştir.
3- Kendisİni kardeşine bağlayn kardeşlik anlam ve bağlarını kaybetmiştir.
4- Rahmet,sevgi ve hoşgörü gibi insanlığın tüm güzel anlamlarını yitirmiştir.
5- Kendini, huzur ve rahatını, güven ve mutluluğunu yitirmiştir.
6- Güzel, pozitif ve yararlı hayatını kötü, haksız ve zararlı bir hayata dönüştürmekle kendi hayatını
kaybetmiştir.
7- Allah’ın cennet ve rahmetinden çıkarıp azap ve ateşine çevirmekle ahiret hayatını kaybetmiştir.
8- Tarihini kabetmiştir. Çünkü artık tarihi zulüm, azgınlık ve haksızlığın tarihi olmuştur. Kötülük ve bozgunculuğun örneği, zalim ve kötü her katilin öncüsü
olmuştur.
“Zarar edenlerden oldu” sözünün anlattığı zararın bütün anlam ve şekilleriyle zarar etmiştir. Bütün bu zararların sebebi, şeytanın kışkırtmalarına kulak vermesi ve dediğini kabul etmesidir.
Kim Allah’a itiatsizlik ederse, bu zarara uğrar. Çünkü her günah ve isyanın doğal bir sonucudur bu. Şeytanın adımlarını izleyen her sapığın kaçınılmaz sonucudur bu. Küfür, isyan ve ahlaksızlığın meyvesidir bu.
Kin besleyen bu zalim, kardeşin zararlarını bir yana bırakıp şimdi de zaman ve mekan sınırlarını aşarak her zaman ve mekanı içine alan daha genel ve daha büyük zarara bakalım. Şüphesiz kardeş kanı döken herkes zarard adır. Haksız yere kim bir insanı öldürürse, zarard adır. Yüce Allah ne güzel buyuruyor: “Bunun için Israiloğullarına şöyle yazdık: Kim bir kimseyi bir kimseye veya yer yüzünde bozgunculuğa karşılık olm adan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse {ölümden kurtarırsa)bütün insanları diriltmiş gibi olur.”
İslam ümmeti birbiriyle vuruştuğu zaman bu zararı görmektedir. Sevgi, şefkat, kardeşlik ve hoşgörünün yerini düşmanlık, kin ve haksızlık aldığı zaman bütün ümmet zarar etmektedir. Tarih bunu kesin olarak bize bildirmektedir. Ümmet kardeşlik, sevgi ve dayanışma üzerine birleştiği, bir tek kişinin kalbi üzerinde buluştuğu zaman, kazanıyor, başarıyor ve üstün geliyordu. Ama ne zaman anlaşmazlığa düştü, birbiriyle vuruştu ve birbirinin kanını döktü, o zaman da her şeyini kaybetti.
İslam ümmetinin zarar ettiğinin en açık örneği, çağımızda çektiği sıkıntılar ve içine düştüğü acıklı durumdur. Ümmet bölünüp parçalanmış, bireyleri anlaşmazlığa düşüp birbiriyle savaşmış, birlik, kardeşlik ve güçlerinden soyutlanmışlardır. Bunun sonucu olarak müslümanlar kaybetmişlerdir. Ama her alanda kaybetmişlerdir. Canlarını ve insanlarını kaybetmişler, ahlak ve bağlarını kaybetmişler, mal ve servetlerini kaybetmişler, varlık ve kimliklerini kaybetmişler, etki ve konumlarını kaybetmişlerdir. [135]
Zavallı Katile Karga Yol Gösteriyor:
Katil, kardeşini öldürdü, ama kardeşinin cenazesini ne yapacağını bilemedi. Bu güçlü ve inatçı adam, cenaze karşısında aciz ve zavallı kaldı. Allah ona acizlik ve güçsüzlüğünü göstermek istedi ve kendisine yol gösteren bir karga gönderdi. “Allah kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini göstermek üzere, ona yeri eşeleyen bir karga gönderdi. “Bana yazıklar olsun i Kardeşimin ölüsünü örtmek için bu karga kadar olam adım” dedi ve ettiğine yananlardan oldu.”
