Tevessülün çeşitlerini ve bunlarla ilgili görüşleri böylece özetlemek mümkündür:
Sözlükte “bir aracı vasıtasıyla maddî veya mânevî derecesi yüksek birine yaklaşmayı arzu etmek; iyi amellerle Allah’a yaklaşmayı ummak” anlamındaki vesl kökünden türeyen bir isimdir.
1.
Allah’ın zâtı, isimleri ve sıfatlarıyla tevessül.
Kur’an’da Allah’a en güzel isimleriyle dua edilmesi ve O’nun övülüp yüceltilmesi emredilmiş (el-A‘râf 7/180; Kaf 50/ 39-40), Hz. Peygamber dualarında Allah’ın kendi zâtına verdiği isimlerle O’na niyazda bulunup ve ashabına da bunu öğretmiştir (Müsned, I, 391, 452; Tirmizî, “Da.avât”, 92) Bu tür tevessülün bid‘at sayılmadığı hususunda ittifak vardır. (M. Nesîb er-Rifâî, s. 25-51; Himyerî, s. 39)
2.
Hz. Peygamber’le tevessül. Bütün âlimler Hz.Peygamber’le tevessülde bulunmayı câiz görmüştür.
a-Peygamber hayattayken caizdir.Peygamber a.s bu dünyadan hicret edince ona tevessül caiz değildir.Bu görüşte olanlar İbn Teymiyye, Muhammed Abduh, M. Reşîd Rızâ gibi selefilerdir ki bu görüş zayıftır.
b-Hz.Peygamber hayatta olsun veya olmasın onunla tevessül her zaman caizdir.Kuvvetli görüş budur.İbn Teymiyye’ye dek kimse buna muhalefet etmemiştir.Bu konuda dört mezhebin icma’ı vardır.Bunu hem Mısır eski Müftüsü Prof.Dr.Ali Cuma’dan hem de Seyyid Muhammed Alevi Maliki’nin ağzından dinledik.
3.
Amel-i sâlihle tevessül.Bu tür tevessülün caiz olduğuna icma vardır. (Âlûsî, VI, 127; M. Nesîb er-Rifâî, s. 111-134) Ayetler bu nevi tevessüle işaret (Fatiha,5-6;Ali İmran,193-194) ederken hadisler çok daha açıktır: ‘’Birinci şahıs şöyle der: “Benim yaşlı ebeveynim vardı. Ben onları çok kollar, akşam olunca onlardan önce ne ailemden ne de hayvanlarımdan hiçbirine yedirip içirmezdim. Bir gün ağaç arama işi beni uzaklara attı. Eve döndüğümde ikisi de uyumuştu. Onlar için sütlerini sağdım. Hâlâ uyumakta idiler.Onları uyandırmaya da kıyamadım. Geciktiğim için çocuklar ayaklarımın arasında kıvranıyorlardı. Ben ise süt kapları elimde, onların uyanmalarını bekliyordum. Derken şafak söktü.Uyandılar ve karınlarını doyurdum. Allahım! Şayet bunu Senin rızan için yapmışsam, yolumuzu kapayan şu taştan bizi kurtar!” Taş bir miktar açılır ama çıkacakları kadar değildir.
İkinci şahıs ise, “Allahım! Amcamın bir kızı vardı. Onu herkesten çok seviyordum. Ondan kâm almak istedim ama bana hiç yüz vermedi. Fakat, bir kıtlık senesinde elime düştü. Ona kendini teslim etmesi mukabilinde yüz yirmi dinar verdim, mecburen kabul etti. Ne var ki arzuma nail olacağım sırada, “Allah’tan kork da iffetime dokunma!” dedi. Ben de, o söz üzerine, insanlar arasında en çok sevdiğim kimse olduğu halde onu bıraktım, verdiğim parayı da geri almadım. Allahım eğer bunu Senin rızan için yapmışsam, bizi bu sıkıntıdan kurtar!” diyerek iffetini muhafaza edişini makbul bir amel olarak Allah’a arz eder.
