EZAN, İslâm’ın sesi, Kur’ân’ın derin mânası, imân ve din hürriyetinin açık belirtisi, kulluğa davetin değişmiyen sembolü, dünya ile âhiret arasında denge sağlamanın yolu; bedenle ruh arasında uyum kurmanın anahtarıdır.
Cami, nasıl cemaat şuurunun geliştiğini, Minare Allah(C.C.) isminin her şeyden yüce tutulmasını ifâde ediyorsa, Ezan da Allah ile kullan arasındaki engellerin kalkmasını, nefs ve şeytandan uzaklaşmanın metodunu sergiliyor.
0 halde Ezan sesi, Hakk’m sesidir. Ezan nağmesi, Hazreti Mu-hammed’m davetidir. Buna icabet edendir ki, Allah ve Resulüne imânın derin zevki içinde bağlılığını isbat etmiş, küfür ehlinden ayrı olmanın belirtisini, alnını secdeye koymakla açıklamıştır.
Dünyanın dört bucağına yayılan Müslümanlar günün beş vaktinde ezan okurken, yerküreyi bir an olsun ezan sesinden mahrum etmiş olmuyorlar. İşte İslâm’ın cihan dini, bütün bir insanlık dini olduğunu isbatlıyan belgelerden biri de budur. [1]
1 — Ezan Ne Zaman Sünnet Oldu?
Ezan, hicretin birinci yılında Medine’de Sünnet kılınmıştır. Resülüllah (A.S.) Efendimiz Medine’de cemaatleşme şuurunu geliştirip yaptırmış olduğu Mescid-i Saadeti mü’minlerle doldururken, onlara namaz vaktinin girdiğini duyuran bir vasıtaları yoktu. Ashab-ı Ki-râm’m hepsi de Resûlüllah (A.S.) Efendimizin arasındaki saflara katılıp Ona uyarak namaz kılmaya can atıyordu. Ne var ki bazen günlük işleriyle meşgul olurken namaz vaktinin girdiğini hemen îarketmiyorlar ve bu yüzden cemaate geç kalıyorlardı.
İşte mü’minleri cemaatle namaza davet etme ihtiyacı buradan doğdu ve her geçen gün biraz daha yaygınlaştı, derken Ashab’m görüşlerine baş vuruldu. Çeşitli fikirler ortaya atıldı ve sonunda An-sar’dan Abdullah bin Zeyd (R.A.) rü’yasmda kendisine öğretilen ezanı, Resûlüllah’a (A.S.) gelip arzetti. Efendimizin bu konuda yeterince bilgisi vardı. Zeyd oğîu Abdullah’ın rü’yası sadece Onun bildiğiyle uyum sağlamış oldu. Aynı rü’yayı başta Hz. Ömer olmak üzere yedi veya ondört ya da yirmi kadar zat görmüş bulunuyordu. Allah’ın bu husustaki muradı böylece birçok mü’minlerin gönüllerine tecelli etmiş, razı olacakları bir davet ölçü ve anlamına erişmişlerdi.
Ezan’in önce Resûlüllah (A.S.) Efendimizin dilinden değil de Ashabın dilinden çıkması ve tasvip görüp Sünnet sayılmasının sır ve hikmeti açıktır : Allah’ın varlık ve birliği en doyurucu anlamda ilân edilirken bunun yanı-sıra Rahmet Peygamberi Hz. Muhammed’in CA.S.) Allah’ın kulu ve resulü bulunduğunu yine en ölçülü bir anlatım, geniş bir mânayla ilân etmek, tevazu’ yönünden en halisane bir yoldur. [2]
2 — Ezan Vaktin Mi, Yoksa Namazın Mı Sünnetidir?
Fukahanın çoğuna göre ezan, beş vakitte kılınan farz namazın ve bir de cuma’mn Sünnetidir. Çünkü bu konuda tevatür derecesine ulaşan n^kil ve rivayetler vardır. Nitekim Ashabdan Câbir bin Se-mure (R.A.) diyor ki :
«tki bayram namazını Resûlüllah (A.S.) Efendimizle birkaç defe ezansjz ve ikaametsiz olarak kıldım.»[3]
Hazreti Aişe (R.A.)’dan yapılan rivayette de şöyle dediği tesbit edilmiştir :
«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz zamanında güneş tutuldu, Resûlüllah bir münadi görevlendirdi, namaz kılmak için «Es-Salatu Cami-atün» cümlesi ile çağrı yapıldı» (ezan ve ikaametsiz kılındı.) [4]
o halde ezan cemaatle edâ edilen farz namazların sünnetidir. vâcib olduğunu söyliyenler varsa da sahih olan, müekked sünnet anlamındaki ictüıaddır. [5]fukahanın meşayihi de bu görüştedirler.
îkaamet de farz namazlar için sünnettir. bu nedenle beş vakit farz namaz ile cuma namazından başka namazlar sünnet namazlar, vitir, nafile, teravih, iki bayram namazı) için ezan ve ikaamet meşru’ kılınmamıştır.[6]
Bunlar gibi adak, cenaze, istiska (yağmur umma), kuşluk ve korku namazları için de ezan ve ikaamet stmnet değildir. [7]
3 — Ezan Ve İkaamet Yalnız Erkeklere Sünnettir.
Ezan ve ikaametin yalnız erkeklere sünnet olduğu yine sahih nakillerden anlaşılmaktadır. Kadınlar ister yalnız başlarına, ister kendi aralarında cemaatle kılsınlar, ezan ve ikaamet okumazlar Okuyacak olurlarsa namazları caiz olur, ne var İd uygun olmayan bir fiilde bulunmuş sayılırlar.[8]
Yolculuk halindeyken ve evinde eyleşik bulunurken farz namazlar için ezan ve ikaamet getirmek menduptur. Ancak kölelik kaydı altında bulunan kimseye ezan ve ikaamet sünnet ya da mendûp değildir. Çünkü ezan hürriyet havasını bir bakıma terennüm eder; o halde Müslümanlara gereken, analarından hür doğan, insanları hürriyetlerine kavuşturmaktır. [9]
4 — Vakit Girmeden Ezan Okumak Caiz Midir?
