21. Zifaf Sabahında Neler Yapılmalıdır?. 9
22. Evde Bir Banyo Bulunmasının Gerekliliği 9
23. Eşlerin Aralarında Geçeni Başkalarına Anlatması Haramdır 10
24. Düğün Yemeği Verilmesinin Gereği 10
25. Velime Yemeğinde Takip Edilecek Sünnet 10
26. Velime Yemeği Etsiz de Verilebilir 11
27. Zenginlerin Mallarıyla Velime’ye İştirak Etmesi 11
28. Velime’ye Sadece Zenginleri Davet Etmek Caiz Değildir 11
29. Davete İcabetin Gerekliliği 11
30. Oruçlu Olsa Bile Kişi Davete İcabet Etmelidir 11
31. Davet Sahibinin Hatırı İçin (Nafile) Oruç Bozulabilir 12
32. Nafile Orucun Kazası Vacip Değildir 12
33. Haramın Olduğu Davetlere İcabet Etmemelidir 12
34. Davetli Kimseye Neler Müstehabdır?. 13
35. “Mutlu ve Oğullu Olsun’ Dönemi’nin Duasıdır 14
36. Gelinin Misafirlere Hizmet Etmesi 14
37. Def Çalmak ve Türkü Söylemek. 14
38. Şeriata Muhalif Düşmekten Kaçınılmalıdır 15
1) Duvarlara Resim Asmak. 15
2) Duvarları Seccade île Örtmek. 16
3) Kaşların Alınması 16
4) Tırnakları Boyamak ve Uzatmak. 16
5) Sakal Traşı Olmak. 16
6) Nişan Yüzüğü Takmak. 17
39. Altın Yii/ük ve Benzerleri Kadınlara da Haramdır. 17
40. Kadınlarla İyi Geçirilmelidir 18
41. Eşlere Tavsiyeler 19
21. Zifaf Sabahında Neler Yapılmalıdır?
Kişinin sabahleyin kendisini evinde ziyarete gelen yakınlarını karşılayarak, onlara selam verip, dua etmesi, onların da aynıyla mukabelede bulunmaları müstehabdır.
Enes b. Malik şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber (s.a) Zeyneb validemizle evlendiğinde, Velime (düğün) yemeği verdi. Müslümanlar et ve ekmek (tirit) yemekten doymuşlardı. Aynı gecenin sabahı Hz. Peygamber hanımlarının odalarını gezerek, onlara selâm verdi, dua etti. Onlar da kendisine karşılık verdiler.[45]
22. Evde Bir Banyo Bulunmasının Gerekliliği
Eşlerin evinde bir banyonun olması, mutlaka gereklidir. Sürekli umumî bir hamama gitmesi hususunda kişi hanımına müsamaha etmemelidir. Çünkü rivayet edilen hadislere göre bu haramdır!
a) Hz. Cabir’den şöyle rivayet edilmektedir.
Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden bir erkek hanımını umumî hamama sokmasın. Allah’a ve Ahiret Günü’ne iman eden bir kimse önünü peştemal ile örttükten sonra hamama girsin ve Allah ‘a ve Ahiret Günü’ne iman eden bir kimse içki sofrasına oturmasın.[46]
b) Ümmü Derdâ şöyle anlatmaktadır:
Hamamdan çıktım. (Yolda giderken) Hz. Peygamber ile karşılaştık. Bana nereden geldiğimi sordu. Kendisine hamamdan geldiğimi söyleyince, şöyle buyurdu: “Nefsimi yed-i kudretinde tutan Allah’a yemin ederim ki, annelerinden birinin evinden başka bir yerde, elbiselerini çıkaran bir kadın, kendisiyle Allah arasındaki bütün (haya) perdelerini yırtmış demektir. [47]
c) Ebu’l-Muleyh şöyle anlatmaktadır:
Aişe validemize Şamlı birkaç kadın geldiklerinde, Hz. Aişe onlara nereli olduklarını sordu. Kadınlar Şamlı olduklarım söyleyince, Hz. Aişe; “Siz kadınları umumî hamama giden memleketten misiniz?” dedi. Kadınlar “evet’ diye cevap verince, Hz. Aişe şöyle dedi: “Dikkatinizi çekerim! Ben RasûluUah ‘tan şöyle işittim: Evinin dışında bir yerde elbisesini çıkaran bir kadın, kendisiyle A ilah arasındaki (haya) perdesini yırtmış demektir.[48]
23. Eşlerin Aralarında Geçeni Başkalarına Anlatması Haramdır
Eşlerin yatakta aralarında geçen şeyleri başkalarına anlatması, her ikisi için de haramdır. Bu hususta iki hadis nakledelim.
a) Kuşkusuz ki Kıyamet Gününde Allah nezdin-de derece bakımından insanların en kötüsü, hammıyla münasebette bulunduktan sonra, hammıyla arasında geçenlerin sırrını ifşa edenlerdir.[49]
b) Yezid kızı Esma şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber’in yanında bulunuyordum. Erkekler ve kadınlar oturmuşlardı. RasûluUah; “Kişi hammıyla, hanımı kocasıyla olan münasebetlerini sağda-solda konuşuyor mu?” deyince orada bulunanların hepsi sükût etti. Ben, “Ey Allah’ın Rasülü! Yemin ederim ki konuşuyorlar” dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber; “Sakın ha! Böyle şeyleri anlatmayın. Çünkü böyle şeyleri anlatmak, tıpkı erkek ve dişi iki şeytanın yolda halkın gözü önünde münasebette bulunmasına benzer” dedi. [50]
24. Düğün Yemeği Verilmesinin Gereği
Zifaftan sonra düğün yemeği (velime) vermek gerekir. Çünkü -ileride de beyan olunacağı gibi Hz. Peygamber (s.a) Abdurrahman b. Avf’a evlenme yemeği vermesini emretmiştir.