Karga bir tane miydi, yoksa iki tanae mişdi? Kargalar birbirini öldürdü mü? Öldürülen karganın ölüsünü gömmek için öldüren karga yerde bir çukur açtı mı?
Bu soruların cevabını bilmiyoruz. Çünkü Kur’an ve sahih hadislerde bunların cevabını bulamıyoruz, âyeti ashap nasıl anîammışsa, biz de onunla yetiniyoruz.
Önemli olan, katilin ne yapacağını bilemediğidir. Kardeşinin ölüsünü nasıl gömeceğini Öğretmek için karga gelmiş, toprağı uzun süre eşeledikçe eşelemiş ve sonunda kendisi gibi kazmaya çağırıyor gibi katilin dikkatlerini kendisine çekmiştir. Zavallı katil, karganın işaretini anlamış, topra§ı kazmış ve ölüyü gömmüştür.
Katil olan bu insana karganın gömme işini öğretmesi üzerinde biraz düşünürsek şu işaretleri içerdiğini görürüz:
a- Bu olay, meydana gelen ilk öldürme olayıdır. Çünkü katil, ölünün cesedinden nasıl kurtulacağını bilememiştir. Bu da, daha önce söylediğimiz gibi, katilin Adem’in öz çocuğu olduğunu gösterir.
b- Kuvvetli, zeki, kavrayışlı ve ne yapacağını iyi bilen, meydan okuyup haksızlık, zulüm ve barbarlık işleyen, ama önüne çıkan bir problem karşısında eli ayağı dolaşan, çok bilmiş bu insana yol göstermek için aklı, bilgisi ve zekası olmayan bir karganın rehberliğine bile muhtaç olan bu zavallı kinci insanın aczini ve zavallılığını kanıtlamaktadır.
c- Zavallılığmdan dolayı bu insana gülmekte [136] , cahillik, aptallık ve basitliğinden doİayı onunla alay etmektedir. Çünkü karga gelinceye kadar kedisine yol gösterip öğretecek birini bekleyip durmuştur.
iddia, bilgiçlik, bağırıp çağırma ve küçük dağlan ben yarattım, dercesine dünyaya meydan okuyan, ama en açık gerçekleri görmekten ve en basit işleri yapmaktan aciz kalan insanlara yuh olsun! çok bilgiçlik taslayan, ama çok şeyde zır cahil olan bu insan nice temel işlerden bile habersizdir! [137]
Katil, Yaptığına Pişman Oldu, Ama Tevbe Etmedi:
Katil, kardeşinin ölüsünü gömdükten sonra, Yüce Allah’ın buyurduğu gibi ” büyük bir pişmanlık duydu.” Fakat pişmanlığı pozitif değil, negatif bir pişmanlıktı. Kin besleyen aciz birinin pişmanlığıydı,tevbe eden günahkarın pişmanlığı değildi. Büyük bir yarar elde etmeyi umarken, çok büyük bir zarar ettiğini anlayan birinin pişmanlığıydı.
Biri sorabilir; Kur’an belirttiği gibi, Madem ki katü işlediği cinayetten dolayı pişman oldu, neden Allah onu bağışlam adı? Haibuki biliyoruz ki günah işleyip pişman olan ve rabbine tevbe eden herkesin tevbesini Allah kabul eder.
Bu sorunun cevabı şudur: Katil eğer tevbe etmek üzere pişmanlık duysaydı, elbette Allah tevbesini kabul ederdi. Fakat katil böyle pişman olmadı. O tevbe etmedi, yaptığından dolayı bağışlanma istemedi, yanlış ve günah işlediğini bile hissetmedi. Böyle yapsaydı, Allah onu bağışlardı. Çünkü O, bütün günahları bağışlar. Samimi olarak tevbe eden herkesin tevbesini Allah kabul eder.