Ezan vaktin değil, namazın sünnetidir. Vakit girmeden namaz kılmamıyacağma göre, o halde vakit girmeden ezan okumak caiz değildir. Bu konuda fukahanın ve müctehid imamların ittifakı vardır. Ancak sabah ezam müstesna, bu da îmam Ebû Yusuf’a ve Şafiî imamlarına göredir. İmam Ebû Hanîfe ile İmam Muhammed’e göre sabah namazı için de vakit girmeden ezan okumak caiz değildir. Vakit girmeden okunan ezan iade edilir.[10] Fetva buna göredir. Bunun gibi ikaametin de vakit girmeden okunmasının caiz olmadığında icmâ’ vaki olmuştur.[11]
İmam Ebû Yusuf ile Şafiî İmamları bu konuda şu hadîsi delil olarak almışlar :
«Doğrusu Bilâl henüz fecir doğmadan ezan okur. Siz, îbn Ümmi plektum ezan okuyuncaya kadar yeyin ve için..»[12]
Diğer bir rivayet :
«Bilâl’ın ezanı sizden birinizi sahurden alıkoymasın. Çünkü O bizden ayakta lolup bir tarafa gitmek üzere bulunanı) geri çevirmek, lykuda bulunanızı uyandırmak için ezan okur.»[13]
Müezzin ikaamet getirdikten bir müddet sonra imam cami’a gelip hazır olur veya imam sabah sünnetini ikaametten sonra kılarca, ikaameti iade etmek (yeniden okumak) gerekmez.[14]
5 — Müezzinin Vasıfları
İslâm’da şerefli hizmetlerden biri de şüphesiz ki müezzinliktir. insanları Allah’a ibâdete çağıran kimsenin sözünden daha güzel söz mü vardır? Günde beş vakit minareye ya da yüksekçe bir yere çıkıp Aliah’an başka ilâh olmadığını, Hazreti Muhammed’in Allah’ın kulu ive resulü bulunduğunu ilân edip mü’minleri namaza ve kurtuluşa Idâvet etmek kadar güzel amel ne olabilir? Cenâb-ı Hak bu bahtiyarlığı dilediği kullarına ihsan eder.
Ancak ne var ki bu şerefli görevi yürüten kimsede bir takım vasıfların olması, hizmetin şeref ve yüceliğiyle uyum sağlaması sünnettir :
1 — Kıbleyi iyice belirüyen ve namaz vakitlerini hergün ayarlı-yabilen bir kimse olmasıyla birlikte :
2 — Aklı başında olması,
3 — îyi bir insan, günahlardan kendisini korumasını bilmesi ve tatbik etmesi,
4 — Resülüllah (A.S.) Efendimizin Sünnetini bilmesi.[15]
5 — Ağırbaşlı, nezih ve nezaketli bulunması,
6 — Cemaatini iyi tanıması, cemaate gelemiyenleri tesbit edip kırıcı ve üzücü bir söz ve davranış ortaya koymaksızın onları cemaate katılmaya teşvik etmesi.[16]
7 — Vakitleri iyi kollaması ve devamlılık göstermesi, meşru’ bir mazereti olmadığında bu şerefli göreve herkesten önce koşması.
8 — Görevi -mümkünse- Allah rızası için yapması, buna karşılık bir ücret talep etmemesi,
«Sırf Allah rızasını isteyerek ücretsiz müezzinlik yapan kimse, kanına bulanmış şehîd gibidir, kabrinde kurtlanıp çürümez.» Buyuran Resülüllah (A.S.) Efendimiz, müezzini bu sıfatiyle şehîdler mertebesine yükseltmiş, yani büyük sevap ve üstün mazhariyetler va’detmiştir.
9 — Güç getirebiliyorsa hem imamlık hem müezzinlik görevini beraber yürütmesi.[17]
10 — Mümkünse eyleşik bulunması, (yolculuk halinde bulunan kimsenin de ezan okuması caizdir, ancak eyleşik olması daha uygundur) .
11— Ezan ve ikameti aynı şahsın yerine getirmesi, Müezzin ezan okuduktan sonra bir tarafa ayrılıp cami’de hazır olmazsa, o takdirde başka birinin ikaamet getirmesi caiz olur. Ama kendisi hazır olur da müsaade etmeden başkası ikaamet getirirse, bu hususta kerahet olduğu görüşü ağırlık kazanmıştır. O halde müezzinden müsaade almadan rasgele kimselerin kalkıp ikaamet getirmesi mekruhtur.[18]
12 — Ergen olması, Henüz ergen olmamış ama aklı başında bulunan ve temyiz çağma giren çocuğun okuduğu ezan sahihtir, bunda kerahet görülmemiştir. Mezhebin zahir rivayeti bu anlamdadır. Ama ergen kimsenin okuması afdaldır.
Aklı tam olmayan çocuğun ezanı sahih değildir, iadesi gerekir. )eîinin okuduğu ezan da böyledir.[19]
Sarhoşun ezan okuması mekruhtur. Okuyacak olursa iadesi nüstehabdır.
Kadının da okuması böyledir. Ancak onun iadesi mendûp sayılmştır. Çünkü bunlar ezana ehil değildir.
Açıktan günah işleyen, şunun bunun alay konusu olan davranışlarda bulunan, sokak ve caddelerde, mahalle içinde dolaşırken kapı ve pencerelere bakan ahlâkan düşük kimselerin de ezan okuması mekruhtur. Çünkü başkasını ibâdete ve kurtuluşa davet eden kimsenin buna ehil ve lâyık olması gerekir. Ne var ki böylesinin okuduğu ezanın iadesi gerekmez.[20]
Abdestsiz kimsenin ezan okuması mekruh sayılmamışsa da taharet üzere okuması saygıya daha yakın görülmüştür. Abdestsizin okuduğu ezan, zahir rivayete göre iade olunmaz. Ancak EI-Hasen’in Ebû Hanîfe (R.AJ’den yaptığı rivayete göre, iade edilir. İmam Ebû Yusuf ise, abdestsizin ikaamet getirmesini mekruh saymıştır.[21]
Cünüp kimsenin ezan ve ikaameti mekruhtur; bu hususta rivayetlerin ittifakı vardır. Genel kaideye daha çok benzer olan hüküm şudur : Cünübün okuduğu ezan iade edilir, ikaameti iade edilmez.[22]
Müezzin ezan okuduktan sonra murted olur (dinden çıkar) sa ezan iade olunmaz. Ancak iade edilmesi af daldır. Çünkü bu durumda ehil olmaktan çıkmıştır. Her ne kadar okuduğu zaman buna ehil-se de bu ehliyetini namaz ile bağlayamamıştır.[23]
6 — Ezan Nerede – Nasıl Okunur?
Câmi’lerde cemaatle namaz için okunan ezanın ayakta okunma sı sünnettir. Bunun terki keraheti gerektirir. Ancak evinde yalnı: başına namaz kılacak olan oturarak da ezan okuyabilir. Yolculu! halinde bulunan kimse, binitinden inip öylece ezan okumaya üşeni yorsa, o takdirde hayvanın üstünde okuyabilir. Bunda kerahet yoktur. Ancak yolcu ikaamet için binitinden iner. Aksi halde kerahet işlemiş olur. [24]El-Muhit sahibi, binit üzerinde yapılan ikaametin yeterli olduğunu söylemiştir.
