Müellif Aliyyü’l-Kari’nin Mukaddimesi
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla Allah’a sonsuz hamdolsun… Seçtiği kullarına selâm olsun…
Her şeyi yoktan var eden Allah’ın rahmetine en muhtaç kulu Ali bin Sultan Muhammed el-Karî diyor ki:
Hadis hafızlarından bir gurubun, halk dilinde meşhur olan hadisleri derlediklerini; bu hadisler arasında hangilerinin sahih, hasen, zayıf veya uydurma olduklarını güzel bir metotla açıkladıklarını görünce; sabit olan hadislerin sınırı hatta sayısı bile tesbit edilemeyeceği için, sadece hakkında “Bunun aslı yoktur” veya “Bu uydurmadır” denilen hadislerle yetinerek, bu asılsız ve uydurma hadislerin en güzel şekilde tesbit edilmesine vesile olması için, bu konuda yazılanları özetleme düşüncesi gönlüme doğdu.
Hadis hafızlarının uydurma olup olmadığı konusunda ihtilaf ettikleri hadisler, bir rivayette uydurma ama diğer rivayette sahih olabileceği için, bu çeşit ihtilaflı hadisleri bu kitapta hiç zikretmedim.[12]
Zira bütün bu görüşler, muhaddislerin hadislerin sened-lerini incelemeleri sonucu vardıkları görüşlerdir. Aksi takdirde sahih olarak görülen hadisin gerçekte uydurma, uydurma hadisin ise gerçekte sahih olması; hatta yakînî ilim ifade etme konusunda kesin ve açık olan mütevatir hadis olması bile aklen caiz olacağı için; [13] itimad konusunda kesinlik aramaya gerek yoktur.
Bu sebepledir ki, Zerkeşî şöyle demiştir: “Bizim (Sahih değildir) ifademizle (Uydurmadır) ifademiz arasında açık bir fark bulunmaktadır. Zira bir hadisin uydurma olması, o hadiste yalanın sabit olması demektir. (Sahih değildir) sözümüz ise, hadisin güvenilir râviler kanalıyla sabit olmadığını bildirmektedir. Bu ifade, hadisin tamamen asılsız olduğu anlamında değildir.”[14]
Allah’tan isabetli olanı göstererek muvaffak kılmasını niyaz ediyorum. Doğru yola iletecek olan sadece Allah’tır.
UYDURMA OLDUĞUNDA İTTİFAK EDİLEN HADİS METİNLERİ
1. HADİS: “iyilik yaptığın kimsenin kötülüğünden sakın.” [15] Sehavî: Bunu -hadis olarak- bilmiyorum, demiştir.[16]
2. HADİS: “Soğuktan sakınınız. Zira o kardeşiniz Ebu’d-Derdâ’ya soğuk öldürmüştür.” [17] Sehavî: Bunu -hadis olarak- bilmiyorum, demiştir.[18]
3. HADİS: “Bulaşıcı hastalığa yakalananlardan sakının.” [19] Sehavî: Bunu -hadis olarak- görmedim, demiştir.[20]
4. HADİS: “Hızır ve İlyas (a.s)’ın her yıl hac mevsiminde Mina’da buluşması hakkındaki hadis: [21] Askalânî
di”yor ki: Bu konuda hiçbir şey sabit olmamıştır.
5. HADİS: “Toplanın ve ellerinizi kaldırın,” dedi. Toplandık ve ellerimizi kaldırdık. Sonra -üç defa- şöyle buyurdu: “Allahım!.. Kur’ân’m kaybolmaması için Öğretmenleri bağışla. Dinîn kaybolmaması için âlimleri aziz eyle.” [22] Uydurmadır.
Aynı şekilde: “Allahım!.. öğretmenleri bağışla, ömürlerini uzun eyle ve kazançlarını bereketli eyle.” [23] hadisi de uydurulmuştur. Leâlî’de böyle denilmiştir.[24]
6. HADİS: “Allahım!.. Kur’ânın kaybolmaması için öğretmenleri bağışla. Dinin kaybolmaması için âlimleri a-ziz eyle.” [25] Uydurmadır. LeâJî’de böyle denilmiştir.[26]
7. HADİS: “Allahım!.. Öğretmenleri bağışla. Ömürlerini uzun eyle ve kazançlarım bereketli eyle.” [27] Uydurmadır. LeâJî’de böyle denilmiştir.[28]
8. HADİS: “Allahım!.. Din hakkında bilgisizce konuşmaktan sana sığınırım.” Hadis olarak bulunamamıştır.
9. HADİS: “Allahım!.. İslâm’ı iki Ömer’den biriyle destekle.” [29] Bu lafızla aslı yoktur.[30]
10. HADİS: “Dövme ile tedavi, en son tedavidir.” [31] İbnü’d-Deyba’ın dediği gibi; bu, hadis değil, (halk ara-snrda yaygın) bir sözdür.
11. HADİS: “Allah’ın kitabından bir âyet, Muham-med ve ehl”i beytinden daha hayırlıdır.” [32] Askalânî: Bunu —hadis olarak— görmedim, demiştir.
12. HADİS: “Allah, Kitabından başkasının sahih olmasını murad etmemiştir.” [33] Sehavî: Bunu -hadis olarak— bilmiyorum, demiştir.[34]
13. HADİS: “Çocukların sünnetini gizli tutun. Nikâhı duyurun.” [35] Sehavî diyor İd: Birinci cümlenin aslı yoktur.
14. HADİS: “Allah dünya semasına inmeyi murad edince, arşından bizzat iner.” [36] Bunu hadis olarak rivayet eden deccaldir.[37]
15. HADİS: “Allah Teâlâ buyurdu ki: Dünyayı tahrip etmek istediğimde önce Beyt’imi tahrip ederim. Sonra dünyayı tahrip ederim.” [38] Irakî diyor ki: Bunun aslı yoktur.[39]
16. HADİS: ‘Ta Muaz!.. Husayb [40] arazisine gelince oradan hızlı geç. Zira orada huriler vardır.” [41] Bu arazi Yemen’dedir. Sehavî diyor ki: Bunu hadis olarak bilmiyorum.
17. HADİS: “Talebe alimin önüne oturunca, Allah o-na yetmiş rahmet kapısı açar. Talebe, onun yanından kalktığında annesinden doğduğu gibi günahsız kalkar. Allah, ona her harfe karşılık yetmiş şehid sevabı verir, her hadise karşılık bir senelik ibadet yazar.” [42] ZeyJ’de: Bu uydurmadır, denilmiştir.[43]
18. HADİS: “Yatsı namazı ile akşam yemeği aynı anda olursa, önce yemekten başlayın.” [44] Irakî diyor ki: Hadis kitaplarında bu lafızla aslı yoktur.[45]
19. HADİS: “Kur’ân okuyanın sultana sığındığını görürsen, bil ki o hırsızdır. Onun ahmaka sığındığım görürsen, bil ki o gösterişçidir. Sana: Sen şefaat et de böylece mazlumun cezasını düşüresin, ya da haksızlığı gideresin, denildiğinde aldanmaktan sakın. Zira bu İb-lis’in hilesidir. Günahkâr Kur’an okuyucuları bunu kendilerine basamak edindiler.” Bu söz, Sevrî’nin sözüdür.[46]
Yine şu söz de Sevrî’nin sözüdür: “Ben kızdığını biriyle karşılaşırım da, o bana, Nasıl sabahladın? derse, kalbim ona karşı yumuşuyor. Ya insan tiritlerini yediği ve yaygılarında oturduğu kimseye nasıl karşı çıkabilir?.[47]
Bu konuda şu zayıf hadis gelmiştir: “Allahım!.. Hiçbir fâcirin nimetini bana nasib etme ki, kalbim ona meyletmesin. “[48]
Denilmiştir ki: Alim kimse arandığında, o şimdi e” mirin kapısında dır, denilmesi ne kadar çirkindir!..
20. HADİS: “Sevgi samimi ise, edep şartları düşer.” [49] İbnü’d”Deyba’ Hadis değildir, demiştir.
21. HADİS: “Bana salavat getirdiğinizde umumî ifade kullanın.” [50] Sehavî diyor ki: Bu lafızla görnıdinı.[51]
22. HADİS: “Gölge bir buçuk iki zira’ arasında olursa öğle namazını kılın.” [52] Bâtıldır.
23. HADİS: “Sizden biriniz, bir yazı yazdığında o yazıya ‘Beleğa’ yazmasın. Zira o şeytan ismidir. Sadece ‘Allah’ yazsın.” [53] Uydurmadır. Leâîî’ de böyle denilmiştir.[54]
24. HADİS: “Sudan sorumlu olduğunda suda cimrilik yapma.” [55] Sehavî: Bunu —hadis olarak— görmedim, demiştir.
Sivrisinek sizden birinizin tabağına iyice batırın.” [56] Sahihtir, atın” ifadesi uydurma-
25. HADİS: düştüğünde onu -yemeğe-Ama “yemeğe batırın ve sonra dır. [57] Mugrib’de böyle denilmiştir.[58]
26. HADİS: Dört şey dört şeye doymaz: Toprak yağmura, kadın erkeğe, göz bakmaya, âlim ilme doy^ maz.” [59]İbnü’l-Cevzî bunu “Mevzuat” kitabında [60] zikretmiştir.[61]
27. PİRİNÇ HADİSİ”: [62] Sabit değildir. İbnü’d-Deyba’ bu şekilde zikretmiştir.[63]
28. HADİS: Denizdeki toprak, karadaki ahır gibidir. [64] Bunun aslı bulunamamıştır.[65]
29. HADİS: “Niyetini saf kıl. Toprakta uyu.” [66] Hadis değildir. İbnü’d-Deyba’ bu şekilde zikretmiştir.[67]
30. HADİS: “Bütün dertlerin aslı, insanın kendi nefsinden hoşnut olmasıdır,” [68] Selef alimlerinden birinin sözü olup hadis değildir. İbnü’d-Deyba’ bu şekilde zikretmiştir.
31. HADİS: “Dilsiz sarıktan [69] Allah’a sığınırım.”[70]
Süyûtî diyor ki: Bunun aslı yoktur.[71]
32. HADİS: “Müşteriye yardım edin.” [72] Bu lafızla aslı yoktur.
“Müşteriye yardım olunur,” sözü de böyledir. Bu hükmü İbnü’d-Deyba’ zikretmiştir.
33. HADİS: “İbadetlerin en faziletlisi en zor olanıdır.” [73] Zerkeşî: Hadis olarak bilinmemektedir, demiştir. İbn Kayyim Şerhli MenazilısSairin’de: Bunun aslı yoktur, demiştir.
34. HADİS: “Cennet ehlinin çoğu, aptaldır.” [74] Bu ha-dişi Bezzar zayıf olarak, Kurtubî ise sahih kabul ederek rivayet etmiştir. [75] Bu hadis “Cennetin en üst makamlarında olanlar, akü sahipleridir”, ilâvesiyle rivayet e-dil’mistir. Bu ilâvenin aslı yoktur.
Hadisin metninde geçen “Bülh” kelimesi, kendi ha” linde olan anlamındaki “ebleh” kelimesinin çoğuludur. “Ebleh” ise, kötülüğün farkında olmayan ve her şeyi iyi zanneden kimsedir.
Sehl et’Tüsterî, böylelerini kalpleri coşkuyla dolu ve daima Allah ile meşgul olan kimseler olarak açıklamıştır. Yine denilmiştir ki: Ebleh, dünya hakkında bilgisiz olup dininde derin anlayış sahibi olan kimsedir. Makasıd’ da şöyle denilmiştir: Böyleleri dünya işlerinde bilgisiz olanlardır.[76]
35. HADİS: “Abdest suyuna değer verin.” [77] İbn Teymiyye: Uydurmadır, demiş, Zejtf’de [78] ise, Onun dediği gibidir, denilmiştir.
36. HADİS: “Yaratılmışların dilleri Hakkın kalemleridir. [79] Aslı yoktur. Bu hükmü İbnü’d-Deyba’ zikretmiştir.
37. HADİS: “Kölenin verdiği eman (güvence) geçerlidir.” [80] İbnü’l- Hümam [81]: Bunun aslı bilinmemektedir, demiştir.[82]
38. HADİS: “Ben, zahirle (görünen delillerle) hüküm vermekle emr olundum. Gönülleri bilen ise Allah’tır.”[83]
Irakî ve başka âlimler, bunun aslı olmadığım kesin olarak ifade etmişlerdir.[84]
39. HADİS: “Yemekte lokmayı küçültmekle ve iyice çiğnemekle emrolunduk.” [85] Nevevî: Sahih değildir, [86] demiştir.
40. HADİS: “Ben araplarm en fasüı konuşanıyım. Şu kadar var ki, ben Kureyş’liyim.” [87] Süyûtî: Ne bunu tahric eden bir kimse, ne de senedi bilinmektedir, demiştir.
41. HADİS: “Ben dad harfiyle konuşanların -yani Arapların— en fasih konuşanıyım.” [88] Ibn Kesir ve Ibn Cezerî’nin dediği gibi! manası doğrudur, aslı yoktur.
42. HADİS: “Peygamberler lider, Fakihler efendidirler. Onlarla oturmak ziyadedir.” Hulâsa’d-a. [89] belirtildiği gibi, uydurmadır.
43. HADİS: “Gerçeği itiraf eden insaflı davranmıştır.” [90] Sehavî: -Hadis olarak- Bu şekilde bilmiyorum, demiştir.[91]
44. HADİS: “Söz günıüşse, sükût altındır.” [92] Süleyman aleyhiaselâm’m sözü veya Hz. Lokman’m oğluna nasihatlerinden biridir. Bunu İbnü’d-Deyba’ zikretmiştir.
45. HADİS: “Âlimler Allah’ın velî kulları değilse, Allah’ın velî kulu yoktur.” [93] Hadis değil, bilakis İmam Ebu Hanife (r.a) ve İmam Şafiî (r.a)’nin sözüdür.
46. HADİS: “Allah, her mü’minden her münafıka buğzetme, her münafıktan da her mü’mine buğzetme, sözü aldı.” [94] Hadis olarak bulunamamıştır.
47. HADİS: “Allah, nağmeli duayı kabul etmez.” [95] Aslı bilinmemektedir.
48. HADİS: “Allah, akh yarattığında ona: Öne geç dedi, o da öne geçti. Geri kal dedi, O da geri kaldı. Sonra şöyle buyurdu: İzzetime ve celâlime yemin olsun ki, Ey akü!. Senden daha şerefli bir yaratık yaratmadım. Seninle verir, seninle alırım.” [96] Alimler: Bu yalandır, ittifakla uydurmadır, dediler. Makasıd’ da böyle denilmiştir.[97]
49. HADİS: “Allah, zenginlerin yemeğinin tadını fakirlerin yemeğine nakletmiş tir.” [98] Süyûtî: Bu uydurmadır, demiştir.
50. HADİS: “Allah, Beytullah’a her yıl altı yüz bin kişinin haccedeceğini vaad etti. Eğer sayı eksik kalırsa Allah, bunları meleklerle tamamlar. Kabe, mahşerde gerdeğe giren gelin gibi yaratılacak, Beytullah’ı hacceden herkes onun eteklerine sarılacak, Beytullah Cennete girip de hacılar da onunla birlikte Cennete girinceye kadar onun etrafında tavaf edeceklerdir.” [99] Irakî: Bunun aslını bulamadım, demiştir.
51. HADİS: “Allah, işsiz adamdan hoşlanmaz.” [100] Zerkeşî: Bunu bulamadım, demiştir.[101]
52. HADİS: “Toprak, sünnetsizin idrarından dolayı kırk gün necis ohır.” [102] Senedinde hadis uydurmacısı Davud [103] bulunmaktadır.
53. HADİS: “Cennet ehli, Cennette âlimlere muhtaç olurlar. Zira onlar her Cuma Allah’ı ziyaret ederler. Ce-nab-ı Hak:
-Benden dilediğinizi temenni edin, buyurur. Cennet ehli bunun üzerine âlimlere yönelirler:
-Biz, Rabbimizden ne temenni edelim? derler. Alimler de:
-Şöyle şöyle… temenni edin, derler.” [104] Mizan’ da bunun uydurma olduğu ifade edilmiştir.[105]
54. HADİS: “İman hem söz hem de ameldir, artar ve eksilir” veya ‘İman hem artmaz ve eksilmez.” [106] Firûz-âbadî: Hiçbiri sahih değildir, demiştir.
55. HADİS: “Bilâl, ezanda (şîn) harfini (sin) olarak değiştiriyordu.” [107] Bunun aslı yoktur.
56. HADİS: ‘Terle gök arasında bulunan ve kendisine Velhân adı verilen Şeytan’m yanında Adem o-ğullarınm sekiz katı kadar askeri vardır. Onun aynı zamanda Hanzeb denilen bir halifesi vardır.” [108] Ibn Cevzi: Uydurmadır, demiştir.
57. HADİS: “Âlim ve talebesi bir kasabaya uğradıklarında; Allah Teâlâ bu kasabanın mezarlığından kırk gün azabı kaldırır/’ [109] Hafız Celâl [110]: Bunun aslı yoktur, demiştir.
58. HADİS: “Bir kulun övgüsü doğu ile batı arasında yayılır da, Allah nezdinde sinek kanadı kadar ağırlığı olmayabilir.” [111] İhya’da bu şekildedir. Irakî ise: Bu şekilde bulamadım, demiştir.
Buharı ve Müslim’in Sahih lerinde Ebu Hureyre rr vay etiyle şu sahih hadis bulunmaktadır: “Kıyamet günü iri yapılı, şişman adam gelir. Halbuki Allah nez~ dinde sinek kanadı kadar ağırlığı yoktur. “[112]
59. HADİS: “Kısa boylu hanımın boyu uzayabilir.” [113] Yani kısa boylu hanım uzun boylu çocuk dünyaya getirebilir. Kamus sahibi diyor ki: Bu bir atasözü olup Cevhe-rî’nin zannettiği gibi hadis değildir.
60. HADİS: “Sizler, kendilerine amel ilham edilen bir zamandasınız. Öyle bir toplum gelecek ki onlara tartışma ilham edilecek.” [114] İhya’ da zikredilmiştir. [115] Irakî: Bunu bulamadım, demiştir.[116]
61. HADİS: “İbrahim Halü ve Ebu Bekir Sıddık’ın Cennette sakah vardır.” [117] Sahih değildir. Musa ve Harun (a.s) hakkında söylenen hadis de böyledir.[118]
62. HADİS: “Allah’ın Ölüleri taşıyan melekleri vardır.” [119] Sehavî: Bunu -hadis olarak- görmedim, demiştir.
63. HADİS: “Allah’ın bir meleği vardır ki, iki kaşının arası beş yüz yıllık mesafedir.” [120] Bunun aslı bulunamamrştır.[121]
64. HADİS: “Mescid, -yere atılan- sümükten ezilip büzülür.” [122] Bulunamamıştır.[123]
65. HADİS: “Size en az verilen şey, yakîn ve sabır a-zîmetidir. Kime bu iki hususta nasib verilmişse gece namazı ve gündüz orucundan kaçırdığı şeye aldırış etmesin.” [124] Gazzalî bunu İhya’da zikretmiş, Irakî ise şöyle demiştir: Bunun aslını görmedim, ibn Abdi’1-Berr, Muaz hadisi olarak şunu rivayet etmiştir: “Allah yakîn-den daha az bir şey indirmemiştir.”
66. HADİS: “Kulun her sözünde istisna etmesi -yani inşaallah demesi—, onun imanının kâmil olduğunun alâmetidir.” [125] Münkerdir.[126]
67. HADİS: “Günahlardan öyleleri vardır ki, bu günahları Arafat’ta vakfeye durmaktan başka bir şey silemez.”[127] Irakî diyor ki: Bunun aslını bulamadım.
68. HADİS: “Maddî imkân bulamaman, Allah’ın seni koruduğunun alâmetlerindendir.” [128] Tasavvuf erbabının sözlerindendir.
69. HADİS: “Ölü, kendi evinde yedi gün ateş (mum) yakıldığını görür.” [129] İmam Ahmed ve başkaları diyor ki: Bu batıldır, aslı yoktur. Bu (âdet) bid’attir.[130]
70. HADÎS: “Ben Rahman’m nefesini Yemen tarafmda buluyorum.” [131] Irakî diyor ki: Bunun aslını bulamadım.[132]
71. HADİS: “Gül, Hz. Peygamber (s.av)’in terinden -veya Burak’ın terinden- yaratıldı.” [133] Nevevî; Sahih değildir [134] demiş; Askalanî ve başkaları ise: Uydurmadır, demişlerdir.[135]
72. HADİS: “İman kalple tasdik, dille ikrar, azalarla ameldir.” [136] Ibnü’l-Cevzî, bu hadisin uydurma olduğuna hükmetmiştir. (Abdülfettah Ebu Gudde: Doğru olan budur, demiştir.)[137]
Sehavî ise şöyle demiştir: Bu hadis, İbn Mace’de Ab-düsselâm b. Salih’in hadisi olarak yer almaktadır. [138]
73. HADİS: “Ey İbn Ravaha!.. Seci’den (kafiyeli konuşmaktan) sakın.” [139] Ihya’da böyledir. Irakî şöyle demiştir: “Bu şekilde bulamadım. Hadis, İbn Sünnî’nin er-Riyada ve Ebu Nuaym’in Hılye kitabında Hz. Aişe (r.a) hadisi olaraksahih isnadla rivayet edilmiştir. Hz. Aişe (r.a) Saib’e şöyle demişti: “Seci’den sakın. Zira Peygamberimiz (s.a.v) ve ashabı seci’ yapmıyorlardı.” İbn Hıbban rivayetinde: Seci’den kaçın, denilmiştir.
Buharl&e İbn Abbas’m sözü olarak benzeri bir ifade nakledilmiştir.”[140]
74. HADİS: “Gizli olan nedir? denildi. Olmayan şey, de-di.” [141] Askalanî: Bunun aslını bilmiyorum, demiştir.
75. HADİS: “Patlıcan ne niyetle yenilirse o gerçekleşir.” [142] Batıldır, aslı yoktur. Hadis hafızları bunu açıkça ifade etmişlerdir.
76. HADİS: “Bakla hadisi.” [143] Sâbıt değildir.[144]
77. HADÎS: ‘TJmmetimin cimrileri terzilerdir.” [145] Se-havî diyor ki: Bunu —hadis olarak- görmedim.[146]
78. HADİS: “Cimri, çok ibadet eden [147] biri olsa bile; Allah’ın düşmanıdır.” [148] Bunun aslı yoktur.
79. HADİS: “Soğuk, din düşmanıdır.” [149] Hadis değildir, âlimlerden birinin sözüdür.[150]
80. HADİS: “Bereket, pidenin küçüklüğündedir.” [151] Nesaî’den bunun hadis olmadığı nakledilmiştir.
81. HADİS: “Ortaklık tenceresi [152] kaynamaz.” [153] Hadis değildir.
Bunun aslı yoktur, demiştir. Aclûnî ise, Keşfül-Hafa’&a. (1/332) şöyle demiştir: “İbnüTGars, bu kelimenin bazı yazma nüshalarda buğday satanlar anlamındaki (hannatûn) şeklinde olduğunu zikretmektedir.”
82. HADİS: “Güler yüzlülük, misafire ikram etmekten daha hayırlıdır.” [154] Sehavî: Bunu -hadis olarak-bilmiyorum, demiştir.
83. HADİS: “Katile öldürüleceğini müjdele.” [155] Sehavî: Bunu -hadis olarak- bilmiyorum, demiştir.
84. HADİS: “Şişmanlık, zekâyı giderir.” [156] Hadis değildir. Amr b. As (r.a) ve başkalarının sözüdür.[157]
85. HADİS: “Karpuz ve faziletleri hadisi.” [158] Zerkeşî: Sabit olmamıştır, demiştir.[159]
86. HADİS: “Din, temizlik üzerine bina edilmiştir.” [160] İhya’da zikredilmiş, Irakî şöyle demiştir: [161] “Bu
şekilde bulamadım. İbn Hıbban’ın ed’Duafa (zayıf raviler) kitabında Hz. Aişe hadisi olarak; “Temiz olun. Zira islâm temizdir”, rivayeti; ayrıca Taberanî’nin el-Evsat kitabında çok zayıf bir senedle İbn Mes’ııd hadisi olarak! “Temizlik imana davet eder”, rivayeti bulunmaktadır.”[162]
87. HADİS: “Beytü’l-Makdis, akreplerle dolu altından bir tastır.” [163] Hadis değildir. Bu söz, Tevrat’a nısbet e-dilmektedir.
88. HADİS: “BeytuIIah’ta tavaf, Tahıyyetü’l-Mescid namazı yerine geçer.” [164] Sehavî: [165] Bu lafızla görmedim, demiştir.[166]
89. HADİS: “Zebercedi yüzük taşı olarak kullanın. Zira o, kolaylıktır. Onda zorluk yoktur.” [167] Askalânî: Uydurmadır, demiştir.
90. HADİS: “Âdeti terk etmek, düşmanlığa sebep o-lur.” [168] Bunun aslı yoktur.
91. HADİS: “Geyiğin selâm vermesi hadisi.” [169] Dillerde ve nebevi medhiyelerde meşhur olmuştur. İbn Kesir şöyle demiştir: Bunun aslı yoktur. Kim bunu Peygamberimiz (s.a.v)’e nisbet ederse yalan söylemiş olur.[170]
92. HADİS: “Ümmetim, yetmiş küsur fırkaya ayrılacak. Bir fırka dışında hepsi Cennete girecektir.” Ashab:
—Kim bu fırka? diye sordular. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle cevap verdi:
-“Bunlar zındıklardır, kadercilerdir.” [171] (Bu lafızla) hadisin aslı yoktur. [172] Leâli’de böyledir.[173]
93- HADİS: “Evlenmeden önce fıkıh Öğrenin.” [174] Bu, Hz. Ömer (r.a)’in sözüdür. [175] Bir rivayete göre manası:
Evlenmeden, ev ve hizmetçi sahibi olmadan fıkıh tahsil edin, demiştir. Bu manada şöyle bir söz nakledilmektedir: İlim, kadınların baldırlarında kaybolmuştur. [176] Sevrî diyor ki: “Kim başkanlığa koşarsa ilmin çoğuna zarar verir. Kim de başkanlığa koşmazsa yazar, yazar sonra yine yazar.” Bu mana, daha kapsamlı bir manadır. Doğrusunu bilen Allah’tır.[177]
94. HADİS: Bir saat tefekkür, bir sene ibadetten daha hayırlıdır. [178] Hadis değildir. [179] Bu söz, Seriyyü’s-Sekatî (rh.a)’nin sözüdür.[180]
95. HADİS: Tekbir [181] cezimdir. [182] (yani uzatılmaz.) Nehaî’nin sözüdür.[183]
96. HADİS: “Siz hanımlardan her biriniz, ömrünün yarısını namazsız geçirir.” [184] Hadis hafızları: Bu lafızla aslı yoktur, demişlerdir. [185] Manası “sahih” hadiste geçmektedir.[186]
97. HADİS: “İnsanların alışkanhk hâline getirdikleri ayları ve bayramları tebrik etmeleri hadisi.”[187]
Bu konuda (hadis olarak) hiç bir şey vârid olmamıştır.[188]
98. HADİS: “Herkese güvenmek acizliktir”. [189] Sehavî diyor ki: Bunu bu lafızla bilmiyorum.[190]
99. HADİS: “Üç şey vardır ki, bunlara az bile olsa meyledilmez: Dünya, Sultan, Kadın”. [191] Doğru bir sözdür, hadis değildir.
100. HADİS: ‘Türkün zulmü olsun, arabın adaleti olmasın”. [192] İbnü’d-Deyba’ diyor ki: Düşük bir sözdür, hadis değildir. Ben de derim ki: Bilakis bu, açık bir inkarcılıktır.
101. HADİS: “Açhk kâfirdir. Onu öldüren Cennet eh-lindendir”. Aslı yoktur.
102. HADİS: “Cîze, [193] Cennet bahçelerinden bir bahçedir. Mısır Allah’ın yeryüzündeki hazineleridir”.[194]
Askalanî diyor ki: Bu yalandır, uydurmadır.
103. HADİS: “Bana sizin dünyanızdan (üç şey) kadınlar ve güzel koku sevdirildi. Namaz gözümün nuru kılındı”.[195]
Bu hadisi Nesaî ^ü^ezz’inde, Taberanî Evsafta rivayet etmiştir. Gazzalî ve başkalarının ifadelerinde yer alan (Selâs-Üç) kelimesi hakkında İmam İbn Fûrek zorlama a\ çıklamalar yapsa bile, hadis hafızlarının dedikleri gibi, bu kelimenin aslı yoktur. Doğrusunu bilen Allah’dır.[196]
104. HADİS: “Ümmetimden hilâlleyenler ne güzeldir!..” [197] Saganî: Bunun uydurma olduğu açıktır, demiş ve bunu abdest alırken parmaklarını hilâllemek veya yemekten sonra dişleri temizlemekle açıklamıştır.[198]
(Abdülfettah Ebu Gudde diyor ki: Saganî’nin bu hadis hakkındaki uydurma olduğu iddiası kabul edilemez.)[199]
105. HADİS: “Kediyi sevmek imandandır”. [200] Uydurmadır. Bu hükmü Sagani ifade etmiştir.
106. HADİS: “Vatanı sevmek imandandır”. [201] Hadis hafızlarına göre bunun aslı yoktur.
107. HADÎS: “Sevgili, sevgilisine azab etmez”. [202] Se-havî: Bu sözü merfû (Allah Resûlü’nün hadisi) olarak bilmiyorum, demiştir.
108. HADİS; “Hacûn ve Bakî iki uçlarından alınır ve Cennette saçılır”. [203] Bu iki yer, Mekke ve Medine’nin mezarlıklarıdır. Bu hadisin aslı bilinmemektedir.
109. HADİS: “Mescidde konuşma, hayvanın otu yediği gibi, [204] haseneleri yiyip bitirir”. [205] Bulunamamıştır. Muhtasar ‘da böyledir.[206]
110. HADİS: “Söz, hiç ara vermeksizin peş peşe söylenmez”. Selef âlimlerinden birinin sözüdür.
111. HADİS: “Ebrarın (salih kulların) güzel amelleri, Mukarreblere (Allah’a çok yakm kullara) göre günah sayılır”. [207] Ebu Said el-Harraz’m sözüdür.[208]
112. HADİS: “Güzellik, rahmete vesiledir”. [209] Tabiînden Ebu Hazim’in sözüdür.[210]
113. HADİS: “Nafilelerinizi güzelce eda edin ki, farz-larınızdaki [211] eksiklikler bunlarla tamamlansın”. [212] Bu lafızla aslı yoktur.[213]
114. HADİS: “Bir âlimin meclisinde bulunmak bin rekat namazdan daha faziletlidir…” [214] ihya’da. Ebu Zerr hadisi olarak bu şekilde zikredilmiştir. Irakî: “İbnüTCevzî, bu hadisi Mevzuat (Uydurma Hadisler) Kitabında Hz. Ömer hadisi olarak zikretmiştir. [215] Bunu Ebu Zerr tarikiyle bulamadım, demiştir.
115. HADİS: “Benim bir kişi için verdiğim hüküm, bir cemaat hakkında verdiğim hüküm gibidir”. [216] Aslı yoktur. Bunu Irakî ve başkaları ifade etmiştir.[217]
116. HADİS: “(el-Hamdülillah) Rahman’m ridâ-sıdır”. [218] Aslı bulunamamıştır.
117. HADİS: “Kızarmaya başlayınca bilirsin”. [219] Hadis değildir.[220]
118. HADİS: “Çoluk-çocuğu olmayan bir toplumun eli boş kalır.” [221] Mekhul’ün sözüdür.[222]
119. HADİS: “Yiyecek depolayan, gazaba uğrar.” [223] Hadis değildir.[224]
120. HADİS: “Yahudilere muhalefet edin, sarıkları kuyruksuz bırakmayın. Zira sarıkların kuyruksuz olması Yahudilerin kıyafetidir.” [225] Süyûtî’nin zikrettiği” ne göre, aslı yoktur.
121. HADİS: “Dininizin yarısını Humeyra’dan [226] a-lın.” [227] Bunun aslı bilinmemektedir.[228]
122. HADİS: “Benim hasmım, benim hükmümü verecek olandır.” [229] Büyüklerden birine ait sözdür, hadis değildir.
123. HADİS: “Önemli kişi -yani meşhur- olmamak bir nimettir, halbuki hiç kimse böyle bir şeyi istemez.” [230] Selef âlimlerinden birinin sözüdür.
124. HADİS: “Allah’ın kulu için seçtiği şey, kulun kendi nefsi için seçtiği şeyden daha hayırlıdır.” [231] Hadis değildir.
125. HADİS: “Karga ve benzerlerini görünce! (Hayırdır, hayırdır) denilmesi. [232] Hadis değildir.
126. HADİS: “Hayır, kıyamete kadar bende ve benim ümmetim dedir.” [233] Askalânî diyor ki: Bunu -hadis olarak— bilmiyorum.
127. HADİS: “Zâlimin ülkesi, bir müddet sonra bile olsa harabeye dönüşür.” [234] Sehavî: Bunu —hadis olarak— görmedim, demiştir.
128. HADİS: “Yurtlarında olduğun müddetçe onlarla iyi geçin.” [235] Sehavî diyor ki: Hadis olarak bilmiyorum.
129. HADİS: “Çoluk-çocuğunuza malınızın üçte birini vererek iyi geçinin.” [236] Bunun aslı bilinmemektedir.
130. HADİS: “Cennetin kapısını çalmaya devam et.” Peygamberimiz (s.a.v), bunu Hz. Aişe’ye söyledi. O da: Ne ile? diye sordu. Efendimiz (s.a.v): “Açlıkla”, diye cevap verdi. [237] Irakî diyor ki: Bunun aslım bulamadım.[238]
131. HADİS: “Sallallahu aleyhi ve sellem’in Cuhfe’ de [239] hamama girmesi. [240] Sahih değildir.
132. HADİS: “Ezandan sonra okunan duada [241] (ed-Derecetü’r-Reûa) ilâvesi. [242] Sehavî: Bu ilâveyi rivayetlerin hiç birinde görmedim, demiştir.