Büreyde b. Husayb’ın rivayet ettiğine göre, Hz. Ali Hz. Fatıma’yı Rasûlullah’tan isteyince, Rasûlullah; “Evlenmek için Velime vermek gerekir” diye buyurdu. Bunun üzerine Hz. Sa’d, “Ben bir koç veriyorum” dedi. Bir başkası da, “Ben de şu kadar darı veriyorum” diye taahhüdde bulundu.
Bir başka rivayete göre, Ensar’dan bir cemaat, Hz. Ali’ye yardım maksadıyla birkaç sa’ (bir ölçü birimidir) buğday toplamıştır.[51]
25. Velime Yemeğinde Takip Edilecek Sünnet
Velime yemeğinde dikkat edilecek hususlar şunlar dır:
a) Zifaftan üç gün sonra olmalıdır. Çünkü Hz. Peygamber’den bu şekilde nakledilmiştir.
Enes b. Malik şöyle anlatıyor: “Rasûlullah bir hanımla evlendikten sonra, beni gönderdi. Birkaç sahabîyi yemeğe davet ettim.[52]
Yine Enes b. Malik şöyle anlatmaktadır: “Rasûlullah Safiye validemizle evlendi ve esirlikten azad etmesini kendisine mehir yaptı. Bu evlilikten üç gün sonra velime yemeğini verdi. [53]
b) Damat, zengin olsun, fakır olsun salih kimseleri yemeğe davet etmelidir.
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur: “Mümin kimselerle arkadaş ol, yemeğini muttaki kimseler yesin. [54]
c) Eğer imkân varsa, kişi velime olarak bir koyun veya daha fazlasını vermelidir.
Enes b. Malik şöyle anlatmaktadır: Abdurrah-man b. Avf Medine’ye hicret ettiğinde, Hz. Peygamber onu Ensar’dan Sa’d b. Rebî’ye kardeş yaptı. Sa’d kardeşini evine götürdü. Yemek getirtti ve birlikte yediler. Bu esnada Sa’d, Abdurrahman b. Avf a şöyle dedi: “Ey kardeşim! Ben Medine’nin (veya Ensar’ın) mal bakımından en zenginiyim. Malıma bir bak ve yarısını al. (Başka bir rivayete göre), buyur bostanıma gidelim, sana onun yarısını vereyim. Benim iki hanımım var. Oysa sen benim Allah yolunda kardeşim olduğun halde senin hiç hanımın yok. Bak, hangisi hoşuna giderse, bana söyle, hemen boşayayım. îddeti bittiğinde onunla evlen”. (Bu durum örtünme ayeti inmeden önce olmuştur).
Abdurrahman b. Avf; “Hayır! Allah’a yemin ederim ki, bunlardan hiçbirini kabul etmem. Allah malını ve ehlini mübarek kılsın. Sen bana pazar yerini göster” dedi. Kendisine pazar yeri gösterildi. O da gitti pazardan birşeyler alıp sattı ve kâr etti. Ertesi gün yine pazara gitti. Kârıyla kurutulmuş süt ve yağ alıp, evindeki kimselere getirdi. Bir süre sonra Hz. Peygamber’in mescidine gittiğinde üstünde zifaf alâmeti sayılan zaferan (veya halûk) denilen bir koku vardı.
Hz. Peygamber (s.a), “Bu hâl nedir?” diye sorunca, Abdurrahman b. Avf, Ensar’dan bir kadınla evlendiğini söyledi. Rasûlullah mehir olarak ne verdiğini sorunca, Abdurrahman b. Avf beş dirhem değerinde altın verdiğini söyledi. Rasûlullah, “Allah mübarek kılsın! Bir koyun da olsa velime yemeği ver” dedi ve Abdurrahman b. Avf da kendisine emredilen yemeği verdi.
Abdurrahman b. Avf şöyle anlatır: “Bu hadiseden sonra kendimi öyle görüyordum ki sanki yerden bir taş kaldırsam altında altın ve gümüş bulacağıma inanıyordum”.
Hadisin ravisi Hz.Enes der “İbn Avf’ın ölümünden sonra servetinden her bir hanımına 100.000 dinar pay düştüğünü gördüm.[55]
d) Enes b. Malik şöyle anlatıyor:
Hz. Peygamber’in (s.a) Zeyneb validemizin ve-limesinde verdiği yemeği, hiçbir hanımın velimesinde verdiğini görmedim. Bir koyun kesti, cemaata doyuncaya kadar et yemeği yedirdi. [56]
26. Velime Yemeği Etsiz de Verilebilir
Et bulunmadığı takdirde, başka çeşit yemeklerle de velime yemeği verilebilir.