Eyleşik durumda olan kimsenin binit üzerinde ezan okuması mekruhtur. Çünkü buna gerek yoktur. Aynı zamanda binit bu konuda yüksekçe bir yer anlamını da taşımaz. Çünkü hem her an hareket edebilir, hem ezanın kudsiyetiyle bağdaşmamaktadır. Ne var ki bu vaziyette okunan ezanı iade etmekgereknız.[25]
7 — Köle, köylü çölde ve dağda yaşayan kimse ile veled-i zina ve a’ma (iki gözden mahrum) nın ezan okuması caizdir. Ancak daha ehil kişilerin okuması afdaldir. Bazı namazlar için ezan okuyup bazıları için okumayan, şöyleki gündüzleri çarşı camiinde bu görevi yerine getiren, geceleri ise mahalle camiinde ezan okuyan kimsenin de okuduğu ezan kerahetsiz caizdir. Ancak beş vakit aynı cami’de hizmet yapanın okuması daha uygundur.[26]
A’mayı beş vakit yedeyecek kimse bulunursa, onunla gözü sağlam kimsenin ezan okuması arasında fark kalmaz. Nitekim Resûlüllah (A.S.) Efendimiz devrinde a’ma olan İbn Ümmü Mektum bu şerefli hizmeti yıllarca sürdürmüştür.
Cemaatle namaz kılman cami1 ve mescidlerde ezansız ve ikaa-metsiz cemaatle namaz kılmak mekruhtur. Çünkü müekked sünnetlerden ikisi terkedilmiştir. Ancak mahalle mescidlerinde cemaatle ya da cemaatsız kılman namazlarda ezan ve ikaametin terkinde kerahet yoktur. Çünkü şehir ya da kasabanın çarşı ve selâtin ca’müerin-de bu sünnet yerine getirilmiştir. Ancak cemaatle kılındığında hem ezan, hem ikaamet okumakta bir beis yoktur. Okunmasını afdal görenler de var.[27]
Namaz kıldığı mescidin mahallesinde hiç ezan okunmuyorsa, o takdirde ezanla ikaameti terketmek mekruhtur. Ancak yalnız ezanın terkinde kerahat görülmemiştir.
Yolculuk halinde bulunan kimse (seferi) nin hem ezan, hem ikaa-ti terketmesi mekruhtur; isterse yalnız başına bulunsun.[28]
Köyde evinde namaz kılan kimse, bakar; köyünde ezan ve ikaa-ıt okunan bir mescid varsa, artık kendisinin ezan okumasına gerek yoktur. Köyünde böyle bir mescidi yoksa, onun durumu, yolcu- halinde bulunan kimsenin durumu gibidir. (Yani farz namazları arken hem ezan, hem ikaamet okuması sünnettir).
Kasaba, köy ya da şehrin bağ ve bahçelerinde bulunuyorsa, yi-bakılır : Bulunduğu yer kasabaya yakınsa, orada okunan ezanla tinir; sadece ikaamet getirerek namazım kılar. Şehre ya da kasaya uzaksa, hem ezan, hem de ikaamet okuması sünnettir,
Burada uzaklık ve yakınlığın genel ölçü ve anlamı şudur : Şehir, ısaba ya da köyde okunan ezan sesi onun bulunduğu bağ ve bah-ye geliyorsa, yakın sayılır; duyulmuyorsa uzak sayılır.[29]
Çölde cemaat halinde namaz kılmaya azmettiklerinde ezanı ter-itmeleri mekruh değildir, ama ikaameti terketmeleri mekruhtur, ünkü çölde cemaate davet edilecek kimseler bulunmadığına göre ;ana da gerek yoktur. Ancak okunması afdaldır.[30]
Bir mescid ya da camide ezan okunduktan sonra cemaatle ımaz kılmırsa, artık o vakit içinde hem yeniden ezan okumak, îm de kaamet getirmek mekruhtur.
Camiin cemaatin bir kısmı ikaamet getirip cemaatle namaz ldıktan sonra, o camiin imam ve müezzini gelip ezan okuyup ce-aatle namaz kılacak olurlarsa, bu takdirde birinci cemaat kerahet-ı kılmış olur; ikinci cemaat müstehab bir anlam taşır.
Ama cami cemaatinin dışında başka bir yerden gelen cemaat rada cemaat halinde namaz kıldıktan sonra, o camiin imam ve mü-zzini gelir de camiin asıl cemaatine namaz kıldırırlarsa, bunda bir ikmca yoktur. İki cemaat de kerahetsiz namaz kılmış sayılır.[31]
Cami’de bir cemaat dışarıda duyulmayacak şekilde ezan okuyup Binaatle namaz kıldıktan sonra, yine o cami’a devam edenlerden ir başka cemaat gelip dışarıda da duyulacak şekilde ezan okuyarak cemaatle namaz kılarlarsa, bunda bir sakınca yoktur. Çünkü birinci cemaate bu durumda itibar edilmez, ikinci cemaat ezan okuduktan sonra birinci cemaat tarafından ezan okunduğunu öğrense bile yine de cemaatle namaz kılmalarında bir beis görülmemiştir.[32]
8 — İmam ve müezzini olmayan, ya da ta’yin edilmiş bu iki görevlisi olmayan bir mescidde Müslümanlar vakit içinde ayrı ayrı gruplar halinde gelip namaz kılıyorlarsa, bu takdirde af dal olan şudur ki : Her grup namazını ezan ve ikaametle kılar. Çünkü böyle mescidlerde okunan ezan içinde okunur, dışarıdakiler pek duymaz.[33]
Cemaat cami’de namaz kıldıktan sonra, namazın bozulduğunu, iade edilmesinin gerektiğini fark eder ve bu nedenle yeniden cemaat halinde bile olsa namaz kılacak olurlarsa, artık ezan ve ikaameti iade etmezler.
Ancak vakit namazını kaçırıp kazaya bırakan kimse, o namazı ister yalnız başına, ister cemaat halinde kaza etsin, hem ezan,.hem ikaamet okunması sünnettir.[34]
Üzerinde birden fazla kaza namazı olup onları kılarken, ilk baştaki için hem ezan, hem ikaamet okur; geri kalanlarında muhayyerdir, dilerse her biri için hem ezan, hem ikaamet okur; dilerse sadeco ikaametle yetinir.[35]
El-Kâfi ve el-Mebsut’da, kazaya kalmış her namaz için ayrı bir ezan ve ikaamet okumanın, edaya uygunluk sağlamak bakımından hasen olduğu belirtilmiştir.