Katilin pişmanlığı, ölüyü ne yapacağını bilememesinden dolayı olmuştur. Karga gelip ölüyü ne yapacağını öğretince, insanlığından utanmış, zeka ve kuvvetine hakaret gelmiş gibi, büyük bir pişmanlık duymuştur.
Pişman olmasının başka bir sebebi de olabilir. Şüphesiz öldürmekten amacını tam gerçekleştiremedi. Kardeşini, kendini ve hedeflerini yitirdi. Pişmanlığı, amacına ulaşamaması ve umutlarının boşa gitmesine olmuştur.
Katil, iki pişmanlığı birden duymuştur; hem zarar ettiğine pişman olmuş, hem de ettiğine yanmıştır. Böylece”zarar edenlerden” ve “pişman olanlardan” olmuştur. [138]
İnsanların Tümünü Öldürmek ve Yaşatmak:
Kur’an, Adem’in iki oğlunun öyküsü ve kin besleyen «atilin durumunu anlattıktan sonra şu sonuca varmakt adır: Bunun için Israiloğullarına şöyle yazdık: Kim bir kimseyi bi kimseye veya yeryüzünde bozgunculuğa karşılık olm öldürürse,bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de onu diriltirse (ölümden kurtarırsa) bütün insanları diriltmiş gibi olur.”
Bu, kesinlik belirten şart kipi ile söylenmiş Kur’anın doğru ve kesin bir geçeğidir. Evet, kim bir kimseyi bir kimseye veya yer yüzünde bozgunculuğa karşılık olm adan öldürürse, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur.
Haksız yere bir insanı öldüren herkes, bütün isanları öldürmüş gibi olur. Ama neden ve nasıl böyle olur?
1- Bir insanı Öldürmek, bütün isanları öldürmektir. Çünkü insanın ilk defa insanı öldürmesi ve Âdem’in iki oğlundan birinin yaptığı gibi, uzun zaman tereddüt, korku, endişe ve çekingenlik arasında bocalaması, sonra da haksızlık ve batılın sesinin galip gelmesi sonucu öldürmeye kalkışması ve kendisiyle öldürme arasındaki psikolojik engeii aşması çok zor bir olaydır.
Bu katil, ikinci kez birini öldürmek isterse, iş bu sefer onun için daha kolay olur, vicdanının tepkisi azalır, tedirginlik ort adan kalkar, üçüncü, dördüncü, beşinci ve sonraki öldürmelerde artık korku, endişe, kararsızlık, ürkme, çekingenlik ve tereddüt kalmaz. Bu şekilde öldürmeyi meslek edinen bu katilin nazarında öldürme olayı, tuhaflığı bulunmayan ve sakınma gereği duyulmayan normal ve doğal bir iş haline gelir.Böylece o katil, bütün insanları öldürmüş gibi olur. [139]
2- “Bütün insanları öldürmüş gibi olur’1 cümlesinin çağrıştırdığı bir anlam daha vardır. Şöyle ki;Bir tek insana saldırmak ve haksız yere kanını dönmek, bütün insanlara saldırı ve insanlığın canının alınması demektir. Sanki her insanda bulunan canı almak gibidir.
insanda insanlık özelliği değerli bir şeydir. İnsanın insanlığı da dokunulmazlık ve koruma altınd adır. Bütün insanların onu koruma, savunma ve saygı göstermesi bir görevdir. Kin besleyen ve haksızlık yapan herkesin elini tutmaları, haksızlık ve saldırısına engel olmaları ve başkasının canını almasına karşı çıkmaları gerekir. Çünkü birini haksız yere öldürmesi, bütün insanların insanlığını öldürmüş gibi olur.
“kim diriltirse, bütün insanları diriltmiş gibi olur” sözü de iki anlamı çağrıştırmakt adır:
1- İnsanın kardeşi olan bir insanı koruması ve diriltmesi, içinde insanlık anlamlarının kökleştiğini, erdemli insanlık ahlakına sahip olduğunu ve davranışlarına bu ahlakın yön verdiğini gösterir.
