“Kârûn, Musa’nın milletindendi. Ama onlara karşı azdı.Biz ona, anahtarlarını güçlü bir topluluğun zor taşıdığı hazineler vermiştik. Halkı ona: “Böbürlenme, Şüphesiz Allah böbürlenenleri sevmez. Allanın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu kazanmaya bak, dünyadaki payını da unutma, Allah sana iyilik yaptığı gibi, sen de iyilik yap, yeryüzünde bozgunculuk isteme, şüphesiz Ailah bozguncuları sevmez” demişlerdi.
Kârûn: “Bu servet ancak sahip olduğum bilgi sebebiyle bana verilmiştir” dedi. Allahın, önceleri ondan daha güçlü ve topladığı şey daha fazla olan nice nesilleri yok ettiğini bilmez mi? Suçluların suçlan kendilerinden sorulmaz.
Kârûn ihtişam içinde halkının karşısına çıktı. Dünya hayatını isteyenler: “Keşke Karun’a verildiği gibi bizim de olsa, doğrusu, o büyük bir varlık sahibidir” demişlerdi.
Kendilerine ilim verilmiş olanlar ise: ” Size yazıklar olsun! Allanın mükafatı, inanıp yararlı iş işleyenler için daha iyidir. Ona da ancak sabredenler kavuşabilir” demişlerdi.
Sonunda onu da, sarayını da yerin dibine geçirdik. Allaha karşı ona yardım edebilecek kimse de olmadı. Kendini kurtarabilecek kimselerden de değildi.
Daha dün onun yerinde olmayı dileyenler: “Demek ki Allah, kullarından rızkı dilediğine bol veriyor, dilediğine de az. Eğer Allah bize lütfetmiş olmasaydı, bizi de yerin dibine geçirirdi, demek ki inkarcılar başarıya eremezler” demeye başladılar. Bu ahiret yurdunu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu istemeyen kimselere veririz. Sonuç Allaha karşı gelmekten sakınanlarındır.” [177]
Kârûn adı Kur’anda dört yerde geçmektedir. Kasas suresinden yukarıda verdiğimiz âyetlerde iki defa, Ankebut Read More»