Birden fazla kaza namazları, ayrı ayrı mescidlerde veya yerlerde kılındığı takdirde her biri için hem ezan, hem ikaamet ^okumak ; sünnettir. Bir tek mescid ya da yerde kılımrsa, durum yukarıda belirtildiği şekildedir.[36]
Bu konudaki genel kaide şudur ı
Farz olan her namaz ister eda, ister kaza edilsin, ezan ve ikaametle kılınması sünnettir. Ancak şehirde cuma günü cuma namazını kılamıyan kimsenin öğle namazını ezan ve ikaametle kılması mekruhtur.
9 — Arafat ve Müzdelifc’de bir vakitte bir araya cem’edilen iki farz namak için, Hanefî fukahasmın ittifakıyla, birinci farz için hem ezan ve ikaamet getirir; ikinci tarz için sadece ikaametle yetiniiir.
10 — Müezzin ezan ya da ikaamet okurken bayılır, ya da vefat ederse, bu işe ehil olan kimse görevi yerine getirir. Fukahanm çoğuna göre, kaldığı yerden tamamlar, yeniden başlamaz. Müezzin ezan ya da ikaameti okurken tutulup kalır da gerisini hatırlamıyacak olursa, bulunduğu yerde ona geri kalanını telkin eden kimse bulunmazsa başkası bunu karşılayıp tamamlar.[37]
Fukahadan bazısına göre, bu durumlarda kalan yerden değil, yeni baştan okumak daha uygun olur. Allah (C.C.) daha iyisini bilir.
Müezzin ezan ya da ikaamet okurken bir arızadan dolayı yarıda bırakır da bir müddet duraklamadan sonra başlayacak olursa, bakılır : Eğer bu duruklama fasıla denilecek ölçüde ise, yeni baştan okuyup iade etmesi uygun olur. Sadece bir öksürme ya da aksırma nedeniyle meydana gelen bir duraklama ise, bu fasıla sayılmıyaca-ğından yeni baştan başlamasına gerek yoktur, kaldığı yerden tamamlar.[38]
Ezan okurken özürsüz öksürmek mekruhtur. Boğazdaki ifrazatı gidermek için önceden hazırlanmak uygundur. Başladıktan sonra dikkatleri çekecek ya da ezanın ahengini bozacak biçimde «ah» «uh» gibi sesle çıkarmak keza mekruh sayılmıştır. [39]
11 — Ezan Ve İkamet Okunurken Selâm Vermek :
Ezan ve îkaamet okurken müezzine selâm verilmez. Verilen se-lâm’ı reddetmesi mekruhtur. Bitirdikten sonra ise reddetmesi vâcib değildir. En sahih olan budur, Çünkü çok önemli ve fevkalade bir durum olmadıkça ne müezzin ezan ya da ikaamet okurken meşgul edilir, ne de o başka şeyle meşgul olur. İbâdete davet edilirken manâ ve makamın yüceliğini dikkate almak gerekir. Zira o makam edep ve terbiye, ciddiyet ve tekvâ makamıdır.
Bu bakımdan müezzin ne azanda, ne de ikaamette konuşmaz, yürümez ve elbisesiyle meşgul olmaz. Ancak ikaamette «kad kaa-metîs-sala dediğinde dilerse bulunduğu yerde, dilerse namaz kılacağı yere yürüyerek tamamlar.[40]
12 — Ezan Ve İkaamette Yer Alan Kelimeler :
ezanın tamamı 15 kelimedir ve biz hanelilere göre sonu lâ îlâ-he illallah sözüyle tamamlanır. malikîlere göre, sonu yine allahu ekber cümlesiyle hitam bulur.[41]
ezan :
allahu ekber allahu ekber allahu ekber allahu ekber, eşhedu ella îlâhe illallah eşhedu ellâ ilahe illallah – eşhedu enne muhammeden resûlüllah, eşhe-dü enne muhammeden resûlüllah, hayye alâ’s-salâ, hayye alâ’s-salâ – hayye alâ’l-eelah, hayye alâ’l-fe-lah – allahu ekber allahu ekber – lâ ilahe illallah…
îkaamet ise 17 kelimedir; 15 kilemesi ezanda geçer, iki kelimesi kendine hastır, o da kad kaamet’s-salâ’dır. sabah ezanında hayye ala’l-felah’tan sonra şu cümle ilâve edilerek tekrarlanır: essalatü hayrun mine’n-nevm…[42]
13 — Başka Dillere Çevrilerek Ezan Okunabilir Mi?
Ezan yirmiye yakın Ashab’m rü’yası, Resûlüllah (A.S.) Efendimizin sünneti ile sabit olmuştur. Bildirildiği gibi korunması ve korunduğu gibi okunması gerekir. İslâm’ın şiarı, dinin ibâdet ve kurtuluşa değişmiyen davet usûlüdür. Bu bakımdan Resûlüllah’m sünnetine uygun ölçüde ve belirlenen kelimelerle okunmasının lüzumu üzerinde durulmuş, «Ne Farsça, ne de başka bir dil e çevrilerek okunur, ancak indiği gibi Arapça muhafaza edilir» hükmü konulmuştur. En açık ve en sahih olan görüş ve tesbit budur).[43]
14 — Ezan Ve İkaamette Sesi Yükseltmek
Ezan ve ikaamette sesi yükseltmek sünnettir. Ancak ne var ki ikaamette ses biraz aîçaltılır, ezana nisbetle ses fazla yükseltilmez.[44]
Ezan yüksekçe bir yerde ve cami1 dışında okunur. Böyle yapılması sünnettir. Camiin içinde okunmaz. Ancak Cuma’nm ikinci ezanı müstesna…
Yüksekçe yerden maksad, semt halkının duyabileceği bir ölçüde olmasıdır. Müezzin kendini sıkıntıya sokacak şekilde fazla sesini yükseltmez. Normal bir seyir takip eder.[45] Hattâ El-Mudmarat sahibi, müezzinin gücünün üstünde bir ses çıkarmaya kendini zorlamasının mekruh olduğunu kaydetmiştir.