2- Insanların canlarına saygı gösteren ve koruyan bir insan, bu seçkin insani davranışta başkalaına güzel örnek olur. Başkalarının canlarını yaşatmaya yönlendirmede bu insan çok büyük etki eder.
Şu gerçeği belirtmeden geçemiyeceğiz; İnsanda bu insani anlam,islamda olduğu kadar başka hiçbir yerde yoktur, insanın insanlığına İslam kadar değer veren ve saygı gösteren başka bir şey yoktur.Islama bağlı olan müslümanlar kadar da insanın insanlığını koruyan kimse yoktur. Tarih, bu gerçeğin şahididir. Şair bunu ne güzel dile getirmiştir:
“Egemen olduk, adalet bizim karakterimizdi-ama siz hakim olunca, vadide kanlar aktı.
Esirleri öldürmeyi helal gördünüz-halbuki biz her zaman esirleri bağışlayıp iyilik ettik.
Aramızda fark olarak bu kadarı yeter-çünkü her küp içindekini sızdırır.”
Müslüman olmayanların yarımda en kolay şey, çağımızda gödüğümüz gibi, insanı öldürmek, canı almak ve haksız yere kanı dökmektir. [140]
Niçin İsrailoğullanna Yazdık?
Öykünün sonundaki âyette geen şu cümle de dikkatimizi çekmektedir:”Bu sebepten israiloğullarına yazdık” Acaba Âdem’in iki oğlunun öyküsü ile Israilğulları arasında ne ilişki vardır? Niçin bu kadar milletin arasından özellikle israiloğullarına yazılmıştır?
Öyle görülüyor ki israiloğullan ile Adem’in katil olan oğlu arasındaki ilişki, öldürme ilişkisidir .İkisini birbirine bağlayan bağ, öldürme arzusu bağıdır.
Öyküde anılan Âdem’in iki oğlunun israiloğullarından olduğunu söyleyen ve Âdem’e nisbet edilmelerini, bütün insanların atası olması sebebiyle, genel bir nisbet kabul eden tefsirciler ne yazık ki bu anlamı kavramamış görünüyorlar. Bu şekilde söylemelerinin sebebi de “Bunun için israiloğullarına yazdık” cümlesidir.
Daha önce böyle söyleyenlerin görüşlerini tartıştık ve Kur’anm açık ifadesinden anlaşıldığına göre iki oğtun Âdem’in öz çocukları olduğunu belirttik. Şüphesiz buradaİsrailoğullarının anılması birtakım gerçeklere işaret etmektedir:
1- Allah’m gönderdiği risaletlerin birliği, aynı temel inanç ve hükümler içermesi, haksız yere insanı öldürmek,
Âdem’in, çocuklarına tebliğ ettiği rabbani şariatında haram olduğu gibi,İsrailoğullan şeriatında da, islam şeriatında da haramdır.
2- Öldürme düşüncesi, israil odğullarımn ruhunda yerleşmiş, hayatında kök salmış, tarihlerinde yerleşmiş, davranış ve amellerine boyasını vurmuştur. Bu sebepten halklar arasında öldürmeye en çok heves eden ve öldüren insanlar olmuşlardır.
insanlık tarihi, bu söylediklerimizin doğruluğunu kanıtlamaktadır. Çünkü çoğu bireysel ve kitlesel öldürmelerin arkasında yahudilerin olduğunu görüyoruz.
3- Âdem’in katil oğlu İle Israiloğuİları arasında ortak özelliklerden biri de, insanlık anlamlarına düşmanlıkları, iman değerlerine kin beslemeleri, yanlış ve batıl üzerinde ısrar etmeleri, başkalarını kıskanmaları, işledikleri bir suç veya günah olmaksızın İnsanlara haksızlık yapmaları, dünya malına düşkünlükleri ve şeytanın peşinden gitmeleridir [141]
Öyküden Çıkarılacak Dersler:
1- Âdem’in İki oğlu, insanlardan farklı iki örneği temsil etmektedir.Biri barışçı, sakin, kimseye ilişmeyen mümin insan örneği. Diğeri de kin besleyen zalim kötü insan örneği. Tarihin her döneminde insanlık bu iki örneğe tanık olmuştur.