Üçüncü şahıs ise, şöyle dua eder: “Rabbim, yanımda bir işçi çalıştırdım. Diğer işçilerin ücretini verdiğim gibi, onun ücretini de ödemek istedim. Halbuki o, teklif ettiğim ücreti azımsadı ve ‘Ben bunu almam’ deyip gitti. Onunla bir koyuna anlaşmıştık. O gidince ben de koyunun ayrı üremesine zemin hazırladım. Seneler geçti ve bu bir tek koyun büyük bir sürü hâline geldi. Derken, bir gün bu adam kapımı çaldı ve benden hakkını istedi. Ben de o sürüyü göstererek, ‘İşte bunlar senin hakkındır’ dedim. ‘Ben fakir bir insanım, benimle alay etme!’ deyince; ‘Vallâhi, alay etmiyorum, alıp da götürmediğin o koyun işte bu hale geldi. Şimdi al götür.’ dedim. Sevine sevine bütün sürüyü alıp götürdü. Rabbim, bunu ben Senin için yaptım. Eğer bu amelimden razıysan mağaranın ağzını aç!” Bu duadan sonra, taş sonuna kadar kayar, mağaranın ağzı açılır ve hep beraber dışarıya çıkarlar.’’ (Müsned, II, 116; Buhârî, “Edeb”, 5)
4. Müttaki ve sâlih müminlerin duasıyla tevessül.Sonuçta birinin , bir başkasına dua etmesinin kabul edilmeyecek bir tarafı yoktur.Bu tür tevessülde de icma’ vardır. (M. Nesîb er-Rifâî, s. 141-163)
5.
Hayatta olan velîler ve sâlih müminlerin zatıyla tevessül.Bir önceki maddede ‘dua ile’ demişken şimdi ‘zatı ile’ demiş bulunuyoruz.
a- Maide,35 ayetine bu tür tevessülün de dahil olduğunu söyleyerek bu tevessülün caiz olduğunu söyleyen alimler vardır ki bunlar çoğunluğu teşkil eder. (Kevserî, s. 2-15; Ebü’l-Fazl, s. 17- 18; Himyerî, s. 139-142, 181-182)
İmam Şâfiî’nin Ehl-i beyt’in yanı sıra Ebû Hanîfe ile, Ahmed b. Hanbel’in de Şâfiî ile tevessül ettiğine dair rivayetler sahih kaynaklarda mevcuttur. Fahreddin er-Râzî, Tâceddin es-Sübkî, Teftâzânî, Seyyid Şerîf el- Cürcânî gibi âlimler bu tevessülü meşrû kabul eden alimlerden bir kaçıdır.Eşari ve Maturidi alimlerinin çoğunluğu bu tür tevessülü kabul etmiştir.
Allah’ın , hasta olan birine ilâç vasıtasıyla şifa vermesi gibi mânevî hastalıklara müptelâ olan birine velî ve sâlih kulları vasıtasıyla şifa vermesi de sünnetine uygundur. (Muhammed el-Burhânî, s. 3-8; Himyerî, s. 22-23, 55-56)
b) Velîler ve sâlih müminlerin zatıyla tevessül câiz değildir.Maide 35’in bu tür tevessülü kapsamadığını ifade ederler.
6. Peygamberler, velîler ve sâlihlerin zatıyla Allah’a yemin ederek tevessülde bulunmak. Başta Ebû Hanîfe olmak üzere âlimlerin büyük çoğunluğu, “Filân velînin veya sâlih kulun hakkı için senden şunu niyaz ederim” şeklinde yemin mânasına gelebilecek ifadelerle tevessülün câiz görülmediği yahut tahrîmen mekruh olduğu görüşünde birleşmiştir.Allah’tan başkası adına yemin etmek caiz değildir.Selef âlimlerine göre ise bu tür bir tevessül şirke götürür. Tasavvuf mensupları bu tür tevessülü câiz görmüştür. ( Âlûsî, VI, 128;)
İmam Zahid el-Kevseri tevessül konusunda ölü ile dirinin bir farkı bulunmadığını her ikisi ile de tevessül edilebileceğini yazmıştır.Kevseri , Mehku’t Tekavvul fi mes’eleti’t tevessül, s.4,Mektebetul Ezher
7
. Peygamberler, velîler ve sâlih kullarla ölümlerinden sonra tevessülde bulunmak.