Enes b. Malik şöyle anlatmaktadır:
Rasûlullah (s.a) Medine ve Hayber arasında üç gece kalarak, orada Safiye validemizle evlendi. Ben de müslümanları onun velime yemeğine çağırdım. Yemekte et (tirit) yoktu. Emretti ve sofra kuruldu. (Başka bir rivayete göre) yeri düzeltti. Sonra sofra getirildi. Sofra düzeltilen yere yayıldı. Sofranın üzerine hurma, kurutulmuş süt ve yağ konuldu. Cemaat doyuncaya kadar bu yemekten yedi.[57]
27. Zenginlerin Mallarıyla Velime’ye İştirak Etmesi
Zenginlere Velime’nin hazırlanmasında damada malca yardım etmeleri müstehabdır.
Enes b. Malik Hz. Safiye’nin evliliği ile ilgili olarak şunları anlatmaktadır:
Ümmü Selîm yolda iken, Hz. Safiye’yi süsledi ve gece Rasûlullah’a götürdü. Hz. Peygamber damat olarak sabahladıktan sonra, yanında birşeyler olanın getirmesini söyledi. (Başka bir rivayette; “Fazla yemeği olan getirsin” demiştir).
Ravi diyor ki;
Bir sofra kuruldu. Kimi kurutulmuş süt (peynir), kimi hurma, kimi de yağ getirdi. Getirilen bu malzemelerle (bir nev’î) helva yapıldı. Ashab helvadan yedi ve yanlarındaki yağmur suyu birikintisinden de susuzluklarını giderdi. Bu, Rasûlullah’ın velimesi oldu.[58]
28. Velime’ye Sadece Zenginleri Davet Etmek Caiz Değildir
Velime yemeğine sadece zenginleri davet edip, fakirleri çağırmamak caiz değildir. Nitekim Hz. Peygamber, şöyle buyurmuştur:
“Yemeklerin en kötüsü, zenginlerin davet edilip, fakirlerin çağırılmadığı velime yemeğidir. Velime davetine icabet etmeyen, Allah’a ve Rasulü’ne isyan etmiş demektir.[59]
29. Davete İcabetin Gerekliliği
Veiime yemeğine davet edilenlerin, yemek davetine katılmaları vaciptir. Bu hususu Hz. Peygamber (s.a) şu hadisleriyle bildirmişlerdir:
a) “Esiri kurtarın, düğün yemeğine gidin ve hastaları ziyaret edin. [60]
b) “İçinizden biri Velime yemeğine davet edildiğinde, davete mutlaka icabet etsin. Davete icabet etmeyen hem Allah’a hem de Rasulü’ne karşı gelmiş olur. [61]
30. Oruçlu Olsa Bile Kişi Davete İcabet Etmelidir
“Biriniz düğün yemeğine davet edildiğinde, davete icabet etsin; eğer oruçlu değilse yesin, oruçlu ise dua etsin.[62]
Bu hadisten oruçlu olunsa bile davete icabetin vucubiyeti anlaşılmaktadır![63]
31. Davet Sahibinin Hatırı İçin (Nafile) Oruç Bozulabilir
Davetli olan kişi, eğer nafile orucu tutuyorsa, davet sahibi de ısrar ederse, orucunu bozabilir.
a) “içinizden biri (velime) yemeğine davet edildiğinde, icabet etsin. Daha sonra dilerse yer, dilerse yemez. [64]
b) “Nafile oruç tutan istediğini yapabilir, dilerse yer, dilerse orucuna devam eder.[65]
32. Nafile Orucun Kazası Vacip Değildir
Vehme yemeğinde bozulan (nafile) orucun kazası vacip değildir.
Nitekim bu hüküm iki hadisle sabit olmuştur.
a) Ebu Said el-Hudrî şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber’e yemek hazırladım. Rasûlullah, ashabı ile birlikte teşrif ettiler. Yemek geldiğinde ashabtan biri, oruçlu olduğunu (ve yemeyeceğini) söyledi. Hz. Peygamber ise bunun üzerine; “Kardeşiniz sizin için zahmete girerek, (yemek hazırladı) ve sizi davet etti. Şimdilik ye, sonra istersen kaza edersin” diye buyurdu. [66]
b) Ebu Cuheyfe (r.a) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber Selman-ı Farisî ile Ebu Derdâ arasında kardeşlik akdi yaptı. Bir gün Selman kardeşini (Ebu Derdâ’yı) ziyarete gitti. Kardeşinin hanımı olan Ümmü Derdâ’yı yırtık elbiseler içinde görünce, ona niçin böyle perişan bir durumda olduğunu sordu. Ümmü Derdâ da; “Kardeşin Ebu Derdâ gecelerini ibadet, gündüzlerini oruçla geçirdiği için hiç bir dünya malına ihtiyaç duymuyor” dedi. Bu esnada Ebu Derdâ geldi.
