1701. [3:199, Hadîs No: 3137]
Hüreyre (r.a.) rivayet ediyor: Anne babaya iyilik, ömrü uzatır. Yalan rızkı azaltır. Dua kazayı geri çevirir. Aziz ve celil olan Allah’ın yaratıkları hakkında iki kazası vardır. Biri değişmez, diğeri ise değişir.[1][2]
Her insan uzun ömürlü olmayı ister. Hadis-i şerifte bunun yollarından biri özerinde durulmakta, anne babaya iyiliğin ömrü uzattığı belirtilmektedir.
O şefkat kahramanları annelere, o fedakâr babalara yapılan iyilikler elbette zayi olmaz. Âhirette verilecek sevap bir yana, daha dünyadayken insan peşin ücretini alır. İyiliği sebebiyle gönlü huzurla dolar, işleri rast gider, o huzur ve rahatlığın verdiği zevk ve lezzetle hayalın tadını çıkarır. Manen ömrü uzar. Ömrün manen uzaması demek, ömürden beklenen sevap semerelerinin artması demektir. Başkalarının uzun ömürlerle elde edemediğini böyle kimseler daha kısa bir ömürle elde etmiş olurlar. Öte yandan Allahu Taâlâ bazı şeyleri bir takım şartlara bağlamıştır. O şartlar yerine getirildiğinde şarta bağlı olan husus da gerçekleşir. Buna göre Allah kulunun ömrünün daha uzun olmasını, meselâ burada olduğu gibi anne babaya hürmet gibi birtakım iyiliklere bağlamış olabilir. O iyilikler yapıldığında kişinin ömrü hakikaten uzamış olur. Allah ezelde onun yapacağı iyilikleri bildiği için ona daha uzun ömür takdir eder. Bu da nihaî takdirin bozulması mânâsına gelmez. Çünkü nihaî takdirin ne olduğu da Allah katında kayıtlıdır.
Hadîste yalanın da rızkı azalttığı belirtilmektedir. Önce şunu belirtmek gerekir. Rızık ikidir: Birincisi hakikî, ikincisi mecazî. Herkese ölmeyeceği kadar rızkın verilmesi hakikî rızık, bundan fazlası ise mecazî rızık içerisine girer.
Bazı kimseler, bilhassa ticârette yalanlar atarak bol para kazanacaklarını sanmaktadırlar ki bu kendi kendilerini aldatmaktan öte geçmez. Kaderde ne varsa o gerçekleşir. Ne yapsa bu hakikî rızkını değiştirmez. Ne arttırır, ne de eksiltir. Mecazî rızık da çalışmaya bağlı rızıktır ki, Cenab-ı Hak böylelerine hayırlı rızıklar ihsan etmez, engeller çıkarır, bolca değil; daha az verir, verdiklerinden de bereketi kaldırır. Rızkın Allah’ın elinde olduğu düşünülürse, onun izin ve müsaadesi olmadan insan, bin türlü hile ve yalana müracaat etse de müsbet bir sonuç alamayacağını bilmelidir. Müşterinin kalbini meylettirecek O olduğuna göre, yalana, hileye müracaatetmenin mânâsı yoktur. Ancak böyle bir yola îmanı zayıf veya inançsız olan kimseler müracaat edebilirler. Halbuki rızık verenin Allah olduğu düşünülse, sonra da. makul ve meşru yollara başvurulsa, dürüstçe hareket edilse, Allah bol bol rızık verecektir. Dürüst kişi çevresine güven verdiği için müşterileri celbedecektir. Cenab-ı Hak.da onun bu dürüstlüğüne mükâfat olarak bolca ihsanlarda bulunur. Evet, yalan rızk» azaltır, dürüstlük ise rızkı çoğaltır.
Hadiste dikkat çekilen hususlardan birisi de duanın kazayı geri çevirdiğidir. Diyelim ki, Cenab-ı Hak bir kuluna bir felâketi takdir etti. Bu kader bir gün gelip gerçekleşecek, yani kaza olacak. İşte hadis-i şerifte bu kazayı önlemenin yollarından biri gösterilmekte, dua tavsiye edilmektedir. Evet, kulluğun özü olan duaya yaratılışımız gereği zâten ihtiyacımız var. Herşeyimizle ve her işimizde muhtaç olduğumuz Rabbimize yönelmezsek, başımıza dolular gibi yağmakta olan musibetlerden nasıl korunabilir, mukadder bazı felaketlerden nasıl kurtulabilirdik?
Hadiste kazanın değişebileceği konusu üzerinde de durulmaktadır ki, bu önemli bir kelâm mevzuudur. Kaza değişir mi? Değişirse nasıl değişir? Hadiste bazı kazaların değişebileceği belirtiliyor. Bu da yukarda geçtiği gibi bazı iyiliklere bağlıdır. Bu konuda Mesnevî-i Nuriye’de şöyle denilir:
“Cenab-ı Hakkın, atâ, kaza ve kader nâmında üç kânunu vardır. Atâ, kaza kânununu, kaza da kaderi bozar.
“Meselâ birşey hakkında verilen karar, kader demektir. O kararın infazı, kaza demektir. O kararın iptaliyle hükmü kazadan affetmek, atâ demektir. Evet, yumuşak bir otun damarları katı taşı deldiği gibi, atâ da kaza kânununun kat’iyetirfl deler. Kaza da ok gibi kader kararlarını deler. Demek, atanın kazaya nisbeti, kazanın kadere nisbeti gibidir. Atâ, kaza kânununun şümulünden ihraçtır.”[2][3]
Bunu bir örnekle’ açıklamak gerekirse şöyle diyebiliriz: Bir suçlunun cezalandırılması konusunda hüküm verilmesi kader, bunun infazı kaza, iyi haline binâen hakimin cezayı infazdan vazgeçip affetmesi atadır. Bunun gibi Cenab-ı Hak da bir kulu hakkında bir takdirde bulunur. Bu bir kaderdir. O kader de zamanı gelip gerçekleşirse kaza olur. Eğer Cenab-ı Hak, kazadan önce onun bir kısım iyiliklerine binâen o hükmü kaza etmekten vazgeçerse bu da atâ olmuş olur.
KAYNAK : CAMİUSSAĞIR.