133. HADİS: “Dirhem kadar kan yıkanır ve bundan dolayı namaz iade edilir.” [243] Senedinde yalancı (Nuh) [244] vardır. Leâlî’&e böyledir.
134. HADİS: “Dünya bir saattir, Onu taâtle değerlendir.” [245] Lafzı merfû olarak sahih değildir.[246]
135. HADİS: ‘Dünya, ahiretin tarlasıdır.” [247] Sehavî: Bunu -hadis olarak- görmedim, demiştir.
136. HADİS: “Bir dirhem bile olsa borç, bir kız bile olsa çoluk-çocuk, Yol nasıl? demek bile olsa sormak[248] (düşüklüktür.)!.. [249] Sehavî: Merfû (Allah Rasûlünün hadisi) olarak hatırlamıyorum, demiştir.
137. HADİS: “Rabbimi (hacıların) Mina’dan ayrüış günü [250] insanların önünde gri renkli bir deve üzerinde, yün bir cübbe ile gördüm.” [251] Uydurmadır, aslı yoktur.
Leâlî’ de [252]; îbn Abbas’dan gelen merfû rivayet şöyledir: “Rabbimi bol saçlı bir genç suretinde —bir başka rivayette: sakalsız bıyıksız bir genç suretinde- gördüm.”[253]
İbn Sadaka, “Ebu Zür’anm, İbn Abbas hadisi sahihtir, bu hadisi ancak mutezile mezhebine mensup olanlar inkâr eder” dediğini nakletmiştir. Hadisin bazı tariklerinde “Kalbiyle” denilmiştir.
Hadis, “Allah’ı rüyada görme” şeklinde yorumlanırsa problem yoktur. [254] “Uyanıkken görme” şeklinde yorumlanırsa muhakkik İbnüTHümam bunun şeklî bir hicab olduğunu ifade etmiştir.[255]
138. HADİS: “Kötü yolda kazanan, kaybetmiş olur.” [256] Filozofların sözlerindendir.
139. HADİS: “Kardeşim Hızir’a Allah rahmet eylesin. Sağ olsaydı, beni mutlaka ziyaret ederdi.” [257] Aska-lânî: Bu sabit değildir, demiştir.[258]
140. HADİS: “Devesinin yuları elinde olduğu halde beni ziyaret eden kimseye Allah rahmet eylesin.” [259] Askalâni diyor ki: Bu lafızla aslı yoktur.[260]
141. HADİS: “Bir dirhemin altıda birinin (yani bu kadar küçük bir meblağın bile) ehil olan kişiye verilmesi, yetmiş yıllık ibadetten daha hayırlıdır.” [261] Askalânî: Bunun aslını bilmiyorum, demiştir,
142. HADİS: “Kişinin elçisi, onun aklının gösterge” sidir.” [262] Yahya b. Halid’in sözüdür.[263]
143. HADİS:'”Ümmetimin ruhbanlığı mescidde oturmaktır.” [264] Bulunamamıştır.
144. HADİS: “Mü’minin tükrüğü şifadır.” [265] Yine “Mü’minin artığı şifadır.” [266] Merfû (Allah Rasûlü’ne ait) hadis olarak aslı yoktur.
145. HADİS: “Mahallenin türkücüsü insanları coşturmaz.” [267] Hadis değildir.
146. HADİS: “Zahmet rahmettir.” [268] Hadis değildir.
147. HADİS: “İtibarın zekâtı, darda kalanların imdadına koşmaktır.” [269] Bu lafızla bilinmemektedir.
148. HADİS: “Takının zekâtı, emanet olarak verilmesidir.” [270] Bu söz, Abdullah b. Ömer’in sözüdür.
Beyhakî diyor ki: Abdullah b. Ömer’den merfû olarak rivayet edilen; “Takıların zekâtı yoktur”, [271] hadisi bâtıldır, aslı yoktur.[272]
149. HADİS: “Zeydiler bu ümmetin mecûsîleridir.” [273] Uydurmadır. [274] Makasıd müellifi: Bunu —hadis olarak— görmedim, demiştir.
Fakat bu hadis, bir grup muhaddis tarafından; “Kaderiyye, bu ümmetin mecûsîleridir”, lafzıyla rivayet e-dilmiştir.[275]
Kazvinî’nin; “Kaderiyye, bu ümmetin mecûsîleridir. Hastalandıklarında onları ziyaret etmeyin. Öldüklerinde cenazelerinde bulunmayın”, hadisi Mesabîh hadislerinden olup uydurmadır, ifadesi ile; “Ümmetimden iki sınıf insan vardır ki, onların islâm’dan her hangi bir nasibi yoktur. Bu iki sınıf, Kaderiyye ve Mürcie sınıflarıdır”, hadisi de aynı şekilde uydurmadır; ifadesi doğru değildir.[276]
Bu iki hadisi tahric eden muhaddisleri el-Mirkat Şerhul-Mişkât kitabımızda beyan ettik.[277]
150. HADİS: “Mü’minin artığı şifadır.” [278] Irakî diyor ki: Halk dilinde bu şekilde meşhur olmuştur. Bu lafızla aslı yoktur.”[279]
151. HADİS: “Ashabıma sövmek, affolunmayacak bir günahtır.” [280] Ibn Teymiyye: Bu yalandır, uydurmadır, demiştir.[281]
152. HADİS: “Peyganıberimiz’in (s.a.v) şehadet parmağı orta parmağından daha uzundu.” [282] İbn Hacer şöyle demiştir: Bunu söyleyen kimse hatalıdır. Bu durum Efendimiz (s.a.v)’in ayak parmaklarında vardı.
153. HADİS: “Sır, hür olanlara aktarılır. [283] Ayrıca “Hür insanların gönülleri sırların kabirleridir.” [284] Takva erbabından birinin sözüdür.
154. HADİS: “Yolculuk, insanların ahlâkını ortaya çıkarır.” [285] Hadis değildir.
155. HADİS: “Mekke’nin beyinsizleri Cenneti dolduracaktır.” [286] Askalânî: Bunu görmedim, demiştir.[287]
156. HADİS: “Selâmet, yalnız yaşamaktadır.” [288] Hadis değildir.
157. HADİS: Misvak kullanma, kişinin fesahatini arttırır.” [289] Saganî: Uydurma olduğu açıktır, demiştir.[290]
158 HADİS: “İçinizde en zayıf olan kişinin hızıyla yürüyün.” [291] Sehavî: Bu lafızla bilmiyorum, demiştir.[292]
159. HADİS: “Bilâl’ın (sîn) harfi, Allah nezdinde (şîn)’drr.” [293] İbn Kesir diyor ki: Bunun aslı yoktur.
160. HADİS: “Hanımlarınıza danışın ama onların görüşlerine uymayın.” [294] Bu lafızla sabit değildir.
161. HADİS: “En şerh olanlarınız, çocuklarınızın öğretmenleridir. [295] Onlar, yetimlere merhameti en az olan ve yoksullara karşı en katı davrananlardır.” [296] Uydurmadır. Süyûtî, bunu Leâli’de zikretmiştir.[297]
162. HADİS: “Hayatın kötüsü, ölümden iyidir.” [298] Filozofların sözlerindendir. Bunu İbn Hacer söylemiştir.
163. HADİS: “Allah’ın mahlûkatma şefkat, Allah’ın emrini ta’zim etmek demektir.” [299] Sehavî diyor ki: Bunu bu lafızla bilmiyorum.
164. HADİS: “Yüze karşı teşekkür etmek ayıptır.” [300] Hadis değildir. Bunu İbn Deyba’ söylemiştir.
165. HADİS: “Kişinin kendi aleyhine şahitliği iki şahide bedeldir.” [301] Hadis değildir.
166. HADİS: “Müslümanların birbirleri aleyhine şahitlik etmeleri caizdir. Alimlerin birbirleri aleyhine şahitlik etmeleri caiz değildir. Çünkü onlar birbirlerine hased ederler.” [302] Hadis değildir. İsnadı birçok yönden çürüktür. LeâJîde böyledir.[303]
167. HADİS: “Şöhret, elbisenin kıs angındadır.” [304] Hadis olarak sahih olamaz.
168. HADİS: “İnsan şeytanları, cin şeytanlarını yener.” [305] İbn Dinar’ın sözüdür.[306]
169. HADİS: “Kavmi içindeki şeyh, ümmeti içindeki Peygamber gibidir.” [307] Bunu İbn Hıbban ve Deylemî tahric etmiştir. Çok zayıftır. Makasıd’ da şöyle denilmiştir: “Üstadımız [308] ve başkaları bu hadisin uydurma olduğunu kesin ifade ile belirtmişlerdir. Bu söz, selef âlimlerinden birinin sözüdür.”
170. HADİS: “İhtiyaç sahibi kördür.” [309] Sehavî: Bunu hadis olarak bilmiyorum, demiştir.
171. HADİS: “Sabrr, Cennet hazinelerinden bir hazinedir.” [310] Irakî: Bunu hadis olarak bulamadım, demiştir.[311]
172. HADİS: “Az sadaka, çok belâyı engeller.” [312] Hadis değildir.
173. HADİS: “Hadis yazarken kalemlerin çıkardığı gıcırtı, Allah nezdinde Askalân ve Abadan ribatmda getirilen tekbire eşittir. Kim kırk hadis yazarsa, Abadan ve Askalân’da öldürülen şehitlerin sevabı veri [313] Mizan’da, Bu, bâtıl bir haberdir, denilmiştir.[314]
174. HADİS: “Bir toplumun küçükleri, gelecekte o toplumun büyükleridir.” [315] (Yani bugünün küçükleri, yarının büyükleridir.) ilim öğrenmeyi teşvik etmek i-çin sahabeden birinin söylediği sözdür.[316]
175. HADİS: “Ekmeği küçültün ve sayısını çoğaltın ki, size bereket verilsin.” [317] Çürüktür. Îbnü’l-Cevzî bunu Mevzuat (Uydurma Hadisler) kitabında zikretmiştir.[318]
176. HADİS: “Tüzükle kılınan namaz, yüzüksüz kılınan yetmiş namaza eşittir.” [319] Askalânî’nin dediği gibi, uydurmadır.
177. HADİS: “Sarıkla kılınan bir namaz, sarıksız kılman yirmi beş namaza eşittir. [320] Sarıkla kılman Cuma namazı, sarıksız kılınan yetmiş Cuma namazına e-şittir. Sarıkla kılınan namaz, on bin hasene ile mükâfatlandırılır.” [321] Uydurmadır. [322] Menûfî [323] diyor ki: Bütün bunlar batıldır.
178. HADİS: “Alimin arkasında kılınan namaz, dört bin dört yüz kırk namaza eşittir.” [324] Batıldır. Muhta- böyledir.
179. HADÎS: “Gururlu kişinin namazı başından yukarı çıkmaz.” [325] (Allah’a yükselmez.)
180. HADİS: “Gündüz namazı [326] dilsizdir.” [327] Darakutnî ve Nevevî: Batıldır, aslı yoktur, demişlerdir.[328]
(Müellif ÂliyyüTKari diyor ki:) Ben de derim ki: Mübarek günlerde ve muazzam gecelerde kılınacak namazlarla ilgili olarak bazı alimlerin zikrettikleri hadisler eb-aynı şekildedir. (Batıl ve asılsızdır.)[329]
181. HADİS: “İlim, kadınların baldırlarında kayboldu.” [330] Bişr el-Hâfî’nin sözüdür.[331]
182. HADİS: “Zaruretler, haramları mubah kılar.” [332] Hadis değildir.
183. HADİS: “İki zayıf, bir güçlüyü yener.” [333] Hadis değildir.[334]
“Tı” Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
184. HADİS: “Ana yoldan git, yol dolaşsa bile. Bakire ile evlen, yaşı geçse bile.” [335] Hadis değildir.
185. HADİS: “Boşanma, fâsıkların —günahkâr kişilerin— yeminidir.” [336] Sehavî: hadis olarak göremedim, demiştir.
“Zı” Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
186. HADİS: “Mü’minin sırtı [337] kıbledir.” [338] Sehavî: Bunu bilmiyorum, demiştir.
“Ayın” Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
187. HADİS: “Delinin dostluğu yerine, akıllı kişinin düşmanlığı..” [339] Hadis değildir.
188. HADİS: “Düşmanlık ailede, kıskançlık komşular arasında, menfaatçiük de kardeşler arasında olur.” [340] Sehavî: Bu konuda bilgi sahibi değilim, demiştir.[341]
189. HADİS: “Kişinin düşmanı, [342] kendi işinde çalışandır.” [343] Hadis değildir.
190. HADİS: “Özrü, günahından daha büyüktür.” [344] Hadis değildir.[345]
191. HADİS: “Araplar, arap olmayanların efendileridir.” [346] Aslı yoktur.
192. HADİS: “Bana ümmetimin amelleri arz edildi. Onların arasında makbul amel de makbul olmayan amel de gördüm. Bana getirilen salavat müstesna.[347]
(Yani salavat daima makbuldür.) Bunun senedini görmedim. Bunu Süyûtî zikretmiştir.
193. HADİS: “Bazı şeyleri görmezden gelerek değerinizi yüceltin.” [348] Hadis değildir.
194. HADİS: “Her hayra bir engel vardır. [349]” Hadis değildir.
195. HADİS: “(Bir şeye Allah tarafından) İzin verilmesinin alâmeti, onun kolaylaştırıhnasıdır. [350] Bilinmiyor.[351]
196. HADİS: “Ümmetimin âlimleri, Israiloğulları Peygamberleri gibidir.” [352] Demiri, Zerkeşî ve Askalânî’nin dedikleri gibi, aslı yoktur.
197. HADİS: “İlim iki çeşittir: Din ilmi, beden ili.” [353] Uydurmadır. Hıılâsa’da böyledir.[354]
ZeyIHe [355] deniliyor ki: Hasen’den, o da Huzeyfe (r.a)’den müselsel olarak rivayet edildiğine göre;
Huzeyfe (r.a) diyor ki:
-Ben Peygamberimiz (s.a.v)’e “Bâtın İlmi” nedir? diye sordum. Peygamberimiz (s.a.v) buyurdu ki:
-Ben bunu Cebrail’e sordum. Cebrail bana dedi ki:
—Allah şöyle buyurdu: “O, benimle sevdiklerim, dostlarım ve seçkin kullarım arasında bir sırdır. Ben bunu onların kalplerine koyarım. Bu konuda Allah’a en yakın hiçbir melek ve gönderilen hiçbir Peygamber bile bilgi sahibi olamaz.” [356] Askalânî diyor ki: Uydurmadır, Hasen (el-Basri), Huzeyfe (r.a) ile görüşmemiştir.
198. HADİS: “İlme gidilir, ilim (kimseye) gitmez.” [357] Bir başka rivayette:
“İlme koşulur”, [358] denilmiştir. Bir başka rivayette ise şöyle denilmiştir:
“İlim, yüceltilmeye ve kendisine gidilmeye daha lâyıktır.”[359]
Bu söz, Abbasî Halifesi Mehdî’nin, iki çocuğunun İmam Malik’den hadis dinlemeleri için onu saraya davet etmesi üzerine, İmam Malik’in Halife Mehdi’ye söylediği sözdür. Yine bu söz, Halife Harun er-Reşid, İ-mam Malik’den özel ders talep ettiğinde, İmam Malik’in Halife Harun er-Reşid’e söylediği sözdür.
199. HADİS: ‘Taşlıların dinine sarılın.” [360] Sehavî: Bu lafızla aslı yoktur, demiştir.
Saganî: “Dünyanın sonu gelip arzular değiştiğinde, bedevilerin ve kadınların dinine sarılın”, [361] hadisi uydurmadır, demiştir.
200. HADİS: “Üzüm çift çift, hurma tek tek (yenir).” [362] Bunun aslı yoktur.[363]
201. HADİS: “Salihlerin anıldığı yere rahmet i-ner.” [364] Süfyan b. Uyeyne’nin sözüdür.[365]
202. HADİS: Levrri Mahfuz’da (kayıtlı olan bir emir hakkında) “Arşın üzerinden Allah’ın bir şeye “ol!..” dediğini işittim o da oluverdi. Daha Kâf harfi Nûn harfine varmadan olacak olan o şey hemen oluverdi.” [366] Hiç şüphesiz uydurmadır.
“Ğayın” Harfiyle Başlayan Uydurma Hadis
203. HADİS: ‘Müzik zinanın [367] nağmesidir”. [368] Fudayl’in sözüdür.[369]
“Fe” Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
204. HADİS: “Fatiha hangi niyetle okunursa; o gerçekleşir”. [370] Bu lafızla aslı yoktur. [371] Sûrelerin faziletlerine dair bazı müfessirlerin zikrettikleri hadislerin pek çoğu da aym şekildedir.
205. HADİS: “Cesur olan lezzeti kazanır”. [372] Sehavî: Bunu -hadis olarak- bilmiyorum, demiştir.
206. HADİS: “Recep ayının diğer aylara üstünlüğü, Kur’ân’m diğer sözlere olan üstünlüğü gibidir. Şaban ayının diğer aylara üstünlüğü, benim diğer Peygamberlere olan üstünlüğüm gibidir. Ramazan ayının diğer aylara üstünlüğü, Allah’ın kullarına olan üstünlüğü gibidir”. [373] İbn Hacer: Bu, uydurmadır, demiştir.
207. HADİS: “Fakirlik benim övüncümdür. Ben fakirlikle iftihar ederim”. [374] Askalânî ve başkaları: Bu bâtıldır, uydurmadır, demişlerdir.
208. HADİS: “Suskun ağız ve himaye eden Rab.” [375] Benzeri “Allah, susan kimsenin dostudur”. Ibn Deyba’: Hadis değildir, manası sahihtir, demiştir. Ben de derim ki: Birinci terkibin ifadesi ilk bakışta küfürdür. Ancak araya bir atıf harfi takdir edilirse bu durum değişir.
209. HADİS: “Ahir zamanda Rum diyarının soğuğu Şam’a, Şam’ın soğuğu Mısıra geçecektir”. [376] Sehavî’nin, üstadı Askalani’den naklettiği gibi, bunun aslı yoktur.
210. HADİS: “Hareketlerde bereketler vardır”. [377] Selef âlimlerinden birinin sözüdür.
“Gaf” Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
211. HADİS: “Allah Rasûlü Cebrail’e:
— Güneş zevale doğru meyletti mi? diye sordu. Cebrail:
— Hayır ve Evet, dedi. Allah Rasûlü:
– Niçin Hem Hayır, hem de Evet dedin? deyince; Cebrail:
– “Hayır” dememden “Evet” dememe kadar geçen bu kısa süre içerisinde güneş beş yüz yıllık mesafe gitti.”[378] buyurdu. Bunun aslı bulunamamıştır.
212. HADİS: “Mercimek, sonuncuları İsa aleyhisselâm olan yetmiş Peygamber tarafından takdis edilmiştir.”[379] Batıldır. Pek çok hadis hafızı bu hükmü açıkça ifade etmişlerdir.
213. HADİS: “Kur’ân Allah’ın kelâmıdır, Kur’an sonradan yaratılmamıştır. Kim bundan başkasını söylerse küfre girer.” [380] Saganî: Bu uydurmadır, demiş; Sehavi ise: Bu hadis bütün yollarıyla batıldır, demiştir. İbnü’l-Cevzî, bu hadisi Mevzuat (Uydurma Hadisler) kitabında [381] zikretmiştir.
214. HADİS: “(Kul) kelimesiyle başlayan sûreleri [382] okumak, fakirlikten kurtuluş teminatıdır.” [383] Sehavî: Bunun aslı yoktur, demiştir.[384]
215. HADİS: “Tırnakların kesilmesi.” [385] Tırnak kesme şekli veya tırnak kesme için gün belirlenmesi konusunda Peygamberimiz (s.a.v)’den her hangi bir şey gelmemiştir. Sehavî diyor ki: Bu konuda Hz. Ali b. Ebî Talib’e veya üstadımıza [386] nisbet edilen beyit, her ikisi hakkında da batıldır.
216. HADİS: “Hz. Osman halifeliğe geldiğinde ilk Cuma günü hutbe okumak üzere minbere çıktı, Elhamdülillah, dedi ve titredi. Bunun üzerine şöyle dedi: Ebu-bekir ve Ömer bu makam için söz hazırlarlardı. Oysa siz konuşan devlet başkanından çok, faal devlet başkanına muhtaçsınız. Hutbeler daha sonra gelecek. Ben hem kendim için hem de sizin için Allah’dan mağfiret diliyorum, dedi ve minberden inip Cuma namazını kıldırdı.[387] İbnüTHümam [388] diyor ki: Bu hadis, hadis kitaplarında pek geçmez, daha çok fıkıh kitaplarında geçer.[389]
217. HADİS: “Kalb, Rabbin evidir.” [390] Zerkeşî ve başkaları: Aslı yoktur demiş, İbn Teymiyye: Uydurmadır, demiştir. Zeyî’&e [391] ise, Bu, aynen onun dediği gibidir, denilmiştir.
218. HADİS: “Az başarı, çok ilimden daha hayırlıdır.” [392] Bu hadis, Thya’da zikredilmiştir.[393]
Irakî diyor ki: Bunun aslını bulamadım. Firdevs sahibi bunu Ebu’d-Derdâ hadisi olarak zikretmiş, ancak (Akıl) yerine (İlim) demiştir. Oğlu Müsnedü’1-Fir-devs kitabında bunu zikretmemiştir.
(Müellif AliyyüTKari diyor ki:) Ben de derim ki: Ebu’kHattab Irakî’ye Tenkit ederek şöyle demiştir. Firdevs kitabında zikredilen bu hadisi İbn Asakir Ebu’d-Derdâ’ (r.a) dan rivayet etmektedir. Taberanî ise bu hadisi İbn Ömer’den; “Az fıkıh, çok ibadetten daha hayırlıdır”, şeklinde rivayet etmişlerdir.
“Kef” Harfiyle Başlayan Uydurma Hadisler
219. HADİS: “Sanki sen dünyadasın ama dünyada hiç bulunmamış gibisin. Sanki sen ahirettesin ama ahiretten hiç ayrılmamış gibisin.” [394] Ömer b. Abdüla-ziz’in sözüdür.[395]
220. HADİS: “Allah vardı. Onunla birlikte hiçbir şey yoktu. O’ndan başka hiç bir şey yoktu. O’ndan Önce hiçbir şey olmadı.” Bütün bu ifadeler sabittir.[396]
Ancak “Allah, eskiden olduğu gibi şimdi de aynı durumdadır”, [397] şeklindeki ilâve tasavvuf erbabının sözüdür.”[398]
221. HADİS: “Cömert, günahkâr olsa bile Allah’ın sevgilisidir. Cimri, ibadet ehli olsa bile Allah’ın düşmanıdır.” [399] Bunun aslı yoktur.
222. HADİS: “Kötülükten uzak ol ki, kötülük de senden uzak olsun.” [400] Bunun aslı bilinmemektedir.
223. HADİS: “Kelâm, Mütekellim olan Allah’ın sıfatıdır.” [401] Hadis değildir. Mutlak ifade olarak kabul e-dilmez.
224: HADİS: “Sofrada konuşmak [402] (caiz midir?)”: Sehavî: Bu konuda olumlu veya olumsuz hiçbir şey bilmiyorum, demiştir.[403]
——————————————————————————–
[1] Tahrim: 8 [2] Hadid: 12 [3] Abdulfettah Ebu Guddenin (öl. 1997) hayatı hakkında geniş bilgi jçm bkz. «Abdülfettah Ebu Gudde ve Örnek İlmî Şahsiyeti”, Dr Ha-W ibrahim Kutlay, Yeni Şafak Gazetesi, 17 Şubat 1999; Altınolukrgisi, Mart 1999 (Çev.)
[4] Müellifimiz ülkemizde “Molla Aliyyü’1-Karî” diye tanınmaktadır. Hayatı ve eserleri hakkında geniş bilgi için bkz.: Halil İbrahim Kut-lay, el-İmam Aliyyü’1-Karî ve Eseruhu fi’l-Hadis, Daru’l-Beşairi ‘1-İslâmiyye, Beyrut 1987; ayrıca Diyanet İslâm Ansiklopedisi, “Ali-yü’1-Karî” maddesi: 2/403 (Çev.) [5] Hindistan’a yaptığım ziyaretlerden birinde Rampur şehri Rıza Kütüphanesinde el-Masnû’ fî Ma’rifeti’l-Mevzû kitabının iki yazma nüshasına vâkıf oldum. Ziyaret süresinin kısa olması, bana bu iki yazma nüshayı inceleme ve bunlardan istifade etme imkânı vermemişti. İnşaallah gelecek bir ziyarette bu fırsatı elde edeceğimi ümid ediyorum. [6] Söylenmesi veya şiir olarak okunması aynı şekilde caiz olmayan -uydurma- hadislerden biri, bazı nebevî medihlerde manzum veya nesir olarak söylenen; “Peygamberimiz (s.a.v)’in dünyaya geldiği gün Kisra’nın sarayının burçlarının sarsılması, sarayın on dört şahnişinin (balkon) yıkıldığı, İran’da bin yıldır sönmeyen ateşin söndüğü, Iran şehirlerinden Hemedan ve Kum arasında bulunan susuz ve kurak Sâve gölünün taştığı, İran hükümdarlarından Lûbe-zan’ın bir rüya gördüğü ve bu rüyanın Arap Kâhini Satîh tarafından yorumlandığı…” şeklindeki rivayettir.Hadis olarak nakledilen bu rivayet sahih değildir. Ne söylenmesi ne de şiir olarak okunması caiz değildir. Bu yalanın Peygamberimiz (s.a.v)’in şemaili ile ilgili bir konuda söylenmesi ve olağanüstü olaylar hakkında olması onun yasak oluşunu kat kat artırmaktadır. Bazı âlimlerin siyer veya tarih kitaplarında bunu zikretmeleri, meselâ: İbn Cerir et-Taberî’nin Tarih ‘inde (2/131-132); Ebû Nuaym el-Isfahanî’nin Delâilü’n-Nübüvve (s.96-99); Beyhakî’nin Delâilü’n-Nübüvve (1/67-71) Kas-tallânî’nin el-Mevahibü’l-Ledünniyye (1/23); Zürkanî’nin Şerhu Mevahibi’l-Ledünniyye (1/121-122); Süyûtî’nin el-Hasâisu’l-Kübra (l/51)’da bu gibi haberleri zikretmeleri sakın seni aldatmasın. Zira bu müellifler ve benzerleri, eserlerinde bir konuda nakledilen, sahih olan-olmayan bütün rivayetleri, doğru ve sahih olarak kabul ettikleri için değil; bu rivayetlerin tescil edilip bilinmesi, araştırılıp incelenebilmesi için aynen nakletmektedirler. İmam İbn Cerîr et-Taberî (r.a), Tarih’inin mukaddimesinde şöyle demiştir: “Bu kitabımızı inceleyen şunu iyi bilmelidir ki; burada zikrettiğim bütün rivayetlerde itimadım, rivayet ettiğim haberler ve ravilerine isnad ettiğim nakillerdir. Bu kitabımda geçmişlerin haberleriyle ilgili olarak zikrettiğimiz bir haberin sahih bir delilini, hakikî manasını bilemediği için; okuyucunun münker, dinleyicinin şeni’ gördüğü bir haber yer alırsa; okuyucu bu haberin bizim tarafımızdan değil, haberi bize nakleden kimselerden bu şekilde geldiğini, bizim sadece bize gelen haberleri geldiği şekliyle aynen naklettiğimizi bilmelidir.”
İmam Hafız Süyûtî de el-Hasaisu’l-Kübra’da (1/47-49) Ebu Nuaym el-Isfahanî’nin Delâilü’n-Nübüvve kitabında yer alan; Peygamberimiz (s.a.v)’in doğumu esnasında meydana geldiği söylenen, kasideci ve hikayecilerin Mevlid-i Nebî konusunda naklettikleri acaip olayların zikredildiği, yalan olduğu gayet açık ve net olan, baştanbaşa çirkin ve uydurulmuş acaip haberlerden olan; üç uzun hadis naklettikten sonra; şöyle demiştir: “Bu haber ve bundan önceki iki haber son derece münkerdir. Kitabımda bu hadislerden daha münker hadis zikretmedim. Bunları zikretmeye gönlüm razı değildi. Ancak bu konuda Hafız Ebu Nuaym’e tâbi oldum.”
Hafız îbn Hacer, Fethu’l-Bartde (6/410) Efendimiz (s.a.v)’in iki omuzu arasındaki Peygamberlik Mührü babı’nda Siyer-i Nebî müelliflerinin bu konuda naklettikleri sahih olmayan haberleri zikrettikten sonra; bu haberlerin zayıf ve bâtıl olduklarını belirtmeksizin, sessiz bir şekilde zikretmelerini yadırgamıştır.
Hafız Zürkanî, Şerhu’l-Mevahibi’l-Ledünniyye’de (1/156-157) bu haberleri zikrettikten sonra Hafız îbn Hacer’in şu sözünü naklet-miştir:
“Şeyhul-İslâm Hafız İbn Hacer Fethu’l-Barî’de şöyle demiştir: Bu hadislerden hiçbiri sabit olmamıştır. Bunların bazıları bâtıl, bazıları ise zayıftır. Bu çeşit haberlerin sükût edilerek nakledilmesinin hiçbir anlamı yoktur. Hafız Kutbeddin Şerhu’s-Sîre’de bu haberlerin tamamını zikrederek uzun uzun nakiller yapmıştır. Hafız Mo-ğoltay da ez-Zehru’l-Basim’de ona tâbi olmuş, bu hadislerin durumu hakkında bir açıklama yapmamıştır. Doğru olan, zikrettiğim hükümdür. Bu hadislerden İbn Hıbban’m Sahih ‘indeki ifadelere aldanma. Zira o, bu hadislerin durumundan habersiz kalmış, bu hadisleri sahih olarak kabul ederek, Sahih ‘ine almıştır.” İmam Hafız Irakî (r.a) Elfıye’sinin başında Siyer-i Nebî hakkında şöyle demiştir:
“İlim talibi bilsin ki, Siyer;
Sahihi de, münkeri de ihtiva eder.
İsnadları olmasa da muteber;
Siyer âlimlerinin anlattıklarını hep zikreder.”
Abdülfettah -Ebu Gudde- diyor ki: “Kisra’mn sarayının burçlarının sarsılması… hadisi, isnadının munkatı (kesintili) olması yanında münker hadislerdendir. Hafız Zehebî Tarihu’l-îslâm’da (1/28): Bu münker ve garib bir hadistir, demiştir.”
Hadis alimleri, (Münker) lafzını çoğunlukla (Mevzû/Uydurma) anlamında kullanmaktadırlar. Bu ifade ile söz konusu hadisin isnadının zayıflığı ve sabit olmaması yanında manasının münker (yadırganır, kabul edilemez) olduğuna işaret etmektedirler. Nitekim Hafız Zehebî’nin Mizanü’l-İ’üdal fi Nakdi’r-Rical kitabı gibi cerh edilen râvilerle ilgili kitaplarda; İbn Arrak’m Tenzihü’ş-Şerîati’l-Merfâa anİ’l-Ahbari’l-Mevzûa kitabı ve elinizdeki Masnû kitabı gibi uydurma hadisler kitaplarında bu mananın yaygın olarak kullanıldığım görebilirsiniz. Meselâ, kitabımızdaki 66 ve 398 no.lu hadislerle; 406, 453, 455 ve 463 no.lu paragraflara bakılabilir. Buralarda (münker) lafzı, (mevzû/uydurma) anlamında kullanılmıştır. Ayrıca şu anda tesbit edebildiğim şu Örneklere de bakabilirsiniz: İb-ntil-Cevzî, Mevzuat: 2/13; Mizanü’l-Î’tidal: 1/47; 3/129, 449; 4/211-212; Tenzîhü’ş-Şerîati’l-Merfûa: 1/134 Hadis No: 5; 1/135 Hadis No: 7; 1/146 Hadis No: 35; 1/148 Hadis No: 40; 1/170 Hadis No: 2; 1/171 Hadis No: 6; 1/193 Hadis No: 42; 1/193 Hadis No: 43; 1/308 Hadis No: 81; 1/334 Hadis No: 20; 1/341 Hadis No:l; 1/353 Hadis No: 39; 1/374 Hadis No: 94; 2/32 Hadis No: 16; 2/36 Hadis No: 41; 2/205 Hadis No: 24; 2/292 Hadis No: 33, 34; 2/309 Hadis No: 85; 2/320 Hadis No: 4. Bu konu istifade edilecek konulardan olup bu konuda daha önce yazan bir kimse görmedim. Cenab-ı Hakka ihsan ettiği lütfun-dan dolayı hamdolsun.
[7] Yukarıda zikredilen bu ifadeler, (Lâ asle lehû/Bunun aslı [8] Meselâ: Hafız Ziyaeddin Makdisî, İbn Salâh, Münzirî, Nevevî, İbn Dakikı’1-Iyd, İbn Teymiyye, Mizzî, Zehebî, Sübkî, Zeylaî, İbn Kesîr, İbn Receb, Irakî, Heysemî, İbn Hacer, Sehavî, Süyûtî gibi son dönem hadis hafızları da bunlara ilave edilebilir. [9] Hadis hafızları, kendi görüşlerine göre hadislere verilecek hüküm açık olsa bile; hükümlerinde ve lafızlarında daima gözettikleri ihtiyatlı ifade kullanma prensibini korumaları; açık ve net lafızlara ancak önemli bir münasebet olduğu takdirde nadiren başvurmaları sebebiyle bu ifadeleri kullanmaktadırlar. [10] Hafız Zehebî (r.a)’nin Mizanul-l’tidal fi Esma-i’r-Rical kitabında (1/521) “Hasen b. Muhammed b. Yahya el-AIevî”nin biyografisinde şöyle deniliyor: Bu zat hayasızlık edip ishak ed-Deberî’den; o da Abdürrrezzak’dan -uydurma olduğu- güneş gibi açık bir isnadla “Ali, beşerin en hayırlıyıdır. Kabul etmeyen kâfir olur”, sözünü hadis olarak nakl etmiştir.Yine -Hatib-i Bağdadî- İshak ed-Deberî’den; o Abdürrezzak’dan, o Ma’mer’den; o Muhammed b. Münkedir’den, o Abdullah b. Samit’ten; o da Ebu Zerr’den merfû olarak: “Ali ve zürriyeti kıyamet gününe kadar vasileri mühürlerler”, sözünü hadis olarak rivayet etmiştir.