Hz. Selman’ın geldiğine çok memnun olmuştu. Selman-ı Farisî’ye yemek getirerek, kendisi çekildi. Hz. Selman, “Sen de ye” deyince, Ebu Derdâ oruçlu olduğunu söyledi. Bunun üzerine Hz. Selman ona, “Vallahi yiyeceksin. Eğer sen yemezsen, ben de yemem” dedi. Ebu Derdâ da onunla birlikte yedi. O günün gecesi birlikte yattılar. Geceleyin Ebu Derdâ namaz kılmak istediğinde, Hz. Selman ona mani oldu ve şöyle dedi: “Ey Ebu Derdâ! Bedeninin, üzerinde hakkı vardır. Rabbinin üzerinde hakkı vardır, misafirinin ve ailenin senin üzerinde hakkı vardır. Oruç tut ve ye; namazını kıl ama hanımınla da ilgilen. Her hak sahibine hakkını ver”.
Sabaha yakın bir zamanda Hz. Selman Ebu Derdâ’ya “İşte şimdi kalkabilirsin ” dedi ve sonra ikisi birlikte kalktılar, abdest alarak, iki rekât namaz kıldılar. Bilâhare çıkıp, sabah namazına gittiler. Ebu Derdâ Hz. Selman’ın yaptıklarını Rasûlullah’a haber vermek için yanına gitti ve olanları söyledi. Rasûlullah, “Evet, Selman ‘in dediği doğrudur. Senin üzerinde nefsinin de hakkı vardır” dedi.[67]
33. Haramın Olduğu Davetlere İcabet Etmemelidir
Davet yerinde münker ve haram bulunduğu takdirde, (erkekli, kadınlı, içkili toplantılar vs.) böyle bir davete icabet etmek caiz değildir. Şayet katılmaktan maksat oradakileri münkerden nehyetmek ise caizdir. Davete katıldıktan sonra, münker işlere son verilir ve haram yiyecek ve içecekler kaldırılırsa eğer, orada oturabilir. Kaldınlmazsa derhal orayı terketmek gerekir.
Nitekim bu hususta birçok hadis varid olmuştur.
a) Hz. Ali şöyle anlatıyor:
Yemek hazırlayıp, Rasûlullah’ı davet ettim. Da-yetimi kabul ederek, icabet ettiler. Ancak evde (canlı yarlıkların) resimlerini görünce geri döndüler.[68]
b) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:
Üzerinde canlı varlıkların resmi bulunan bir yastık satın aldım. Hz. Peygamber bunu görünce, kapıdan içeri girmeyerek bekledi. Yüzündeki hoşnutsuzluğu hemen farkettim ve dedim ki; “Ey Allah’ın Rasûlü! Günahım nedir? Bileyim de tevbe edeyim”. Hz. Peygamber “Bu yastık nedir?” diye sorunca, ben yastığı, üzerine oturması ve yaslanması için satın aldığımı söyledim. Rasûlullah; “Bu resimleri yapanlar, Kıyamet Günü ‘tide azaba tutulacak ve onlara, ‘Haydi o yaptıklarınızı diriltin’ denilecek. İçinde bu resimlerin bulunduğu eve melekler girmez” diye buyurdu.[69]
Selef-i Salihîn de bu minval üzere yürümüşlerdir. Bu konuda bir çok örnek var ise de biz iki örnekle yetiniyoruz.
a) Hz. Ömer’in azadhsi Eşlem (r.a) şöyle anlatmaktadır:
Hz. Ömer, (hilafeti zamanında) Şam’a gittiğinde, hristiyanlardan biri ki o Şam’ın ileri gelenlerindendi-yemek hazırladı ve Hz. Ömer’e “Arkadaşlarınızla birlikte gelip, teşrif etmeniz beni sevindirir diyerek davette bulundu. Hz. Ömer; “İçinde heykel ve resimler varken kilisenize girmeyiz” diye cevap verdi.[70]
b) Ebu Mesud (Ukbe b. Amr) şöyle anlatmaktadır:
Şamlılardan biri Hz. Ömer’i yemek hazırlayıp evine davet ettiğinde, Hz. Ömer, “Evinizde resim var mı?” diye sordu. Ev sahibi, olduğunu söyleyince, Hz. Ömer, resim kırılıp atılıncaya kadar eve girmedi.[71]
34. Davetli Kimseye Neler Müstehabdır?
Bir davete giden kimseye iki şey nıüstehab kılınmıştır.
1) Yemek sonrasında Hz. Peygamber’den rivayet edilen duayı yapması gerekir. Bu duanın birkaç çeşidi vardır:
a) Abdullah b. Busr şöyle bildirmektedir:
Babam Rasûlullah’a yemek yapmıştı. Rasûlul-lah yemeği yedikten sonra, şöyle dua etmişti: “Ey Allahım! Onları affet, onlara merhamet et ve onlara verdiğin rızıklara bereket ihsan et.[72]
b) Mikdad b. el-Esved şöyle anlatmaktadır:
İki arkadaşımla birlikte Rasûlullah’a gittik. Çok acıkmıştık. Bizi görenlerden hiçbiri bizi misafir etmemişti. Hz. Peygamber bizi alıp evine götürdü, kendisinin dört keçisi vardı. Bana onların sütlerini dörde bölmemi söyleyince, emrini yerine getirmek için sütü dörde bölmeye başladım.