2- Katil adam kendini şeytana teslim etmiştir.işlediği cinayet de şeytanı dinlemesinin ve adımlarını izlemesinin doğal sonuudur.
3- İki adam, Adem’in öz çocuklarıdır.
4- Katil adamın Adem’in öz çocuğu olması önemli bir şeye işaret etmektedir. Âdem peygamber olmasına rağmen, oğullarından biri batıl ve küfür yolunu seçmiştir. Âdem ve Nuh’un oğullan gibi, peygamberlerin de bozuk ve kafir çocukları olabildiği gibi, iyi insanların da bozuk çocukları olabilir. Bu da, çocuklarına karşı öğretme, eğitme ve uyarma görevlerini yerine getirmeleri şartıyla iyi insanlara bir eksiklik getirmez.
5- Kur’anm emrettiği gibi öyküyü gerçek ve doğru olarak okumak, Kur’an ve sahih hadiste geçtiği kadarıyla yetinmeyi, israiliyat ve uydurma başka haber ve bilgilere iltifat etmemeyi gerektirir.
6- Tartışmah olan İşleri Allah’a havale etmek ve onun hükmüne razı olmak gerekir. Bu, mümin olduğunu söyleyen kişinin doğru söylediğinin delilidir. Bununla anlaşmazlık çözülür ve doğru hüküm bulunur.
7- Yüce Allah ancak takva sahiplerinden kabul eder. Allah’ın kendisini ve amelini kabul etmesini isteyen herkes, takva sahibi niteliğini taşıması gerekir.
8- Kardeş haklı ise, müminin ona hakkını teslim etmesi ve bunun hiçbir şekilde kardeşi ile olan ilişkilerini bozmasına ve olumsuz etkilemesine izin vermemesi gerekir.
9- Yanlışhkla öldürme dışında, mümin kişinin başka bir mümini Öldürmesi kesinlikle haramdır ve kısas olarak öldürülmeyi gerektirir.
10- Mümin kişiyi mümin kardeşinin kanını dökmekten alıkoyan şey, Âlemlerin rabbı olan Allah korkusudur. Yoksa zayıflık, acizlik, korkaklık ve beceriksizlik değildir.
11- Haksız yere öldüren kişi, iki günah kazanır. Öldürdüğü için kendi günahı, bir de haksız yere öldürdüğü kişinin günahı.
12- Katil veya cani, ilk defa öldüreceği zaman içinde çok acı bir psikolojik savaş yaşar. Çünkü içinde hak ve iyilik anlamları ile şeytanın dürtü ve teşvikleri arasında savaş olmaktadır.
13- âyetlerin daha geniş bir perspektiften anlaşılması ve bu anlamlara yeni boyutların kazandırılması için modern bilimlerden ve gelişmelerden yararlanmak gerekir. Tıpkı “Kardeşini öldürmeyi nefsi kendisine alıştıra alıştıra hoş gösterdi” /’Yazıklar olsun bana! bu karga kadar bile olam adım, dedi”,”Pişman olanlardan oldu”, “kim bir kimseyi bir kimseye veya yer yüzünde bozgunculuğa karşılık olm adan öldürürse,bütün insanları öldürmüş gibi olur” âyetleri için yapmaya çalıştığımız açıklamalar gibi.
14- Suçlu suçunu işlediğinde her şeyini yitirir.
15- Azgınlaşan, meydan okuyan ve zorbalaşan insan, bazan çok basit olan işler ve problemler karşısında aciz kalır ve hiçbir şey yapamaz.
16- Pişmanhk iki türlüdür. Biri tevbe ve bağışlanmaya götüren pişmanlık. Bu da tevbe eden kişinin pişmanlığıdır. Biri de buna götürmeyen pişmanlık. Bu da aciz* başarısız ve zarar eden kişinin pişmanlığıdır.