Bu iki söz, îshak ed-Deberî el-Alevî’nin yalancılığım ve rafizî olduğuna delâlet etmektedir. Bu Alevî’nin iftirada bulunması şaşılacak bir şey değildir. Asıl hayret edilecek olan şey, Hatib’in -Bağdadî’nin Tarihu Bağdad (7/421)’daki— biyografîsindeki şu sözüdür: Bize Hasen b. Ebî Talib nakletti, dedi ki: Bize Muhammed b. İshak el-Ka-ni’î nakletti, dedi ki: Bana en-Neseb kitabının müellifi Ebu Muhammed Hasen b. Muhammed b. Yahya nakletti, dedi ki: Bize İshak b. İbrahim nakletti, dedi ki: Bize Abdürrezzak nakletti. Bize Servî, Muhammed b. Münkedir’den, o da Câbir’den merfû olarak şu hadisi nakletti: “Ali, beşerin en hayırlısıdır, kabul etmeyen kâfir olur.” —Tarihu Bağdad’daki ifade ise; “Ali, beşerin en hayırlısıdır, bundan şüphe eden kâfir olur”, şeklindedir.
-Hatib- daha sonra şöyle demiştir: “Bu, münker bir hadistir. Bunu bu isnadla Hasen el-Alevî’den başkası rivayet etmemiştir. Bu, sabit değildir.
Zehebî diyor ki: Hadis hafızları, “Sabit değildir”, ifadesini bu söz gibi apaçık bâtıl olan bir söz hakkında değil, “Kulleteyn hadisi” ve “Dayı mirasçı olur”, gibi hadisler hakkında kullanır. Rezil-rüsvay olmaktan Allah’a sığınırız.”
Abdülfettah -Ebu Gudde- diyor ki: “Hatib (Leyse bi-sabit/Sâbit değildir) ifadesiyle hadisin “batıl” olduğu manasını kasdetmekte-dir. Hadis hakkındaki “Bu, münker bir hadistir. Bunu bu isnadla Hasen el-Alevî’den başkası rivayet etmemiştir”, sözü bunu desteklemektedir. Bu hadisin bâtıl olduğu şeklindeki hüküm konusunda Hatib-i Bağdadî ile Zehebî (r.a) arasında fark bulunmamaktadır. Fakat Zehebî, bu kuraldan habersiz kalmış ve Hatib-i Bağdadî’nin sözü hakkında tamamlayıcı yorum yapmakta acele davranmıştır. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır!..
[11] Ayrıca İbn Arrak, adı geçen kitabında nakledilen sözünün sonunda bu hatalı sonuca varmasıyla ilgili olarak şunu zikretmiştir: “Bu güzel bir ıstılahtır. Zehebî Muğnî’nm sonlarında buna dikkat çekerek yalancılıkları sebebiyle ittifakla terk edilen râvilerden söz söylerken şöyle demiştir: Râvilerden biri tek olarak Allah Rasûlü (s.a.v)’nden bir hadis naklettiği takdirde; o râvinin hadisini rivayet etmek, ancak o râvinin durumunu açığa vurmak, onun sakıt (düşük) bir kimse olduğunu açıklamak ve haberinin sahih olmadığını bildirmek şartıyla helâl olabilir. Eğer o hadisin metninde onun uydurma olduğuna dair karineler (ipuçları) varsa ona dikkat çekilir ve insanlar o çeşit hadislere karşı sakındırılır.” İbn Arrak’m sözü burada sona ermektedir. Bu ifadede birkaç hata bulunmaktadır:İlk olarak: Bu sözü Zehebî, Manî’nin sonlarında değil, Divanü’d-Duafa ve’l-Metrûkîn {s. 273)’de zikretmektedir. Zira Zehebî, Diva-nü’d-Duafa ve’l-Metrûkîn kitabının sonunda ricali beş tabakaya ayırmış ve şöyle buyurmuştur: “…Beşinci Tabaka: Ebu’l-Bahterî Vehb b. Vehbe’1-Kadı, Muhammed b. Said el-Maslub, Mukatil b. Süleyman, Kelbî ve benzerleri gibi; uydurma hadisleri rivayet etmeleri, belâlar getirmeleri ve yalancılıkları sebebiyle terk edilmeleri konusunda ittifak edilen râvilerdir. Bu kişilerden sadece biri, Allah Rasulü (s.a.v)’nden bir rivayette bulunduğu takdirde bunun rivayeti helâl değildir…
İkinci hata: İbn Arrak’m naklettiği Zehebî’nin sözü; hakkında (sahih değildir) denilen hadisle (uydurmadır) denilen hadis arasındaki ayrım yapma sonucu değildir. Zehebî, bu sözüyle hadis uydurmakla meşhur olan yalancılardan birinden bir hadis naklettiğinde durumunu bilmeyen kimse aldanır endişesiyle; o hadisle birlikte onu rivayet eden râvisinin hadis uyduran yalancı biri olduğu da zikredilmelidir. Zehebî, hadis sahih değildir ve uydurma değildir diye hük-medilmernesini kasdetmemiştir. Zehebî’nin sözünde ne bu ıstılaha; ne de îbn Arrak’m anladığı ayrıma dikkat çekilmemiştir. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır!..
[12] Bu ifade genel olarak ve çoğunlukla doğru olsa da, bazı dipnotlarda görüleceği gibi; müellif, bu eserinde uydurma olduklarında ihtilaf edilen bazı hadislerle, uydurma olmayıp da zayıf, hasen, hatta sahih olan bazı hadislere de yer vermektedir. Örnek olarak; 25, 58, 73, 93, 94, 95, 103, 104, 111, 118, 142, 201, 203, 220, 237 no.lu hadislere ve diğerlerine bakabilirsiniz.. [13] Bu ihtimal, yalancı râvinin meselâ bir rivayette doğru söylemesi ihtimali gibidir. Bu iki ihtimalden her biri, her hangi bir delilden kaynaklanmamaktadır. Dolayısıyla iltifat edilemeyecek tamamen atılacak yanlış bir kanaat olarak kabul edilmelidir. [14] Evet, bu görüş ahkâm hadisleri konusunda doğrudur. Ancak kitaba yazdığım giriş bölümünde geniş bir şekilde açıkladığım gibi; bu görüş, uydurma hadisler konusunda isabetli bir görüş değildir. Zira uydurma hadisler hakkında kullanılan “Bu hadis sahih değildir”, ifadesi; “Bu hadis bâtıldır”, ifadesi gibidir. Müellif, bu konuyu derinliğine inceleyememiş, yukarıda geçen ifadesinde Zerkeşî ile birlikte ayni görüşü benimsemiştir. Daha sonra müellif, uydurma olduğunda ittifak edilen bir çok hadis hakkında bu eserde nakledeceği veya söyleyeceği “Sahih değildir” veya “Sabit değildir” ifadeleriyle çelişkiye düşecektir. [15] bkz. Sehavî, Makasıd: s.46; Îbnü’d-Deyba’: Temyiz: s.14; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 105; Aclunî, Keşf: 1/44. Sehavî’nin sözünün devamı şöyledir: “Bu söz, selef âlimlerinden birinin sözü o-labilir. Herkes için geçerli bir ifade değildir. Değerli kimseler hakında değil, seviyesiz kimseler hakkında söylenmiş olmalıdır/’ [16] Lâ a’rifuhu/Bunu bilmiyorum) ifadesi veya benzeri bir ifade, hadis hafızlarından biri tarafından kullanılmışsa ve ciddî bir tenkide uğramamışsa; o hadisin uydurma olduğuna hükme-dilmesi için yeterlidir.Ibn Arrak, Tenzihü’ş-ŞerîatiTMerfûa’da (1/7-8) şöyle diyor: “Uydurma hadisin bazı alâmetleri vardır: Bunlardan biri, İ> mam Fahreddin Razî’nin zikrettiği gibi; hadisin, hadislerin istikrar bulup derlenip toplandığı bir zamanda rivayet edilmiş olup araştırıldığı halde ne ravilerin hafızalarında ne de kitapların derinliklerinde bulunamamasıdır. Sahabe asrı ile ona yakın dönemde henüz hadisler istikrar bulup derlenmemişti. O dönemde râvilerden biri başkalarının bilmediği bir hadisi rivayet edebilirdi.”
Hafız Alâî diyor ki: “Böyle bir araştırmayı ancak; İmam Ahmed, Ali b. Medînî, Yahya b. Maîn ve bunlardan sonra yaşayan Buharı, Ebu Hatim, Ebu Zür:a ile sonrakilerden Nesaî, Darakut-nı gibi bütün hadisler hakkında ya da hadislerin büyük çoğunluğu hakkında bilgi sahibi olan büyük hadis hafızı yapabilir. Zira bir hadisin uydurma olduğuna hükmedebilmek, genellikle hadi”
sin bütün tariklerim toplamak ve uzak beldelerde rivayet edilen hadislerin tamamı veya büyük bir kısmı hakkında bilgi sahibi olmakla mümkündür. Râvilerin rivayet ettikleri hadislerle rivayet etmedikleri hadisler ancak bu şekilde ayırd edilebilir. Bu mertebeye ulaşmayanlar, bulamadığı bir hadis için nasıl uydurmadır diye hükmedebilirler?”
İbn Arrak devamla diyor ki: ”Bundan anlıyoruz ki, Hafız Alâi’-nin zikrettiği hadis hafızlarından biri veya onların emsali (Meselâ: Hafız Ziyaeddin Makdisî, İbn Salâh, Münzirî, Nevevı, İbn DakikıTIyd, ibn Teymiyye, Mizzî, Zehebi, Sübkî, Zeylaî, İbn Kesir, İbn Receb, Irakî, Heysemî, İbn Hacer, Sehavî, Süyûtî gibi son dönem, hadis hafızları da bu listeye ilave edilebilir, diyorum. Abdülfettah Ebu Gudde) böyle bir zat bir hadis hakkında; ‘Ben bunu hadis olarak bilmiyorum”, ya da “Bunun aslı yoktur”, derse bu ifade, o hadisin uydurma olduğuna hükme-dilmesi için yeterlidir. Doğrusunu en iyi bilen Allah dır!..” İbn Arrak’m ifadesi, parantez arası ilavesiyle birlikte burada sona ermektedir. Bu konunun geniş açıklaması mukaddimede (s.28″ 39 arası) geçmişti. Oraya bakınız.
[17] bkz. Sehavî, Makasıd: s.17; AliyyüTKarî, Kübrn: s. 104; Aclunî, Keşf: 1/39; Hut, Esne’bMetaiih s.29. [18] Ebu’d-Derdâ (r.a) sahabî olup, Allah Rasûlü (s.a.v)’nden sonra da uzun bir müddet yaşamış, Hz. Osman’ın halifeliği es~ nasında hicrî 32 yılında vefat etmiştir. Soğuktan öldüğü sabit değildir. [19] bkz. Sehavî, Makasıd: s.18; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: s.13; Alıyyü’1-Karî, Kübra: s. 104; Aclunî, Keşf: 1/40; Hut, EsneTMe-talih s.29 [20] Sehavî’nin el-Makasıdü’1-Hasene (s.l8)’deki ifadesinin devamı şöyledir: Bulaşıcı hastalığa yakalananlardan sakınma emri, halkın zannettiği gibi -bulaşıcı hastalığa yakalananlardan uzaklaşma anlamında- olmayıp hastalığın bulaşmasından korkarak kaçınma anlamında olabilir. Buharî’nin Sahibinde (Tıb 19 Fethu’bBarî: 10/158 Hadis No: 5707) ve Müslim’in Sahih’iade (Selâm Bab 33 Şerhu’n-Nevevî: 14/213 Hadis No: 2220) Ebu Hureyre (r.a)’den rivayetine göre Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Bulaşma, kuşların uğursuzluğu, baykuş uğursuzluğu, S a fer ayı uğursuzluğu yoktur. Cüzamlıdan aslandan kaçar gibi kaç.” Hadisin lafzı Buharî’ye aittir. Sehavî’nin ifadesi basit tasarrufla birlikte burada sona ermektedir.Abdülfettah -Ebu Gudde- diyor ki: Bana göre bu hadisin manası şu şekildedir: (Lâ advâ) “Bulaşma yoktur” demek, birbirinize hastalık bulaştırmayın demektir. Yani bulaşıcı hastalığa yakalanan kişi, Allah’ın takdiriyle hastalığı bulaştırmaktan kaçınarak sağlıklı kişilerle beraber olmaktan sakınsın. Buradaki (lâ advâ) kelimesindeki (lâ); “Kime bu aylarda hac farz o~ lursa, hacda cinsel davranışlarda bulunmak, günaha yönelmek ve tartışmak yoktur. “(Bakara: 197) mealindeki ayetinde geçen (lâ rafese) kelimesindeki (lâ) gibi nehiy (yasaklama ve sakındırma) anlamındadır: Yani hac görevlerini yerine getirme esnasında -ihramlı iken- cinsel davranışta bulunmasın, günaha yönelmesin, tartışmasın, demektir.
Bu sahih hadisin devamındaki (ve-lâ tıyerate) kelimesindeki (lâ) da aynı şekilde nehiy (yasaklama ve sakındırma) anlamındadır. “Kuşların uğursuzluğu yoktur”, demek kuşların uçuşunu uğursuz saymayın, demektir. Zira araplar Cahiliyet döneminde kuşların uçuşundan uğursuzluk anlamı çıkarırlar, onları gidecekleri yerden engellemeye çalışırlardı.
“Baykuş uğursuzluğu yoktur” (ve-lâ hâmete), demek, baykuşu uğursuz saymayın, demektir. Cahiliyette Araplar, öldürülen kişinin intikamı alınmazsa, onun ruhunun baykuş olacağına, bu baykuşun onun intikamı alınıncaya kadar “beni kanla sulayın”, dediğine inanırlardı. İslâm, bu çeşit bütün batıl inançları yasaklamıştır.
& a fer ayı uğursuzluğu yoktur”‘(ve-lâ safera), demek Safer ayını uğursuz saymayın, demektir. Araplar, savaşın, baskınların, intikamın yasaklandığı mübarek harara aylarından çıkıp da Ölümün, savaşın, soygun ve baskınların yapıldığı Safer ayma girdiklerinde bu durum onlara çok ağır geliyordu. Bu da, Ca-hiliyette arapların Safer ayını uğursuz saymalarına sebep olmuştu. İslâm ise bu inancı yasaklamıştır. Zira vakit; mücerret vakit olması açısından uğursuzluk veya zarar getirmez. Uğursuzluk veya zarar, insanın bu vakitte yaptığı kötülükten doğmaktadır. Kötü kişi kötülüğü işlemek suretiyle, zamana da zemine de uğursuzluk getirmektedir, aksi ise doğru değildir. Peygamberimiz (s.a.v)’in “Cüzzamhdan aslandan kaçar gibi kaç”, ifadesi; aynı hadisin devamı olup bazı âlimlerin zannettiği gibi ayrı bir hadis değildir. Böylece hadisin başı ile sonu arasında tam olarak irtibat kurulmaktadır. Hikmet deryası Rasul-i Ekrem (s.a.v), sağlıklı insanın Allah Teâlâ’mn takdiriyle kendisini koruması için, hastalığa sebep olan şeylerden kaçınmasını emrettiği gibi; bulaşıcı hastalığa yakalanan hastanın da. yine Allah Teâlâ’nın takdiriyle başkalarına hastalığı bulaştırıp onları da hasta etmemesi için, sağlıklı insanlarla birlikte olma’ sini yasaklamaktadır.
Bu mana, Buharî’nin Sahih inde (Tıb 54 FethuTBarî: 10/243 Hadis No: 5774) ve Müslim’in Sahihinde (Selâm Bab 33 Şerhu’rrNevevî: 14/215 Hadis No: 2221 ) Ebu Hureyre (r.a)’den rivayet ettiği şu hadise tam olarak uygunluk arz etmektedir: Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Hastalıklı olan, sakın sağlıklı olanla beraber olmasın. “Hadisin lafzı Buhari’ye a-ittir. Bu hadiste Rasûlullah (s.a.v), hastalıklı develerin sahibine, bu develeri sağlıklı develerin yanma koymayı yasaklamaktadır. Bunun sebebi, Allah Teâlâ’mn takdiriyle meydana gelecek olan bulaşma olayıdır.
Dolayısıyla İslâm, maddî varlıklarda bulaşma olayım kabul etmektedir. Hatta manevî konularda bile bulaşma olayı kabul edilmektedir. Peygamber Efendimiz (s.a.v) buyuruyorlar ki: “Kişi, arkadaşının dini üzerinedir. Sizden biriniz, kiminle arkadaşlık yaptığına iyi baksın. “Bu hadisi Ebu Davud (4/259) ve Tirmizî (9/223 Zühd 45); Ebu Hureyre’den rivayet etmişlerdir. Yine Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Sadece mü’minle arkadaşlık yap. Yemeğini de sadece takva sahipleri yesin.”Bn hadisi Ahmed (3/38), Ebu Davud (4/259 Edeb 16), Tirinizî (9/242 Zühd 56), İbn Hıbban (1/383) ve Hakim (4/128); Ebu Sa-id el-Hudrî’den rivayet etmişlerdir.
Yine Peygamberimiz şöyle buyurmaktadır: “Her doğan çocuk, fıtrat üzerine doğar. Onu yahudi, nıecusı veya nasranî yapan ana-babasıdır.”Bu hadisi Buharı (3/197 Cenaiz 80) ve Müslim (16/207 Kader 35) rivayet etmiştir. Bu lafız, Buhari’ye aittir. Yani ana-baba, çocuğunun Yahudi, Nasranî ve Mecusilerle birlikte olması sebebiyle onun Yahudi, Nasranî ve Mecusi olmasına sebep olmaktadır.
[21] bkz. İbn Hacer el-Askalânî, îsahe: 2/118; Sehavî. Makasıd: s.22; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: s. 14. Aliyyü’1-Kari, Kübra: s. 106; Aclunî, Keşf: 1/49. [22] bkz. Süyûtî, Leâlî: 1/198; AliyyüTKarî, Kübra: s. 107; Acî Kf 1/49. [23] bkz. Süyûtî, Leâlî: 1/198; Aliyyül-Karî, Aclunî, Keş£ 1/49. [24] Süyûtî, Leâlî: 1/198-199 [25] bkz. Süyûtî, Leâlî: 1/198; Aliyyü’1-Karî, Kühra: s.107; Aclunî, Keşû 1/49. [26] Süyûtî, Leâlî: 1/199. Müellif Aliyyü’1-Karî, bu ve bundan sonraki hadisi 5. hadisle birlikte zikretmiştir. Ben de bu iki hadisi dikkat çekmek için iki ayrı rakamla bağımsız iki hadis olarak zikrettim. [27] hkz. Süyûtî, Leâlî: 1/198; Aliyyü’1-Karî, Kühra: s. 107; Aclunî, Keş£ 1/49. [28] Süyûtî, Leâlî: 1/198 [29] bkz. Sehavî, Makasıd: s.87; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: s.38; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.132; Aclunî, Keşf: 1/210; Hut7 ^sne’7-Metalib: s.72, [30] Bunun yerine aynı manadaki şu —hasen- hadis yeterlidir: “Allahım/.. Şu iki adamdan: Ebu Cehil veya Ömer b Hat tab’dan hangisi sana daha sevgili ise onunla islâm’ı aziz eyle.” Bu hadisi Ahmed Müsned’ inde (2/25), Tirmizî Cami’ inde (Menakıb 17), İbn Sa’d Tahakat’ta, Beyhakî Delâil’de; Harice b. Abdillah b. Süleyman b. Zcyd b. Sabit’ten; o Nafi’den; o da Ibn Ömer’den bu lafızla merfû olarak rivayet etmiştir. (Sehavî, el-MakasıdüTHasene: s.87) [31] bkz. Sehavî, Makasıd: s.5; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.11; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 100; Aclunî, Keşf: 1/14. [32] bkz. Sehavî, Makasıd: s.6; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: s.11; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.100; Aclunî, Keşf 1/20; Hut, Esne’b Metalib: s.23. Sehavî, diyor ki: “Bunu -hadis olarak- görmedim. Benden önce hocam İbn Hacer el-Askaîânî de aynı ifadeyi kullanmıştır.” [33] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 15; Îbnü’d-Deyba’, Temyiz: s. 12 Alıyyul-Karî, Kühra: s.101; Aclunî, Keşf: 1/35. [34] Bu, İmam Şafii (r.a)’nin sözüdür. Şafiî’nin talebesi Müzcnî diyor ki: Şafiî’ye Risale kitabını seksen defa okudum. Her defasında yeni bir hata burur, “Getir, dur bakalım. Bunu düzeltelim. Allah, kendi kitabından başka bir kitabın sahih olmasını murad etmedi”, derdi. Bunu İmam Abdülaziz el-Buharî, İmam Pezdevî’nin. UsulMne yazdığı Keşfü’l-Esrar adındaki şerhinin başlarında (1/4) zikretmiş, İbn Abidin de Reddiil’Muhtar haşiyesinde (1/19) nakletmiştir.Hatib Bağdadî, Mûdıhu Evhâmil-Cem’ ve’t-Tefrik kitabında (1/6) Müzeni’nin şu sözünü nakletmiştir: “Bir kitap aslıyla yetmiş defa karşılaştırılsa bile, yine o kitapta hata bulunur. Ak lalı, kendi kitabından başka bir kitabın sahih olmasını murad etmemiştir.”
[35] bkz. Sehavî, Makasıd: s.28; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: s. 16; Aliyyü’1-Karî, Kühra: s.lll; Aclunî, Keşf: 1/70; Hut, Esne’h Metaiib: s.37. [36] bkz. Süyûtî, Zeylü’l-Mevzûat s.2; Sehavî, Makasıd: s. 15; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s. 12; Aliyyü’1-Karî, Kühra: s.112; Aclunî, JTe£i? 1/80. [37] Süyûtî’nin ZeylüTMevzûat (s.2’3)’ında ifade edildiği gibi: Bu sözü hadis olarak rivayet eden kişi, Ebubekir Muhammed b. Isa et-Tarasûsî’dir. Tarasûsî diyor ki: Bize Nuaym b. Hammad rivayet etti. O da şöyle dedi: Bize Cerîr rivayet etti. O Leys’den, o da Bişr’den, o da Enes’den Allah Rasûlü’nün şöyle buyurduğunu rivayet etti…” Süyûtî, bunu naklettikten sonra bu rivayete şu tenkidi yöneltmiştir: “Nuaym b. Hammad, belâlı pek çok haberleriyle bizi yordu. Onun rivayetlerini ne kadar savunabiliriz ki!.. Bu hadisi Nuaym’den rivayet eden Tarasûsî hakkında İbn Adiyy şöyle demiştir: Rivayet ettiği hadislerin çoğunun mütabii (destekleyicisi) yoktur. O, hadiste hrrsızkk yapan kimseler arasındadır. Başkası ise şöyle demiştir: O, deccal bir muhaddistir. Bu hadiste belâ; ondan mı, yoksa üstadı Nuaym’den mi, bilmiyorum.” [38] bkz. Gazzali, İhya: 1/243. Dipnot 1; Aliyyü’1-Karî, Kübra: S-112; Aclunî, Keşf 1/81. [39] Hafız Zeyneddin eHrakî, Tahrîc Ehâdisi’1-İhyâ, KitabüT Hacc, Beytullah’m ve Mekke-ı Müşerrefe’nin Fazileti Babı «*azzali, İhya: 1/243. Dipnot 1) [40] Kamus7 da deniliyor ki: “Husayb -zübeyr vezninde olup-Yemen’de bir yerdir. Kızları çok güzeldir. Husayb arazisine girince oradan hızla geç, sözü bu yer hakkındadır.” (bkz. Firûzâbadî, el-Kamusu’1-Muhît s.95 Il.bsk. Daru’r-Risale, Beyrut 1987 M.) [41] bkz. Sehavî, Makasıd: s.15; İbnü’d-Deyba\ Temyiz: s. 19; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 113; Aclunî, Keşf: 1/88. [42] Devamı şöyledir: “Allah -talebenin okuduğu- her yaprağa karşılık bir şehir bina eder. Bu şehirlerden her biri dünyanın on katı kadardır.” [43] Süyûtî, ZeylüTMevzûat s.47 (bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.113; Aclunî, Keş£ 1/88. [44] bkz. Sehavî, Makasıd: s.38; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: s.2ü; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.113; Aclunî, Keşf: 1/90; Hut, EsneT Metalib: s.43. [45] Bunu Irakî Şerhu Süncni’t-Tirmızî’de söylemiştir. (Sehavî, el-MakasıdüTHasene: s.38) Irakî, Tahricü Ehâdîsi’l-İhya’d-a Yemek Edepleri bölümünde ise şöyle demiştir: “Bu konuda meşhur olan hadis: “Akşam yemeği hazır olur da namaz için kaamet getirilirse, önce yemek yiyin”, şeklindedir.Irakî’nin işaret ettiği şu hadis, -yukarıdaki- uydurma hadise ihtiyaç bırakmamaktadır: Buharı (9/505) ve Müslim (5/45)’in Enes (r.a)’den rivayetine göre Allah Rasûlü (s.av) şöyle buyurmaktadır: “Akşam yemeği hazır olur da namaz için kaamet getirilirse, önce yemek yiyin”, Bu konudaki “Yemek hazır olduğunda namaz yoktur”, hadisi de sahihtir. Bu hadisi Müslim (5/47) Hz. Aişe (r.a) vasıtasıyla Peygamberimiz (s.a.v)’den rivayet etmiştir. Bu hadis, nefiy -olumsuz ifade- olup, nehiy (yasaklama) anlamındadır. Yani hiç kimse arzuladığı yemek hazır olduğunda namaz kılmasın, demektir.
[46] Sevrî: İmam, muhaddis, müfessir ve fakih Süfyan es-Sev rîdir. Bu hadisi Ebu Nuaym eHsbehânî Hılyet.ü’l-Evliya’da (6/376-377) Süfyan es-Sevrî’nin hayatını anlatırken nakletmiş-tir. Asal nüshada bu hadisin metninde tahrif ve eksiklik olup bu eksiklik Hılye’den düzeltilmiştir. [47] Ebu Nuaym, Hılye: 7/17 [48] Bu hadisi Gazzalî, İhya’da 12/149) Helâl ve Haram Bcilü-mü’nde sultanlar ve zâlimlerle birlikte olmanın helâl olduğu durumlar babında zikretmiştir. Onun lafzı şu şekildedir: “Alla-hım!.. Hiçbir facihn nimetini bana nasib etme ki, kalbim onu sevmesin.” Irakî’nin ihya TnhricTndeki lafzı da bu şekildedir. Irakî diyor ki: “Bu hadîsi İbn Murdeveyh Tefsir’de Kesir b. Atıyye vasıtasıyla ismi bilinmeyen meçhul bir râviden rivayet etmiştir. Bunu Ebu Mansur Deylemî Müsnedü’TFirdevs’de Muaz’dan; Ebu Musa el-Medînî Tazyîu’l’Umûri ve’l-Eyyâm kitabında ehl’i beyt tarikiyle mürsel olarak rivayet etmiştir. Ha-dişin bütün isnadları zayıftır.”Gazzalî, bu hadisi ikinci defa ihya’da (4/298) Muhabbet, şevk ve ünsiyet bölümü’nde Muhabbetin Hakikati ve Sebepleri konusunun sonunda nakletmiştir. Irakî burada hadisi Deylemî’-den tahric etmiş ve “zayıf ve munkatı’ -kesintili- bir senedle rivayet etmiştir,” ifadesini kullanmıştır.
[49] bkz. Sehavî, Makasıd: s.40; İbnü’d-Dcyba’, Temyiz: s.21; AliyyüTKarî, Kübra: s.116; Aclunî, Keşf 1/116. [50] bkz. Hatib, Tarihu Bağdad: 7/281; 8/105; Sehavî, Makasıd: s.40; İbnü’d’Deyba’, Temyiz: s,21; AIiyyü’l’Karî, Kübra: s. 116; Aclunî, Keşf. 1/96; Hut, Esne’TMetalıb: s.45. [51] Sehavî’nin etMakasıdüTHasene’deki (s.40) sözünün devamı şöyledir: “Bu ifade, “Bana. ve Allah’ın diğer Peygamberlerine salavat getirin. Zira Allah beni Peygamber gönderdiği gibi, onları da Peygamber olarak gönderdi.” hadisinin manasıdır.” Zikri geçen hadisi Bcyhakî Şüabü’l-îman’da (1/148 No: 131)Ebu Hureyre’den; Hatib Bağdadî Tarihu Bağdadila (7/381) Enes”‘-den şu lafızla rivayet etmişlerdir: “Bana,. Allah’ın nebilerine ve resullerine salavat getirin. Zira Allah beni Peygamber gönder-“tgı gibi, onları da Peygamber olarak gönderdi.” Bu, zayıf bir hadistir. [52] bkz. Sehavî, Makasıd: s.40; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.21; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.116; Aclunî, Keşf: 1/101. [53] bkz. Süyûtî, Leâlr 1/215; Sehavi, Makasıd: s.40; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.21; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.117; Acluııi, Keşf. 1/101. [54] Süyûtî, Leâlî: 1/215 [55] bkz. Hatib, Tarihu Bağdad: 9/52; Ebu Nuaym, Hıîye: 3/14; Sehavî, Makasıd: s.44; İbnü’d-Deyba1, Temyiz: s.23; AliyyüT Karî, Kübra: s.117; Aclunî, KeşfllİüZ; Hut, EsneTMetalıb: s.49. [56] Ebu Ubeyd: “Sineğin, hastalığa sebep olduğu gibi şifaya sebep olması için, onu yemeğe veya içeceğe iyice batırın. Bu, Allah Teâlâ’nm sineğe ilhamıyla olur”, demiş; Mutamzî de Mugrib’de bunu nakletmiştir. (Biyolojik incelemelere göre; sinek, yiyecek ve içeceklere toksin salgıladığı gibi, antitoksin de salgılamaktadır. Çev.) [57] bkz. Mutarrizî, Mugrib: 2/187; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.118; Aclunî, Keşf. 1/108. [58] Mutamzî, Mugrib: 2/187 [59] bkz. İbnü’l-Cevzî, Mevzuat 1/234-236; Zehebi, Mizan: 1/542; Sehavî, Makasıd: s.47; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.24; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.118; Aclunî, Keşf. 1/116; Hut, Esne’t Metalib: s.51. [60] İbnü’l-Cevzî, Mevzuat 1/234-236 [61] Hafız Zehebî, Mizanü’l-Î’tidaî’&e (1/542) bu -uydurma* hadisi Huseyn b. Ulvan el-Kelbî’nin biyografisinde onun tarikiyle nakletmiş, sonra da şöyle demiştir: “Ben de derim ki: Yalancı da yalana doymaz.” [62] Bu hadis, Lam harfinde 252 nolu hadis olarak gelecek olan; Pirinç adam olsaydı yumuşak huylu olurdu” şeklindeki hadistir. [63] bkz. Sehavî, Makasıd: s.49; İbnü’d-Deyba, Temyiz: s.25, 152; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.119; Aclunî, ^a^f 1/126; Hut, Es-ne’l-Metalik s. 100. [64] Bazı kitaplarda “topraktaki ahır gibidir”, denilmiştir. [65] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.119; Aclunî, Keşf 1/125. [66] bkz. Sehavî, Makasıd: s.47; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.29; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.122; Aclunî, Keşf: 1/146; Hut, EsncT Metalik s.58. [67] Yani İbnü’d-Deyba, bu hadisi Temyîzü’t-Tayyib Minel Ha-bis Fî’Ma Yedûru Alâ EIsineti’ırNâs MineTHadis kitabında zikretmiştir. Ancak hadis, kitabın yayınlanmış baskılarında yoktur. Daha doğrusu ben onu bu baskılarda bulamadım. Kitabın aslı olan Sehavî’nin el-Makasıdü’THasene Fİ Beyan Kesir Mine’i-Ehadîsi’l-Müştehira Ale’hElsine kitabında (s.61) mevcuttur. (Bu hadis, Temyizü’t-Tayyib kitabının elimizdeki Daru’1’KütübiTIlmiyye Beyrut 1401/1991 tarihli yeni baskısının 29. sayfasında 144.nö.lu hadisin sonunda numarasız olarak yer almaktadır. Muhakkik AbdiUfettah Ebu Gudde merhumun elindeki nüsha, kitabın sonundaki bibliyografyadan anlaşılacağı gibi 1347/1942 yılında yayınlanan Muhammed Ali Subayh baskısıdır. (Çev.) [68] bkz. Sehavî, Makasıd: s.62; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.29; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.122; Aclunî, Keşf: 1/147; Hut, Esne’}-Metalik s.58. [69] Dilsiz sarık, ucu omuzdan aşağıya sarkıtılmayan sarık demektir [70] bkz. Süyûtî, Hâvi: 1/471; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.123; Aclunî, Keşf: 1/166. [71] Süyûtî, bunu el-Hâvî fi’1-Fetâvâ’dz (1/471) ÂH Imran Sır resi’nin 125. âyeti ile ilgili bir meseleyi zikrederken ifade etmiştir. [72] bkz. Sehavî, Makasıd: s.68; İbnü’d-Deyba7, Temyiz: s.32. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.123; Aclunî, Keşf 1/166; Hut, EsneT Metalib: s.62. [73] bkz. Sehavî, Makasıd: s.69; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.33; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.123; Aclunî, Keşf: 1/175; Hut, EsneT Metaîib: s.64. [74] bkz. Münavî, FeyzuTKadir. Sehavî, Makasıd: s.74; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.34; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.125; Aclunî, Keşf 1/186; Hut, EsneıMetalib: s.66. [75] Müellif Aliyyü’1-Karî, el-Mevzıtatü’l-Kübrâfa (s. 126) şöyle demiştir: “Kurtubî, Tezkirede bu hadisin sahih olduğunu belirtmiştir. Halbuki böyle değildir. Bilakis İbn Adiyy bu hadis hakkında: Münkerdir, demektedir.” [76] Müellifin, elMevzûatüTKübra’dd. (s. 127) ifade ettiği gibi; Hadiste geçen ebleh (aptal) kelimesi, “geri zekâlı” anlamında kullanılmamıştır. [77] bkz. Süyûtî, ZeyliiTMevzûat s.203; AliyyivTKarî, Kiibra: s.127; Aclunî, Keşf: 1/197. [78] Süyûtî, ZeyliiTMevzûat s.203 [79] bkz. Sehavî, Makasıd: s.84; İbnü’d-Deyba’,. Temyiz: s.37. AHyyüTKarî, Kübrn: s.132; Aclunî, Keşf: 1/205; Hut, Esne’l-Metalib: s.70. [80] bkz. İbnü’l-Hümam, Fcthu’1-Kadh; 4/302; Aliyyü’1-Karî, Kiibra: s. 134. [81] İbnü’l-Hümam, Fethu’l-Kadîr, Kitabu’s-Siyer: 4/302 [82] Yani Peygamberimiz (s.av)’den senediyle nakledilen bu lafıza bir hadis bilinmemektedir, demektir. Ancak bu söz Hz. Ömer (r.a)’in sözüdür. Bunu Abdürrezzak Musannefin.de (5/222) Hz. Ömer (r.a)’in sözü olarak rivayet etmiştir. Yine Hafız Zeylaî, Nasbu’r-Râye kitabında (3/396) Hz. Ömer (r.a)’in sözü olarak nakletnıiştir. (Said b. Mansûr, Sünen: 2/3 Hadis No: 250-251; Beyhakî, Sünen: 9/94) [83] bkz. Sehavî, Makasıd: s.91; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.40; Aliyyü’1-Karî, Kiibra: s.134; Aclunî, Keşf 1/192-193; Hut, Bs-ne’l’Metalib: s.73. [84] Bu söz, İbnü’l-Arabî’nin Ahkâmü’l-Kur’aninda (1/143) sehven hadis olarak ifade edilmiştir. Talebesi Kadı İvaz, TerübüT Medarik kitabında (1/101 Fas baskısı) ona uyarak şöyle demiştir: beşerin iç âlem hakkında vereceği hükmün, Allah’ın hüküm ve hikmetini değiştirmesi imkânsızdır. Zira Peygamberimiz (s.av) şöyle buyurmuştur: “Biz Peygamberler topluluğu sadece zahir — görünen deliller- ile hükmederiz. Gönülleri bilen ise Allahtır.” Bir başka rivayette iç alemi bilen Allah’tır, denilmiştir. Bir rivayette ise “Bana zahirle (görünen delillerle) hükmetmem emredildi. Gönülleri bilen ise Allah’tır”, denilmiştir.” Kadı lyaz’m sözü burada sona ermektedir.Bu ifade ise bazı âlimlerin dikkat çektiği gibi, hiç kuşkusuz yanlış bir ifadedir. Bu rivayetler asılsızdır. Mizzî, Ibn Kesir, Zerkeşî, İbnü’l-Mülakkm, Irakî ve Sehavî gibi dahi hadis hafızları ve başkaları: Bu hadisler ne meşhur hadis kitaplarında, ne de yaygın hadis cüzlerinde bulunmaktadır, demişlerdir. Burada dikkat çekilmesi gerekli bir husus da şudur: Sehavî, el’ Makasıdü’î-Hasene’ de (s.91) bu hadisin hükmünü açıklarken yaptığı bir nakilde hata etmiş, ondan sonra gelen müellif AliyyüTKarî ehMevzûatü’l-Kübra’Aa ve Aclûnî Keşfü’l-Hafa’da (1/192-193) Sehavî’ye uyarak şöyle demişlerdir: “Nevevî, Sahihi Müslim Serhih.de; ”’Ben insanların kalbini açıp bakmakla, göğüslerini yarmakla emrolunmadıın”, hadisini şerh ederken aynen şöyle demiştir: “Bunun anlamı şudur: “Ben, zahirle (görünen delillerle) hüküm vermekle emrolundum. Gönülleri bilen ise Allah’tır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) de böyle buyurmuştur.” Ncvevî’don nakledilen söz burada son ermektedir. Bu nakli ilk yapan Sehavî, Nevevî’nin ifadesini tam nakletme-miş, hata ve yanlışlık buradan kaynaklanmıştır. “Nevevî’nin Sahihi Müslim Şerhi’ ndeki (Kitabü’z-Zekât, Müellefe-i kulüba zekât verilmesi babı: 7/163) ifadesini aynen nakledelim. Nevevî (r.a) şöyle diyor: “Bu hadisin anlamı şudur: Ben, zahirle -görünen delillerle- hüküm vermekle emrolundum. Gönülleri bilen ise Allah’tır. Nitekim Peygamberimiz (s.a.v) de böyle buyurmuştur: ”Onlar bunu söylediklerinde -başkalarının hakkı müstesna— kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. Hesaplan ise Allah’a, aittir.” Yine bir başka hadiste şu ifade yer almaktadır: “Kalbini yarsaydm yal.”