15 — Hicretin 56. yılında Mısır Valisi Mesleme tarafından bu maksatla yaptırılan MİNARE, sünnete uygun kabul edilmiş ve maksadı yansıtmada İslâm alemince tasvip görmüş, gelişerek İslâm’ın sembolü haline gelmiştir. Müezzinlerin dini kisveleriyle minareye çıkıp şerefesinde yavaş yavaş dönerek muhrik sesleriyle ezan okumaları, tarih boyunca müslümanları hem vecde getirmiş, hem ibâdete teşvik unsuru olmuştur. İzmir’de Müftülük görevini yürüttüğüm yıllarda idi, Kemeraltı Câmiinin güzel sesli bir müezzini vardı. Bir sabalı ezanını yine o güzel ve yakıcı sesiyle okuduğunda, cami’a yakın bulunan Devlet Hastahanesinin doğum bölümünde doğum yapmak üzere sancılar içinde kıvranan bir Fransız hanım, o ezanın dalga dalga yükselen ve gönülleri okşayıp insanı bambaşka bir âleme çeken sesini bir iç heyecanıyla dinlerken rahat bir doğum yapmış, bu sesin te’sirinden bir türlü kendini alamayınca Müslüman olmaya karar vermişti. Nitekim doğumundan birkaç hafta sonra Müftülüğe müracaat ederek Müslüman oldu. [46]
16 — Diğer Bir Hatıramı Da Burada Anlatmadan Geçmiyeceğim :
Afyon’da Müftü bulunduğum yıllarda (1976 olduğunu sanıyorum) , Alman Başkonsolosu Afyon’a uğramış Vali Beyle görüştükten sonra beni ziyarete geldiler. Beraber bir öğle yemeği yerken Baş-konsolos şunu söyledi :
Ben 18 yıl önce İstanbul’da yine görevli olarak bulunduğumda okunan ezanlar ve minarenin şerefesinde müezzinlerin dinî kisveleriyle dönmeleri ayrı bir anlam taşıyor, biz yabancilarada hayli te’-sir ediyordu. Şimdi tekrar Türkiye’ye geldiğimde ne o müezzinler, ne minare şerefesinde o sank-cübbeliler var. Madenî ses kulaklarımızı tırmalıyor. Buna çok hem çok üzüldüm, Nolursunuz, müezzinleri yine dinî kisveleriyle minareye çıkmaya mecbur tutun. Memleketinizde bu beni üzerken, diğer bir husus ta beni fazlasiyle duygulandırdı. O da şudur : Köylülerinizin yakınından geçerken evlerin basık, damlarının toprak, duvarlarının kerpiç olduğunu, fakat ca-mi’lerinin betonarma bina, çatısının kiremitle kaplı bulunduğunu gördüm. Evlerle cami’ler arasında bir ilgi kurmak çok zor. Sonra öğrendim ki bu camfleri köy halkı imece suretiyle yaptırmıştır. Bu milletin dinine ne kadar bağlı bulunduğunu da bu muhteşem ve muhteşem olduğu kadar duygulandırıcı manzaradan anlamış oldum.»
Başta Diyanet îşleri Başkanlığının ve sonra Müftülerimizle müezzinlerimizin kulakları çınlasın!.
O halde ezanın dindeki yerini-her zaman dikkate almak zorundayız. Bunu yozlaştırmaya, minarelere takılan hoperlörlerle yetinmeye kimsenin hakkı yoktur. [47]
17 — Ezanda Terci’ Yoktur :
Tercî, önce iki şehadeti gizli, çevrede duyulmuyacak ölçüde iki defa söyledikten sonra bu kez iki defa da sesi yükseltip etrafa duyulacak ölçü ve tonda söylemektir. Böyle okunmasının af dal olduğunu iddia edenler olmuşsa da Hanefi İmamlarına göre meşru’ değildir.[48]
18 — Ezanda Teressül Müstehabdır :
Teressül, iki defa üstüste allahu ekber allahu ekber dedikten sonra durmak (vakfetmek) sonra iki defa daha allahu ekber allahu ekber demektir. bunun gibi ezanda her cümlenin sonunda durmak ta müstehabdır.
îkaamette ise sözü edilen cümlede vakfetmeyip vasletmek ve biraz da sür’atli okumak müstehabdır. Ancak ikamette her cümleyi ve sonunda vakfetmeyi sadece kalbinde düşünüp niyet etmesi kâfidir.
Tekbîr’in evvelinde, yani ilk harfini okurken meddetmek (uzatmak) küfre neden olur. Çünkü ALLAH lâfzının başındaki hemze bir tanedir. Bunu uzatarak kalın okumak (EA) şeklinde bir telaffuza yol açmak mânayı değiştirir : Birinci hemze İstifham olur, «Allah çok büyük müdür?» anlamı ortaya çıkar. Bundan dolayı ezan okuyan kimsenin ALLAH lâfzındaki hemzeyi «tefhim» yollu biraz kalın çıkarırken çok dikkatli olması gerekir. Tekbîr’in sonundaki (B) harfini uzatmak ise fahiş bir hatâ sayılmıştır. [49]
19 — Ezan Ve İkaametteki Cümlelerin Sırasını Gözetmek :
Ezan ile ikaamette geçen cümlelerin yerleri, hangisinin önce, hangisinin sonra okunacağı Sünnet ile belirlenmiştir. Buna dikkat etmek gerekir. Ancak yanılarak bir takdim ya da te’hîr yapılırsa iadeye lüzum olmadığı Fetâvâ-yi Hindiyye’de açıklanmıştır. Bununla kılman namaz caizdir.[50]
Ezan okurken ikaamet okuduğunu sanır ve öylece tamamlarsa, ezam iade etmesi ve sonra ikaamet getirmesi af daldır. Bunun gibi ikaamet okuyacağı yerde ezan okuduğunu sanır ve öylece tamamlarsa, afdal olan, ikaameti iade etmesidir.[51]
20 — Ezan Ve İkaamet Okurken Kıbleye Yönelmek :
Kâ’be-i Muazzama, Tevhîd güneşinin doğduğu merkezdir. Kıyamete kadar da orası hem bu mânayı yansıtacak, hem Müslümanların kıblesi olarak kalacaktır. Bu nedenle Allah’a kulluk görevimizi yerine getirirken Kâ’be’ye yönelmemiz, bütün mü’minlerle birlikte tevhid’e hem kalben, hem fiilen yönelmemiz demektir.
Ezan ve ikaamette de Allah’ın varlığını, birliğini, Hazreti Mu-hammed (A.S.)’m O’nun kulu ve Resulü olduğunu ifade ettiğimize ve mü’minleri namaz denilen yüce bir ibâdete çağırdığımıza göre; kıbleye yönelmemizden daha tabii ne olabilir? Bunun için bu yönelme sünnet kılınmıştır. Terki ise keraheti gerektirir.[52]
«Hayye Alâ’s-Salâ – Hayye Alâ’l-Felâh» cümleleri söylenirken birincisinde yüzüsağa, ikincisinde sola çevirmek te sünnettir. Ancak ayaklar yerinde sabit tutulur, beden kıbleye yönelmiş vaziyette kalır. Bu, yalnız başına namaz kılmak isteyen veya cemaatle kılma durumunda olan kimse hakkında farketmez. Her ikisi de belirtilen sünnete uyar. Sahih olan budur. Hattâ yeni doğan çocuğun kulağına ezan okunurken, yine ayni cümlelerde yüzün sağa ve sola çevrilmesinin uygun olacağı belirtilmiştir.[53]
21— Minarenin şerefesinde ezan okuyanın yerinde sabit durmayıp dönmesine cevaz verilmiştir. Çünkü müezzinin böyle yapması, ezanın dört tarafta iyioe duyulmasını ve minarede görülmesini sağlar. Şerefe yoksa sadece minarenin bir iki pencere ya da kapısı varsa, Hayye Alâ’s-Salâ’da başını pencereden çıkarıp sağa yönelerek, Hayya Alâ’l-Felah’da ise sola yönelerek okuması uygun olur.