17- Haksız yere bir insanı öldürmeyi caiz gören bir kişi, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Çünkü öldürmekten kaçınmak, cinayeti işlemeden önce olur. Ama işledikten sonra bu kaçınma kaybolur ve öldürme artık sanki bir hobi, bir sanat ve mesleğe dönüşür.
18- Katil ve saldırganlara insanların engel olması ve şeytanca hobilerini gerçekleştirmekten alıkoyması gerekir.
19- Dünya milletleri arasında haksız yere en çok öldüren, kan döken ve zulmedenler yahudilerdir.
20- kim güzel bir çığır açarsa, kıyamet gününe kadar hem kendi sevabını alır, hem de o çığırdan gidenlerin sevabı kadar sevap alır. Çünkü iyi işlerde başkalarına örnek ve önder olur. Kim de kötü bir çığır açarsa, kiyamet gününe kadar hem kendi günahını yüklenir, hem de o çığırdan gidenlerin günahı kadar yüklenir. Çünkü kötü işlerde başkalarına Örnek ve önder olur.
Onun için Adem’in kin besleyen katil ilk oğlu, kiyamet gününe kadar haksız yere öldürenlerin günahı kadar günah yüklenir. Çünkü ilk defa öldürme çığırını o açmıştır. [142]
[106] Maide,27-32 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/77-78.
[107] Araf, 17-18
[108] Araf.27
[109] Fatır,6
[110] Ahmed ibn hanbet, İbn Hibban.ibn Sa’tJ.Ebu Dâvûd et-Tayalisirivâyet etmiştir, (Kur’anda verilen isimler dışında peygamberlerin sayısı Üs ilgili verilen bu ve başka rivayetler zayıf olup alimier tarafından eleştirilmiştir(çeviren).
[111] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/78-79.
[112] Bu anatımlar Kitap Ehli’nin israiliyat kültüründen alınmıştır. Olayların büyüklüğünü anlatmak için yapılan abartmalardır. Nitekim incil’de Hz.İsa’nın sözde çarmıha gerilip ölmesi anında yerin ve başka şeylerin sallandığı ve olanğaüstü olayların meydana geldiği şöyle anlatılır: “Fakat isa, yüksek sesle bağırarak ruhunu teslim etti. O zaman mabedin perdesi yukarıdan aşağıya kadar ikiye ayrıldı. Yer sarsıldı, kayalar yarıldı, mezarlar açıldı ve birçok azizin cesetleri dirildi.” (Matta, 27/50-52).
[113] Bu israiliyat haberler için bakınız.Sealıbi, Araisu’l-Mecafis.37-41, Suyuti, ed-Durru’l-Mens ur, 3/54-64 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/79-83.
[114] Muhammed Reşid Rıza, Te(siru’i-Menar,6/341
[115] BatİT-Kur’ân ,2/875 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/83-85.
[116] Buhari. kİtabu’l-Enbiya.eO, Âdem’in yaratılışı kısmı, 1, hadis no,3335, Müslim,kitabu’l-Kasame,28, öldürmeyi ilk başlatanın günahı kısmı,8, hadis no, 1677
[117] “Ne zaman haksız yere bir kişi ölöürülürse, Âdem’in öidüren oğluna da o günah kadar günah yazılır, çünkü iik öldürmeyi kendisi yapmıştır” rivayeti, Kur’anın “Herkesin kazandığı kendisinedir, kimse başkasının yükünü taşımaz”(Enam,164, isra,15, Fatır,18, Zumer,7) âyetlerine aykırıdır. İyilik ve kötülük olarak kim ne işlerse sadece kendisini ilgilendirir. Kimse başkasının yaptığından sorumlu olmaz. Başkaların işlediği öldürme günahı kadar günahın ilk öldüren kişi olarak Kabil’e gideceğini söyleyen anlayış, Âdem’in yasak ağaçlan yiyerek kazandığı günahın soyundan gelen bütün insanlara geçtiğini ve bu günahtan kurtulmaları için isa’nın kefaret olarak çarmıha gerildiğini iddia eden Hıristiyan anlayışının İslam kültürüne yapılmış adaptasyonundan başka bir şey değildir. Hz.İbrahim ve Hz.Musa’ya verilen kitaplarda da kimse kimsenin günahını çekmeyeceği belirtilmiştir: “Yoksa Musa’nın ve sözünü yerine getiren ibrahim’in kitaplarında olanlar kendisine bildirilmedi mi ki? Hiçbir günahkar başkasının günah yükünü yüklenmez ;”(53 Necm,36-38).(çeviren).