Nevevî’nin bu ifadesinde; (Ben, zahirle -görünen delillerle-hüküm vermekle emrolundum…) cümlesi, Allah Rasûlü (s.a.v)’ ne nisbet edilmemiştir. Sadece ele alman hadis, Allah Rasûlü (s.a.v)’ne nisbet edilmeyen bu ifadeyle açıklanmıştır. Bu hata, Nevevî’nin ifadesine süratle bakıp da (Nitekim Peygamberimiz de böyle buyrırmuştur) ifadesini; sonrasıyla değil de, öncesi ile ilişkili saymaktan kaynaklanmıştır.
(Zahirle —görünen delille— hüküm verme hakkındaki bazı sahih hadisler)
Hadis olmayan bu söz yerine; Buharî’nin KitabüTMegazî’de Ali b Ebî Talib ve Halid b. Velid’in Veda Haccmdan önce Yemen’e gönderilmeleri babında {Fethu’1-Barî: 8/53″54); ve Müslim’in az önce adı geçen konuda (7/163) naklettikleri şu hadis yeterlidir: Ebu Said el-Hudrî (r.a) anlatıyor: Münafıklıkla nitelenen biri Allah Rasûlü (s.av)’ne:
– Allah’dan kork, dedi. Bunun üzerine Halid b. Velid:
– Ya Rasûlallah!.. Bunun boynunu vurayım mı? dedi. Peygamberimiz (s.av):
– Hayır, Belki de o namaz kılan biridir, diye cevap verdi. Halid:
– Nice namaz kılan -münafık- lar var ki, kalbinde olmayan şeyi dilleriyle söylüyorlar, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurdu: “Ben insanların kalbini açıp bakmakla, göğüslerini yarmakla emrolunmadım.”
Şevkânî, frşadü’l-Fuhûl’de (s.255) (Delillerin birbirlerine denk gelmesi ve Tercih) bahsinde diyor ki: “Biz zahirle -görünen delille— hükmederiz, hadisinin aslı yoktur ama manası doğrudur. Hz. Abbas (r.a) Peygamberimiz (s.a.v)’e, Bedr’e zorlama sonucu katıldığını söylediğinde; Peygamberimiz (s.a.v)’in ona: “Dış görünüşün bizim aleyhimize idi”, demesi; bir başka hadiste: “Ben duyduklarımla hükmederim”, buyurması gibi bazı hadislerde bu mana ifade edilmektedir.
[85] bkz. Sehavî, Makasıd: s.94; İbnü’d’Deyba’, Temyiz: s.40; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.136; Hut, Esne’bMetahb: s.74. [86] Yani bu hadis bâtıldır, kesinlikle sahih diye nitelendirilemez, demektir. Hadis hakkında “Lâ Yesbütü” (sabit değildir) denildiğinde de böyledir. Mukaddimede üstadımız Kevserî’nin Intikadü’l-Muğnî ani’1-Hıfz veTKitah eserine yazdığı mukaddimedeki şu ifadesi geçmişti: “Uyarı: Tenkit müellifi -İbnüT Hinımat- diyor ki: Fikhî hükümlerle ilgili hadisleri derleyen Buharı ve diğer âlimler; “Lem yasıhh” (sahih değildir) ifadesiyle ıstılahı manasıyla sahih değildir, demek istemişlerdir. Uy durma ve zayıf hadisler hakkında eser yazanlar ise “hem yasıhh” (sahih değildir) ve “Lâ yeshütü” (sabit değildir) ifadesiyle umumî manayı murad etmektedirler. Birinci ifadeden hadisin hasen veya zayıf olmaması gerekmez, ikinci ifadeden hadisin bâtıl olduğu anlaşıhr.” [87] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.137; Aclunî, Keşf: 1/132. [88] bkz. Sehavi, Makasıd: s.95; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.41; Aliyyü’1-Karî, Kühra: s.136; Aclunî, Keşf: 1/132; Hut, Esne’î-Metalik a.93. [89] Yani bunu tahkik ehli İmam Huseyn b. Abdillah et’Tıybî, eJ-Hıüâaa fî Ma’rifetiTHadis adlı kitabında, İmam Saganî’nin ed-DüiTu’î-Müîtekat fi Tebyîni’l-Galat~kitrabm6.Q.T\ nakletmiştir. (AbdÜLfettah Ebu Gudde diyor ki:) Abdullah b. Mesud’un şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Müttekîler efendi. Fakihler liderdirler. Onlarla oturmak ziyadedir.” Bunu Taberanî el-Mu’cemü’1-Kebir’dc rivayet etmiştir. Ravileri güvenilir kimselerdir. (Heysemî, Mecmeıiz-Zevâid 1/125; Ebu Nuaym, Hılye 1/134) İbn Cezerî, Kita-bül’Kussas ve Müzeklanride (s.44) yukarıdaki sözü, İbn Mesud’a ait uzun bir vaaz metni içerisinde Taberanî ve Ebu Nuavm’m rivayeti gibi rivayet etmiştir. Bu hadis, metnin son cümlesidir. Bu son derece nefis, doğru bir sözdür. Zira o şöyle demektedir: ”Müttekîler efendidirler. “Yani takvaları sebebiyle onların şerefi ve yükseklikleri vardır. “Fakihler liderdirler.”‘Yani Allah’ın dinini açıklama konusunda onlara kendilerine uyulan kimselerdir. Onlarla yanı müttekî fakihler]e oturmak, fakîh olmayıp sadece müttekî olanlarla oturmaktan daha faziletlidir. Zira i-limieri, haram ve helâli bilmelerinden istifade edilmesi sebebiyle, müttekî fakihlerin sohbetinde daha fazla hayır vardır. Dolayısıyla müttekî fakihlerle beraber olmak daha faydalı ve daha kazançlıdır.Belki de İbn Mes’udun bu sözü, burada zikredilen hadisin aslı olup; ravilerden biri, bu sözün bazı kelimelerini kendi anlayışına göre değiştirip bu sözü merfû hadis olarak nakletmiş, böyle-ce hem manayı bozmuş, hem de Peygamberimiz (s.a.v)’in söylemediği bir şeyi O’na nisbet etmiş olabilir!..
[90] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 102; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.42; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.140; Aclunî, KeşûV’LAZ; Hut, Esne’l-Metalib: s.95. [91] Sohavî’nin sözünün devamı şu şekildedir: “Fakat Ahmed ve Hakim Müstedrek’ inde el’Esved b. Seri’ (r.a)’den şu hadisi nvayet etmişlerdir: Hz. Peygamber (s.a.v)’e esir bir bedevi getirildi. Bedevi: Ben Allah’a tevbe ediyorum. Muhammed’e yöneltiyorum, dedi. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v): “Hakkın ehlini bildi”, buyurdu. [92] bkz. Sehavî. Makasıd: s.132; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.55; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.152; Aclunî, Keşf: 1/304; Hut, Esne’l-Metalib: s.92. [93] bkz. İbn Kesir, Bidaye: 13/100; Sehavî, Makasıd: s.132; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.55; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.153; Hut, Esne’l-Metalıb: s.92. Not: İlk dört kitapta hadis (İn lero tekün..) şeklinde, son kitapta ise (İn lenı yekûn..) şeklindedir. (Çev.) [94] bkz. Aliyyül-Karî, Kübra: s.145; Aclunî, Keşf: 1/273. [95] bkz. Aliyyül-Karî, Kübra: s.144; Aclunî, Keşf: 1/288. [96] bkz. Sehavî, Makasıd: s.118; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.49; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.143; Acluni, Kcşf:\i21ü; Hut, Esne’l-Metalib: s.8Ü [97] Hafız Irakî, et-TahıicüTKebir lrEhadisi’1-İhya kitabında ou uydurma hadisin tariklerini geniş bir şekilde açıklamış, Al-lâme Zebîdî de İhya Şerhihde (1/453-455) ondan nakletmiştir. [98] bkz. Sehavî, Makasıd: s.119; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.49. ^Bu iki eserde de şöyle denilmiştir: İbn Hacer bunun uydurma olduğuna hükmetmiştir. Çev.) Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.145; Alî, Keşf 1/278; Hut, Esne’l-Metal/b: s.78. [99] bkz. Gazzalî, İhya: 1/241 Dipnot 3; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.145; Aclunî, Keşf: 1/278. [100] bkz. Sehavî, Makasıd: s.121; İbnü’d-Deyba\ Temyiz: s.53: Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 146; Aclunî, Keşf: 1/291; Hut, Esne’h Metalib: s.84, [101] Halk arasında meşhur olan söz, “Allah, işsiz kuldan hoşlanmaz”, şeklindedir. Bu manada sahabe sözü olarak pek çok ifade nakledilmiştir. Hafız Sehavî, eî-MakasıdüTHasene’&v (s.126) diyor ki: Said b. Mansur, Sünenindi İbn Mes’ud’un bu sözünü şöyle rivayet etmektedir: “Ben ne dünya işinde ne de a’ hiretişinde boş olan adamdan hoşlanmam.” Zemahşcrî, Tls/sirinde İnşirah Suresi’ndc Hz. Ömer (r.a)in şu sözünü rivayet etmektedir: “Ben sizden birinin ne dünya işinde, ne de ahiret işinde boş olmasından hoşlanmam. ” Beyhakî, Şüab’de Urve b. Zübeyr tarikiyle şu rivayeti nakletmektedir: Urve b. Zübeyr’e: Bu âlemde en kötü şey nedir? denildi. Urve: İşsizlik, diye cevap verdi. Bu uydurma hadiste geçen “Alem”kelimesi Aclûnî’nin Keşfü’l’Hafa’&a. harekelediği gibi lâm harfinin feth asıyla dır. [102] bkz. Zehebî, Mizan: 2/8; İbn Hacer, Lisan: 2/417-; Süyûtî, ZeylüTMevzûat: s.97; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.140; Aclûnî, Keşf 1/223. [103] Bu hadis uydurmacısının adı Davud b. Süleyman el-Cürcanîdir. Hadiste geçen (el’Aklef); Sünnet olmayan kişi demektir. Kitabın asıl nüshasında ve müellifin ebMevzûatü’î–ffüörasmda ve Aclûnî’nin KeşfüTHafa’smda (1/223) bu hadiste; (el-Aklef) kelimesi (el-Eb’ar) şeklinde zikredilmiştir ki bu kelimede tahrif yapılmıştır. Doğrusu, Süyûtî’nin ZeylüTMev ^ûa^înda (s.97) olduğu gibi ve benim yukarıda yazdığım şekildedir. Bu uydurma hadisin devamı, Zehebî’nin Mizanü’l-rtidal’du (2/8) ve İbn Hacer’in LısaniVbMizand^ (2/417) adı geçen yalancı (Davud b. Süleymancın biyografisinde şu şekilde yer almaktadır: ”Çocuklarınızı yedinci günde sünnet ettirin. Zr ra bu, daha nezihtir ve derinin daha çabuk iyileşmesini sağlar, toprak, sünnetsizin idrarından dolayı kırk gün necis olur.” [104] bkz. Zehebî, Afisan- 3/436; Süyûtî, eJ-Canıiu’sSagîr (Fer zu’1-Kadir. 2/437) Fettenî, Tezkiretü’1’Mevzûât; s. 18; Achınî, -ffe^f 1/263; Hut, Esne 1′-Metalib: s.77. [105] Hafız Zehebî, bunu Mizanü’l-İ’tidal’&a. (3/436) yalancılardan biri olan (Mücaşi’ b. Amr)’m biyografisinde zikretmek-tedir. [106] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kühra: s.142; Aclunî, Keşf: 1/22,259. [107] bkz. Sehavî, Makasıd: s.113; İbnü’d-Deyba’, Temyiz; s.46; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 140; Aclunî, Keşf: 1/263; Hut, Esne’l-Metalib: s.86. [108] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 112; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.142; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.142; Aclunî, Keşf 1/265; Hut, EsneT Metalib: s.86. [109] bkz. Sehavî, Makasıd: s.113; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.46; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.142; Aclunî, Keşf 1/256. [110] Bu sözün sahibi Celâleddin Süyûti’dir. [111] bkz. AliyyüTKarî, Kübra: s.142; Aclunî, Keşi 1/256. [112] Bu badis, Sahih-iBuharî’&e (Fethul-Barî: 8/324) Kehf Suresi Tefsiri’nde (Bab 6); Sahih-i Müslim’de (Ncvevî: 17/129; Münafikîn 18) Sıfatül-Kıyame kitabının başındadır. [113] bkz. Sehavî, Aliyyü’l’Karî, Kübra: s.142; Aclunî, Keş£ 1/265. [114] (Yani siz ashabım, bugün İslâm’ı yaşayan bir topluluksunuz. Gelecekte ise tartışmacı bir toplum ortaya çıkacaktır, anlamındadır. Çev.) [115] bkz. Gazzalî, İhya: 1/41; Aliyyü’I-Karî, Kübra: s.148; Aclunî, Kcşf: 1/294. [116] bkz. Gazzalî, İhya: 1/41 Dip Not No: 3. [117] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 116; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.48; Aliyyü’I-Karî, Kübra: s.143; Aclunî, Keşf 1/271; Hut, Esne’l-Metalib: s.88. [118] Yani bu Peygamberlerin Cennette sakalları olacağına dair söylenen hadis de sahih değildir. (Sehavî, etMakasıdii’l-Hasene: s.116; Süyûtî, el-Hâvîli’1-Fetâvâ: 2/569-570) [119] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 127; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.54; AHyyü’1-Karî, Kübra: s.148; Aclunî, Keşf 1/293; Hut, Esnel-Metalib: s.89. [120] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 148; Aclûnî, Keşf: 1/294. [121] Aclûnî’nin Keşfii’1-Hafa kitabında (1/294) bu hadis metninde “İki gözünün kılları arasında” ifadesi yer almaktadır. Bu ifade, tahriftir. [122] Hadisin devamı: “…derinin ateşte kızarıp hüzüldüğü gibi” şeklindedir. Bu hadisi Gazzalî Ihya’&a Akaid Esasları kitabının ikinci faslının sonlarında zikretmiş, Iraki: “Onun aslını bulamadım”, demiştir.(Ebu Gudde diyor ki:) Bu söz, Ebu Hüreyre’nin sözüdür. Bunu İbn Ebî Şeybe Musannef de (2/366) Kitabu’s-Salat’ta “Mescide tükürmek günahtır, görüşünde olanlar” babında şöyle rivayet etmektedir: Bize Vekî’ nakletti: Dedi ki: Bize Mis’ar, Yezid b. Münkız’den; Ebu Hüreyre’nin şöyle söylediğini nakletti: “Mescid, -yere atılan- sümükten dolayı derinin ateşte kızarıp hüzüldüğü gibi, ezilip büzülür.” lbı\ Ebî Şeybe, daha sonra aynı sözü bir başka tarikle naklet mistir.
Yine aynı sözü Abdürrezzak Musannef inde Mescide sümük atma babında (1/433); Said b. Mansur Süneriin&e ve Buharı Tarih’in&e rivayet etmiştir.
Hadiste geçen (Yenzevî) kelimesi “ezilip büzülür” anlamındadır. Gazzalî ihya’da bunun, dinleyicinin kalbinde tesirinin daha fazla olması için istiare ve sembol niteliğinde olduğunu açıklamakta ve şöyle demektedir: “Zira mescidin sümükten dolayı ezilip bir zülmediğini görmektesin. Bunun anlamı şudur: Mescidin ruhu ta’zimc layıktır. Mescide sümük atılması ise onu küçümsemek demektir. Ateşin deri ile temas etmesi ne kadar birbirine zıt ise; bu durum da mescidin değerine o kadar terstir.” Müslim’in Sahihinde (5/40) Ebu Hüreyre’den naklettiğine göre; Allah Rasûlü (s.a.v), mescidin kıblesinde bir sümük görmüş ve cemaate yönelerek şöyle buyurmuştu: “Size ne oluyor ki, Rab’ binizin huzuruna yöneliyorsunuz ve önünüze tükürüp sümkü~ rüyorsunuz. Sizden biriniz, huzurunda yüzüne karşı sümkürülmesinden hoşlanır mı? Biriniz -mescide- tükürmek zorunda kalırsa soluna ayağının altına tükürsün. Bu imkânı bulamazsa şöyle yapsın. “Hadis ravisi Kasım b. Mihran, bu durumu elbisesini kenarına tükürüp oğuşturarak tarif etti.
[123] bkz. İbn Ebî Şeybe, Musannef: 2/366; Abdürrezzak, Musannef. 1/433; Gazzalî, İhya: 1/102; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.295; Aclûnî, Keşf 1/252. [124] bkz. Gazzalî, İhya: 1/72; Zehebî, Mizan: 4/134; Süyûtî, Leâli: 1/42; Sehavî, Makasıd: s.148; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.148; Aclûnî, Keşf 1/252. [125] bkz. Zehebî, Mizan: 4/134; Süyûtî, Leâli: 1/42; Aliyyü’l-Karî, Kübra: s. 150; Aclûnî, Keşf 1/295. [126] Yanı batıldır. Zehebî, Mizanü’H’tıdaFde (4/134) Müarık b. A”bad’m biyografisinde bu hadisi zikrettikten sonra; “Bu hadis bâtüdır”, demektedir. Süyûtî, eJ-Leâli’J-Masnûa’Aa (l/42) Ze-hebî’nin bu sözünü nakletmiş, bıımı kabul etmiş ve şöyle demiştir: “Bu hadisin senedindeki âfet, (Davud b. Muhabber)’dir. Deylenıî, bunu Müsnedü’1’Firdevs’de onun tarikiyle tahric etmiştir.” [127] bkz. Gazzalî, İhya: 1/240; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.149; Aclûnî, Keşf: 1/297. [128] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.149; Aclûnî, Keşf: 1/299. [129] bkz. Sehavî, Makasıd: s.130; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.55; Aliyyü’1-Karî, Kübj-a: s.151; Aclûnî, Keşf 1/298. [130] Yani ölünün evinde ölümünden itibaren yedi gün mum yakılması âdeti, bid’attir. [131] bkz. Gazzalî, İhya: 1/104; 3/222; Heysemî, Mecmeu’z-Zevaid: 10/55; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.154; Aclûnî, Keşf: 1/304. [132] Irakî’nin İhya Tahricih.de (1/104 Dip not 2) Akaid Esasları kitabının ikinci faslının sonlarında gördüğüm ifadesi aynen şu şekildedir: “Ben Rahman’m nefesini Yemen tarafında buîuyo-rum.”Ahmed b. Hanbeî, Ebu Hüreyre’nin hadisi olarak rivayet etmiştir. Bu hadisin ravileri sika/güvenilir kişilerdir.”Hafız Heysemî ise Mecmeu’z-Zevaid’ de (10/55-56) Ebu Hlr reyre’den şu hadisi nakletmektedir: Peygamberimiz (s.av) buyurdular ki: “iyi bilin ki; iman Yemen’e mensuptur. Hikmet, Yemen’e mensuptur. Ben, Rabbinizin nefesini Yemen tarafından buluyorum.” Bu hadisi Ahmed rivayet etmiştir. Ravileri sahih hadisravileri. Ancak Şebîb Ebî Ravh müstesnadır. Ama o da sikadır.” Beyhakî, bu hadisi el’Esma ve’sSıfat”ta şahabı Se-lemo b. Nüfeyl es-Sekûnî’den rivayet etmektedir. Onun hadisinde şu ifade yer almaktadır: Peygamberimiz (s.a.v), Yemen tarafına sırtını döndüğü bir sırada şöyle demiştir: Ben Rahman’m nefesini işte şuradan duyuyorum. Bu hadisi Bezzar Afiflerinde rivayet etmiş, Taberanî Kebir’de, Peygamberimiz (s.a.v) Yemen’e işaret ederek; ”Ben Rahman’m nefesini işte şw radarı duyuyorum”, lafzıyla rivayet etmiştir. Yine Taberanî> Müsncdü ‘ş -Şamiyyîn ‘de Ebu Hürcyre’den; “iman, Yemen ‘e mensuptur. Hikmet, Yemen’e mensuptur. Ben, Rahman’m nefesini Yemen tarafından buluyorum”; Evsat kitabında Ebu Hürey-re’den “Ben Rabbinizin nefesini Yemen tarafından duyuyorum”, lafzıyla rivayet etmektedir. Şeyh Muhammed b. Kasım el-Haydaı-Abadînin, Hasan el’Basrî’nin Hz. Ali (r.a)’den hadis işit-mesinin isbatı konulu etKavliV’Müstahsen fi Fahri’t Hasen kitabında (s.118-120) geniş bir şekilde açıkladığı gibi bu rivayetlerin senedleri sahihtir.
Beyhakî, el-Esma ve’sSıfat’ta hadisin manasını; Peygamberi-ttûz (s.a.v), bu hadisle; Ben huzur ve rahatlığı Yemen tarafından buluyorum, demek istemiştir, şeklinde açıklamaktadır.
[133] bkz, Nevevî, Fetâvâ: a. 288; İbn Hacer, Lisan: 2/219; Sehavî, elMakasıd: s.130; Semhudî, Gammaz: s.46; İbnü’d’Deyba’, Temyiz: s.55; Aliyyü’1-Rarî, Kübra: s.151; Aclûnî, Keşf 1/30. [134] bkz. Nevevî, Fetâvâ: s. 288. [135] “Sahih değildir” ve “Uydurmadır” ifadeleri farklı iki ifade olmakla birlikte; kitabımızın mukaddimesinde (s.40) işaret e-dildiği gibi ıstılahı açıdan manaları aynıdır. [136] bkz. İbn Mace, Sünen 1/25 (Mukaddime 9); Beyhakî, Şüab: 1/47 No:16; Süyûtî, İbnü’l-Cevzî, Mevzuat 1/128; el-Çamiıı’s-Sagir (Feyzu’l-Kadir 3/185); Süyûtî, Leâlî: 1/33; Îbnü’l-Cevzî, Mevzuat: 1/128-129; Zehebî, Mizan: 2/616; Süyûtî, Leâli: 1/33-36; Sehavî, Makâsıd: s.140; Semhudî, Gamımız: s.48; ibn Arrak, Tenzih: 1/79,151; İbnü’d-Deyba, Temyiz: s.59; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.158; Şevkânî, Fevaid: s.293,452; Aclunî, Keşf: 1/21; Hut, EsneTMetalib: s. 102. [137] Parantez arasındaki bu cümle bir sonraki dipnotun son cümlesi olup önemine binaen metne alınmıştır. (Çev). [138] (Ebu Gudde diyor ki:) Hadisin Sünen ibn Mace’de olması, onun uydurma olmasına engel değildir. Zira Sünen ibn Mace’de otuzdan fazla uydurma hadis bulunmaktadır: (Leknevî, el’ Ecvîbetü’l-Fadıla: s. 71-72, thk. Abdülfettah Ebu Gudde).Süyûtî, bu hadisi cl-LealiTMasnûa’d’a. (1/33-36) zikretmiş, bu hadis hakkında verilen “uydurma” hükmünün reddedilmesini güçlendiren (mütabi1) rivayetler nakletmiştir. İbn Arrak da Tenzîhü’ş-ŞeriatiTMerfûâdo. (1/151-152) Süyûtî’yi desteklemiştir.
Ancak bu hadisin ravilerinden olan (Abdüsselam b. Salih el’Here-vî) hakkında Ebu Hatim: Bana göre sadûk (doğru sözlü) değildir, demiş; Ebû Zür’a hadisini kabul etmemiştir. Ukaylî: Rafizîdir, habistir, demiştir, ibn Adiyy: Hadis uydurmakla suçlanmıştır, derken; Nesaî: Güvenilir değildir, demiştir. Darakutnî: Rafizîdir, habistir, “iman kalple ikrardır” hadisini uydurmakla suçlanmıştır, demiştir. (Zehebî, Mizan: 2/616) Ukaylî ve Muhammed b. Tahir eh Makdisî onun yalancı olduğunu ifade etmişlerdir. İbn Arrak Tenzîhü’ş-$eıiati’IMerfûa’da (1/79): “Onu pek çok muhaddis, hadis uydurmakla suçlamıştır”, demiştir.
İbn Maîn’den sika olduğuna dair gelen rivayeti Allâme Abduı-rahman eİ’Muallimî el-Yemanî (r.a) Şevkânfnin etFevaidü’l’ Mecmua kitabına yazdığı ta’Iikatmda (s.293,452) güzel bir şekilde cevaplamıştır. Oraya bakılmalıdır!.
Ayrıca hadiste mezhebi tarifler sanatı açıkça görülmektedir. Ibnü’l-Cevzî’den Önce Hafız Darakutnî de bu hadis hakkında uydurma hükmünü verenlerdendir. Onun bu görüşü az önce Mizan’dan nakledilmişti. Nitekim Bu konudaki görüşlerin tamamını İbnü’l-Cevzî Mevzûât’mds. (1/128-129) nakletmektedir. Doğru olan da budur.
Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır.
[139] bkz. Gazzalî, İhya: 1/35 Dipnot 2; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 156. [140] Asıl nüshada bu şekilde yer almaktadır. Irakî’nin; ihya Tahririnde (1/35) İlim bölümünde “İlimlerin lafızlarında değiştirilen şeyler” konusunda ifadesi ise şöyledir: “Hadis, Ahmed, Ebu Ya’lâ, İbnüVSünnî ve Ebu Ntıaym’ın eı-Riyada kitabında Hz. Aişe (r.a) hadisi olarak sahih isnadla rivayet edilmiştir…” Zebidî, İhya Şerhi’ nde (1/246) diyor ki: “Ey İbn RavahaL Se-ci’den sâ£M.”hakında Irakî şöyle demiştir: Merfû olarak bulamadımAhmed ve Ebu Ya’lâ (Müsnedlerinde); Ibnü’s* Sünnî ve Ebu Nuaym ise Riyadatü’lMüteaüimîn isimli kitaplarında… rivayet etmişlerdir.”
[141] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 139; Semhudî, Gammaz: s.47; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.58; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.157; Aclûnî, Keş£ 1/252; Hut, EsneTMetalib: s.98. [142] bkz. Sehavî, Makasıd: s.141; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: 60; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 159; Aclûnî, Keşf 1/252; Hut, Esne’l-Metalib: s. 107′. [143] bkz. Süyûtî, Zeylü’bMevzûât s. 141; Sehavî, Makasıd: s.141; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: 60; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.161; Aclûnî, Keşi: 1/252. [144] (Bakla); Kamus ve şerhi Tacü’l-Arus’&a B-K”L maddesinde şöyle açıklanmaktadır: (el-Bakl) topraktan çıkan her yeşil bitkidir. (el-Bakılâ) ve (el-Bakıllâ) bakla demektir. Müfredi (Bakı-laetün) veya (Bakıllatün) şeklinde gelir.Bakla hadisine gelince; bu uzun bir hadistir. Bu sebeple müellif, hadisin metnini zikretmemistir. Uydurma hadis konusunda eser telif edenlerin bir çoğu da hadisin uzunluğu sebebiyle sadece işaret etmekle yetinmişlerdir. Bu hadiste baklagillerin pek çok cinsinin faydaları zikredilmektedir. Bakla da bunlarda biridir. Bu sebeple bu hadise kısaca (Bakla hadisi) ismi veril-
mistir. Ben işaret edilen hadisin bilinmesi için hadisin tamamını zikretmek istiyorum:
Bu hadis, Süyûtî (r.a)’nin uydurma olduğuna hükmettiği hadislerden biri olup Süyûtî, bu hadisi Zeyîü’l-Mevzûât kitabında (s.141-142) şu senedle zikretmektedir:
“Bu hadisi Tuyurî, Tuyûriyyaf’ta, şu şekilde talıric etmektedir: Bize Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed b. Osman es-Sevvak haber verdi: Dedi ki: Bize Ebu’l-Kasım ibrahim b. Ahmed b. Ca’fer el-Hurakî haber verdi. Dedi ki: Bize Abdullah b. Muhammed b. Ali b. Büşeyra nakletti. Dedi ki: Bana Ebu’t-Tayyibi’s-Sayyad Muhammed b. Ishak el-Huzaî nakletti. Dedi ki: Bize Ali b. Huseyn nakletti. Dedi ki: Bize -Muhammed bin-Musa b. İbrahim; Hişam b. Urve’den; o babasından; o da Hz. Aişe’den merfû olarak nakletti:
l.”Kim yatsı namazından sonra cırcır yer, sonra uyursa cüzzam hastalığı burnundan çıkar gider.”
2 .”Kini pırasa yer, sonra uyursa, kokusu çirkin olur, basurdan emin olarak geceler, iki melek sabaha kadar ondan uzak durur.” 3.”Kim kereviz yerse güzel kokuyla geceler, diş ağrılarından emin olarak geceler.”
4.”Kim. hindiba otundan yerse, kendisine zehir ve sihir dokuir maksızın geceler. Hayvanlardan yılan ve akrep dahil hiçbiri ona yaklaşamaz.”
5.”Kim cennet baklasını yerse, Allah meleklere ona haseneler yazmalarını emreder.”
6.”Kim. sedef bitkisi yerse, zatülcenb ve taun hastalıklarından emin olarak geceler.”
7.”Kim turp yerse, usanç hastalığından emin olarak geceler. S.”Kim soğan-sarımsak yerae, bu mescidimize sakın yaklaşmasın. Zira melekler, Ademğullarmm rahatsızlık duydukları şeylerden rahatsızlık duyariar.”
9.”Kim mercimekle birlikte kabak yerse, Allah’ın adı anıldığı zaman gönlü hassas olur, zihni açılır.”
10.”Kim baklayı kabuğuyla birlikte yerse, Allah yediği kadar derdi ondan çıkarıp atar.”