Ezan’da sesi yükseltip makamla okumak müstehabdır. Ancak bunda ölçüyü kaçırıp gereğinden fazla tegannide bulunmak mekruh sayılmıştır. Makam bilmeden rasgele sesi yükseltip alçaltmak, ezanın hem ahengini, hem ölçüsünü bozar. Bu nedenle fukaha telhın (Yani rasgele türkü söyler gibi sesi uzatmak) mekruhtur, derken makamla okumanın kapısını kapatmamışlardır.[54]
23 — Ezan Okurken Şehadet Parmaklarını Kulağa Yerleştirmek:
Ezan okurken sesin daha çok çıkması için şehadet parmaklarını kulak deliklerine sokmak bazısına göre müstehab, bazısına göre güzel bir davranıştır.
Nitekim Resûlüllah (A.S.) Efendimiz, Bilâl’e, ezan okurken parmaklarını kulaklarına sokmasını emretmiştir.[55] Zeylaî bu hadîs üzerinde durmuş ve İbn Ebî Hatim’in bunu zayıf kabul ettiğini belirtmiştir. Ama birkaç tarikle geldiği için reddi mümkün görülmemiştir. Bunu sahih kabul edenler de var.[56]
Hadisi sahih kabul edenlerden biri de El-Kmye sahibidir ki bu zat kendi eserinde, ezanda parmakların kulak deliklerine sokulmasını sünnet kabul etmiştir. [57]
24 — Tesvîb :
Ezanla ikaamet arasında beldenin örf ve âdetine uygun biçimde müezzinin ezan okunup namaz kılınmak üzere olduğunu duyurmasına tesvîb denir. Müteehhirin’den birçok ilim adamları, -akşam namazı hâriç- bunun bütün namazlarda uygulanmasını iyi ve yararlı görmüşlerdir.
Yukarıda belirttiğimiz gibi, tesvîb beldenin örfüne göre uygulanır; Örneğin : «Namaza, namaza!,.», «Namaz kılınmak üzeredir, Namaz kılınmak üzeredir», «Namaz toplayıcıdır, Namaz toplayıcıdır..» gibi sözlerle yerine getirilebilir.[58]
Tesvîb, ikinci bir anlamla sabah ezanında Hayye’lerden sonra «Es-Salatu Hayrün Mine’n-Nevm» demektir. Bunun sadece sabah ezanlarında yapılması sünnettir.
Nitekim tesbit edilen rivayetlerde, Resûlüllah (A.S.) Efendimizin Biiâl’e şöyle emrettiği görülmüştür : «Sadece sabah ezanında tes-vâb yap, yani Hayye’lerden sonra Es-Salatu Hayrün Mîne’n-Nevm söyle..»
Bu hadîsi belirttiğimiz anlamda Tirmizî ile îbn Mace kendi kitaplarına nakletmişlerse de Tirmizî, bunun sadece Ebû İsrail’ – tarikiyle geldiğini ve onun da kaviy olmadığını kaydetmiştir.
Rivayetlerin zayıflığına rağmen müctehid imamlar sabah ezanında tesvîb ‘ in hasen ya da müstehab olduğunu söylemişlerdir. [59]
25 — Ezanla İkaamet Arasını Ayırmak :
Ezan okuduktan sonra ya iki, ya da dört rek’at namaz kılınacak ve her rek’atte on âyet okuyacak kadar bir süre geçtikten sonra ikaamet getirmek müstehabdır .Bunu hasen kabul edenler de olmuştur.
Bu nedenle, Ezan okuduktan hemen sonra ikaamet getirmenin mekruh olduğu kabul edilmiştir. Bunda fukahanm ittifakı vardır.[60]
O halde farzdan önce sünnet namazın meşru’ bulunduğu vakitlerde bu fasıla kendiliğinden meydana gelmektedir.
Ezanla ikaamet arasındaki fasılayı, ezanı işiten mü’minlerin namaza hazırlanıp gelecekleri bir süre olarak takdir etmek daha uygundur. Şöyleki, ezanı işiten kimsenin abdest alıp câmi’a geleceği kadar bir zaman parçasını saat birimiyle ölçecek olursak, bunu 5-10 dakika arasında düşünebiliriz.
Fıkhu’s-Sünne adlı kitapta «El-Faslu Beyne’l-Ezani Ve’1-İkaameti» bölümünde, bu konuda rivayet edilen bütün hadîslerin zayıf olduğu belirtilmekte ve fasıla ölçüsü olarak, yukarıda belirttiğimiz 5-10 dakikalık bir zaman gösterilmektedir. Yani abdest alıp cami’a gelecek kadar bir süre…
Farzdan önce sünnet namaz meşru’ olmayan namazlarda ise, müezzin belirtilen süre kadar oturup bekler.
Farzdan önce sünnet kılındıktan sonra müezzinin üç ÎHLAS okuması hakkında ne sahih, ne gayr-i sahih bir rivayet tesbit edilememiştir. Ne Resûlüllah (A.S.) Efendimiz devrinde, ne dört halîfe zamanında, ne de Mütekaddimin devrinde böyle bir uygulama olmamıştır. Bu sonraları bir «Bid’a-yi Hasene» olarak ortaya konulmuş ve birçok yerlerde tatbik imkânı bulmuştur.
El-Muhit gibi kıymetli kaynak fıkıh kitabında, Radiyüddîn Se-rahsî, burada sünnet namaz varsa müezzin onu kılmakla yetinir, yoksa bir süre oturup bekler, diyerek konuyu kapatmıştır.
Akşam namazı ezanında ise, müezzin ezan okuduktan sonra üç kısa âyet okuyacak kadar bir zaman bekler, öylece ikaamet okumaya başlar.[61]
Ancak bu konuda Hanefi imamları arasında görüş farkı vardır : İmam A’zam’a göre, yukarıda belirttiğimiz gibi, müezzin akşam ezanını okuduktan sonra en çok üç kısa ya da o ölçüde bir uzun âyet okuyacak kadar ayakta bekler ve sonra ikaameti okur. îmameyn’e göre, iki hutbe arasındaki hafif bir oturuş gibi oturduktan sonra…
İmam Helvanı (bunu Hulvanî şeklinde okuyanlar da var), bu farklı görüşün sadece afdaliyyette olduğunu belirtmiş ve İmam A’zam’a göre de, hafif bir oturuş yapması caizdir; ancak ayakta beklemesi afdaldır. îmameyn’e göre ayakta durması caiz, oturması af-daldır. O halde bu meselede her iki görüş ve ictihadla amel etmek ı caizdir[62].