Rasûlullah’m gelmesi gecikince, kendi kendime, “Herhalde Rasûlullah Ensar’dan birinin evine davet edildi, doyuncaya kadar yemiş ve kana kana süt içmiştir. Ben onun payını da içsem” diye düşündüm ve böylece sütü içtim. İçtikten sonra da sütün bulunduğu kabın kapağını kapadım. Fakat bir süre sonra içimi bir endişe kapladı ve kara kara düşünmeye başladım. “Ya Rasûlullah aç olduğu halde gelirse ne olacaktı?” İşte bu düşünceler içinde yatağa girdim, uyumak istedim fakat bir türlü uyuyamadım. Bu halde iken Rasûlullah geldi. Uyumamış olanın işitebileceği, uyuyanın da rahatsız olmayacağı bir tonla selâm verdi. Sonra süt kabına doğru yürüdü. Kapağı açıp da boş olduğunu görünce; “Ey Allahım! Bana yedirene yedir, bana içirene içir” dedi.
Bu fırsatı kaçırmamak için yavaşça büyük çanağı alarak keçilerin yanına gittim. Hangisinin daha semiz olduğunu anlamak için ellerimie sırtlarım sıvazlamaya başladım. Fakat elimin değdiği bütün memelerde süt dolu olduğunu gördüm. Kabı dolduruncaya kadar sağdım. Hz. Peygamber’in yanma giderek; “İç ey Allah’ın Rasûlü!” dedim. Rasûlullah başını kaldırdı ve dedi ki; “Hatadan sonra da mı içeyim? Ey Mikdad neler oldu?” Ben, sütü içmesini, sonra kendisine meseleyi anlatacağımı söyledim. Rasûlullah sütten kana kana içtikten sonra, bana da uzattı, ben de içtim. Bana tekrar, “Ne oldu?” diye sorunca, kendisine meseleyi anlattım. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Bu gökten gelen bir berekettir. Bunu bana niçin bildirmedin ki diğer arkadaşımıza da içirseydik?” dedi. Ben de; “Madem bereket sizinle bana isabet etmiş, o halde isabet etmeyenin hâlinden bana ne?” diye cevap verdim.[73]
c) Enes b. Malik şöyle anlatıyor:
Hz. Peygamber (s.a), Ensar’ı ziyaret ediyordu. Ensar’in evlerine geldiğinde çocuklar gelip etrafını sardılar. Rasûlullah onlara selâm verdi, dua etti ve başlarını okşadı. Sa’d b. Ubade’nin evine geldiğinde izin isteyerek, “Esselâmu aleykum ve rahmetullah”deyince, Sa’d b. Ubade de, “Ve aleykumus-selâm ve rahmetullah ” diye karşılık verdi. Fakat bunu Hz. Pey-gamber’in işitemiyeceği bir şekilde söylemişti. Rasûlullah üç kez selâmını tekrarladı. Sa’d b. Ubade de bu selâma üç kez karşılık verdi ama yine Rasûlullah’ın işitemeyeceği bir şekilde söylemişti. Selâmı üç kezden fazla tekrarlamamak Hz. Peygamber’in âdeti idi. İzin verilirse içeri girer, verilmezse girmez geri dönerdi. Bu nedenle geri dönüp gitmeye başladı. Hz. Sa’d ardından koşup, şöyle dedi: “Ey Allah ‘m Rasûlü! Anam-babam sana feda olsun! Söylediklerini işittim ve size cevap da verdim. Fakat işitemeyeceğiniz bir şekilde selâm verdim. Çünkü selâm ve bereketi çoğaltmanız hoşuma gitti. Eve buyrun!”. Sonra Hz. Peygamber’i eve aldı ve kendisine kuru üzüm ikram etti.
Hz. Peygamber (s.a) yedikten sonra, şöyle dua et-Yemeğinizi iyiler yesin, size melekler dua etsin ve yanınızda oruçlular iftar etsin.[74]
2) Gelin ve damada hayır ve bereketle dua etmelidir. Bu hususta birçok hadis rivayet edilmiştir.
a) Cabir b. Abdullah şöyle anlatıyor:
Babam vefat ettiğinde geriye yedi (veya dokuz) kız bırakmıştı. Ben de dul bir hanımla evlendim. Rasûlullah bana evlenip-evlenmediğimi sordu. Ben de evlendiğimi söyleyince, “Dulmu, bakire’mi?”dedi. “Dul” diye cevap verince Hz. Peygamber; “Niçin senin onunla, onun da seninle oynayabileceği, senin onu, onun da seni güldürebileceği bir bakireyle evlenmedin?” dedi. Ben babamın vefat edip yedi (veya dokuz) kızı yetim bıraktığını, onlara denk birisini getirmeyi çirkin bulup, onlara işlerini yapabilecek bir kadın aldığımı söyleyince
Hz. Peygamber; “Allah bereketli kılsın ve hayırlı olsun” dedi.[75]
b) Hz. Büreyde şöyle anlatıyor:
Ensâr’dan bazı kimseler, Hz. Ali’ye; “Fatıma yanında (iken başkasına değil, ona talip ol)” dediler. Hz. Ali de Rasûlullah’a gitti ve selâm verdi. Hz. Peygamber (s. a); “Ebu Talib ‘in oğlunun isteği nedir?” diye soruncaHz. Ali, “Ey Allah’ın Rasûlü! KızınızFatı-ma’yı düşündüm!” dedi. Hz. Peygamber de, “Merhaba ve ehlen!” dedi ve fakat başka birşey söylemedi. Hz. Ali kendisini bekleyenlerin yanına gittiğinde, onlar ne olduğunu sordular. Hz. Ali; “Bilmiyorum, iki kelimeden (Merhaba ve ehlen) başka bir şey söylemedi” diye cevap verdi. Ensar; “Bu iki kelimeden biri bile sana yeterlidir” dedi.