11.”Kim yemekten önce ve sonra tuz yerse, en basitleri cüzzam ve baras (alacalık) hastalığı olan, üçyüz altmış çeşit dertten emin olur.” (Ayrıca 436 nolu paragrafın sonundaki 864 nolu notta bulunan Tuz hadisi’ne bakınız.)
İbn Arrak, Tenzihü’ş-Şerîa’ da (2/266) bu hadisi Süyûtî’den nakletmekte ve şöyle demektedir: “Süyûtî, bu hadisin illetini (kusurunu) beyan etmemiştir. Bu hadisin senedinde Hişam b. Urve’den rivayette bulunan Muhammed b. Musa b. ibrahim yer almaktadır. Bu kişiyi tanımıyorum. Lısanü’J-Mızun’da (5/401) deniliyor ki: Muhammed b. Musa b. ibrahim eHstahrî: Meçhul bir şeyhtir.” Bu kişi o mudur, başkası mıdır bilmiyorum.” İbn Arrak’ın sözü burada sona ermektedir.
Abdülfettah —Ebu Gudde— diyor ki: ibn Arrak (r.a)’m burada adı geçen râvinin durumu hakkındaki açıklaması, hadisin uydurma olduğu hükmünü tamamlamak için değil, sadece yalancılığı ve sahibini ortaya koymak içindir. Zira adı geçen hadiste yalancılık kokuları her taraftan hissedilmektedir- Bu hadis, senedi araştırılmaya ihtiyaç duyulmayacak kadar asılsız bir hadistir.
Aclûnî, Keşfü’1-Hafa’d.a, (1/339) diyor ki: Zerkeşî diyor ki: Bakla ve mercimek hadisleri bâtıldır. Necm (el-Gazzî): Bakla hakkında hiçbir şey sahih değildir, demiştir. Firûz-âbadî. uydurma hadisler hakkındaki bazı genel hükümleri açıklamak için tahsis ettiği Sifrü’sSeadeh kitabının Hatime bölümünde (s.150) şöyle diyor: “Mercimek, bakla, peynir, ceviz, patlıcan, nar ve kuru üzümün fazileti babında hiçbir şey sahih olmamıştır. Zındıklar —Allah onları rüsvay eylesin- bu konularda hadisler uydurmuşlar ve İslâmı lekelemek için bu uydurdukları uydurma hadisleri muhaddislerin kitaplarına karıştırmışlardır;’ İbnü’l-Cevzî, Mevzuat kitabında (2/293) Darakutnî tarikiyle Hz. Aişe’nin; “Kim baklayı kabuğuyla birlikte yerse, Allah, ondan onun kadar derdi çıkarır,” şeklindeki sözünü nakletmiş ve şöyle demiştir: “Bu sahih olmayan bir hadistir. İbn Adiyy: Bu, batıl bir hadistir, demiştir.” Süyûtî, el-Leâli’1-Masnûa’da. (2/218) ve İbn Arrak, Tenzîhü’ş-Şerîa’ da İbnü’l-Cevzî’nin bu ifadesini kabul etmişlerdir.
[145] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 143; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: s.60; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 162; Aclûnî, Keşf 1/332. [146] İbnü’d-Deyba1, Temyîzü’t-Tayyib mine’1-Habîs’â.e (s.60): [147] Asıl nüshada bu şekildedir. Ancak bu hadisi zikreden kitaplarda (âbid) yerine (rahib) ifadesi yer almaktadır. [148] bkz. Sehavî, Makasıd s.143; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: 61; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.163; Aclûnî, Kcşf: 1/252. [149] bkz. İbnü’d-Deyba’: Temyiz: 61; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.163; Aclûnî, Keş£ 1/252. [150] Bu sözün sahibi olan zat, İmam Malik ve İmam Evzaî’ye benzetilen, Şam diyarının fakîh ve salih zatı büyük imam Saıd b. Abdülaziz ed-Dimaşkî et-Tenûhî’dir. 167 yılında vefat etmiştir. (Allah rahmet eylesin.) [151] Hadisin tamamı: “Bereket, pidenin küçüklüğünde, ipin u-zunluğunda ve nehrin küçüklüğündedir”, şeklindedir. [152] Bu hadis, Aclûnî’nin KeşfüTHafa kitabında (1/331) “Şirk tenceresi kaynamaz”, şeklinde nakledilmektedir. Bu ifade, hadisin tahrif edilmiş şeklidir. [153] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.165; Aclûnî, Kcşf: 1/331. [154] bkz. Sehavî, Makasıd: s.145; Semhudî, Gammaz, s.50; A-liyyü’1-Karî, Kübra: s.166; Aclûnî, Keşfü’l- Kavukçî, Lü’Jü’: s.30Mafa: 1/252; Hut, Esne’l-Metalih: s. 108; Kavukçî, Lü’iü’-s. 30. [155] bkz. Sehavî, Makasıd: s.145; Semhudî, Gammaz, s.50; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: 62; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 166; Aclûnî, Keş£ 1/252; Kavukçî, Lü’Jü: s.30. [156] bkz. Sehavî, Makasıd: s.145; İbnü’d-Deyba’: Temyiz: 62; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.167; Aclûnî, Keşf: 1/252; Hut, Esne’l-Metalib: s. 109. [157] Bu mana, pek çok sahabîden (r.anhüm) nakledilmiştir. [158] bkz. Deylemî, Zehru’l-Firdevs: 2/35; İbnü’l-Cevzî: Mevzuat: 2/285; Sehavî, Makasıd: s. 146; Semhudî, Gammaz, s. 50; AliyyüTKarî, Kübra: s. 166; Aclûnî, Keşi: 1/252; Hut, Esne’b Metalib: s.109; Kavukçî, Lü’lü’: s.30. [159] Müellif, el-Mevzûatü’1-Kübra kitabında Zerkeşî’nin bu sözünden sonra şöyle diyor: “Karpuzun faziletine gelince, o da aynı şekildedir. -Yanı bu konuda da hiçbir şey sahih değildir-. Ancak Tirmizî’nm Şemailinde ve başka eserlerde karpuz hakkında gelen, Aleyhissalâtü ve’s-Selâm Efendimiz’in karpuz yediği, özellikle taze hurma ile birlikte karpuz yediği şeklindeki rivayet sabittir.” Bu konudaki hadis Sünen-i –Ebî Davud ve Sünen’i Tirmizi’de Hz. Aişe (r.a) den; Peygamberimiz (s.a.v) karpuzu taze hurma ile birlikte yerdi, şeklinde yer almaktadır. Ebu Davud rivayetinde şu cümle ilave edilmiştir: “…ve Peygamberimiz (s.a.v): “Bunun hararetini şunun soğukluğuyla, bunun soğukluğunu şunun hararetiyle kırıyoruz, derdi.” Tamamlayıcı Bilgi: İmam Ahmed’in; Peygamberimiz (s.av)’in karpuzu nasıl yediğini bilmediği için karpuz yemediği şeklinde zikredilen rivayet sahih değildir. Bazı âlimler bu konuda uyarıda bulunmuşlardır. Bunlardan biri İmam İbn Müflih el-Hanbefî’dir. Fürü’ kitabında (6/308) şöyle demiştir: “İmam Alv med’in; Peygamberimiz (s.av)’in yeme şeklim bilmediği için. karpuz yemekten kaçındığı şeklinde nakledilen rivayet yalandır. Bu hükmü üstadımız -yani Şeyh Hafız İbn Teymiyye-zikr etmiştir.”
[160] bkz. Gazzalî, ihya: 1/49,125; Sehavî, Makasıd: s.146; Semhudî, Gammaz, s.50; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.62; Aliyyü’l-Karî, Kübra: s.167; Aclûnî, Keş£ 1/25; Kavukçî, Lü’lü’: s.30. [161] Irakî bu sözü, İhya Tahricinde (1/49) İlim bölümünde Talebe ve Üstadın Adabı konusunda ve Taharetin Sırları bölümünün başında (1/125) zikretmektedir. Münzirî, bu hadisi Ter-gibin başında parmakların hilallenmesi konusunda zikretmiş ve şöyle demiştir: Bu hadisi Taberanî, Kebirde İbn Mesud’dan hasen bir isnadla mevkuf olarak rivayet etmektedir. Daha isabetli olan da budur.” [162] Benzeri bir rivayeti, Tirmizî Süneıiinde (10/240-241) Edeb bablarmda (Temizlik hakkında varid olan hadisler) babında Sa’d b. Ebî Vakkas (r.a)’dan rivayet etmektedir: Peygamberimiz (s.a.v) buyuruyor ki: “Şüphesiz ki, Allah iyidir, iyiyi sever. Temizdir, temizliği sever. Son derece ikram edicidir, ikramı sever. Cömerttir, cömertliği sever. Evlerinizin avlularını temiz tutun.” Tirmizî: “Bu, garib bir hadistir, —Senedinde bulunan— Halid b. Ilyas zayıf kabul edilmektedir”, demiştir. Dolayısıyla hadis, MişkâtüTMcsabîh’de (2/503) “hasen hadistir”, diye not düşülmesine rağmen; Ebubekir İbnü’l-Arabi’nin Arıdatü’h Ahvezî ve Mübarek-Fûrî’nin Tuhfetü’l-Ahvezî: kitabında (4/20) dedikleri gibi; zayıf hadistir.Münavî’nin Feyzu’l-Kadirdeki (2/239) ifadesi hatadan uzak değildir. Zira, Tirmizî hadisi hasen kabul etmemiş ve Nab” lusî’nin Zehairu’IMevaris’de (1/237) ifade ettiği gibi. hadisi sadece bir tarikle rivayet etmiştir.
Heysemî, Mecmeu’z-Zevaidde (5/132) Hz. Aişe’den; Allah Ra-sûlü buyurdu ki: “islam temizdir, temiz olun. Zira Cennet’e sadece temiz olanlar girecektir”, hadisini rivayet edip şöyle demiştir: Bu hadisi Taberanî Evsa tia rivayet etmiştir. Senedinde (Nuaym b. Müverra) bulunmaktadır. O da zayıftır.” Sir yûtî de el’Camiu’sSagîr’de Ebu Hüreyre’den Peygamberimiz (s.a.v)’in; “Gücünüzün yettiği her şeyle temizlenin. Zira Allah islâm’ı temizlik üzerine bina etti. Cennete sadece temiz olanlar girecektir”, hadisim nakletmiş ve şöyle demiştir: Bu hadisi E-bu’s-Saalîk et-Tarasûsî Ebu Hüreyre’den Rivayetler cüz’ünde rivayet etmiştir.” Şihab el-Hafacî’nin Nesimü’r-Riyaz .fî Şerhi’ş-Şifa li’1-Kadi Iyaz (1/428) kitabında zikrettiği gibi; Rafiî, bu hadisi Tarihli Kazvînde rivayet etmiştir.
Bütün bu zayıf hadisler, çeşitli tariklerle nakledilmesi sebebiyle bu mananın sabit bir aslının olduğunu ifade etmektedir. Doğrusunu en iyi bilen Allah’dır!..
[163] bkz. Sehavî, Makasıd: s.148; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.63; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.345; AclÛnî, Keş£ 1/252. [164] bkz. İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.6o; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.170; Aclûnî, Keşf 1/252. [165] Bu hadisi Sehavî’nin etMakasıdüTHasene kitabının elimizdeki baskısında bulamadım. Sehavî, bu hadisi bu eserin bir başka yerinde ya da bir başka eserinde zikretmiş olabilir mi. bilemiyorum. Ancak Sehavî’nin talebesi İbnü’d-Deyba’, bu hadisi Temyizü’t-Tayyib kitabında zikretmiş ve hadis hakkında yukarıdaki ifadeyi kullanmıştır. Dolayısıyla bu sözün İbnü’d” Deyba’a nisbet edilmesi daha doğrudur. (Çev.) [166] Müellif (rahmetullahi aleyh), eJ-Mevzûatü’J-Kübra’da şöyle diyor: “Bu ifade, fakihler ve diğer alimlerden sadır olup manası doğrudur. Nitekim Sahih hadisler arasında Hz. Aişe validemizden şu hadis yer almaktadır: “Peygamberimiz (s.a.v)’in, Mekke’ye geldiğinde ilk yaptığı şey, abdest alıp tavaf etmesi idi.” Zira Mescid-i Haram’a giren herkesin önce farz veya nafile olarak tavaf yapması sünnettir. Bir özür veya başka bir şey sebebiyle tavaf yapma niyeti olmadığı takdirde Tahıyyetü’l-Mescid namazı kılabilir. “BeytuIIah’ta tavaf, Tahıyyetül-‘Mescid namazı yerme geçer”, hadisinin manası, bu konuda bazı zekâ özürlülerinin yanlış düşündükleri gibi; Tahıyyetü’l-Mescid namazı bu mescidde kılınmaz, demek değildir. [167] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 153; Semhudî, Gammaz, s.52; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.65; Aliyyü’1-Karî, Kübra: 170; Aclûnî, Keşf: 1/252; Hut, Esne’hMetalib: s.lll; Kavukçî, LiVliV: s.31. [168] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 155; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.66; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 172; Aclûnî, Keşf: 1/252; Hut, Esne’l-Metalik s.112. [169] bkz. İbn Kesir, Şemail: s.281; İbn Hacer, PethuTBarî: 6/434; Sehavî, Makasıd: s.156; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.67; Aliyyü’1-Karî, Şerhıı’ş-Şifa: 1/639; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 173; Aclûnî, Keşf: 1/252; Zürkanî, Şeı-hu’lMcvahibi’1-Ledünniyyc : 5/151; Hut, EsneTMetalib: s.113. [170] Hafız İbn Hacer, FethuTBarî’de (6/434): ”Geyiğin selâm vermesi hadisi” nin kuvvetli veya zayıf hiçbir senedini bulamadım”, demiştir. Sehavî, etMakasıdü’l-Hasene’de (s.156) Hafız İbn Kesir’in yukarıdaki sözünü kabul edip naklettikten sonra şöyle demiştir: “Fakat genel olarak geyiğin konuşması -yani geyiğin selâm vermesi değil, sadece geyiğin Rasulullah (s.a.y) i-le konuşması- hakkında üstadımızın —Hafız İbn Hacer’in- ibnHacib’in Usul-ü Fıkıh hakkındaki kitabı olan “Muhtasar Kitabının Hadislerinin Tahrici” kitabında altmış birinci mecliste yer alan birbirlerini takviye eden birkaç hadis vârıd. olmuştur. (Ebu Gudde diyor ki:) Bütün bu hadisler, olağanüstü bir olayı isbat konusunda itimad edilemiyecek olan zayıf ve çürük hadislerdir. Hadisin çeşitli tariklerle gelmesi sebebiyle muhaddis uydurma hükmü veremediği takdirde; muhtevasının isbatı ancak tercihe layık olan sahih hadisle kabul edilip sabit olabilir. Bu hadislerin isnadları incelendiğinde hadisin derecesini düşüren şiddetli ta’n noktalarından uzak olmadığı ortaya çıkmaktadır. Yine bu hadislerin metinlerini inceleme esnasında aralarındaki şiddetli çelişki açıkça görülmektedir. Allame Zürkanî’nin “Şer-hu’l-Mevahibi’l-Ledünniyye”kitahmd& (5/151) işaret ettiği gibi; bu hadislerin arasını bulma konusunda açık zorlama yapılmaktadır.
Müellif Aliyyü’1-Karî (r.a)’nin Kadı Iyaz’ın Şifa kitabına yazdığı şerhte (1/639) yorumladığı gibi; Hafız ibn Kesir’in, yukarıda zikredilen ifadesiyle bu mananın -yani geyiğin selâm vermesi ya da konuşması konusundaki hadisin- hiçbir aslının bulunmadığını ifade etmek istemiş olması da uzak bir ihtimal değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah’tır!..
[171] bkz. Hatib, Tarihu Bağdad: 13/307; Süyûtî, Leâli: 1248; Sehavî, Makasıd: s.158; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.68; İbn Arrak, Tenzih: 1/310; Aliyyü’1-Karî, Kübra: a.173; Aclûnî, Keşf: 1/369; Hut, EsneTMetalib: s.115. [172] Aclunî Keşfü’l-Hafa’da (1/369) bu hadis hakkında şöyle demiştir: “Leâlî müellifi: Bunun aslı yoktur, demiştir, yani bu lafızla aslı yoktur, anlamındadır. Zira hadis, bu lafız dışında makbul vecihlerle rivayet edilmiştir. Bunlardan biri: “Ümmetim yetmiş üç fırkaya ayrılacaktır… “hadisidir. Bunu Tırmizî rivayet etmiş ve “Hasen sahihtir”, demiştir. Bu hadisi; Ehu Da-vud, Hakim, İbn Hıhban ve Beyhakî de rivayet etmiş ve sahih olarak kabul etmişlerdir. Bir başka rivayet ise İbn Mace’nin E-bu Hureyre’den naklettiği rivayettir.(Çev.) [173] Asıl nüshada ve müellifin el-MevzûatüTKiibra adlı eserinde (yetmiş fırka) diye geçmektedir. Düzeltme, Süyûtî’nin el-Leâli’l-Masnûa kitabından alınmıştır. Hadis, (bu lafzıyla) hiç şüphesiz uydurmadır.Üstadımız İmam Muhanımed Zahid el-Kevserî (r.a)’nin; Peygamberimiz (s.a.v)’den sonra çıkacak mezhep ve fırkalar, bunların sayıları, bunlar arasında kurtuluşa erecek olanlar ya da helak olacaklar hakkında gelen hadisler konusunda Ebu Muzaffer el-İsferayinî”nin et-Tcbsîr fi’d-Din kitabı için yazdığı takdim yazısında ve Ebu Mansur el-Bağdadî’nin eî’Fark bey ne’1-Firak kitabının takdim yazısında araştırma ve incelemesi, bulunmaktadır. Bu inceleme, araştırmacıların mutlaka başvurması gerekli olan, takdire değer bir çalışmadır.
[174] bkz. Buharı, Sahih İlim 15 {FethuTBaıi 1/151); Zemah-şerî, Faik 1/623; Ebu Ubeyd, Garibü’l-Hadis: 3/369; Sehavî, Makasıd s.159; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.68; Aliyyü’1-Kari: Kübra: s.174; Aclunî, Keşf: 1/370. [175] Buharî, Sahihinde (İlim 15; Fethıı’lSarî: 1/151) bu hadisi muallâk olarak ve kesin bir siga ile zikretmiştir. Hadis, Ki-tabu’l-İlim’de, 15 nolu İlim ve Hikmette imrenme babında (0-mer dedi ki) ifadesiyle nakledilmiştir. Hadis, isnadı kesin bir siga ile olarak nakledildiğine göre; Buharî’ye göre Hz, Ömer’e kadar isnadı sahih olan -mevkuf- bir hadistir. [176] Bu son cümle, Bişr el-Hafî’nin sözüdür. Nitekim 181. hadiste de zikredilecektir. [177] Müellif, burada (Bir rivayete göre manası şudur) ifadesiyle gayet güzel bir ifade kullanmış olmaktadır. Zira (tüsevvcdü) kelimesinin manası hakkında en isabetli ifade, İmam Ebu Ubeyd Kasım b. Sellâm’m GaribüTHadis (3/369) kitabında zikrettiği şu manadır: “Bu hadisin manası şudur: Yaşınız küçükken henüz gözde efendiler, başkanlar olmadan ilim öğrenin. Bu durumdan Önce ilim öğrenemezseniz, yaşınız ilerledikten sonra utanır, cahil kalırsınız. O zanan küçüklerden ilim öğrenemezsiniz. Bu durum ise sizi rahatsız eder.” Zemahşeri ise Fâ-ik kitabında (1/623) bu sözün manası hakkında şöyle demiştir: “-Dil alimlerinden- Şemir diyor ki: Evlenmeden, ev sahibi ve aile reisi olmadan Önce ilim Öğenin.” Hafız İbn Hacer Fethu’l-Bari’de (1/152) bu iki manayı kabul ederek nakletmiş, diğer görüşleri zayıf kabul etmiştir. [178] bkz. Süyûtî, Leâlî: 2/327; Münavİ, Feyzü’l-Kadir. 4/443; Aliyyü’1-Karî, Kübra: a.175; Aclunî: Keşf. 1/370; Hut, Esnek Metalik s.115; Şevkânî, Fevaid: s.242. [179] Hadisin bir başka lafzı, {…Altmış sene ibadetten daha hayırlıdır.) şeklindedir. (Aclunî, Keşf 1/370) [180] Zehebî, el’Iber kitabında (2/5) şöyle diyor: “es-Seriyy b. Mugalles es-Sekatî, Ebu’l-Hasen el-Bağdadî: Büyük evliyadan biridir. Hüşeym ve diğer muhaddislerden hadis Öğrendi. Marufel-Kerhî’nin sohbetlerinde bulundu. Onun bazı özel halleri ve kerametleri vardır. Doksan küsur yaşlarında iken 253 yılında vefat etti. Rahmetullahi aleyh.
[181] Buradaki tekbir, İmam Abülhayy el-Leknevî’nin esSiâye fî keşf ma fî Şerhi’l-Vikaye kitabında olduğu gibi; ezan, kamet ve namazdaki tekbirler demektir. [182] bkz. Abdürrezzak Musannef: 2/74; Tirmizî, Sünen (İbn A-rabî: 2/91; Mübarek-Fûrî: 1/243); İbn Hacer et-Teihisu’lHabîr 1/225; Süyûtî, Hâvi: 1/535; Sehavî, Makasıd: s.160; Semhudî, Gammaz: s.54; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.68; AliyyüTKarî, Küb-rn: s.176; Aclûnî, Kcşf: 1/252; Hut, Esne’l’Metalib: s.118: İbn Abidin, Reddü’tMuhtar Haşiyesi: 1/259; Kavukçî, Lü’lü’: s.31. [183] Zehebî, Ibcr’de (1/113) diyor ki: “Bu zat, Irak halkının yaşlı fakîhi imam Ebu Imran İbrahim b. Yezid en-Nehaî’dir. Alka-me, Esved ve Mesruk’dan ders almış; çocukken Hz. Aişe’yi görmüştür. 95 yılında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.” İmam İbrahim en-Nehaî’nin «Tekbir cezimdir» sözünü Tırmizî, Sünelimde (İbn Arabi şerhi: 2/91 ve Mübarek-Fûrî şerhi: 1/243) Selâmın hazfinin sünnet olduğu hakkında gelen hadisler babında ibrahim en-Nehaî’den nakletmiştir. Hafız İbn Hacer et-Telhîsu’î-Habîr’&e (1/225) şöyle demiştir: “Bu hadisin bu lafızla aslı yoktur. Bu, ibrahim en-Nehaî’nin sözüdür. Tirmizî, bunu ibrahim en-Nehaî’nin sözü olaraknakletmiştir/’ Sehavî, eb Mekasıdü’lHasene’de (s, 161) şu tahrici ilâve etmiştir: “Bu hadisi, onun tarafından -yani İbrahim Nehaî’nin sözü olarak-Said b. Mansur Süneninde (Kıraet cezimdir, Ezan cezimdir) ilâvesiyle rivayet etmiştir. Yine ondan nakledilen bir lafızda: Onlar tekbiri cezmediyorlardı, ifadesi yer almaktadır.” Süyûtî, el-Hâvı Ii’1-Fetâvâ ‘da (1/535) “(Tekbir cezimdir), hadisi hakkında kesin cevap” konulu fetvada şöyle demiştir: “Bunun hadis olması konusuna gelince, bu sabit değildir. Hafız İbn Ha-cer’in dediği gibi; bu, İbrahim en-Nehaî’nin sözüdür. Bu sözün Nehaî’den nakledilen şu senedine vakıf oldum. Abdürrezzak Musannef inde (2/74) şöyle demiştir: Yahya b. Ala’, Mugîre’den naklediyor: İbrahim eırNehaî dedi ki: “Tekbir cezimdir. Mânâsı şudur-‘ Tekbir uzatılmaz.”Rivayette bu şekilde açıklamalı olarak gelmiştir. Bu açıklama, ya İbrahim en-Nehaî’den rivayette bulunan raviden, veya Yahya b. Alâ’dan, yahut Abdürrez-zak’dan nakledilmektedir. Bu zatların her biri, bu sözün manasında öncelikle başvurulacak zatlardır.
Hafız İbn Hacer, et-Telhisu’lHabir’de(.H225) şöyle demiştir: “Bu manada Tirmizî, Ebu Davud ve Hakim’in Ebu Hüreyre hadisi olarak naklettiği “Selâmın hazfi sünnettir”, hadisi bulunmaktadır. Selâmın hazfı demek, selâm vermede süratli olmak demektir. “Cezim” kelimesiyle anlatılmak istenen budur. İbnü’1-Esîr, Nihaye ‘de şöyle demiştir: “Bunun manası tekbir ve selâmın uzatılmaması, tekbirin son harfinin harekesinin er kunmaması, son harfinin sakin kılınmasıdır.” Muhıbb et-Tabe-rî de bu görüşe katılmıştır.
İbn Hacer devamla diyor ki: Bu tartışmalıdır. Zira (hareke) karşılığında (cezim) ifadesinin kullanılması Arap dili alimlerinin yeni ıstılahıdır. Böyle yeni bir ıstılah, -bu sözün nebevi bir hadis olduğu farz edilecek olursa- nebevi lafızlar için nasıl kullanılabilir? Zira Muhakkik Allâme İbn Abidin’in Reddü’l-Muhtar Haşiyesi’ nde (1/259) ifade ettiği gibi; Arap nahiv alimlerinin yeni ıstılahına göre (cezim) mutlak olmayıp sadece okuyan kişinin harfin harekesini sükûnla o kumaşıdır. Süyûtî, Hâvi’de (1/536) şu husus ilâve etmektedir Tekbirdeki cezmin, tekbirin sonunun sükûnla okunması olarak açıklanması, ravinin açıklamasına aykırı olduğu için reddedilir. Usûl İlminde kararlaştırıldığı gibi, ravinin açıklamasına başvurulması daha evlâdır. Bu mana, ayrıca hadis ve fıkıh ehlinin açıklamalarına da aykırıdır.”
(Kardeşim!..) Bazı değerli Şafiî ve Hanefî fakihleri tarafından (Ezan cezimdir. ikamet cezimdir. Tekbir cezimdir) ifadesinin fıkıh kitaplarında nebevi hadis olarak zikredilmesine aldanma. Bu sözün İbrahim en-Nehaî’nin sözü olduğunu, nebevi hadis olmadığını öğrendin. Bu babda itimad edilecek olan görüş, değerli ilim erbabı olmalarına rağmen fıkıh erbabının değil, mır haddislerin görüşüdür. Zira Üstadımız İmam Kevserî, Takıy-yü’d-Din es-Sübkî’nin esSeyfü’sSakîî fi’r-Redd alâ ibn Zefîl kitabına yazdığı takdim yazısında (s.4-5): “Her ilimde o ilmin imamlarına itimad edilir, başkalarına değil. Zira bir ilimde imam olan kişi, belki başka bir ilimde avam (sıradan insanlar) mertebesinde olabilir.” demiştir.
Nassların anlaşılması ve bu nasslardan hüküm çıkarılması konusunda yegâne merci, fıkıh alimleri olduğu gibi; Peygamberimiz (s.av)’den nakledilen hadislerin sübutu konusunda başvurulacak yegâne merci de hadis alimleridir. Diğer ilimlerde de aynı şekilde ehline başvurulur. İmam Abdülhayy el-Leknevî, bu ko-nuyu birkaç kitabında en güzel şekilde incelemiştir. Ben de Leknevî’nin bu ifadelerini elEcvibetü’IFâdıle li’1-Es’ileti’l-AşeratiTKâmile kitabına yazdığım dip notlarda (s.30-32) özetledim. Önemine binaen oraya müracaat edilmelidir. Zira bu malûmat, elde edil-mesi için özel yolculuk yapmaya değecek kadar önemli ilmi me-sclelerdendir!.. (bkz. Hadis No: 96, 109, 344, 357, 414)
[184] Bu cümle, hadisin bir kısmıdır. Bu hadisin devamı bazı kitaplarda şu şekildedir: “Kadınlar akıl ve dinleri noksan kimselerdir. Peygamberimize Dinlerinin noksanlığı nedir? diye soruldu. Şöyle buyurdu- Onlardan her biri ömrünün yansını namazsız geçirir. “Bu lafızla aslı yoktur. [185] bkz. İbn Hacer, et-Telhîsu’1-Habh: 1/162; Sehavî, el Makasıd: s.164; Semhudî, Gammaz s.55; îbnü’d’Deyba’, Temyiz: s.70; Aliyyü’1-Karî, Kühra: s.177; Aclunî: Keşi: 1/379; Kavukçî, Lü’lü’: s.31. [186] Bu sahih hadis Buharî’nin Sahihinde (1/345) Kitabü’l-Hayz’da, 6 nolu Hayızlınm orucu terk etmesi babında; Müslim’in Sahihinde (2/67) Kitabül-İman’da, (133 nolu) Taatlerin eksikliği sebebiyle imanın eksilmesi babında rivayet ettiği şu hadistir. Lafız Buharî’ye aittir: Ebu Said el-Hudrî’den rivayet edildiğine göre;Rasûlullah (s.a.v) bir Ramazan bayramı ya da Kurban bayramı sabahı namazgaha çıktı ve hanımlara şöyle seslendi:
-“Ey hanımlar topluluğu/.. Sadaka verin. Bana sizlerin Cehennem ehlinin çoğunluğu olduğunuz gösterildi, “dedi. Hanımlar:
-Ey Allah’ın Rasûlü!.. Bu ne sebepledir? diye sordular. Peygamberimiz (s.a.v) şöyle cevap verdi:
—”Siz çok lanet okuyorsunuz. Beylerinize nankörlük ediyorsunuz. Dengeli bir adamın aklını, aklı ve dini noksan olan sizlerden daha çok başından alan kimse göremedim. ”Kadınlar: -Ey Allah’ın Rasûlü!.-Bizim dinimizin ve aklımızın noksanlığı nedir? diye sordular. Peygamberimiz (s.a.v):
-“Kadının şahitliği, erkeğin şahitliğinin yarısı değil midir? D&-di. Kadınlar:
—Evet, dediler. Peygamberimiz (s.a.v):
—”işte bu onların akıllarının noksanlığı sebebiyledir. Kadın hayız gördüğü zaman namaz kılmıyor ve oruç tutmuyor, değil mi? dedi. Kadınlar:
-Evet, dediler. Peygamberimiz (s.a.v): —”Bu da onların dinlerinin noksanhğındandıı; dedi. Müslim Sahih’ inde (2/65-68) İbn Ömer ve Ebu Hüreyre’den Ebu Said el-Hudrî’nin hadisi ile aynı manada bir hadis rivayet etmektedir. Bu hadisin sonunda şu ifade yer almaktadır: “Seviyeli bir kadın: Ya Rasulallah!.. Akıl ve din noksanlığı nedir? diye sordu. Peygamberimiz (s.a.v): “Kadının aklının noksanlığı; iki kadının şahitliğinin bir erkeğin şahitliğine denk sayılması-dır, işte bu akim noksanlığıdır. Günlerce namaz kılmadan bekler, Ramazanda da orucunu açar, dedi. Bu da onların dinlerinin noksanlığıdır, dedi.
Söz konusu -uydurma- hadise en yakın ifade, Müslim’deki sahih hadiste yer alan (kadın günlerce bekler de namaz kılmaz) cümlesi olup bu sebeple bu uydurma hadise gerek kalmamaktadır. Şeyh Abdurrahman cl-Cezîrî’nin telifi olan ebFıkh alel’Meza-hibi’IErbaa’nın, Mısır Vakıflar Bakanlığı baskısından ayrı bağımsız olarak yapılan baskısında (1/128) merhum Cezîrî, Hayız babında hayzın en çok müddetinin on beş gün olduğu görüşünde olanların delillerim zikrederken şu ifadelere yer vermektedir: Bunlardan biri: Fıkıh kitaplarında meşhur olan şu hadistir: Peygamberimiz (s.av): “Kadınlar akılları ve dinleri noksan olan kişilerdir, buyurdu. Kendisine: Kadınların dinlerinin noksanlığı nedir? diye soruldu. Peygamberimiz (s.av): “Kadınlardan her biri ömrünün yarısını namazsız geçirir”, dedi. Fakat bu hadis sahih değildir. Gerçek şudur ki; Bu sözün hiçbir anlamı yoktur. Zira kadınların hayızh iken namaz kılmalarına engel o-lan, bizzat Şeriat koyucunun ta kendisidir. Kadınların günah”lan nedir ki, bu haksız vasıfla nitelendirilmektedirler?.” Cezî-rî’nin sözü burada sona ermektedir.
(Ebu Gudde diyor ki:) “Hanımlardan her biri, ömrünün yarısını namazsız geçirir”, cümlesi sahih ve sabit olmayan bir ifadedir. Ama hanımların akü ve din noksanlığıyla nitelendirilmeleri, Buharı ve Müslim’in Sahihlerinde nakledildiği gibi; sabit ve sahihtir. Şeyh Cezîrî’nin akılları ve dinlerinin noksan olmasından dolayı kadınların kınandıkları şeklindeki kanaati varid değildir. Bu onların yaradılıştan gelen fıtrî durumlarıdır. Kınama kanaatinde olan hiçbir kimse yoktur. Hafız İbn Hacer Fethu’l’Barî’Ae (1/346) ve ona tabi olarak Kastallânî Irşadü’-Sari’de (1/444) şöyle demiştir: “Kadınların akıllarının ve dinlerinin noksan oluşunu zikretmekten asıl amaç; kadınları kınamak değildir. Zira bu durum, yaradılışın aslında mevcuttur. Fakat buna dikkat çekilmesi, onların, fitnesine aldanmaktan sakındırmak içindir. Bu sebepledir ki Cehennem azabı, noksanlık dolayısıyla değil; nankörlük ve diğer sebepler dolayısıyla zikredilmiştir.”