[118] Müslim, kitabu’z-Zekat 12,S adakayı teşvik strne kısmı,20, hadis no,1017, kitabu’l-iim,47,kim iyi veya kötü çığır açarsa, kısmı,6, hadis no,1017. (islamda iyi veya kötü çığır açmak, ancak dinin hüküm belirtmediği şeylerde ve yerlerde olur. Çünkü dinin hüküm belirttiği yerlerde alternatif başka bir şey söylemek, bidat ve haram oiup sahibini cehenneme götürür. Dinin hüküm belirttiği şeylere aykırı söyienen her şey bidattir ve her bidat sapıklık olup sahibini cehenneme götürdüğünü hadisler açıkça belirtmektedir. Örneğin, “Her bidat sapıklıktır ve her sapıklık ateştedir”. Bakınız. Müslim, cuma,43, Ebu Dâvûd, sünnet,5, Nesai, iydeyn,22, ibni Mace, muk addime,22, Darımi, muk addine, 16,23. (çeviren). Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/85-88.
[119] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/88.
[120] Fi Zilali’l-Kur’an,2/875 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/88-89.
[121] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/90-91.
[122] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/90-91.
[123] Fi Ztlali’l-Kur’an.2/874
[124] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/91-92.
[125] Hac.36-37.
[126] Müslim, Kitabu’l-Birri ve’s-Sıla,45,Müslümana haksızlık yapmanın haramlığı kısmı,10, hadis no,2564
[127] Furkan,23
[128] Bu sözler için bakınız, ed-Durru’l-Mensur,G/56-57. Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/92-95.
[129] Fussilet.34-35 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/95-96.
[130] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/96-97.
[131] Mulim, Kitabu’IFiten.52, iki müslüman kılıçlarıyla çarpışırsa kısmı,4 hadis no,2888
[132] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/97-99.
[133] Tefsiru’l-Menar-,6/345 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/99-101.
[134] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/101-102.
[135] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/102-105.
[136] “Herhalde “Buna kargalar güler” sözü, o zamandan beri vardır, (çeviren).
[137] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/105-106.
[138] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/106-107.
[139] Yazar, katilin bulun insanları öldürmüş gibi olması, onların tümünü teker teker öldürmesi açısından değil, ondan sonra sahip olacağı öldürme psikolojisi açısından olduğunu söylemektedir. Yerinde bir tespit olabilir. Ancak bunun, bir kişi öldürdüğünde kısas olarak öldürüleceği gibi bütün insanları öldürdüğünde de kısas olarak öldürülüleceği ve haksız yere ister bir kişiyi öldürsün, ister bütün insanları öldürsün,ebedi cehennemlik olacağı anlamında alınması daha doğru olur diye düşünüyoruz, (çeviren).
[140] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/107-110.
[141] Gerek geçmişte, gerekse günümüzde israiloğullarımn insanları çokça öldürdüğü bilinen bir gerçektir. Bugün Filistin’de kadın erkek, /aslı çocuk, suçlu suçsuz demeden insanları nasıl öldürdüğünü bütün dünya görmekte ve okumakt acfır. Bütün bunlarla beraber âyette “Bu sebepten israiloğullarına yazdık” ifadesinin anlamı, herhalde Allah’ın bu hükmü ilk kez Tevrat’ta veya İsrailoğullarına gönderdiği Zebur gibi başka bir kitapta yazması ve onlara böyle özel bir ceza vermesidir, (çeviren) Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/110-111.
[142] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur’an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,
(2.Baskı) Konya 2005: III/111-114.