Evlendiğinde Hz. Ali’ye, Hz. Peygamber; “Velime yemeği vermek gerekir” deyince, Hz. Sa’d yanında bir koç olduğunu (onu vereceğini) söyledi. Ensâr’dan bazı sahabîler de aralarında biraz buğday topladılar.[76] Gerdek gecesi geldiğinde, Hz. Peygamber (s.a) Hz. Ali’ye; “Beni görmeyince, sakın birşeye el sürme!” dedi. Hz. Ali, Rasûlullah’a geldiğinde, Rasûlullah su istedi, o sudan abdest aldı ve sonra da o suyu Hz. Ali’nin üzerine serpti ve şöyle dua etti: “Ey Allahım! İkisine de bereket ihsan et, evliliklerini her ikisine de mübarek kıl.[77]
c) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:
Rasûlullah benimle evlendiğinde, annem beni getirip, odaya soktu. İçeride Ensâr’dan bazı kadınların oturduğunu gördüm. Kadınlar beni gördüklerinde, “Hayır, bereket ve en iyi nasip üzerine olsun” diye dua ettiler.[78]
d) Ebu Hüreyre şöyle demektedir:
Bir kimse evlendiğinde Hz. Peygamber şöyle dua ederdi: “Allah sana bereketli kılsın, aranızı hayr ile telif etsin[79]
35. “Mutlu ve Oğullu Olsun’ Dönemi’nin Duasıdır
Demek Cahiliye
Bazılarımızın yaptığı gibi “mutlu ve oğullu olsun” şeklinde temennilerde bulunulmamalıdır. Çünkü bu tür temenniler cahiliyye insanlarının âdetlerindendir. Bu tür sözlerin sarf edilmesi, birçok hadis-i nebevi tarafından nehyedilmiştir.
Hasan (r.a) şöyle anlatıyor:
Akıl b. Ebî Talib, Cuşm kabilesinden bir ha nımla evlendiğinde bâzı kimseler gelip “uğurlu ve oğullu olsun” diye temennide bulundu. Bunun üzerine Hz. Akîl; “Sakın böyle söylemeyin. Çünkü Rasûlullah bunu yasakladı” dedi. Bu ikaza muhatab olanlar, o halde ne diyeceklerini sorunca, Hz. Akîl, “Allah size bereketli kılsın ve üzerinize bereket yağdırsın, deyin; zira biz böyle demekle emrolunduk” dedi.[80]
36. Gelinin Misafirlere Hizmet Etmesi
Gelin mesture (kapalı) olduğu ve fitneden emin bulunduğu takdirde, gelen misafirlere hizmet etmesinde bir beis yoktur.
Sehl b. Sa’d şöyle anlatıyor:
Ebu Useyd es-Saîdî evlendiğinde, Hz. Peygam-ber’i ve ashabı davet etti. Onların yemeğini hazırlayan ve sofralarım kuran hanımı Ümmü Useyd’den başkası değildi. Taştan yapılmış bir çanak içinde ta akşamdan hurma hoşafı yapmıştı. Rasülullah sofradan çekilince, Ümmü Useyd, hurmaları güzelce eritip, içmesi için Ra-sülullah’a ikram etmişti. Ümmü Useyd o gün gelin olduğu halde misafirlere hizmet etti.[81]
37. Def Çalmak ve Türkü Söylemek
Nikahı ilan etmek amacıyla kadınların düğünlerde sadece def çalmaları, içinde fisk ve fücur ihtiva eden sözlerin bulunmadığı türküler söylemeleri caizdir. Buna cevaz veren birkaç hadis zikredelim:
a) Muavviz kızı Rübeyyi’ şöyle anlatıyor:
Evlendiğimde Hz. Peygamber düğünüme geldi ve yatağımın üzerine oturdu. Cariyelerimiz hem def çalıyorlar hem de Bedir Savaşında öldürülen ecdadımın
vasıflarını söylüyorlardı. O esnada biri; “İçimizde yarın ne olacağını bilen bir peygamber var” deyince Hz. Peygamber (s.a); “Bu sözleri bırak da, daha önce söylediklerine devam et” buyurdu.[82]
b) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:
Ben Ensar’dan birine gelin götürdüm. Hz. Peygamber; “Ey Aişe! Definiz yok mu? Oysa Ensar defi sever” buyurdu. [83]
c) Hz. Peygamber bir düğünde insanları şöyle söylerken işitti. Şöyle diyorlardı:
“Ağılında beslenen koçları ona hediye etli.