Diğer taraftan, ”Siz hanımlardan her biriniz, Ömrünün yarısını namazsız geçirir”, hadisini bazı Şafiî ve Hanbelî fakihler delil olarak zikretmektedirler. Fettenî, Tezkiretü’l- Mevzuat’ ta (s.33) şöyle demiştir: “Şafiî imamlardan Beyhakî diyor ki: Bazı fakihlerinıiz bunu zikretmektedirler. Bu hadisi çok aradım ama bulamadım. Bunun hiçbir isnadı yoktur. Hanbelî imamlardan İbnüTCevzî diyor ki: Ashabımızdan bazıları bunu zikretmektedirler. Ben bunu -hadis olarak- bilmiyorum. Nevevî bu hadis hakkında şöyle demiştir: Batıldır, aslı yoktur demiştir. Başkaları da bu şekilde söylemişlerdir.”
Bu ifadeler; 95, 109, 344, 357 ve 414 no.lu hadislerde zikrettiğim şu hususu desteklemektedir: Her ilim, bu ilimle meşgul olan ehlinden alınır. Hadis, zirveye ulaşan muhaddislerden; fıkıh da tetkik ehli fakihlerden alınır.
[187] bkz. Sehavî, Makasıd: s.166; Semhudî, Gammaz: s.55; İb” nü’d-Deyba’, Temyiz: s.70; AliyyüTKarî, Kübra: s.179; Aclûnî, Keşi 1/252; Hut, Esne’bMetalıb: s.118. [188] Yani Peygamberimiz (s.a.v)’den bu konuda özel olarak bir hadis gelmemiştir. Bazı şahabı ve tabiînden bazı işlerde bazı tebrik cümleleri nakledilmiştir. Hafız Süyûtî bu rivayetleri Vü-sûlü’î’Emanî brHusûli’t-Tehanî ismini verdiği risalede toplamıştır. Bu risale, el-Hâvi li’1-Fetavîkitahı içerisinde ve ayrıca müstakil olarak basılmıştır. el-Mevahibü’1-Lediinniyye, Mır vatta’ve başka eserleri şerheden, muhaddislerin son halkası Muhammed b. Abdülbakî ez-Zürkanî’nin tebrikleşme ve bu konuda varid olan hadisler hakkında nefis bir risalesi bulunmaktadır. Bu risale Mısır’da basılmıştır. [189] bkz. Sehavî: Makasıd: s. 168; Semhudî, Gammaz: s.56; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.72; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.180; Aclûnî, Keşf 1/252; Hut, EsneTMetalib: s.119; Kavukçî, Lülü1: s.32. [190] Sehavî’nin; “Bunu bu lafızla bilmiyorum”, ifadesi, bu cümlenin bir başka lafızla nebevi hadis olarak geldiği izlenimi vermektedir. Oysa böyle değildir. Bu ve bu manadaki ifadeler, hadis olarak gelmemiş, muhterem insanların sözlerinde yer almıştır.Hattabî’nin Kitabü’l-Uzle’&e (s.64) Abdullah b. Huneyf tarikiyle naklettiği şu rivayette geçen söz de bu güzel sözlerden biridir: “Ömerb. Abdülaziz (rh.a), Muhammed b. Ka’b el-Kurazi’ye: -Kişinin hangi hasletleri onun değerini düşürür? diye sordu. Muhammed b. Ka’b:
-Çok konuşması, sırrım açığa vurması ve herkese güvenmesi-dir, diye cevap verdi.
[191] bkz. Sehavî: Makasıd s.168; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.72; AJiv^vi-iTo^ Kübra: s.181; Aclûnî, Keşi 1/386. [192] bkz. Sehavî, Makasıd: s. 177; Semhudî, Gammaz: s.58; Îbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.75; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 184; Ac-lûnî, Keşf: 1/404; Kavukçî, Lü’lü’: s.32. [193] Cîze: Nil kıyısında, Kahire’ye yakın bir köydür, şimdi Ka~ hire’ye birleşmiştir. [194] bkz. Sehavî, Makasıd s.178; Semhudî, Gammaz: s.58; İV nü’d-Deyba’, Temyiz: s.75; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.184; Aclûnî, Keşf: 1/405; Hut, Esne’I-Metalik s.124. [195] bkz. Nesaî, Sünen: 7/61 No 3939 (Işretü’n-Nisâ: 1); Sehavî, Makasıd: s.180; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.76; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 186; Aclûnî, Keşf: 1/405; Hut,’Esne’bMetalib: s. 125. [196] imam İbn Fûrek’in sabit olmayan bazı uydurma hadisleri zorlama yorumları tenkit edilmiştir. Bu, onun uydurma hadislerin sabit olduğunu farz ederek bu hadislerin anlamı hakkında yaptığı şahsî içtihadıdır. Üstadımız Kevserî (r.a), Beyhakî’nin ebEsma ve’sSıfat kitabına yazdığı uzun mukaddimede (Y) sayfasında şöyle demiştir: “İmam Ebu Bekir Muhammcd b. Hasen b. Fûrek’in Allah’ın sıfatları ile ilgili hadisleri te’vil konusundaki kitabı meşhurdur. İbn Fûrek, çok zayıf ve çürük hadislere hiç temas etmeyip sadece sabit olan hadislerle yetin-seydi, yorumlarında daha isabetli olurdu”.Yine merhum üstadımız Kevserî, el’Imta’ bisîretıTImameyn Hasen b. Ziyad ve Muhammed b. Suca’ isimli kitabında (s.64)
şöyle diyor: “Bazılarının bazı uydurma rivayetleri uydurma olduğunu kabul ettikleri halde yorumlamalarına gerek yoktur, İbn Fûrek ve başkalarının yaptığı gibi bu uydurma haberlerin sahih olduklarını farz ederek uzun uzun yorum yapmalarına da ihtiyaç yoktur.” Zira yorum, sahih ve sabit olan rivayetler için yapılır. Bu rivayetler kesinlikle sahih ve sabit olmadığına göre bunların yorumuna ve tevcihine gerek yoktur.
[197] bkz. Ahmed b. Hanbeî, Müsned: 5/416; Münzirî, Tergih: 1/132; Heysemî, Mecıneu’z-Zevâid: 1/235; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.76; Âliyyü’1-Karî, Kübra: s.192; Aclûnî, Keşf: 1/412. [198] (Abdülfettah Ebu Gudde diyor ki) Saganî’nin bu hadis hakkındaki uydurma olduğu iddiası kabul edilemez. Hafız Münzirî, bu hadisi et-Tergîb ve’t-Terhîb’ de (1/132-133) Ebû Eyyûb el-Ensarî’ (r.a) den şöyle rivayet etmektedir:Allah Rasûlü (s.av) yanımıza geldi ve: — “Ümmetimden hilâlleyenler ne güzeldir!., “dedi. Ashab: -Hilâlleyenler kimdir ya Rasülallah? diye sordular. Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurdu:
–‘Abdest alırken parmak aralarını hilâlleyenler ve yemekten sonra dişlerini temizleyenlerdir. Abdestte hilâlleme ağza ve burna su vermek, parmak aralarını ıslatmaktır. Yemekten sonraki hilâlleme ise, diş aralarındaki yemek artıklarını temizlemektir, insanla daima beraber olan iki melek için, namaza durduğunda dişleri arasında yemek artıkları görmelerinden daha sıkıntılı bir şey yoktur”. Bu hadisi Taberanî Kebir’ de rivayet etmiştir.
Yine Taberanî’nin Kebir’ de ve İmam Ahmed’in Miisned’mde (5/416) Ebû Eyyub ve Atâ’dan rivayetlerine göre; Allah Rasûlü şöyle buyurmuştur: ”Ümmetimden abdest alırken parmak aralarını hilâlleyenler ve yemekten sonra dişlerini temizleyenler ne güzeldir!..””Bu hadisi Taberani Evsat’ta Enes hadisi olarak rivayet etmiştir. Hadisin bütün tarikleri Vasıl b. Abdurrahman erRakaşî’de birleşmektedir. Şube ve başka âlimler Vasıl’ı sika/güvenilir olarak kabul etmiştir.”
Hafız Münzirî, bu hadise (an) lafzıyla başlamış, sonunda da senedi hakkında bilgi vermiştir. Bu hadis, Münzirî’nin kitabının başında (1/3-4) belirttiği gibi; sahih veya hasen ya da buna yakındır ama zayıf değildir. Zira yine Münzirî, kitabının başında; “Hadis zayıf ise onun başında (Ruviye/rivayet olundu) lafzını kullandığını ve bu durumda hadisin sonunda ravileri hakkında söz söylemediğini” ifade etmiştir.
Hafız Heysemî, Mecmeu’z-Zevâid’Ae (1/235) Ebu Eyyub (r.a) hadisini Taberanî’nin Kebirinden uzunca, yine Taberanî’nin Kebirinden ve İmam Ahmed’in Mû’snedinden kısaca nakletmiş; “Her ikisinin isnadlarmda (Vasıl er-Rakaşî) vardır. O da zayıftır”, demiştir. Heysemî daha sonra Evsaf taki Enes hadisini nakletmiş ve “Senedinde ÛVIuhammed b. Hafs el’Ensarî) vardır. Bu raviyi tanıyan, tanıtan birini bulamadım”, demiştir. Dolayısıyla hadisin sahih oluşu ihtilaflıdır.
Fakat Zehebî’nin Mizan’ da (4/329) Hafız Münzirî’ye nisbet ettiği gibi; Hafız Münzirî (Vasıl eı-Rakaşî)’nin (Vasıl b. Abdurrahman er-Rakaşî) olduğunu belirtmiş; Hafız İbn Hacer Tehzibü’t-Tehzib’ de (11/104) bunu şu ifadesiyle reddetmiştir: “Bu ravi, Vasıl b. Abdurrahman Ebu Hurra el-Basrî’dir, Rakaşî değildir. Buharı Tarihinde, İbn Ebî Hatim el-Cerh ve’tr Ta’dil’de, Hazrecî Hulasa’da Vasıl b. Abdurrahman Ebu Hur ra’nin (Rakaşî) olarak nisbet edildiğini zikretmemiştir. İmam Ahmed’in Müsnedindeki senedinde ise babasının ismi zikre” dilmeksizin (Vasıl er-Rakaşî), şeklinde yer almıştır. Böylece Hafız Hcysemî’nin sözü tercihe layık olmuştur. Zira (Vasıl b. Saib er-Rakaşî), zayıf olduğunda ittifak edilen bir ravidir. Dolayısıyla hadis bu tarikten zayıftır, ama Saganî uydurma olduğu açıktır dese de, uydurma değildir. Doğrusunu en iyi bilen Allah Teâlâ’dır!..
[199] Parantez arasındaki bu ifade, bir önceki dipnotun başından alınmış olup, önemine binaen dikkat çekmek için metne alınmıştır. (Çev.) [200] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.191; Aclûnî, Keşi 1/415; Hut, Esne’bMetalıb: s. 126. [201] bkz. Sehavî, Makasıd: s.183; Semhudî, Gammaz: s. 60; İbnü’d-Deyba\ Temyiz: s.77; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.189; Aclûnî, üTesf 1/413. [202] bkz. Sehavî, Makasıd: s.182; İbnü’d-Deyba1, Temyiz: s.77: Aliyyü’1-Karî, üTüAra: fi.188; Aclûnî, /fe^f 1/411; Hut, Esne’l Metalik s.129. [203] bkz. Sehavî, Makasıd: s.185; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.78 ; Aliyyü’1-Karî, ATii/jıa: s.193; Aclûnî, iTe^f 1/419; Hut, &^e’7-M5ta.Mrs.13L [204] Hadis, şu şekilde de nakledilmektedir: “Mescidde konuşma, ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, iyi amelleri yiyip bitirir.” [205] bkz. Sefarînî, GızâüTElbab Şerh ManzûmetıTÂdab: 2/2; Gazzalî, İhya: 1/152; Zebîdî, İhya Şerhi: 3/31; Sübkî, Tabakatü’ş-Şafiiyye: 4/145; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.194; Aclûnî, Keşi: 1/423. [206] [207] bkz. Sehavî, Makasıd; s.188; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.79; AliyyüTKarî, Kübra: s. 195; Aclûnî, Keşf: 1/428. [208] Zehebî Iber’de diyor ki: “Ebu Said el-Harraz diye meşhur olan bu zat, sufiyye şeyhi büyük zahid Ahmed b. İsa’dır. 28ö yılında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin.” [209] bkz. İbn Abdil-Berr, Nüzhetü’l-Mecalis: 2/19; Sehavî, Makasıd: s.188; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.79; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.195; Aclûnî, Keşf. 1/430; Hut, EsneTMetalib: s.132. [210] Zehebî Iber’de diyor ki: “Bu zat, Medine’nin alim, zahid ve vaizi Ebu Hazim Seleme b. Dinar el-Medenî el-A’rac’dır. Güvenilir bir zattır. Zamanında onun benzeri yoktu. Hikmetli sözleri ve güzel vaazları vardı. 140 yılında vefat etmiştir.” Ebu Hazim’in; “Güzellik, rahmete vesiledir”, sözü; bir şeyin güzelliği, ona rahmet ve şefkat gösterilmesine vesile olur, demektir. Bu sözün; Hafız İbn Abdü’Berr Nüzhetü’l-Mecalis kitabında (2/19-20) zikrettiği güzel bir hikâyesi vardır. [211] Hadisteki “feraizuküm” kelimesi kitapta sehven hatalı olarak (ferîzukum) şekilde yazılmıştır. Doğrusu, bu hadisi zikreden diğer bütün kaynaklarda olduğu gibi “feraizuküm” şeklindedir. (Çev.) [212] bkz. Sehavî, Makasıd: s.188; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.80; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.195; Aclûnî, Keşf: 1/428; Hut, Esne’l-Metalıb: s.127. [213] Müellif Aliyyü’1-Karî, bu ifadeyle hadisin manasının sabit olduğuna işaret etmektedir. Bu, doğrudur. Temim ed-Darî (r.a)’den rivayet edildiğine göre; Rasûlullah (s.av) şöyle buyurmuştur: “Kulun kıyamet günü ilk hesaba çekileceği şey namazıdır. Eğer namazı tam olarak eda etmişse, ona tam olarak yazıhr. Tam olarak eda etmemişse, Allah Teâlâ meleklerine şöyle buyurur: Bakın, kulum için farzlarım tamamlayacağınız nafile ibadet bulabilecek misiniz? Sonra zekât da aynı şekildedir. Sonra diğer ameller de buna göredir”. Bu hadisi İmam Ahmed (4/103), Ebu Davud (1/229 Salat 145), İbn Mace (1/458 İkame 202) ve Hakim (1/263) rivayet etmiştir. Zikredilen lafız, İmam Ahmed’e aittir. Bu hadis, nafilelerin farzların eksikliğini tamamlaması konusunda açıktır. Bu manada pek çok sahabî-den nakledilen başka sahih hadisler de vardır. [214] bkz. İbnül Cevzî, Mevzuat: 1/223; Gazzalî, İhya: 1/9; Aclunî, KeşfAlAZZ. [215] İbnüTCevzî, Mevzuat: 1/223; Bu, uzun bir hadis olup her cümlesi yalan olduğunu haykırmaktadır. [216] bkz. Sehavî, Makasıd: s.192; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.81; Aliyyül Karî, Kübra: s.196; Aclunî, Keşful hafa: 1/436; Hut, Esnel Metalıb: &.128. [217] Mana açısından Tırmizî (7/94; Siyer 37), Nesaî (7/149; Bey’a 18) ve İbn Mace’nin Sünen’ lerinde (2/960; Cihad 43), Malikin Mu vatta’da (2/982; Bcy’a 2) ve İbn Hıbban’m Sahili’ inde (7/41 No: 4536) rivayet ettikleri şu sahih hadis dolayısıyla bu uydurma hadise gerek yoktur. (Hadisin lafzı, İmam Malik’e ait olup başka âlimlerden biraz ilâve yapılmıştır):Ümeyme bt. Rukayka (r.anha) anlatıyor: Bir gurup kadınla birlikte İslâm üzerine bey’at etmek üzere Allah Rasûlü’ne gittik. Kadınlar:
-Ya RasûîallahL Biz, sana Allah’a şirk koşmamak, hırsızlık yapmamak, zina etmemek, çocuklarımızı öldürmemek, ellerimiz ve ayaklarımız arasındaki yavrularımıza iftirada bulunup bühtan etmemek, meşru hususlarda isyan etmemek üzere bey’at ediyoruz (söz veriyoruz)”, dediler. Allah Rasûlü (s.a.v): -“Gücünüzün ve takatinizin yettiği kadar” ifadesini kullandı. Hadisin râvisi Ümeyme diyor ki: Bunun üzerine bey’at eden kadınlar:
-Allah ve Rasûlü bize kendi nefsimizden daha merhametlidir. Haydi sana bey’at edelim, Ya RasûlallahL dediler. -Feihu’l-Barî’deki (8/488) bir rivayete göre; Elini uzat, nıusafaha edelim (tokalaşalım), dediler- Bunun üzerine Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurdu:
-”Sîzin bey’atinizi sözle kabul ettim. Ben kadınlarla tokalaş-mıyorum. Benim yüz kadına sözüm, bir kadına sözüm gibidir”. Sehavî, el-Makasıdü’1-Hasene’ de (s.193) diyor ki: “Nesaî’nin lafzı; Benim bir kadına sözüm, yüz kadına sözüm gibidir”, şeklindedir. Bu hadis, Buharî ve Müslim’in şartlarına uygun o3ma-sı sebebiyle, Darakutnî’nin; Buharı ve Müslim’in Sahihlerine mutlaka almalarının gerekli olduğuna hükmettiği hadislerden biridir.”
Ebu Gudde diyor ki: Sünerri Nesaî’nin elimizdeki matbu nüshasında hadis; “Benim yüz kadına sözüm, bir kadına sözüm gibidir”, şeklindedir. Sehavî’nin zikrettiği lafız, belki de Sünen-i Nesaî’nin yazma nüshalarından birinde zikredilmiş olabilir. Tamamlayıcı Bilgi: Hafız İbnüTCevzî diyor ki: Aleyhis’Selâm’a bey’at eden kadınlardan isimleri tesbit edilebilen kadın sayısı dört yüz elli yedidir. Rasulullah (s.a.v) bunlardan hiçbir kadınla bey’at için tokalaşmamış, hanımların bey’atini sadece sözle kabul etmiştir. (Bu bilgi notu, Fas’lı Hadis Hafızı merhum üstadımız Abdülhayy el-Kettanî’nin ct–Tcratîbüı-İdariyye: II 222 kitabından alınmıştır.) ŞemsülHak el-Azîm-Âbadî’nin Sünen-i Darakutnî’üzerine yazdığı ta’likatında (4/147) “Ncvadir” bahsinde belirttiği gibi; Kadı Beşîruddin b. Kerîmüddin el-Kınnevcî el-Hindî (r.a)’nin nâmahrem kadınlarla tokalaşmanın haram olduğunu uzun uzun anlattığı bir risalesi bulunmaktadır. (Not: Yabancı hanımlarla tokalaşmanın haram olduğu konusunda Suriye’li muasır alimlerden Muhammed el-Hamid’Cöl. 1970)in HukmüTIslâm fîMusaiahati’l-Mercti’l-Ecnebivye isimli veciz ve nefis bir risalesi bulunmaktadır, bkz. Mecmuatü Resaili’ş-Şeyh Muhammed el-Hamid, Mektebetü’d-Da’veh, Hama, l.bsk 1389/ 1970) (Çev.)
[218] bkz. AliyyüTKarî, Kübra: s.196; Aclunî, Keşf: 1/443. [219] bkz. MecmeuTEmsal: 1/138; Sehavî, Makasıd: s.195; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.82; AliyyüTKarî, Kübra: s.197; Aclunî, Keşf: 1/443. [220] Bu söz asıl nüshada, müellifin el’-Mevzuâtü’lKübra’smda ve İbnü’d-Deyba’m Temyîzü’t’Tayyib Mine’l-Habîs kitabında bu şekilde gelmiştir. Aslı bir arap atasözü olup lafzı “Hıyne taklîne tedrin”; (manası ise: kızartma yapınca bileceksin), şeklindedir. Bu sözün asıl sebebinin bilinmesiyle mana daha iyi anlaşılacaktır: Meydanı MecmeuTEmsal’de (1/138) diyor ki: “Bu sözün sebebi şudur: Bir adam kötü bir kadınla beraber oldu. Ona ücretini verdi ve onun kızartma tavasını çaldı. Ayrılmak istediğinde kadın ona: Ben seni kandırdım. Ben bu işe senden daha çok arzu duyuyordum. Paranı da aldım, dedi. Adam da kadına: Sen kızartma yapınca anlarsın, dedi. Bu söz, başkasını aldattığını zanneden ama asıl kendisi aldanan kişi için atasözü olarak kullanılır oldu.”Bu uydurma hadis, el-Makasidü’1-Hasene’de (s.195) ve Keşfü’l-Hafa’dz (1/443) “Hıyne tülka tedrî” şeklinde gelmiştir. Bu lafız, bana göre yukarıdaki atasözünün tahrif edilmiş şeklidir. Bu iki eserin müellif, buna doğru mana verebilmek için epey zorlanmışlar ve şöyle demişlerdir: “Bu sözün manası sahih olup şu âyet bu manaya işaret etmektedir: “Onlar azabı görünce kimin yolunun daha sapık olduğunu bilecekler”. (Furkan: 42) Sonra “da dünyada insanlara eziyet eden kişinin kıyamet günü ceza göreceği manasını ihtiva eden ama zikri geçen atasözüyle hiç ilgisi olmayan uzun bir hadis nakletmişlerdir. Doğrusunu bilen Allah Teâlâ’dır!..
[221] bkz. Sehavî, Makasıd: s.196; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.83; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 198; Acluni, Keşf 1/445; Hut, Esne’l-Metalik s.135. [222] Bu zat, Şam fakîhi Ebu Abdillah Mekhul ed-Dimaşkî’dir. Hüzeyl oğullarının azadlı kölesidir. Mevlâsı onu Mısır’da azad etmiştir. Mekhuî: “İlim tahsili için pek çok ülke dolaştım. Hiçbir şehir bırakmadım ki, bildiğim kadarıyla o şehrin ilmini almış olmayayım. Sonra aynı şekilde Irak, Medine ve Şam’a gittim”, diyordu. Mekhul, tabiînden olup bazı sahabeden hadis öğrenmiştir. Onun ilminden, aralarında İmam Evzaî’nin de bulunduğu pek çok kişi istifade etmiştir. Ebu Hatim: Şam’da Mekhul’den daha fakîh birini bilmiyorum, demiştir. Mekhul, ikramsever, cömert bir kimse idi. Kendisine bir defasında on bin dinar verilmişti. Bunu fakirlere elli dinar, elli dinar dağıtmıştı. 113 yılında vefat etmiştir. Allah rahmet eylesin. [223] bkz. Sehavî, Makasıd: s.197; Semhudî, Gammaz: s.63; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.83; AliyyüTKarî, Kübra: s. 198; Ac-lunî, Keşfl/447; Hut, Esne’l-Metalib: s.135. [224] Müslim’in Sahih’m&e (Müsakat 130 Nevevî Şerhi: 11/43) rivayet ettiği şu sahih hadis, bu söze gerek bırakmamaktadır: Ma’mer b. Abdillah’ın rivayetine göre; Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Günahkâr kimselerden başkaları, ihtikâr (karaborsa)yapmaz.”ihtikar, yiyeceği kıymetli olduğu zamanda satın alıp onu fiyatı artmeaya kadar depoda tutmak ve fiyat yükselince satmaktır. Allah Rasûlü (s.a.v)’nün “günahkâr” ifadesi, bilerek, kasıtlı olarak günah ve masıyet işleyen kimse anlamındadır. [225] hkz. Aliyyü’l-Karî, Kübra: s.198; Aclunî, Keşf: 1/479. [226] (Humeyra): “hamrâ” kelimesinin küçültme ismidir. Beyaz tenli, beyazı pembe ile doyurulmuş demektir. Araplar beyaz tenli erkeğe “ahmer”, beyaz tenli hanıma “hamrâ” derler. Hz. Aişe (r.anha) beyaz tenli idi. Buradaki “Humeyra” kelimesiyle anlatılmak istenen kişi, Hz. Aişe ((r.anha)’dir. Bu küçültme, sevgi için yapılan küçültmedir. 407 no.lu (Ya Humeyra!..) hadisinin dipnotunda Kurtubî’den naklettiğimiz ifadeye bakınız. (Bu bilgiler ışığında Humeyra’yı “Pembe yanaklı küçük sevimli kız” diye tercüme edebiliriz. Tahiru’l-Mevlevi, Mesnevi Şerhi’ nde Humeyra’yı “Penıbecik” diye tercüme etmiştir. -Çev) [227] bkz. İbn Kayyim, Menai: s.60; İbnü’1-Esîr, Nıhaye: 1/438; Zerkeşi, İcabe: s.58; Sehavî, Makasıd: 198; Semhudî, Gammaz: s.63; Ibnü’d-Deyba’, Temyiz: s.83; AüyyüTKarîs Kiibra: s. 198; Aclunî, Keşf 1/449; Hut, ‘Esne’l-Metalib: s.135. [228] Mutlaka 407 no.lu (Ya Humeyra!..) hadisinin dipnotuna bakınız. [229] bkz. Sehavî, Makasıd: s.199; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.84; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s. 199; Aclunî, Keşf 1/454; Hut, Esne’l-Metalib: s.136. [230] bkz. Sehavî, Makasıd s.202; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.85; Aliyyü’1-Karî, Kübra: &38Q; Aclunî, keşful hafa/460; Esnel Metalib: s.142. [231] bkz. Sehavî, Makasıd: s.209; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.87; Aliyyül-Karî, KübrrA’ s.202; Aclunî, keşf/478; Hut, [232] bkz. Sehavî, Makasıd: s.206; Aliyyü’1-Karî, Aclunî, üTe££ 1/469; Hut, Esne’l-Metalib: s. 139. [233] bkz. Sehavî, Makasıd: s.208; Semhudî, Gammaz: s.65; İb-nü’d-Deyba’, Temyiz s.87; AliyyüTKarî, Kübra: s.202; Aclunî, Keşf: 1/476. [234] bkz. Sehavî, Makasıd: s.210; Semhudî, Gammaz: s.66; Ibnü’d-Deyba’, Temyiz: s.89; AliyyüTKarî, Kübra: s.204; Aclunî, Keşf. 1/480; Esne’bMetalib: s.145; Kavukçî, Lü’lüt s.35. [235] bkz. Sehavî, Makasıd s.210; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.89; Aliyyü’I-Karî, ^TüAra: s.203; Aclunî, İTe^l/479. Hut, £fene7-Metalib: s. 145. [236] bkz. Sehavî, Makasıd: s.211; Semhudî, Gamman: s.66; Ibnü’d-Dey-ba’, Temyiz: s.89; AliyyüTKarî, JTtfÂra.- s.204; Acluî A 1/481; Hut, Esne’l-Metalib: s.145; Kavukçî, Z/û”iü? s.35. [237] bkz. Gazzali, İhya: 1/232 Dipnot: 2); Aliyyü’1-Karî, Kübrn: s.204; Keşfl/499 [238] bkz. Irakî, Tahricü’î-İhya (İhya: 1/232 Dipnot 2) [239] Cuhfe: Kamusla, olduğu gibi; Mekke’ye 82 mil uzaklıkta (Mekke – Medine arasında sahilde) bir köydür. [240] bkz. AliyyüTKarî, Kübra: s.204; Aclunî, Keşf: 1/500; Hut, Esne’l-Metalib: s.146. [241] Yani ezanı dinledikten sonra okunması sünnet olan dua demektir. Bu duayı Buharı (Ezan 8; Fethıı’1-Barr 2/77; Tefsir Sure 17 Bab 11; FethutBarî: 8/303) ve başkaları Cabır (r.a)’ den rivayet etmişlerdir: Allah Rasûlü buyuruyor ki: “Kim ezanı dinledikten sonra: Ey bu tam davetin ve kılınmakta olan namazın Rabbi olan Allahım!.. Muhammed’e vesileyi, fazileti ver. Onu, kendisine vaad ettiğin Makam-ı Mahmud’a ilet, derse; kıyamet günü ona şefaatim helal olur.”Beyhakî’nin Sünen3 de (1/410 Salât 64 Hadis No: 1933) Buharî kanalıyla naklettiği rivayetinde aynı hadisin başında; “Alla -hım!.. Bu tam davetin hakkıyla senden istiyorum…” ifadesi; sonunda ise “O’nu kendisine vaad ettiğin Makam-ı Mahmud’a ilet”cümlesinden sonra; “Hiç şüphesiz ki, Sen vaadinden dönmezsin”, ifadesi yer almaktadır.
Ama bazılarının bu duada; “Ey bu tam davetin ve kılınmakta olan namazın Rabbi olan Allahım!.. Muhammed’e vesileyi, fazileti ver”, cümlesinden sonra yaptıkları (ed-Derecetüi-Refîa) ilâvesinin aslı yoktur, söylenmesi de uygun değildir. Hafız İbn Hacer et-TelhîsuTHabîr’ de; “Bu hadisin rivayetlerinden hiç birinde (ed-Derecetü’r-Refîa) zikredilme mistir. Bazılarının bu duanın sonunda söyledikleri “Ya Erhame’ı-Rahımîn” ilavesi de aynı şekilde bu hadisin tariklerinde yoktur”, demiştir. Dolayısıyla bu ifadeler söylenmemeli ve bu duaya ilâve edilmemelidir.
[242] bkz. Sehavî, Makasıd: s.212; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.90; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.205; Aclunî, Keşf: 1/483; Hut, Esne’l-Metaîib: s. 149. [243] bkz. Süyütî, Leâlî: 2/3; Feyzu’l-Kadîr, Münavî: 3/543; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.205; Aclunî. Keşi: 1/500; Hut, Esne’h Metalib: s. 150. [244] Yani Süyûtî’nin Leâlî kitabında (2/3) olduğu gibi; senedin-de Talancı ravi- Nuh b. Ebî Meryem bulunmaktadır. [245] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.205; Aclunî, Keşf: 1/500. [246] Bu sözün merfû olarak nakledilmesi, yani Peygamberimiz (s.av)’e nisbet edilmesi sahih olamaz. Bu, değerli bir insan sözüdür ama hadis değildir. [247] bkz. Sehavî, Makasıd: s.217; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.91; AliyyüTKarî, Kübra: s.206; Aclunî, Keşf 1/495; Hut, EsneT Metelib: B.151. [248] bkz. Sehavî, Makasıd: s.219; Sem.hudî. Gammaz: s.66; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.92; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.207; Aclunî, Keşf. 1/499; Hut, Esne’l-Metalib: s.152. [249] Bu üç cümlenin haberi, mahzuf olup takdiri (züllürr düşüklüktür) şeklindedir. Asıl nüshada, ebMevzûâtiiTKübra, el-MakasıdüTHasene ve başka eserlerde hadisin lafzı, (Velev dirhemen…velev binten) yerine; sehven (Velev dirhemün.. velev bintün) şeklinde merfû olarak gelmiştir. Düzeltme, Hut el-Beyrûtî’nin Esneî-Metaîib kitabından (s. 152) yapılmıştır. [250] Kıırban Bayramının üçüncü günüdür, O gün hacılar Mi-na’dan Mekke’ye hareket ederler. Bu sebeple o gün Nefr (ayrılış) Günü diye isimlendirilmiştir. [251] bkz. Beyhakî, el-Esma ve’sSıfat: s.444; Süyûtî, ZeylüT Mevzûât: s.2; Süyûtî, Leâlî: 1/29; Süyûtî, ZeylüTMevzûât s.2; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.95; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.209; Aclunî, Keşf 1/526; Hut, Esne’l-Metalib: s.155. [252] Süyûtî, Leâlî: 1/29-30 [253] Bu hadisin senedi, Süyûtî’nin ehLeâlî eJ-Masnua’da (1/29-30) zikrettiği gibi şöyledir: Hammad b. Seleme, Katade’den; o Ikrime’den; o da İbn Abbas (r.a)’dan rivayet ediyor: Peygamberimiz (s.av) şöyle buyurmuştur: ”Rabbimi bol saçlı bir genç suretinde gördüm”. Beyhakî bu hadisi ebEsma ve’sSıfat kitabında (s.444-446) çeşitli tariklerle, farklı lafızlarla rivayet etmiştir. Birinde; “Rabbimi üzerinde yeşil bir elbise ile kıvırcık saçlı sakalsız bıyıksız halde gördüm”, bir başka rivayette; “… Üzerinde yeşil bir elbise ile kıvırcık saçlı sakalsız bıyıksız bir genç olarak….”; bir diğer rivayette; “… üzerinde inciden bir elbise ile a-yakları yeşillik içinde sakalsız bıyıksız bir genç olarak gördüm”, denilmiştir. Beyhakî, bu hadisi bu tariklerden başka yine İbn Abbas (r.a)’dan mevkuf olarak rivayet etmiştir. Bu rivayetlerde şiddetli tenkit noktaları bulunmaktadır. Bu gibi sakat ve çürük rivayetlerle akide esası tesbit edilemez. İmam Beyhakî'(r.a)nin beyanına göre; bu rivayetlerin tenkit noktaları, ya Hammad b. Seleme’nin hadis kitaplarına hadis ilave eden üvey evladından, ya da İbn Abbas’m azatlı kölesi (İkrimei’den kaynaklanmaktadır. Beyhakî’nin açıklamasına göre; Said b. Müseyyeb’in İkrıme hakkında tenkitleri bulunmaktadır. Aynı şekilde Ata, Tavus ve Muhammed b. Şirin de İkrime hakkında tenkitte bulunmaktadır. Malik b. Enes, İkri-me’den hoşnut değildi. Müslim b. Haccac, sahih hadislerde İkrime’yi hüccet olarak almamıştır. Said b. Müseyyeb, kölesi (Bürd)’e hitaben; “İkrime’nin İbn Abbas adına yalan uydurduğu gibi, sen de benim adıma yalan uydurma1′, diyordu. Dolayısıyla senedleri ağır tenkitlere uğramış bu gibi hadislere itimad etmek doğru değildir. Özelikle Akide konularının en ö-nemlisi olan Cenab-ı Bari (c.c)’nin sıfatlarını isbat etme konusunda bu çeşit uydurma hadisler delil olamaz. Bu sebeple bu gibi hadislere güvenmek kesinlikle caiz değildir. İmam Beyhakî’nin bu rivayetler hakkında zikrettiği ağır tenkitlere ilave olarak üstadımız İmam Kevserî (rh.a), Beyhakî’nin ekEsma ve’sSıfat kitabına yazdığı haşiyelerde (s.444) bu rivayetler hakkında şöyle demiştir:“(Hammad b. Seleme)’nin Allah’ın Sıfatları hakkındaki hadisleri, müstakil bir kitap telifini gerektirecek kadar garib rivayetleri ihtiva etmektedir. İbn Kayyim’in Nuniyye sine reddiye niteliğinde Takıyy es-Sübkî’nin yazdığı esSeyfüsSakîl fir’ı-Redd alâ İbn Zefil isimli risalenin sonundaki (s.96) tamamlayıcı nota bakınız. Hammad b. Seleme’yi savunma ve bu hadisleri sahih sayma teşebbüsü, ancak söylediğinin farkında olmayan kişilerden sâdır olabilir. Bid’at ehlinin sımsıkı sarıldığı konularda hadislerdeki illetler ortaya konulduktan ve bariz kusuılar açıklandıktan sonra bile hâlâ sakat görüşlüleri savunmaya teşebbüs eden, islâm’da putperestliği normal gören akıllara yazıklar olsun. Hidayete erdiren Allah Teâla’dır.” Kevserî, s. 376 ve 407. sayfalarda ise şöyle demiştir: ”Hammad b. Seleme’yi bazı Sahih hadis müellifleri himaye etmeye çalışmışlardır. Halbuki onun iki üvey evladı onun kitaplarına münker rivayetleri ve diledikleri belâları sokuşturmuşlardır.” Üstadımız Kevserî (rh.a), adı geçen ekEsma ve’sSıfat kitabına yazdığı takdim yazısının başında; (Hammad b. Seleme)’nin ve benzerlerinin akaid konusundaki rivayetlerinin durumunu ortaya koyan ilmî bir açıklama yapmıştır. Bu konuyu araştıranlar, mutlaka bu açıklama yi görmelidirler.