26 — Ezanla Îkaamet Arasında Dua Etmek
Duanın reddedilme diği faziletli vakitlerden biri de Ezanla İkaa-met arasındaki zamandır. Bu esnada dua etmek müstehabdır. Bize kadar ulaşan sahili rivayetlerde, Resûlüllah (A.S.) Efendimizin bu konuda Enes bin Mâlik’e şöyle buyurduğu belirtilmiştir : [63]
27 — Ezan İle İkaamet Arasındaki Dua Reddolunmaz.
îmam Tirmizî bu hadis için -. «Hadisün hasenün sahihim» demiştir.
Bunun üzerine Resûlüllah (A.S.) Efendimizden sorulmuş :
— Ne diyelim, nasıl dua edelim? Buyurdu ki :
— «Allah’tan dünya ve âhirette af ve afiyet isteyin..»
Büyük Sah&bi Abdullah bin Ömer (R.A.) diyor ki :
Bir adam, Resûlüllah (A.S) Efendimize dedi ki : -Ya Resûlellah! Müezzinler bizden üstün ve yeğ tutuluyorlar..» Bunun üzerine Efendimiz ona : «Müezzinin söylediği kelimeleri sen de aynen söyle, ezan bitince de Allah’tan iste, sana verilir. (Sen de aynı fazilete erişirsin)» buyurdu.[64]
Ümmü Seleme IK.A.) diyort ki :
«Resûlüllah (A.S.) Efendimiz akşam ezanından sonra şu duayı yapmamı bana öğretti : «Allahım! Bu senin (belli kanunlara bağlayıp düzenlediğin) gündüzün yüzçevirip gitmesi, gecenin de yönelip gelmesidir ve Sana davet edenlerin sesleridir; beni bağışla..»[65]
28 — Müezzinin Cemaatin Durumuna Göre Hareket Etmesi :
Müezzinin câmi’a gelen cemaatin durumunu dikkate alması uygun olur. Çoğu vakitlerde cemaate devam eden cemaati biraz beklemesi, cami’de zayıf, hasta ve iş sahipleri varsa onları fazla bekletmemesi, memleketin ileri gelen kişilerini -cemaate toplandıktan sonra-beklememesi bu cümledendir.[66]
29 — İkaamet Okunurken Camiye Giren Kimse Ne Yapmalıdır?
İkaamet okunurken câmiye giren kimse, eğer müezzin hayye-alâ’ya gelmemişse, oturur, bu cümleyi okurken kalkar. Ayakta beklemesi bu bakımdan mekruh sayılmıştır.
Cami’de müezin -imamlık görevini yürütüyorsa- ikaamet okumaya başladığında imam ve cemaat, hayye alâ’l-felâh denilince kalkıp namaza dururlar. İmamlarımızdan üçü bu konuda görüş birliği halindedir. Sahih olan da budur. Ancak imam bu sırada cami dışında bulunur ve ikaamet edilirken içeri girerken, geçtiği her saf ayağa kalkar ve mihraba gelinceye kadar cami’deki bütün saflar ayağa kalkınış olur. İmam ön taraftan -açık bir kapı bulunduğunda-içeri girecek olursa, tabii müezzinde ikaamette hayye alâ’l-felâh cümlesine gelmişse, cemaat imamı görünce hep birlikte ayağa kalkıp imamla birlikte namaza dururlar.[67]
Hem imamlık, hem müezzinlik görevi aynı şahıs tarafından yürütülüyorsa, müezzin ikaameti bitirmedikçe cemaat yerinden kalkmaz. İkaamet camiin dış kısmında yazlık namaz yerinde okunuyor ve imamlık görevi de ayni şahıs tarafından yürütülüyorsa, imam ca-mi’a girmedikçe cemaat yine yerinden kalkmaz. [68]
30 — İmam Ne Zaman Îftitah Tekbiri Getirir?
Müezzinlik görevini yürüten ayrı bir şahıs ise, o takdirde müezzin kad kameti’s-salâ cümlesini söyleyince hem imam, hem cemaat namaza hazır bir vaziyette beklediklerine göre, imam bu sırada iftîtah tekbîri’ni getirir, cemaat de ona uyar. Sahih olan da budur.[69]
31 — İmamlık Görevini Yürüten Kimsenin Müezzinlik Yapması
Konusu üzerinde hayli durulmuş, bunun mekruh olduğunu ileri sürenler şu hadîsi delil olarak göstermişlerdir : İmamın müezzinlik yapması mekruhtur.»
Bu hadisin râvileri arasında Selâm adında bir zat bulunuyor ki, başta Nesâî olmak üzere birçok muhaddisler bu zatın metruk olduğunu tesbit etmişler ve bu nedenle hadisi zayıf saymışlardır.
Hz. Cabir (R.A.Î ‘den de «Resülûllah (A.S.) Efendimiz imamın müezzinlik yapmasını men-‘etti.» mealinde nakledilen rivayet silsilesinde Yahya adındaki şahsın bulunduğu ve bunun yalancılıkla ün yaptığı bilinmektedir. Bu nedenle müctehid imamlar ayni şahıs tarafından iki görevin yürütülmesinde bir beis görmemişlerdir.[70]
32 — Ezanı Dinlemek Ve Müezzinin Dediklerini Demek:
Ezani dinlemek sünnettir. Bu bakımdan ezan okunurken artık dünya işlerini bir tarafa bırakıp Allah’a ve O’na ibâdete yönelmek gerekir. Ezana karşı saygısızlık, dine ve Allah’a saygısızlığı ifade eder. Hattâ ilim adamlarımızdan çoğu, ezan okunurken bir şey yiyorsa yemesini keser, hele sigara ve benzeri mekruh şeylerle meşgul oluyorsa hemen bırakırlardı.