Eş‘ariyye, Mâtürîdiyye ve Sûfiyye’ye mensup âlimlere göre ölümlerinden sonra da Allah’ın iyi kullarıyla tevessül edilebilir. Çünkü tevessülle elde edilen sonucu yaratan Allah’tır ve sâlih kulun diri veya ölü olması durumu değiştirmez.
Ölülere mezarlıkta selâm verilmesi onların da ruhen buna mukabele etmesini gerektirir. Temiz ruhların, kabirlerini ziyarete gelenlerin ruhlarıyla ilişki kurması, onları hayra yöneltmesi ve nurlandırması mümkündür.İbn Hacer’in de ifade ettiği gibi ruhlar hayattadır.( İbn Hacer el-Heytemi el-Fetava’l Kübra el-Fıkhiyye 4. cilt,382.sayfa) Nitekim Şâfiî, Ebû Hanîfe’nin; İbn Huzeyme, Ali er-Rızâ’nın; Ebû Ali el-Hallâl Mûsâ el-Kâzım’ın kabrine gidip tevessülde bulunmuştur. Fahreddin er-Râzî, Teftâzânî, Seyyid Şerîf el- Cürcânî gibi âlimlerin bu tevessülü câiz görmesi ashaptan itibaren Müslümanların uyguladığı bu fiilin meşruluğunu gösterir. (el-Metâlibü’l-âliye, VII, 275-277; Şerhu’l Mekasid, II, 43; Kevserî, s. 5-9)
İbn Teymiyye’den itibaren bu tevessülü câiz kabul etmeyen Selef âlimlerine göre tarihte putperestlik ölen sâlih kişilerden yardım dilemekle başlamıştır.
Kırmızı olarak çizilmiş yerin tercümesi :’’ Salih/iyi insanlar ile tevessülde bulunmak/yardım istemek mezhebin (Hanbeli mezhebinin) sahih görüşüdür.’’
Kaynak : el-İnsaf fi marifeti’r-racih mine’l-hilaf ala mezhebi’l-İmam Ahmed b. Hanbel, c.2,s. 456,1955
Mezardaki kişilerden yardım isteme düşüncesi Fatiha süresi beşinci ayetle çelişmez mi ?
Bu hal,Fatiha süresi beşinci ayete “Ancak Sana kulluk eder ve yalnız Senden yardım dileriz. ” aykırı değildir.Çünkü ayette kast edilen isnad-ı hakikidir.Yani yaratma kast edilmiştir.Yaratma kastı olmaksızın yardım kast edilmiş olsa herkesin durumu vahimdir çünkü hasta olan doktordan,malı çalınan polisten,hakkı yenen kişi hakimden,sınava hazırlanan öğretmenden yardım istemektedir.Ayetlerin tamamı zahirine göre değerlendirilmez.Ne gibi? Âli İmran suresi 49. Ayette Hz.İsa’nın Körü ve alacalıyı iyileştiririm ve Allah’ın izniyle ölüleri diriltirim,demesi gibi.Burada isnad-ı mecazi vardır.Hz.İsa’nın bu cümlesinin zahirine bakıldığında ölüleri kendisinin dirilttiğini görüyoruz.Hz.İsa ben diriltirim,diyor.Oysa dirilten Allah’tır.Allah’tan başka yaratıcı olmadığına göre bu ayette kast edilen yaratma değildir.