Keşke müellif (Aliyyü’l- Karı), Zcyl’den naklettiği ifade ile ye~ tinseydi de durumlarını açıklamak için sözü uzatmak zorunda kaldığımız diğer rivayetleri ilave etmeseydi!… Özrümüzün kabulü ricasıyla…
[254] Üstadımız Kevserî şöyle demiştir: “Bu yorumla uydurmacılar hadis uydurmaya teşvik edilmekte, bâtıl bir şeyi Allah Ra-sûlü (s.a.v)’ne nisbet etmeye cür’etli olmaları âdeta tavsiye edilmektedir. Allah Rasûlü —hâşâ- ne uykuda iken, ne de uyanıkken böyle bir söz söyler!..”. [255] Önceki dipnotlarda bu rivayetlerin değerini (!) öğrendiğine göre; artık bundan sonra bu gibi zorlama yorumlara gerek yoktur. [256] bkz. Sehavî, Makasıd: s.222; İbnu d-Deyba’, Temyiz: s.95; AliyyüTKarî, Kühra: s.211; Aclunî, Keşf: 1/506; Hut, Esne’l-Metalik s.160. [257] bkz. Sehavî, Makasıd s.225; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.96; AliyyüTKarî, Kübra: s.212; Aclunî, ÜTe^ 1/513; Hut, Esne’l-Metalib: s.157. [258] Hafız İbn Hacer’in sözünün devamı el-MakasıdüT Hasene’âe (a.225) şu şekildedir: “Bu söz, selef âlimlerinden Hızır’ın sağ olduğunu inkâr eden bir âlimin sözüdür”. 251 nolu hadise bakınız. [259] bkz. Süyûtî, Zeylü’lMevzûat: s.204; Sehavî, Makasıd: s.225; Semhudî, Gammaz: s.69; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.96; İbn Arrak, Tenzih: 2/176; AliyyüTKarî, Kübra: s.212; Aclunî, Keş£ 1/514; Hut, EsneTMetalib: s.157. [260] Müellifin (Bu lafızla) kaydı, Sehavî’nin el-Makasıdü’î’ Hasene (s.225); İbnü’d’Deyba’m Temyîzü’t-Tayyib mine’1-Ha-bis; Aclûnî’nin Keşfü’1-Hafa (1/426) ve müellif AliyyüTKarî’nin eî-MevzûâtüTKübra kitaplarında da aynen yer almaktadır. (Bu lafızla) kaydı, (aslı yoktur) hükmündeki olumsuz manada aşırı ihtiyatlı olmanın ifadesidir. Yoksa bu kayıtla; bu hadis bu manada ya da buna yakın bir manada gelmiştir, gibi bir anlam kastedilme iniştir. Adı geçen müelliflerin bu hadisin yerine geçebilecek makbul her hangi bir hadis zikretmemeleri de bunun delilidir.Hafız Süyûtî, Zeylü’l-Mevzûât’da (s.204) bu hadisi zikretmiş ve şöyle demiştir: “Hafız İbn Hacer’e bu hadis sorulduğunda; (Bunun aslı yoktur), demiştir.” Süyûtî, (Bu lafızla) ifadesini kullanmamış, bu hadisi ele aldığı bölüm için; (s.204) “Hafız İbn Hacer’e sorulup da (Bunların aslı yoktur), diye cevaplandırdığı ve büyük çoğunluğunu Hafız İbn Hacer’in el yazısından naklet’ tiğim hadisler bölümü” başlığım kullanmıştır. Buna göre; Hafız İbn Hacer’in el yazısında (bu lafızla) kaydı yoksa, o takdirde durum gayet açıktır. Yok, eğer bu (bu lafızla) kaydını bizzat Süyûtî hazfetmiş ise bununla güzel bir tasarrufta bulunmuş olmaktadır.
[261] bkz. Sehavî, Makasıd s.226; Ibnü’d-Deyba’, Temyiz: s.96; AliyyüTKarî, Kübra: s.212; Aclunî, Aclunî, Keşi 1/515; Hut, Es-ne’î-Metahh s. 158. [262] bkz. Sehavî, Makasıd: s.227; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.97; AliyyüTKarî, Kübra: s.214; Aclunî, Keşf. 1/517; Hut, EsneT Metalik s.158. [263] Bu zat, Abbasî Halifesi Harun Rcşid’in veziri Yahya b. Ha* lid el-Bermekî’dir. Cöl.190 h.) [264] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.224; Aclunî, Keşf 1/526. [265] bkz. Sehavî, Makasıd: s.231; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.98; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.214; Aclunî, Keşf: 1/525; Hut, Esne’I-Metalib: s. 160. [266] bkz. İbnü’d-Deyba’, Temyiz- s.98; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.214; Aclunî, iTe^f 1/526; Hut, EsneTMetalik s.160. [267] bkz. Sehavî, Makasıd: s.222; İbnü’d-Deyba\ Temyiz: s.99; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.215; Aclunî, Keşf. 1/527; Hut, Esne’l-Metalib: s. 163. [268] bkz. Sehavî, Makasıd s.232; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.99; Aliyyü’1-Karî, İT^ra: s.215; Aclunî, Keşf 1/527. [269] bkz. İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.99; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s-216; Aclunî, Zb^/ 1/530. [270] bkz. Sehavî, Makasıd: s.234; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.99; AliyyüTKarî, Kübra: s.216; Aclunî, Keşi 1/530. [271] bkz. Sehavî, Makasıd s.234; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.99; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.216; Aclunî, Keşi. 1/530. [272] Bu rivayet; Sehavî’nin ebMakasıdü’bHasene kitabında (s.224) belirtildiği gibi hadis değil, Abdullah b. Ömer’in sözü ve şahsî görüşüdür [273] bkz. Sehavî, Makasıd: s.234; Semhudî, Gammaz: s.70; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.100; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.216; Aclunî, Keşf 1/534; Hut, EsneTMetalib: s.165. [274] İbnü’d-Deyba’: “Zeydücr, bu şekildeki bir hükümden çok çok uzaktır”, demiştir. İbnü’d-Deyba’ (ra), bu ifadesiyle doğru olanı ifade etmiştir. [275] İmam Ahmed b. Hanbel, Ebu Davud ve Hakim tarafından rivayet edilen “Kaderiyye, bu ümmetin Mecûsîleridir”, hadisi; müellif Aliyyü’1-Karî’nin de ifade ettiği gibi uydurma değildir. Bu hadis, az sonra dipnotta Üstad Abdül-fettah Ebu Gudde tarafından açıklanacağı gibi; Hafız İbn Hacer’e göre hasen dere’ cesindedir. (Çev.) [276] Bu ifade, asıl nüshada şu şekilde yer almaktadır: “Fakat Kazvinî şöyle demiştir: “Kaderiyye. bu ümmetin mecûsîleridir. Hastalandıklarında onları ziyaret etmeyin. Öldüklerinde cenazelerinde bulunmayın”, hadisi “Mesabîh” hadislerinden olup uydurmadır. Ayrıca “Ümmetimden iki sınıf insan vardır kî; onların islâm ‘dan her hangi bir nasibi yoktur. Bu iki sınıf Kaderiyye ve Mürcie sınıflarıdır”, hadisi de böyledir” Ben asıl nüshadaki bu ibareyi almadım. Bunun yerine, asıl nüshadaki bu ibarede bulunan eksikliklerden uzak olduğu için; müellifin elMevzûâtü’l-Kühra kitabındaki ibaresini zikretmeyi tercih ettim. [277] Müellifin bu iki hadisi tahric eden âlimler hakkındaki beyanı Mirkat’da. (1/147-149) yer almaktadır. Burada söz konusu olan birinci hadis (Kaderiyye, bu ümmetin Mecûsîleridir, hadisi) hakkında müellif şöyle demiştir: “Bu hadisi Ahmed b. Hanbel ve Ebu Davud rivayet etmişledir. Hakim de aynı şekilde Abdullah b. Ömer’den rivayet etmiştir.”Hafız İbn Hacer, Mişkâtü’l-Mesabîh kitabının (Şam baskısının) sonundaki (3/305) “Begavî’nin Mesabîhu’s’Sünen’inde yer alan ve Siraceddin el-Kazvinî’nin inceleme sonucu uydurma olduğuna hükmettiği hadisler hakkında verilen cevaplar” başlıklı risalesinde (3/305) aynen şöyle demiştir: “Bu hadisi Ebu Davud, Tirmizî ve İbn Mace rivayet etmiştir. Bu alimler; hadisi senediyle Abdülaziz b. Ebî Hazim’den; o babasından; o İbn Ö-nıer’den; o da Peygamberimiz (s.a.v)’den rivayet etmektedir. Hadis hakkında Tirmizî: hasendir, demiş; Hakim ise hadisi tahric ettikten sonra “senedi sahihtir”, demiştir, ubiı Hacer diyor ki): Hakim’in ricali, sahih hadis ricalidir. Fakat Ebû Hazim’in-yani Seleme b. Dinar’ın-Abdullah b. Ömer’den hadis duymuş olması tartışmalıdır. Münzirî, onun İbn Ö~ hadis duymadığını kesin dille ifade etmiştir. Ebul’Ha-
sen b. Kattan: Ebû Hazim ona yetişti. Medine’de onunla bera-ber yaşadı, demiştir. Hadis, Müslim’in görüşüne göre muttasıl (kesintisiz) hadistir. Bu isnad, birincisinden daha kuvvetlidir. Bu, Hasen Hadis’in şartlarmdandır.
Kaderiyye hadisi için “uydurma” hükmünü verenlerin dayanağı, belki de Kaderiyye’nin müslüman oldukları halde Mecusr likle adlandırılmış olmalarıdır. Bunun cevabı şudur: Burada anlatılmak istenen husus, Kaderiyye’nin Mecusilerin bütün inançları konusunda değil; sadece “iki fail güç isbat etme” konusunda Mecusîler gibi olmalarıdır. Bundan dolayıdır ki, bu ümmete nisbet edilmeleri caiz olmuştur”. Hafız İbn Hacer’in sözü burada sona ermektedir.
Münavî, Feyzu’l-Kadifde (4/354) Peygamberimiz (s.a.v)’in Ka-deriyye’yi bu ümmetin mecusileri olarak adlandırmasının sebeplerini açıklamak üzere şöyle demiştir: “Zira Kaderiyye mezhebinin hayrı Allah’a, şerri başkalarına nisbet etmesi, Mecusr lerin kâinattaki olayları, biri hayır ilâhı Yezdan, diğeri şer ilâhı Hürmüz olmak üzere iki ilâha nisbet etmelerine benzemektedir. Ancak Mecusîler, onlar bunu hem olaylar hem de kişiler hakkmda söz konusu etmektedirler. Kaderiyye ise bu ayrımı sadece olaylarda yapmaktadır.
(Kaderiyye hakkındaki birinci hadis): “Kaderiyye, bu ümmetin mecusileridir”‘hadisi, Kazvinî’nin iddia ettiği gibi uydurma olması bir yana; Hafız İbn Hacer’e göre zayıf bile değildir, hasen derecesindedir.
Bu hadisin hasen derecesini ve gücünü artıran güzel bir şahidi de bulunmaktadır: Heysemî’nin Mecmeu’z’Zevaid kitabında (7/205) Enes b, Malik’den rivayet edildiğine göre; Peygamberimiz (s.a.v) şöyle buyurmaktadır: “Kaderiye ve Mürcie bu ümmetin mecusîleridir. Hastalandıklarında onları ziyaret etmeyin. Öldüklerinde cenazelerinde bulunmayın’7. Bu hadisi Taberanî, Evsat’da rivayet etmiştir. Bu hadisin ricali, sahih hadiy ricalidir. Ancak ricalinden Harun b. Musa el-Feravî müstesna. Ama o da sika güvenilir bir ravidir.”
(Kaderiyye hakkındaki ikinci hadis): Müellif Aliyyü’1-Karî, yukarıda zikri geçen “Ümmetimden iki sınıf insan vardır ki, on -ların islâm’dan her hangi bir nasibi yoktur. Bu iki sınıf, Kaderiyye ve Mürcie sınıflandır”, şeklindeki ikinci hadis hakkında Mirkatü’l-Mefatîh kitabında (1/148) şöyle demiştir: “Bu hadisi Tirmizî, İbn Abbas (r.a)’dan rivayet etmiş ve “Bu, garih bir hadistir”, demiştir. Hulâsa’da. bu hadis, uydurma hadislerden sa-
yılmıştır. Ancak Ezhar müellifi: Hasen ve garibdir demiştir. Zamanımızdaki hadis ehlinden Mevlânazâde şöyle yazmaktadır: Bu hadisi Taheranî rivayet etmiştir, isnadı hasen’-dir.” (Abdülfettah Ebu Gudde diyor ki:) Taberanî’nin Evsaf do. rivayet ettiği hadis, Ebu Said hadisidir, İbn Abbas hadisi değildir. Senedinde Amr b. Kasım ,et-Temmar ve üstadı Atıyye el-Avfî bulunmaktadır. Heysemî’nin Mecmeu’z-Zevaid’de (7/206) belirttiği gibi, her iki ravi de zayıftır.
(Aliyyü’l-Karî devamla şöyle diyor) “Süyûtî, el’Camiu’sSagîr’ de söz konusu hadisi zikrettikten sonra şöyle demiştir: “Bu hadisi, Buharî Tarih’ inde; Tirmizî ve İbn Mace Sünen’lerinde İbn Abbas’dan; yine İbn Mace Cabir’den; Hatib İbn Ömer’den; Taberanî ise Evsaf da Ebu Said’den rivayet etmiştir. Ebu Nu-aym ise aynı hadisi Hılye’ de Enes”den; “Ümmetimden iki sınıf insan vardır ki; benim şefaatim onlara erişemeyecektir. Bunlar Kaderiye ve Mürcie sınıflarıdır”. AliyyüTKarî’nin sözü burada sona ermektedir.
Heysemî’nin, Mecmeu’z-Zevaid’de (7/207) Enes b. Malik’den rivayetine göre; Rasûlullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur: “Ümmetimden iki sınıf vardır ki, ne Kevser havuzunda benim yanıma gelecekler, ne de Cennete gireceklerdir. Bu iki sınıf Kaderiyye ve Mürcie’dir.” ~Bu hadisi Taberanî, Evsaf da rivayet etmiştir. Bu hadis ricali sahih hadis ricalidir. Ancak ricalinden Harun b. Musa eî-Feravî müstesna. Ama o da sika -güvenilir- bir râ” vidir.”
Hafız İbn Hacer, az önce sözü geçen Ecvihe’ sinde şöyle demiştir: Bu hadisi Tirmizî ve İbn Mace rivayet etmiştir. Senedi: Ni-zar b. Hayyan; o İkrime’den; o da İbn Abbas şeklindedir. Tirmizî: Bu hasen ve garib bir hadistir, Nızar muhaddislere göre zayıftır, demiştir. Bu hadisi, ondan oğlu Ali b. Nizar rivayet etmiştir. O da zayıf bir ravidir. Ancak onu Kasım b. Habib bir hadisle desteklemiştir. Hadis her ikisi de zayıf olan iki tarikle geldiği takdirde; iki tarikten biri diğeri ile güçlenir. Tirmizî, bu hadisi bu sebeple “hasen” kabul etmiş olabilir. Yine hadisin Ca-bir, Ihn Ömer, Muaz ve başkalarından gelen şahidlerini de bulduk. Fakat isnadları zayıftır.
Ancak Kazvinî’nin iddia ettiği gibi; hadisin uydurma olduğuna dair bir alâmet bulunmamaktadır. Zira bu iki sınıfın (Kaderiye ve Mürcie’nin) Müslüman olmadığının ifade edilmesi, bu görüşü savunanların kâfir olduğunu isbat etmek anlamına gelmez. Zira bu ifade, kâmil bir imanın bulunmaması anlamındadır. Yada mana; küfürden nefret ettirmek için mübalağa ifadesi kullanılarak, bu kimselerin kâfirin, inancı gibi bir inanca kapıldıklarının ifade edilmesidir, yoksa bu iki sınıf gerçekten kâfir olmuş değillerdir. Peygamberimiz (s.a.v)’in ”Ümmetimden iki si’ mf vardır £/”ifadesiyle bu iki sınıfı “ümmetinden” kabul etmesi de bu manayı desteklemektedir.”
Allâme Münavî, Feyzu’J-Kadir’de (4/208) şöyle demiştir: “Hafız Alâî diyor ki: Gerçek şudur ki, bu hadis uydurma değil, zayıftır.”
[278] bkz. İbnud-Deyba’, Temyiz: s.98,103; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.214; Aclunî, Keşf. 1/526; Hut, Esne’l-Metaîib: s.160. [279] 144 no. ile geçen hadise bakınız. [280] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.218; Aclunî, Keşf: 1/537; Hut, Esne’l-Metalib: s.168 [281] Müellifin el-Mevzûâtü’I-Kübra’âa. (s. 218) naklettiği gibi; Ibn Teymiyye (rh.a)’nin yukarıdaki sözünün devamı şöyledir: “‘Zira Allah Tealâ buyuruyor ki: “Hiç şüphesiz ki Allah, kendisine şirk koşulmasını affetmez. Bunun dışındaki günahları dilediği kimse için affeder. “(Nisa: 116) [282] bkz. Sehavî, Makasıd: s.236; Semhudî, Gammaz: s.72; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.101; Aliyyül-Karî, Kiibra: s.219; Aclunî, Keşf. 1/539; Hut, EsneTMetalib: s.168. [283] bkz. Sehavî, Makasıd: s.240; Semhudî, Gammaz s.72; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s. 102; AliyyüTKarî, Kübra: s.220; Aclunî, Keşf: 1/546; Hut, EsneTMetalib: s.173. [284] bkz. Sehavî, Makasıd: s.240; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.102; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.220; Aclunî, Keşf 1/546; Hut, Esne’bMe-talıb: s.173. [285] bkz. Sehavî, Makasıd s.241; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.103; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.221; Aclunî, İT^f 1/549; Hut, EsneTMe-talik s.174 [286] bkz. Sehavî, Makasıd: s.241; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.103; Aliyyü’1-Karî, J^/Ara: s.221; Aclunî, Keşf 1/550. [287] (Ebu Gudde diyor ki:) “Bu söz, bâtıl olduğu açık bir sözdür. Zira toprak, isyankâr insanı mukaddes kılmaz. Bununla birlikte Mekke’de işlenen kötü amel, diğer yerlerde işlenen kötü a-melden daha çok günaha sebeptir.” [288] bkz. Sehavî, Makasıd: s.242; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.103; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.222; Aclunî, Keşf 1/551; Hut, Esne”-Metalik s.174 [289] bkz. Zehebî, Mizan: 3/193; Münavî, FeyzııTKadîr. 4/149; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.222; Aclunî, Keşf 1/554. [290] Süyûtî el-Gamiu’sSagîr’de bu hadisi; Ukaylî’nin Dun fa, İbn Adiyy’in Kâmil, Hatib’in Cami’kitabında zikrettiklerini belirtmiştir. Münavî Feyzu’l-Kadir’de (4/149) şöyle demiştir: “Ö-mer b. Davud bu hadisi Sinan b. Ebî Sinan’dan senediyle rivayet etmektedir. İbnüTCevzî: “Bunun aslı yoktur. Ömer ve Sınan meçhul ravilerdir. Hadis münker olup mahfuz değildir”, demiştir. Zehebî bu hadisi Mizan3da (3/193) Ömer b. Sinan’ın biyografisinde zikretmiş ve “Üstadı Sinan gibi o da meçhuldür. Hadis münkcrdir. Bu hadisi, sadece Muallâ b. Mcymûıı rivayet etmiştir. O da zayıftır”, demiştir. Veliyyüddin Irakî, bu hadisi Ukaylî’ye nisbet ettikten sonra şöyle demiştir: Senedinde Muallâ b. Meymûn el-Mücaşiî vardır. O zayıftır. Ömer b. Davud ve Sinan meçhul ravilerdir. Hadiste nekâret (güvenilir ravilere aykırılık) bulunmaktadır.” Münavî’nin sözü burada sona ermektedir.(Ebu Gudde diyor ki:) Bu hadis uydurma değilse bile, onun kardeşidir. Feyzu’l-Kadir’de (Ömer), sonundaki vav harfiyle yani (Amr) şeklinde yazılmıştır. Ben onu Mizan’ da geldiği şekliyle tashih ettim. Yine Mizan (3/259) ve Lisanül-Mizan’da (4/363) ikinci bir ravi olarak; “Amr b. Davud: Muallâ b. Meymûn’un üstadıdır…” denilmiştir. Belki de aynı ravinin ismi farklı iki şekildedir. Ya da ikisinden biri tahrif edilmiştir?!.
[291] bkz. Sehavî, Makasıd: s.247; Semhudî, Gammaz: s.74; İhnü’d-Deyba’, Temyiz: s.104; Aliyyü’î-Karî, Kühra: s.224; Ac-lunî, Keşf: 1/563; Hut, EsneTMetalih: s.172. [292] Sehavî’nin el-Makasıdü’1-IIasenedeki (s.247) sözünün devamı şöyledir: “Bu hadisin manası Peygamberimiz (s.a.v)’in; Osman b. Ebi’l-Âs (r.a)’ı Taif Emiri olarak görevlendirdiğinde ona söylediği şu hadiste yer almaktadır: “Ya Osman!.. Namazı hızlı kıldırma. Namazı, cemaat içerisinde en güçsüz olanına göre kıldır. Çünkü aralarında yaşlılar, küçük çocuklar, hastalar, uzak diyardan gelenler ve ihtiyaç sahipleri bulunmaktadır.” Osman b. EbiTAs hakkındaki bu hadisi, Şafiî ve Tirmizî Sünelilerinde rivayet etmiş, Tirmizî bunun hakkında “Hasen-dir”, demiş; İbn Mace de Süneninde (1/316) rivayet etmiştir. Lafız İbn Mace’ye aittir. İbn Huzeyme ve Hakim bu hadisi sahih olarak kabul etmiş, Hakim Müstedrek’ te (1/199; 201) bu hadis hakkında; “Müslim’in şartına uygundur”, demiştir.Bu hadisin benzerini Haris b. Ebî Üsame, Ebu Hureyre’den merfû olarak şu şekilde rivayet etmiştir: “Ey Ebâ Hureyre!.. İmam olduğunda cemaati en güçsüz olanına göre kıyas e^/’Bir başka lafızda ise; “Namaz kıldırırken en güçsüz olan kişiye tâbi ol. Zira aralarında… “denilmiştir.” (Sehavî’nin sözü basit bir i-lâve ile sona ermiştir.)
Müslim (Salaât 183 Şerhu’n-Nevevî: 4/186); Ebu Davud (1/146; Salât 39; Nesaî (2/23 Ezan 32) ve İbn Mace (1/316 İkame 48) bu konuda Osman b. EbiTAs’ın şu hadisini rivayet etmektedir. (Lafız Nesaî’ye aittir.) Peygamberimiz (s.a.v)’e: -Ya RasûlallahL Beni kavmime imam. olarak görevlendir, dedim. Efendimiz (s.a.v):
-“Peki!. Sen onlara imam ol. Namaz kıldırırken en güçsüz kişiye tabi ol”, dedi.
(Namaz kıldırırken, en güçsüz kişiye tabi ol) ifadesi, uzun uzun yapılan kıyam ve kıraet esnasında en güçsüz kimsenin güçsüzlüğünü dikkate al. Sanki sen onun istediği şekilde kıyam ve rüku yapıyormuşsun gibi namazı kıldır. Böylece sanki sen ona uymuş oluyorsun, demektir.
[293] bkz. Sehavî, Makasıd: s.247; Semhudî, Gammaz.- s 75″ Ibmı’d-Deyba’, Temyiz: s. 104; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.235″ Ac-iunı, Keşf: 1/564; Hut, Esne’1-Metalik s 173 [294] bkz. Süyûtî, Leâîî: 1/199; Sehavî, Makasıd: s.248; Semhu-dî, Gammaz a.75; Münavî, FeyzüTKadir. 4/263; Ibnü’d’Deyba1, Temyiz: s.225; İbn Arrak, Tenzih: 1/253; AliyyüTKarî, Kühra: s.235; Aclunî, iTe^f 2/4; Hut, Esne’l-Metalib: s.177; Ka-vukcî, LiVUV: s. 44. [295] Süyûtî’nin Le^7i (1/199) ve İbn Arrak’m Tenzîhü’ş-Şeri-ati’l-Merfûa kitabında (1/253); (Muallîmûküml Sizin öğretmenleriniz) lafzıyla gelmiştir. [296] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.228. [297] Süyûtî, LeâJî: 1/199 [298] bkz. Sehavî, Makasıd: s.251; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.106; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.228; Aclunî, Keş£ 2/10; Hut, Esne’1-Me-taJiks.lll. [299] bkz. Sehavî, Makasıd: s.253; Semhudî, Gammaz: s.76; İbnü’d-Deyba1, Teniyiz: s.107; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.229; Aclunî, -/Te£2? 2/15; Hut, Esne’l-Metalib: s.181; Kavukcî, Lh7ü”:- s.45. [300] bkz. Sehavî, Makasıd: s.253; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s. 107; Aliyyü’1-Karî, jrü’Z^a- s.229; Aclunî, iîTe^ 2/16; Hut, EsneTMe-talib: s.lSl. [301] bkz. Sehavî, Makasıd: s.255; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s. 107; Aliyyü’1-Karî, İTüöra: s.230; Aclunî, ^Te^f 2/17; Hut, Esne’1-Meb: s.178. [302] bkz. Süyûtî, Leâlî: 2/183; Aliyyü’1-Kan, Kübra: s.230; Aclunî, Keşi 2/20. [303] Süyûtî, Leâlî: 2/183 [304] bkz. Sehavî, Makasıd: s.255; İbnü’d’Deyba’, Temyiz: s.107; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.230; Aclunî, Keşf: 2/14, [305] bkz. Alıyyü’1-Karî, Kübra: s.291; Aclunî, İTe^f 2/23. [306] Bu zat, tabiînin meşhurlarından, âbid ve zâbid Mâlik b. Dinar el”Basrî’dir. Enes b. Mâlik, Hasan el-Basrî, İbn Şirin ve başkalarından hadis rivayet etmiştir. Sika -güvenilir- bir râvi-ve âbid idi. Ücretle Mushaf yazıyor ve ondan aldığı ücretle geçimini temin ediyordu. Meyve ve benzeri nefsin hoşuna gidecek yiyeceklerden hiçbir şey yemiyordu. Yoksulluk ve sert hayat şartları içinde yaşamayı tercih edenlerdendi. 127 yılında, bir rivayete göre daha sonra vefat etti. Allah rahmet eylesin. [307] bkz. Sehavî, Makasıd: s.257; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.108; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.231; Aclunî, Keşf: 2/22; Hut, EsneT Metahb: s.\%2. [308] Bu zat, el-Makasıdü’1-Hasene kitabının müellifi olan Se-havî’nin üstadı Hafız İbn Hacer el-Askalânî’dir. [309] bkz. Sehavî, Makasid s.258; Semhudî, Gammaz s.78 İbnü’d-Deyba’, Tfeznjoz: s.109; Aliyyü’1-Karî, iftara: s.232; Aclunî #e#5 2/24; Hut, EsneTMetalib: s.183; Kavukcî, [310] bkz. Gazzalî, İhya: 4/61; Aüyyü’1-Karî, nî, Keşf. 2/37. [311] bkz. Gazzalî, İhya: 4/61 Dip Not 4. [312] bkz. Sehavî, Maknsıd: s.261; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.110 Aliyyü’1-Karî, ^ü^a- s.234; Aclunî, ATe^f 2/30; Hut, Esne’J-Me talih s. 184. [313] bkz. Zehebî, Mizan: 1/356; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.233; Aclunî, Keşf: 2/30. [314] Zehebî, bunu (Bûrî b. Fadl el-Hürmüzî)’nin biyografisinde zikr-etmiş tir. {Mizan: 1/356) [315] bkz. Sehavî, Makasıd: s.261; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.110; Achmî, Keşf: 2/31; Hut, EsneTMetalib: s.184. [316] Hafız Sehavî eTMakasıdü’THasene’de (s.261-262) sahabe ve tabiînden bu manada çeşitli rivayetler nakletmektedir. Söz konusu ifadenin nebevi hadis olduğunu isbat için değil, sadece ihtiva ettiği önemli eğitici ve yönlendirici manalar sebebiyle bu rivayetleri burada zikretmeyi uygun buldum.Hafız Sehavî (r.a) diyor ki: “Bir toplumun küçükleri, yeni bir toplumun büyükleridir”.
Darimî’nin Sünen’inde (1/107) ve Beyhakî’nin MedhaV de rivayetine göre; Şurahbîl b. Sa’d anlatıyor: Hasen b. Ali b. Ebî Talib (r.a) çocuklarım ve kardeş çocuklarım çağırarak şöyle dedi: Çocuklarım!.. Yeğenlerim!.. Siz toplumun küçüklerisiniz, Pekyakında yeni bir toplumun büyükleri olacaksınız. İlim Öğrenin. Sizden kim rivayet edemeyecek olursa -ya da ezberleyemeye-cek olursa- onu yazsın ve evine koysun”.
İbn AbdrTBerr’in Camiu BeyaniTJlm ve Fadlih kitabında (1/82) Ahmed b. Hanbel tarikiyle sonra Muhammed b. Eban tarikiyle rivayetine göre; Hasen b. Ali çocuklarına ve kardeşinin çocuklarına şöyle dedi: “İlim öğrenin. Siz “bugün” toplumun çocuklarısınız Yarın onların büyükleri olacaksınız. Sizden kim ezberleyemeyecek olursa onu yazsın”. (Not: Bu cümledeki “bugün” kelimesi ne el-Makasıdü’1-Hasene. ne de Camiu BeyaniT Ilm ve Fadlih kitabında yer almamaktadır. Bu cümlenin bir sonraki cümle ile irtibatlı olması için bu kelimeyi ilâve ettim. Belki de bu kelime ilk kaynaklardan düşmüş olabilir.) Beyhakî’nin rivayetinde; Abdullah b. Ubeyd b. Umeyr anlatıyor: Burada Kabe’nin arkasında bir halka vardı. Abdullah b. Amr b. Âs tavafa gitti. Tavafını bitirince bu halkaya gitti ve şöyle dedi: “Bana ne oluyor ki, sizin bu gençleri meclisinizden uzaklaştırdığınızı görüyorum. Böyle yapmayın. Gençlere yer açın. Onları yaklaştırın. Onlara hadisi anlatın. Onlar bugün bu toplumun küçükleridir. Pek yakında toplumun büyükleri olacaklardır. Biz de toplumun küçükleri idik, sonra büyükleri olduk.”
Yahya b. Eyyüb, Hişam b. Urve’den rivayet ediyor: Babam -Urve b. Zübeyr- şöyle diyordu: “Biz toplumun küçükleri idik. A-ma bugün büyükleriyiz. Siz de bugün küçüksünüz, ama pek ya-kmda büyük olacaksınız. İlim Öğrenin ki bununla toplumun li-deri olasınız. Size ihtiyaç duysunlar. Allah’a yemin olsun ki, insanlar bana sormaya devam ettiler. Nihayet yaşlandım. Eski bildiklerimi unutmaya başladım.”
Yine İbn AbdiTBerr adı geçen kitabında (2/83) Osman b. Urve kanalıyla babasından naklediyor. Babası Urve çocuklarına şöyle diyordu: “Çocuklarım!.. Bir âlimden en az istifade edenler onun aile halkıdır. Gelin, benden ilim öğrenin. Zira siz yakında toplumun büyükleri olacaksınız. Ben de kendisine pek önem verilmeyen küçük bir çocuktum. Yaşım ilerleyince insanlar bana sorular sormaya başladılar. Bir kişi için en ağır şey, dini hakkında kendisine bir soru sorulduğunda onu bilmemesidir”. Urve’nin sözü basit bir ilâve ile burada sona ermektedir. Hatib Bağdadî, Şeref Ashabi’l-Hadis kitabında (s.65) diyor ki: Bana Hasen b. Ebî Talib haber verdi. Dedi ki: Muhammed b. Abdillah b. Hemmam el-Kûfî’nin şöyle dediğini işittim: Ab dullah b. Süleyman’ın şöyle dediğini işittim. -Humus yakınlarındaki- Mennes tepesinde Müseyyeb b. Vadıh’m şöyle dediğini işittim:
Ibnü’l-Mübarek hadis âlimlerinin çocuklarını ellerinde kalem ve mürekkep ile görünce onların kendisine yaklaşmalarını söyler ve şöyle derdi: “İşte bunlar bu dinin fidanlarıdır. Bize haber verildiğine göre; Allah Rasûlü (s.a.v): şöyle buyurmuştur: “Şüphesiz ki, Allah bu dine sahip çıkan, yeni fidanlar yetiştirmekte, dini onlarla güçlendirmektedir”. Bugün bu çocuklar, sizin küçüklerinizdir. Sizden sonra pek yakında büyük olacaklardır.” Bu sözde geçen hadis, İmam Ahmed’in Müsnedinde (4/200) ve İbn Mace’nin >S’ü/ze/?’inde (1/5) şu lafızla yer almaktadır: “Şüphesiz kif Allah, bu dine sahip çıkan, taatinde kullanacağı yeni fidanlar ye-tiştirmeye devam etmektedir”.