Ey hanım! Sevgilin (veya kocan) cemaattedir ve O yarın ne olacağını bilir”
Hz. Aişe diyor ki; Hz. Peygamber bu şiiri işitince, “Yarın ne olacağım sadece Allah bilir!” dedi.[84]
d) Âmir b. Sa’d şöyle anlatıyor:
Ka’b oğlu Kurza, Ebıı Mesud ve ismini hatırlayamadığım üçüncü bir kişinin yanma gittiğimde, cariyelerin def çalıp, şiir söylediklerini gördüm. Ben or.la-ra; “Siz Hz. Muhammcd’in ashabı olduğunuz halde bu duruma nasıl razı oluyorsunuz?” deyince, onlar; “Hz. Peygamber düğünlerde bunların söylediğini söylememize ve musibet zamanında da ağlamamıza izin verdi” diye cevap verdiler.
Başka bir rivayetteki ifade şöyledir: “Bize sessizce ağlamaya izin verdi.[85]
e) Yahya b. Süleym şöyle anlatıyor:
Ben Muhammed b. Hatüre iki hanımla evlendiğimi ancak birinde def çaldırtmadığımı söyleyince, bana Rasülullah’ın şöyle buyurduğunu söyledi: “Helâl ve haram nikahların arasını ayıran def çalmmasıdır. (Yani haram nikah gizli yapılır, def çalınmaz, helâl nikah ise, def çalınarak ilân edilir). [86]
f) Hz. Peygamber: “Nikâhı ilân edin” diye buyurmuştur. [87]
38. Şeriata Muhalif Düşmekten Kaçınılmalıdır
Dine muhalif görünen her türlü davranıştan kaçınılmalıdır. Hele düğün hususunda insanların âdet edinmiş oldukları bid’atlar şiddetle terkedilmelidir. Nitekim insanlardan birçoğu bu yaptıklarında -âlimlerin susmalan nedeniyle- bir beis olmadığını sanmaktadırlar.
Kaçınılması gereken davranışların bazıları şunlardır.[88]
1) Duvarlara Resim Asmak
Duvara asılan resim -ister cisim, isterse gölge olsun-bunları asmak caiz değildir. İmkân sahibinin bizzat yırtması mümkün değilse de, söktürmesi vaciptir.
a) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a) odama girdi ve üzerinde şekiller (bir rivayette kanatlı atların resmi)bulunanbir perde ile örttüğüm dolabımı görünce kızdı ve o perdeyi parçalayarak bana, “Ey Aişe! Kıyamet Günü ‘nde en fazla azaba çarptırılacak olanlar, Allah’ın yarattıklarım resmedenlerdir” dedi.
Başka bir rivayete göre; “Bu resimleri yapanlar, azap görürler ve kendilerine yaptıkları resimleri dirilt-
meleri söylenir”. Sonra Rasûlullah şöyle buyurur: “İçinde resim bulunan bir eve melekler girmezler”.
Hz. Aişe diyor ki; “O perdeyi kestik ve parçalarından bir veya iki yastık yüzü yaptık. İçinde resim bulunan birisinin üzerine yaslandığını gördüm”[89]
b) Hz. Peygamber, Cebrail’in kendisine gelerek şöyle dediğini söylemiştir:
Akşam sana geldiğimde içeri girmememe mani olan olan husus, kapıdaki insan resmi, evin içinde üstünde resimler bulunan örtü ve bir köpek bulunmasıdır. Evde bulunan resmin kesilmesini ve odun gibi olmasını emret. Emret de içerideki perde de parçalansın ve parçalarından iki yastık yapılsın. Yine emret ki o köpek dışarı çıkarılsın. Çünkü biz melekler içinde resim ve köpek bulunan eve girmeyiz!
Bunun üzerine eve bakıldığında, Hasan ve Hüseyin’e ait minik bir köpeğin, ranzalarının altında bulunduğu görüldü.
Başka bir rivayete göre, Hz. Peygamber’in yatağı altında bir köpek görüldüğünde, Hz. Peygamber Hz. Aişe’ye bu hayvanın ne zaman oraya girdiğini sorar. Hz. Aişe; “Vallahi bilmiyorum” deyince Hz. Peygamber hayvanın oradan çıkarılarak dışarı atılmasını emreder. Sonra bizzat eliyle su getirerek köpeğin yattığı yere serper.[90]
2) Duvarları Seccade île Örtmek
Duvarlara seccade kaplamak ve süslemek iyi değildir. Bu gibi davranışlardan şiddetle kaçınılmalıdır. Çünkü bu, kesinlikle haram olan ziynete dahildir ve hiçbir şekilde meşru’ addedilemez!
Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber bir sefere gitmişti. Dönüşünü haber alınca, içinde resim bulunan bir halı satın aldım ve duvarı onunla süsledim. Hz. Peygamber gelince onu odada karşıladım. Ona: “Selâm üzerine olsun ey Allah ‘in Pasûlü! Sana yardım eden ve seni zafere ulaştıran Allah’a hamdolsım!” dedim ve fakat benimle konuş iHfiı bile. Yüzüne baktığımda kızdığını anladım. Hemen içeri girdi, halıyı duvardan indirmek için yırtıhn-caya kadar çekti. Sonra; “Duvara elbise mi giydiriyorsun? Allah bize taşlara ve çamura elbise giydirmemizi emretmedi” dedi.