Ezanı hem dinlemek, hem müezzinin dediklerini aynen söylemek sünnetir. Ancak hayye alâ’s-salâ ve hayye alâ’l-felâh cümlelerine gelindiğinde bunlar aynen söylenmez, sadece lâ havle vela kuvvete îllâ bîllahî’l-alîyyi’l-azim denilir.
diğer bir rivayete göre : hayye alâ’s-sala denilince, lâ havle… denilir. hayye alâ’l-felâh denilince, maşaallahu kane vemâ lem yese1 lem yekûn denilir.[71] sahih olan da budur.
bir de sabah ezanında müezzin es-salatu hayrün mîne’n-nevm deyince, sadakte ve berîrte ( = Doğru söyledin ve iyilik işledin) denilir.[72]
Ezan okunurken yürür halde bulunan kimsenin durup ezana hem saygı göstermesi, hem müezzini cevaplandırması daha iyi bir davranıştır.[73]
33 — İkaameti cevaplandırıp cümlelerini müezzine uyarak söylemek müstehabdır. (343)
İkamette müezzin kad kameti’s-salâ deyince, işitenler «Allah namazı hep aramızda tutsun ve yerler gökler devam ettikçe onu devam ettirsin!» diye duâ ederler.
Yukarıda da kısmen dokunduğumuz gibi, ezan ve ikaamet okunurken konuşmamak en uygun olan davranıştır. Bu, saygıyı ifâde eder. Ne yazık ki günümüzde bu saygı çok azalmış, Müslüman halkın çoğu bu davete karşı ilgisiz kalmıştır. [74]
34 — Ezan Okunurken, Veya İkaamet Edilirken Kur’ân Okumak :
Ezan ve ikaamet okunurken dinlemek sünnettir. Kur’ân okumaya başlayanlar da ezan ya da ikaamet okunmaya başlayınca okumalarını bırakıp ezanı dinlerler.
İkaamet okunurken duâ ile meşgul olmakta bir beyoktur. Çünkü bu esnada yapılan duâ, ikaametin feyzine mazhar olmak, ilâhi davete gönül verip O’na yönelmek anîammadır.
Cami’de birkaç müezzin varsa, her biri sıra ile ardarda ezan okuyorsa, veya aynı semtte birkaç cami’ bulunuyor, müezzinleri sıra ile ezan okuyorsa, ilk okunanı cevaplandırmak kâfidir.[75]
[1] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/149.
[2] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/149-150.
[3] Sahih-i Müslim : Cabir bin Semure (RA.)’den.
[4] Sahih-i Müslim H. Aişe (R.A.)dan.
[5] Fetâvâ-yi Hindiyye – El-Kafi – Fetâvâ-yi Kaadıhan.
[6] El-Muhit / Radiyüddin Sarahsî.
[7] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/150-151.
[8] El-Hulasa – El-Bedayi’ – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[9] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/151.
[10] Şarh-i Mecmua’l-Bahreyn / îbn Melek.
[11] Tatarhaniyye – El-Muhit / Radiyüddin Sarahsî.
[12] Buhari – Müslim : Abdullah bin Ömer (R,A.)’dan.
[13] Ahmed bin Hanbel t İbn Mes’ud (R.A.)’den.
[14] El-Ktnye – Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/151-152.
[15] Fetavâ-yi Kaadıhan – En Nihâye.
[16] El-Kınye.
[17] Mi’racü’d-Dirayye.
[18] El-Muhit : Badiyüddin Sarahsı.
[19] En-Nihâye.
[20] Et-Tebyin – El Kâfi – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[21] Bedâyiu’s-Sanayi’ / Kâsâni.
[22] Fetavâ-yi Hindiyye : 1/54.
[23] Siracü’l-Vehhac : Şerhu Fethi’l-Kadir.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/152-154.
[24] Fetavâ-yi Kaadıhan – El-Hulasa – Mecmau’l-Enhür.
[25] El-Muhit / Radiyüddin Sarahsi – El-Hulasa.
[26] El-Muhit / Radiyüddin Sarahsî – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[27] Fetâvâ-yi Kaadıhan – Et-Tebyin – Et-Timurtaşi.
[28] El-Mebsut / Şemsüieimme Sarahsi.
[29] El-Hulasa – Fetavâ-yi Hindiyye.
[30] Fetavâ-yi Kaadıhan.
[31] El-Muhit / Şemsüieimme Sarahsi.
[32] Fetava-yi Kaadıhan – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[33] Fetâvâ-yi Kaadıhan – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[34] El-Muhit / Radiyüddin Sarahsi.
[35] El-Hidâye.
[36] Bahriraik / îbn Nüceym.
[37] Fetavâ-yi Kaadıhan – Fetâ-va-yi Hindiyye.
[38] Tatarhaniyye – Şerh-u Fethilkadir.
[39] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/154-158.
[40] El-Muhit / Radiyüddin Sarahsi – Fetava-yi Kaadıhan.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/158-159.
[41] El-Muhit / Radiyüddin Sarahsî – Fetâvâ-yİ Kaadıhan.
[42] El-Kafi – Fetâvâ-yi Kaadıhan.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/159.
[43] Fetvâ-yi Kaadıhan, El-Ceveheretü’n-Neyyire – Fetvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/160.
[44] Bedayi’us Sanayi’ – En-Nihaye – Fetâvâryi Ündiyye.
[45] Bahrirâik / îbn Nüceym.
[46] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/160-161.
[47] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/161.
[48] El-Kafi – El-Bedayi.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/161.
[49] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/162.
[50] El-Muhit / Radiyüddin Sarahs’.
[51] Bedayi-i Sanayi’ / Kasânî.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/162.
[52] El-Hidâye / Merginani.
[53] Fetâvâ-yi Hindiyye – El-Muhit Radiyüddin Sarahst.
[54] Siraciyye – Şerh-i Vikaye – Fetâvâ-yi Hindiyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/162-163.
[55] Hâkim Müstedrek’te İbn Adiy El-Kmil’de rivayet etmiştir.
[56] Fazla bilgi için bak : Nasburrâye / Zeylaî : 1/278.
[57] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/163-164.
[58] Şerh-i Nukaaye / Şeyh Ebülmekarim. – El-Kâfi – FetavA-yi Hindiyye.
[59] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/164.
[60] Mi’racü’d-Diraye – Fetâvâ-yi Hindiyye.
[61] En-Nihâye – El-Muhit.
[62] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/164-166.
[63] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/168.
[64] Ahmed bin Hanbel – Ebû Davud.
[65] Fıkhu’s-Sünne : 1/115.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/167.
[66] Mi’racü’d-Dirâye / Fetâvâ-yi Hindiyye.
[67] Şemsülehnme El-Helvani – Serahsi – Şeyhülislâm Hâherzade Ebûbekir.
[68] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/167.
[69] Şeyhülislâm Şemsüleünme El-Helvânî – El-Muhit / Radiyüddin Serahsi.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/167.
[70] Geniş bilgi için bak : Nasburrâye / Zeylaî : 1/293.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/167-168.
[71] El-Muhit Radiyüddin Serahsi – Fetâva-yi Hindiyye.
[72] El-Muhit Radiyüddin Serahst.
[73] El-Kınye.
[74] Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/168-169.
[75] El-Kâfi – Fetavayi Hindıyye.
Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/169.