93 nolu hadiste Hz. Ömer (r.a)’in şu sözü geçmişti: “Evlenmeden önce fıkıh öğrenin”.
[317] bkz. Deylemî, Zehru’lFirdevs: 2/146; İbnü’l-Cevzî, Mevzuat 2/292; Sehavî, Makasıd: s.262; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.110; IbnArrak, Tenzih: s.2/245; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.234; Aclunî, Keşf: 2/32; Hut, Eane’lMetalib:’s.184. [318] İbnü’l-Cevzî, Mevzuat 2/292 [319] bkz. Sehavî, Makasıd: s.263; Semhudî, Gammaz, s.79; Îbnü’d-Deyba’, Temyiz s.110; Aliyyül-Karî, Kübra: s.234; Achmî, Keşi. 2/33; Hut, Esne’l-MetaJib: s. 184. [320] Asıl nüshada bu hadisle ilgili hüküm, bir önceki hadisle İlgili hükümle birlikte gelmiştir. Bir önceki hadiste; (176. Hadis: “Yüzükle kılınan namaz, yüzüksüz kılman yetmiş namaza eşittir”. Askalânî’nin dediği gibi, uydurmadır), denilmiştir. -Sarıkla kılınan namazla ilgili 177 nolu- bu hadisin başlı başına uydurma bir hadis olarak uydurma hadisler arasına girmesi i-çin; ben bu hadisi bir önceki hadisten ayırdım. Buna yeni bir rakam verdim ve başına da (Hadis) kelimesini ilâve ettim. [321] bkz. Sehavî, Makasıd: s.263: İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.lll; Aliy-yül-Karî, Kübra: s.234; Aclunî, Keşf. 2/33. [322] Bu hadis, el-Makasıdü’1-Hasene’ de (s.263) buradaki lafızdan biraz farklı olarak ama çok bozuk bir ifade ile mevcuttur. Bu hadis, bu haliyle el-Makasıdü!l-Hasene’ de olduğu gibi; biri İbn Ömer, diğer Enes’den rivayet edilen iki hadisin bir araya getirilmiş şeklidir. [323] Bu zat, Hafız Sehavî’nin talebesi olan Şihabuddin Ahmcd b. Muhammed b. Abdisselâm el-Menûfî el-Mısrî’dir. Üstadının kitabı olan el-Makasıdü’1’HasenSyi özetlemiş ve buna ed-Dürretül-Lâmia fi Beyan Kesir Mine’1-Ehadisiş-Şaia adım vermiştir. Menûfî, 931 yılında vefat etmiştir. (Keşfü’z-Zunûn: 2/1780) [324] bkz. Sehavî, Makasıd: s.266; Aliyyül-Karî, Kübra: s.235; Aclunî, Keşf: 2/37. [325] bkz. Aliyyül-Karî, Kübra: s.236; Aclunî, Keşf: 2/35. [326] Yani gündüz namazlarında imam cehren okumaz. [327] bkz. Zeylaî, Nasbü’r-Râye: 2/1; Sehavî, Makasıd: s.265; Semhudî, Gammaz: s.81; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.lll: Aliyyül-Karî, Kübra: s.236; Aclunî, Keşf. 2/36; Hut, Esne’l-Metalib: s.184; Kavukcî, Lü’îiV: s.48. [328] Hafız Zeylaî, bunu Nasbüi-fîâye’de (2/1-2) Nevevî’den nakledip kabul etmiş ve şöyle demiştir: Bu Mücahid ve Ebu Ubeyde b. Abdillah b. Mes’ud’un sözüdür. Her ikisi de Tabiînin Zeylaî, Abdürrezzak’m Musannef inden naklettiği senediyle bu sözü bu iki zâta nisbet etmiştir. [329] Müellif, bu ifadesiyle kitabın sonunda 463 ve 464 no.lu paragraflarda zikrettiği şu batıl (asılsız) namazları kast etmektedir: “Cuma günü her rekatta on ihlas okunarak kılınacak on iki rekatlı nafile namaz ile hafta içinde her gün kılınacak nafile namazlar hakkında hiçbir şey sahih değildir, batıldır, aslı yoktur… Aynı şekilde her rekatında on beş defa -bir rivayette elli defa- (İza Zülzilet) okunarak kılınacak iki rekatlı nafile namaz; Cuma günleri kılınacak iki, dört, sekiz ve on iki rekatlı nafile namaz ile; Cuma namazından önce her rekatında elli defa ihlas okunarak kılınacak dört rekat nafile namazın da aslı yoktur. Aynı şekilde Aşûra Namazı, Regaıb Namazı da ittifakla uydurmadır. Yine Receb Geceleri Namazı, Receb ayının yirmi yedinci gecesi namazı, Şabanın on beşinci gecesi her rekatta on ihlas <r kunarak kılınacak yüz rekatlı namazın da aslı yoktur. Bu namazların Kutü’î-Kulûb ve İhya’da ya da Sa’lebî’nin Tefsirinde zikredilmesine aldanma”. [330] bkz. Sehavî, Makasıd: s.269; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.113; AliyyüTKarî, Kübra: s.238; Aclunî, Keşf: 2/44; Hut, Bsne’l-Metalib: s. 189. [331] Zehebî, Ibei}de (1/399) diyor ki: Bu zat, Rabbani zahid ve Önder Ebu Nasr, Bişr b. Haris el-Mervezî’dir. Bişr el’Hafî diye meşhurdur. Hammad b. Zeyd, İbrahim b. Sa’d ve bunların tabakasında olan muhaddislerden hadis dinledi. Önce ilme önem verdi. Sonra kendi meşrebine yöneldi ve kitaplarını gömdü. Az hadis rivayet etti. Fıkıh’da Süfyan es-Sevrî mezhebindeydi. Alimler onun menakıbı ve kerametleri hakkında eserler yazdılar. 75 yaşında iken Bağdat’ta vefat etti. Allah Tealâ rahmet eylesin. Talebesi İbrahim el-Harbî diyor ki: Bağdat, Bişr el-Hâ-fî’den daha kâmil akla sahip olan ve dilini ondan daha iyi koruyan bir başka birini yetiştirmedi. Onun bir müslümanın gıybetini yaptığı duyulmadı. Sanki onun saçının, sakalının her telinde bir zekâ harikası vardı. Onun aklı, Bağdat halkına dağıtıl-saydı hepsi üstün zekâlı insanlar olurlar, yine de onun aklından bir şey eksilmezdi. [332] bkz. Sehavî, Makasıd: s.269; Semhudî, Gammaz: s.83; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.113; AliyyüTKarî, Kübra: s.239; Aclunî, Keşf: 2/45; Hut, Esne’l-Metalib: a.190; Kavukcî, Lü’lü’: s.83. [333] bkz. Sehavî, Makasıd: s.269; Semhudî, Gammaz: s.83; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.113; AliyyüTKarî, Kübra: s.240; Aclunî, Keşf: 2/46; Hut, Esne’l-Mctalib: s.189. [334] Bu söz, Aclûnî’nin Keşfül-ffafa’&a (2/36) dediği gibi; ya bir atasözü ya da şiirden bir mısradır. Kanaatimce, belki de şairin şu ifadesinden alınmıştır:“Düşman olma, bir kişi sebebiyle bir aile halkına, Zira iki zayıf bir güçlüyü yener.”
[335] bkz. İbnü’d-Deyba’, Temyiz-8.114; Aclunî, Keşf 2/49. [336] bkz. Sehavî, Makasıd: s.273; İbnü’d-Deyba’, Temyiz-‘s.115; Alıyyü’1-Karî, Kübra s.241; Aclunî, Keşf: 2/52; Hut, Ssne’J-Metaiib: s. 193. [337] Namazda ön saftaki mü’minin sırtı, sütre yerine geçer. [338] bkz. Sehavî, Makasıd: s.280; Semhudî, Gammaz s.87; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.118; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.243; Aclunî, Koş£ 2/69. [339] bkz. Sehavî, Makasıd: s.282; Semhudî, Gammaz- s.88; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s. 119; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.245; Aclunî, Keş£ 2/72; Hut, Esne’l-Metalib: s.198. (Not Ahmak dostun olacağına akıllı düşmanın olsun”, atasözü aynı manadadır.) (Çev.) [340] bkz. Sehavî, Makasıd: s.282; Semhudî, Gammaz: s.88; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.119; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.244; Aclunî, Keşf: 2/72. [341] Sehavî’nin el-Makasıdü’1 -Hasene’deki (s.282) ifadesinin devamı şöyledir: “Bunu hadis olarak görmedim. Ancak Beyha-kı’nin Şüabü’1-Jman kitabında ve başka kaynaklarda (Düşman-hk ailededir) yerine (Düşmanlık akrabalıktadır) lafzıyla; Bişr b. Haris el-Hâfî’in sözü olarak rivayet edilmiştir. Bişr b. Haris el-Hâfî’nin biyografisi 181. hadisin dipnotunda geçmiştir. [342] Yani karşısına çıkacağı veya çatışacağı rakibi demektir. [343] bkz. İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.120; Aliyyül-Karî, Kübra: s.245; Aclunî, Keşf. 2/73. [344] bkz, Sehavî, Makasıd: s.283; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.120; Alıyyül-Karî, Kübra: s.245; Aclunî, Keş£ 2/76; Hadisin bir başka lafzı: “Özrü günahından daha çirkindir”, şeklindedir [345] Bu söz, atasözlerindendir. [346] bkz. İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s. 120; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.245; Aclunî, Keşf: 2/75. [347] bkz. Aliyyül-Karî, Kübra: s.246; Aclunî, Keşf: 2/75. [348] bkz. Sehavî, Makasıd: s.285; İbnü’d-Deyba7, Temyiz: s.121; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.246; Aclunî, Keşf: 2/78; Hut, Esne’l-MetaJib.-s.199. [349] bkz. Sehavî, Makasıd: s.289; Semhudî, Gammaz: s.92; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.122; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.248; Aclunî, Keşf 2/89; Hut, Esne’İMetalib: s.202; Kavukcî, Xa’7ri; s.51. [350] bkz. Sehavî, Makasıd: s.286; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.121; Aliyyü’1-Karî, ^TüAra- 246; Aclunî, Keşf: 2/82; Hut, Esne’İMetalib: s.206. [351] Bu söz, Sûfiyye’nin sözlerindendir. [352] bkz. Sehavî, Makasıd: s.286; Semhudî, Gammaz: s.89; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.121; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.247; Aclunî, ^ 2/83; [353] bkz. Tıybî, el-Hulâsa £t Ma’rifeti’lHadis, s.85; Aliyyü’l-Karî, Kübra: s.247; Acİunî, Keş£ 2/89. [354] Tıybî, el-Hulâsa fî Ma’rifeti’l-Hadis: s, 85 [355] Süyûtî, Zeylü’l-Mevzûât s. 44 [356] bkz. Tıybî, el’Hulâsa fî Ma ‘rtfetiTHadis: s. 85; AliyyüT Karî, Kübra: s.247; Aclunî, Aclunî, Keş£ 2/89. [357] bkz. Sehavî, Makasıd: s.288; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.247; Aclunî, Keşf: 2/87. [358] bkz. Sehavî, Makasıd: s.288; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.122; Aliyyül-Karî, Kübra: s.247; Aclunî, Keş£ 2/87; Hut, Esne’1-Me-talib: s.208. [359] bkz. Sehavî, Makasıd: s.288; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.122; AHyyü’1-Karî, Kübra: s.247; Aclunî, Keşf: 2/87. [360] bkz. Sehavî, Makasıd: s.290; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s. 123; Aliyyü’1-Karî, i^ra: s.248; Aclunî, iTe^f 2/92. [361] bkz. Süyutî, Leâlî: 1/131; İbn Arrak, Tenzih: 1/136; Müna-vî, Feyzu’l-Kadir 1/425; Sehavî, Makasıd: s.290; Aliyyü’1-Karî, üTüiuts: s.248; Hut, Esne’l-Metalib: s.47. [362] bkz. İbn Teymiyye, Mecmû’uTFetâvâ: 18/127; Sehavî, Makasıd: s.292; İbnü’d-Deyba1, Temyiz, s.124; Aliyyü’1-Karî, İT^ra: s.248; Aclunî, Ae^ 2/95; Hut, Esne’l-Metalib: s.208. [363] Bunu Peygamberimiz (s.a.v)’in, üzüm yerken Selman el” Farisî’ye söylediği iddia edilmiştir. İbn Teymiyye (r.a) bu hadisi Mecmû’ul-Fetâvâ’da (18/127) zikretmiş ve “Bu bâtıl bir sözdür”, demiştir. [364] bkz. Sehavî, Makasıd: s.292; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.125; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.249; Aclunî, Keş£ 2/91; Esne’l-Metalib: s.205. [365] Bu zat, Süfyan b. Uyeyne Ebu Muhammed el’Hilâlî el-Kûfî el”Mekkî’dir. Hicaz halkının üstadı olup meşhur âlimlerdendir. Tabiînden 87 zata erişmiştir. İmam Şafiî onun hakkında: ibn Uyeyne’deki ilim zenginliğini-hiç kimsede görmedim, demiştir. Yine İmam Şafiî: Malik ve İbn Uyeyne olmasaydı Hicaz ehlinin ilmi kaybolurdu, demiştir. Ahmed b. Hanbel ise: Fakihler arasında Kur’an ve Sünneti ondan daha iyi bileni görmedim, demiştir. Hasen b. Imran anlatıyor: Süfyan b. Uyeyne, son haccmda Müzdelife’de iken bana: Bu makamda yetmiş defa vakfe yaptım. Her sene: AllahımL Bu makamdaki vakfemi son vakfe eyleme, diye dua ettim. Şimdi ben Allah’dan bundan daha fazlasını istemeye hâyâ ediyorum, dedi. Hacdan döndüğünde yeni giren yılda vefat etti. İbn Uyeyne, 198 yılı Recep ayında 91 yaşında vefat etti. Allah rahmet eylesin. [366] bkz. Meydanî, Mecmeul Emsal: 2/10; Aliyyü’l-Karî, Kübra s.249; Humud et-Tüveycerî, Faslül-Hitab ü’r-Redd alâ Ebî Türab: s.69-90 [367] “Zina” kelimesinin hemze ile yazılması bir lügat vechidir. Kamus müellifi diyor ki: (Zenâ-yeznrzinen Ve zina): Gayri meşru ilişki kurdu, demektir. Meydanî’nin Mecmau’lEmsal kitabında (2/10) zikrettiği gibi ‘Müzik zinanın nağmesidir”, şeklinde bir rivayet bulunmaktadır. “Zinanın nağmesi” ifadesiyle zinaya çağırır, zinayı özendirir ve kamçılar demektir. Bu söz, Humud et-Tüveycerî’nin müzik aletlerinin mubah olduğunu iddia eden Ebî Türab’a cevap olarak yazdığı’Taslül-Hitab fi’r-Redd alâ Ebî Türab” &d\ı eserinde (s.69-90) belirtildiği gibi; Abdullah b. Mes’ud (r.a), şair Hutay e, Süleyman b. Abdilmelik el-Ümevî, Yezid b. Velid b. Adilmelik ve Fudayl b. İyad’dan nakledilmiştir. Gerçekler pek çok kimse tarafından ifade edilmektedir. Genellikle lafızlar ya aynı ya da benzer olmaktadır. Bu mana, Peygamberlik lisanında üstün beliğ bir ifade ile yer almaktadır. Sahih-i Buharîde Kitabu’l-Eşribe 6 no.lu “İçkinin ismini değiştirerek onu haram kılan kimseler hakkında gelen hadisler” babandaki {Fethu’1-Barî: 10/51 Hadis No: 5590) hadiste; Abdurrahman b. Ganm el-Eş’arî diyor ki: Ebu Malik el-Eş’arî vallahi bana yalan söylemedi. O Peygamberimiz (s.a.v)’-den şunu işittiğini söyledi: ‘Yemin olsun ki, ümmetimden; zina, ipek, içki ve çalgı aletlerini helâl sayan birtakım kimseler olacaktır”.Bu hadiste Peygamberimiz (s.a.v), bu haramlar arasında sıkı bir ilişkinin bulunduğunu açıklamaktadır. Zira bunlardan her biri diğerini davet etmektedir. Zina, içki içmenin helâl görülmesine ve müzik âletlerini kullanmanın helâl sayılmasına sebep olduğu gibi; erkeklerin ipek elbise ile süslenmelerine de sebep olmaktadır. Halbuki ipek erkeklere haramdır. Müzikle fazla meşgul olanların gönüllerindeki büyük fesad artmakta, buna daldıkları zaman fesad alevi tutuşmaktadır. Allah’tan bizleri fesaddan uzak kılmasını ve iyilik vermesini niyaz ederiz.
[368] bkz. Aliyyü’l-Kari Kübra: s.251; Aclunî, Keşf 2/106. [369] Bu zat, Harem ve Hicaz ehlinin üstadı, zahid bir şahsiyet olan Fudayl b. Iyad Ebu Ali et-Temîmî el-Merve%i el-Horasâ-nî’dir. Hadis rivayet etmiş, kendisinden hadis rivayet edilmiştir. Bu-harî, Müslim, Ebu Davud. Nesaî ve Tirmizî kitaplarında onun hadislerini nakletmişlerdir. Hafız İbn Hacer Tehzihü’t-Tehzib’de (8/294-297) onun geniş biyografisini vermiştir. İbn Hacer burada şöyle demektedir: İbnü’l-Mübarek diyor ki: Bana göre bugün dünya üzerinde Fudayl’den daha üstün bir kimse kalmamıştır. Yine İbnü’l-Mübarek: O’na baktığımda üzüntüm yenileniyor, nefsime kızıyordum, dedi ve ağladı. Halife Harun er-Reşid: Alimler içerisinde İmam Malik’den daha heybetlisini, Pudayl’den daha çok vera’ sahibi olanı görmedim, demiştir. Şerik: Fudayl, kendi zamanında yaşayanlar için hüccettir, demiştir. Fudayl b. Iyad, Mekke’de 187 yılında vefat etti. Allah rahmet eylesin. [370] biz. Sehavî, Makasıd: s.298; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.128; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.251; Aclunî, Keş£ 2/106; Hut, Esne’l-Metalib: s.216, [371] Müellif Aliyyü’1-Karî cl-Mevzûâtü’1-Kübrâda şöyle demiştir. Zerkeşî bu hadisi Beyhakî’nin Şüafda rivayet ettiğini ifade etmiş, Süyûtî ise burna tenkid ederek ed-Düreru’bMüntesırâ’da bu hadisin Şüabfa. bulunmadığını, Şüabda bulunan hadisin “FatihatüTKitab hei- derde şifadır”, şeklinde olduğunu, Beyhakî’nin bu son rivayeti Abdullah b. Cabir el-Beyazî hadisi olarak tahric ettiğini söylemiştir. Ebu’ş-Şeyh ibn Hayyan’m Kıta-bu’sSevab’mda ise Atâ’nm şu sözü yer almaktadır: Bir ihtiyacın varsa Fatihatü’l-Kitab’ı oku, Allah’ın izniyle ihtiyacın görülsün . insanların ihtiyaçlarının görülmesi için ve önemli arzula-rının gerçekleşmesi için Fatiha okumayı alışkanlık haline getirmelerinin aslı bu olmalıdır.”Kur’ân ile tedavi olm^ konusunda gelen hadisler hakkında bilgi sahibi olmak için Rıdvan Muhammed Rıdvan’ın FezâilüT Kur’ân ve Abdullah b . Sıddîk el-Gumarî’nin KemalüTİman fi’t-Tedavibi’1-Kur’ân adlı eserlerine bakılabilir.
[372] bkz. Sehavî, Makasıd s.298; Semhudî, Gammaz: s.65; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.128; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.252; Aclunî, Keşi 2/108; Hut, EsneTMetalib: s.213; Kavukta, LiVUV: s.54 [373] bkz. İbn Hacer, Tebyînü’l-Aceb: s.14; Sehavî, Makasıd: s.299; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.128; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.254; Aclunî, Keşi 2/110; Hut, Esne’bMetalib: s.214. [374] bkz. Sehavî, Makasıd: s.300; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s. 129; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.254; Aclunî, Keş£ 2/113; Hut, Esne’l–Metalik a.217. [375] bkz. Sehavî, Makasıd: s.300; Semlıudî, Gammaz s.95; Îbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.129; Aliyyü’1-Kari, Kübra: s.254; Aclunî, Keşf: 2/114; Hut, Esne’l-Metalib: s.215; Kavukcî, iüî?ü* s.55. [376] bkz. Sehavî, Makasıd: s.300; Semhudî, Gammaz: s.96; İb-nü’d-Deyba’, Temyiz: s.129; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.254; Aclunî, ÜTesf 2/114; Hut, Esne’l-Metalib: s.215. [377] bkz. Sehavî, Makasıd: s.301; Semhudî, Gammaz s.96; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.130; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.255; Aclunî, f 2/115; Hut, Esne’l-Metalib: s.216; Kavukcî, L«’A;; s.55. [378] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.256; Aclunî, Keşf 2/128; Hut, Esne’l-Metalib: s.220. [379] bkz. Sehavî, Makasıd: s.303; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.132; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.256; Aclunî, Keşf 2/120; Hut, Esne’î-Metaiib: s.220. [380] bkz. İbnü’l-Cevzî, el-Mevzûat: 1/107; Sehavî, Makasıd: s.304; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.132; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.257; Aclunî, Keşf: 2/122; Hut, Esne’l-Metalik s.226. [381] İbnü’l-Cevzî, el-Mevzûat: 1/107-109 [382] (Kul) kelimesiyle başlayan sûreler (Kalâkıl Sûreleri) dört tane olup Kâfirûn, İhlas ve Muavvizeteyn Sûreleridir. [383] bkz. Sehavî, Makasıd: s.305; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.132; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.257; Aclunî, Keşf: 2/125; Hut, Esne’l-Metalib: s.221. [384] Aliyyü’l-Karî’nin el-Mevzûatü’1-Kübrâ kitabında da Seha-vî’nin ifadesi bu şekildedir. Sehavî’nin el-Makasıdü’J-Hasene kitabmdaki (s.305) ifadesi ise “Ben bunu hadis olarak bilmiyorum”, şeklindedir. Aradaki fark basittir. [385] bkz. Sehavî, Makasıd: s.306; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.134; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.257; Aclunî, Keşf: 2/125; Hut, Esne’l-Metalib: s.221. [386] Yani Sehavî’nin üstadı Hafız İbn Hacer kastedilmektedir. [387] bkz. İbn Abdi’1-Berr, Behcetü’l-Mecalis: 1/73; İbnü’l-Hümam, Fethu’l-Kadîr 1/415; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.258. [388] İbnü’l-Hümam, Fethu’l-Kadîr (Hidaye Şerhi): 1/415; İbn Abdi’1-Berr Behcetü’l-Mecalis kitabında (1/73) bu kıssayı riva-yetleriyle birlikte zikretmektedir. [389] Görüldüğü gibi bu ifadede Peygamberimiz (s.a.v)’e hiçbir şey nisbet edilmemiştir. Hiç kimse de bunu hadis olarak Peygamberimiz (s.a.v)’e nisbet etmemiştir. Bu sebeple olmalı ki, Aclûnî bu haberi Keşfü’l- Hafa kitabına almamıştır. [390] bkz. Süyûtî, Zeylii’l-Mevzuat s.203; Sehavî, Makasıd: s,308; Semhudî, Gammaz: s.99; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.133; İbn Arrak, Tenzih: 1/148; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.258; Aclunî, Keşf. 2/129;Hut, Esne’l-Metalik s.227. [391] Süyûtî, Zeylü’l-Mevzuat s.203 [392] bkz. Gazzalî, İhya: 1/31; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.259. [393][393] Gazzalî, İhyau Ulûmi’d-Din: (1/31) Kitabü’1-İlim, Zemmedilen İlimin Kötülüğü Babı. [394] bkz. Süyûtî: Zeylü’i-Mevzûât: s.203; Sehavî, Makasıd: s.311; İbnü’d’Deyba’, Temyiz: s. 135; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.260; Hut, Esne’hMetalib: s.229. [395] Bunu Ebu Nuaym Hılye’de Ömer b. Abdülaziz’den rivayet etmiştir. [396] Yanı sahihtir. Buharı Sahih’inAe {FethuTBari: 6/205-206) Bed’ül-Halk kitabının başında “Mahlûkatı ilk defa yaratan sonra onları tekrar diriltecek olan O’dur, âyeti hakkında gelen hadisler” babında ve Kitabü’t-Tevhid’de 32 nolu “O’nun arşı suyun üzerinde idi” babında (13/345-347) şöyle rivayet etmektedir (Rivayetleri topluca zikrediyorum): Imran b. Husayn (r.a) anlatıyor: Peygamberimiz (s.a.v)’m huzuruna girdim. Devemi kapıya bağladım. Ona Temimoğullarmdan bir grup gelmişdi.Allah Rasûlü (s.a.v):
-Müjdeyi kabul edin (size müjdeler olsun) Ey Temimoğulları!.. buyurdu. Onlar da:
-Bize müjde verdin. O halde ikramda bulun, dediler. Efendimiz (s.a.v)’in yüzünün rengi değişti. O sırada Yemen!den bazı kimseler geldiler. Allah Rasûlü (s.a.v):
-Temimoğııllarmm kabul etmediği müjdeyi siz kabul edin (size müjdeler olsun) Ey Yemenliler!., buyurdu. Yemenliler: -Müjdeyi kabul ettik Ya Rasûlallah!.. dediler. Biz din hakkında ilim sahibi olmak ve bu yaradılışın başlangıcı nasıldı? diye sana sormak için geldik, dediler.
Peygamberimiz (s.a.v) ilk insan yaradılışı ve Arş hakkında konuşmaya başladı. Şöyle buyurdu: “Allah vardı. O’ndan başka hiçbir şey yoktu. (Bir rivayette: Ondan önce hiç bir şey yoktu. Bir başka rivayette: O’nun dışında hiçbir şey yoktu. Bir başka rivayette: O’nunla birlikte hiçbir şey yoktu.” Bu son iki rivayet FethuT Barîden alınmıştır: (6/206) O’nun arşı suyun üzerinde idi. Zikirde heı’ şeyiyazmış tu: Gökleri ve yeryüzün ü yara tmıştır… İmran b. Husayn devamla diyor ki: Sonra biri bana geldi ve Ey Imran!.. Devene yetiş!.. Deve gidiyor, dedi. Ben de deveyi aramak için hızla gittim. Bir de ne göreyim deve ile aramıza serap girdi. Yemin ederim ki, keşke deve gitsin diye bıraksaydım da oradan kalkmasaydım diye arzu ettim.
Hafız İbn Hacer (rh.a) Fethu’lSarı’de (6/206-207; 13/346) şöyle demiştir: Peygamberimiz (s.a.v)’in; “Allah vardı. O’ndan başka hiçbir şey yoktu”, ifadesindeki Kâne (vardı) manası Allah için kullanıldığında geçmiş zaman manasından ayrılır, ezelî manadan haber verir.”Zikirde hor şeyi yazmıştır” ise zikirde yani Levlvi Mahfuz’da her şeyi takdir etmiştir, demektir. Peygamberimiz (s.a.v)’in; “Allah vardı. Ondun başka hiçbir şey yoktu”, ifadesi bu âlemin hadis (sonradan var edilen bir âlem) olduğuna delil olarak kabul edilmiştir. Zira “Ondan başka hiçbir şey yoktu”, ifadesi bu konuda gayet açıktır. Zira Allah dışındaki her şey daha önce mevcut değildi. Ama sonrada var edildiler. Peygamberimiz (s.a.v)’in; “O’nun arşı suyun üzerinde idi”, ifadesi su ve arşın yer ve göklerden önce yaratılmış olduklarına işaret etmektedir. İmam Ahmed ve “sahihtir” diyerek Tirmizî, Ebu Rezîn el-Ukaylî’den merfû olarak; “Su, arşdan önce yaratılmıştır”, hadisini tahric etmiştir. Süddî deTefsiı!ixide farklı senedlerle: “Allah yarattıklarından hiçbir şeyi sudan önce ya-t’atmamıştır”, rivayetini nakletmektedir.
İmam Ahmed ve “sahihtir” diyerek Tirmizî’nin Ubade b. S amit’ (r.a)den merfû olarak rivayet ettiği: “Allah’ın ilk yarattığı şey kalemdir. Sonra: Yaz, buyurdu. Kalem, kıyamet gününe kadar olacak her şeyi yazdı.” Bu hadis ile önce suyun sonra arşın yaratılması şeklindeki bir önceki hadis şu şekilde birleştirilmektedir. Kalemin önceliği su ve arş dışındakilere nisbetJedir ya da kalemden çıkan şeye nisbetlcdir. Yani kaleme: İlk yaratılan şeyi yaz, denilmiştir.
“Allah’ın ilk yarattığı şey akıldır” hadisine gelince; bunun sabit olan yani delil olarak kabul edilebilecek sahih bir tariki bulunmamaktadır. Sabit olduğu takdir edilecek olursa şu son takdir onun açıklaması olmaktadır. En iyisini bilen Allah’dır. Hafız Ibn Hacer’in sözü burada sona ermektedir.
[397] bkz. Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.261. [398] Müellif, el-Mevzûâtü’1-Kübra’da şu cümleyi ilâve etmiştir: “Bu söz, Vahdet-i Vücud ehlinin iftiralarına benzemektedir.” [399] bkz. Sehavî, Makasıd: s.316; Semhudî, Gammaz: s.100; İb-nü’d-Deyba’, Temyiz: s. 136; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.263; Achr nî, Keşf. 2/144; Hut, EsneTMetalib: s.245 [400] bkz. Sehavî, Makasıd s.319; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.137; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.265; Aclunî, Keşf: 2/149; Hut, Esne’k Metalik s.238. [401] bkz. Sehavî, Makasıd a.319; İbnü’d-Deyba’, Temyiz: s.137; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.263; Aclunî, Keşf 2/149; Hut, Esne’l-Mctalib: s.245. [402] bkz. Sehavî, Makasıd s.320; İbnü’d-Deyba’, Temyiz s.137; Aliyyü’1-Karî, Kübra: s.264; Aclunî, Keşf. 2/150; Hut, EsneT Metalib: s.245. [403] Sehavî’nin el’MakasıdüTHasene kitabındaki (s.320) sözünün devamı şöyledir: “Evet, Besmele çekmek, önünden yemek, sofrada taze hurma ve benzeri çeşitli meyveler olduğunda meyveleri alıp alıp bırakmak, hurma çekirdeklerini hurma yemeyen kimsenin önüne koymamak gibi çoğu zaman mutlaka sözlü olarak nakledilen yeme âdabım öğretmekle ilgili hadisler gelmiştir. Misafiri yemeğe teşvik etmek gibi misafire sıcak davranma konuları buna ilâve edilebilir. Hakim’in Menakıbü’ş’ Şafiî kitabının sonlarında imam Şafiî’nin; “Yemek esnasındaki âdabdan biri, az konuşmaktır”, sözü de yer almaktadır.” Sehavî’nin sözü burada sona ermektedir.Abdülfettah -Ebu Gudde- diyor ki: Buhari ve1 Müslim’in Sa-Aitlerinde ve diğer kaynaklarda Ebu Hureyre’den rivayete göre; Peygamberimiz (s.a.v) ashabından birinin yemeğine davetli idi. Ona but takdim edildi. Ondan bir parça aldı. Sonra onlara uzun Şefaat hadisini anlattı. Kuşkusuz bu hadis, sofrada ve yemekte konuşulan bir hadistir. Bir kısmım arz edelim: Buharı, Sahih’inde (6/346) Ehadîsü’l-Enbıya Kitabında “Nuh’u kavmine elçi olarak gönderdik”, (Hud: 25) âyeti ile ilgili 3 nolubabda ayrıca Kitabü’t-Tefsir’de “Onlar Nuh’la beraber gemiye bindirdiğimiz kimselerin zürriyetleridir. O çok şükreden bir kuldu”, (İsra: 3) âyetinin tefsiri konulu 5. babda (8/300) ve yine KitabüTİman’da Şefaatin isbatı ve Tevhid ehlinin Cehen-nem’den çıkarılması babının sonlarında (3/65,69-70) Şefaat hadisini şu lafızla rivayet etmektedir:
Ebu Hureyre (r.a) rivayet ediyor: Bir davette Peygamberimiz (s.a.v) ile beraberdik. Kendisine but takdim edildi. But yemekten hoşlanırdı. Ondan bir parça kopardı ve şöyle buyurdu: “Ben kıyamet gününde insanların efendisıyim. Bu nedendir, bilir misiniz? Allah ilkleri-sonlan bütün insanları bir meydanda toplayacak…”
Müslim’in lafzı ise şöyledir: Ebu Hureyre (r.a) rivayet ediyor: Allah Rasûlü’nün önüne tirit ve et dolu bir tabak konuldu. Butu eline aldı. Koyun etinin en çok bu tarafını severdi. Ondan bir parça kopardı ve: “Ben kıyamet gününde insanların efendi-siyim, dedi. Sonra da ashabının soru sormadıkların görünce; —”Bu nasıl olacak, diye sormayacak mısınız? dedi. Ashab: -“Bu nasıl olacak ya Rasûlallah? diye sordular. Efendimiz (s.a.v): -“insanlar Allah’ın huzurunda toplanacaklar.”diyerek sözlerine başladı ve devam etti. Bu, iki sayfayaı bulan uzun bir hadis olup, yemek esnasında zikredilmiştir. Dolayısıyla yemek esnasında konuşma meşrudur.