Hz. Aişe devamla şöyle demiştir: Sonra o halıdan iyi bir yastık yüzü yaptık ve içini hurma yapraklarıyla doldurduk. Bu bana hiç de zor gelmedi.[91]
Selef den bazıları bu nedenle duvarları seccade ile örtülmüş evlere girmezlerdi.
Salim b. Abdullah şöyle anlatıyor:
Babam hayatta iken evlendim. Babam halkı eve davet etti. Davetliler arasında Ebu Eyyub da (r.a) vardı. Odamın duvarı yeşil halı ile örtülüydü. Ebu Eyyub gelip de odanın duvarının yeşil bir duvar hahsıyla örtülü olduğunu görünce, babama dönüp, “Ey Abdullah! Siz duvarları mı örtüyorsunuz?” dedi. Babam utandı ve “Ey Ebu Eyyub! Kadınlar bize galebe çaldı” diye cevap verdi. Ebu Eyyub bunun üzerine, “Kadınların herkese galebe çalacağından korkardım da, sana galebe çalacaklarından korkmazdım” dedi ve “Yemeğinizi yemem, evinize de girmem” diyerek evi terketti. Allah’ın rahmeti onun üzerine olsun![92]
3) Kaşların Alınması
Bazı kadınlar güzel görünebilmek için kaşlarını alarak, hilâl ve yay şekli vermeye çalışırlar. Güya bunu da güzelleşmek için yaparlar. Oysa Hz. Peygamber bunu yasaklamış ve yapanlara lanet okumuştur:
“Allah, kaş yapana ve yaptırana, dişlerinin arasını (eğe ile) ayırana lanet etmiştir. Çünkü bunlar, Allah ‘in yarattığı şeyi bozanlardır.[93]
4) Tırnakları Boyamak ve Uzatmak
Ahlaksız batılı kadınlardan, îslâm alemindeki kadınlara sirayet eden çok kötü bir âdet de, “Oje” denilen renkli boyaları, bir miktar uzatılmış tırnaklara sürmektir. Bu sapıkça âdeti maalesef bazı çılgın gençler de uygulamaktadır. Bu kötü âdet yukarıdaki hadiste de görüldüğü gibi lanetlenmiştir. Bu, kâfirlere benzeme ile ilgili olarak varid olan hadislerin kapsamına girer. Nitekim Hz. Peygamber “Bir kavme isteyerek benzeyen onlardandır” diye buyurmuştur. Bu, yaratılışa (fıtrata) ters bir davranıştır.
Hz. Peygamber (s.a) şöyle buyurmuştur Fıtrat (Peygamberlerin Sünneti) beştir:
1. Sünnet olmak
2. Etek traşt olmak
3. Bıyıkların önünü kısahfnak
4. Tırnaklan kesmek
5. Koltuk atlar ındaki kılları temizlemek.[94]
Enes b. Malik diyor ki; “Bıyıkları ve tırnakları kesmek, koltuk altım temizlemek vakte bağlanmıştır”
Başka bir rivayette; “Resûlullah bunları vakte bağladı. Kırk geceden fazla bırakılmamalıdır. [95]
5) Sakal Traşı Olmak
Kadınların ojesinden daha kötü değilse de, doğru düşünenler nezdinde en az onun kadar çirkin diğer bir âdet de, batılı kâfirleri taklid ederek erkeklerin sakallarını traş etmesidir. Öyle ki damat traş olmadan gerdeğe girdiğinde artık çok ayıp sayılmaktadır!
Müslümanların böyle davranmaları bir çok sebepten Allah’ın emirlerine ters düşmektedir.
a) Bu, herşeyden önce Allah’ın yarattığını değiştirmek demektir. Allah Teâlâ, Nisa: 117-119. ayetlerde şeytandan söz ederken bu hususa değinmiştir. Bu ayetlerden anlaşıldığına göre, Allah’ın izni olmaksızın yaradılışı bozmak, şeytana uymaktan başka bir şey değildir. Hz. Peygamber güzel görünmek için Allah’ın yarattığı şekli bozana lanet etmiştir.
“A ilah ‘in izni olmaksızın yaradılışı bozmak” şeklinde bir ifade kullanmamızın nedeni, etek traşı, tırnak kesmek gibi Allah’ın izin verdiği şeyler de haram bük- . münc dahil edilmesin diyedir. Çünkü bunların yapılması müstehab, hatta vaciptir!
b) Bu, Hz. Peygamber’in emrine karşı gelmektir. Çünkü Hz. Peygamber;
“Bıyıklarınızı kısaltın, sakallarınızı traş etmeyin” buyurmaktadır.[96]
Erbabı bilir ki, karine olmayan emirler vücub ifade eder. Oysa burada traş etmemek için karine de vardır.
c) Bu, kâfirlere benzemek olur. Nitekim Hz. Peygamber;
“Bıyıklarınızın önlerini kesin, mecusilere muhalefet olması için de sakallarınızı uzatın” diye buyurmuştur. [97]
d) Bu, kadınlara benzemektir. Sakal birakılmasının gerekliliğini tekid eden delillerden biri de, traş olmanın kadınlara benzemek olmasıdır. Hz. Peygamber kendilerini kadınlara benzeten erkeklere ve erkeklere
benzemeye çalışan kadınlara lanet etmişti.[98]
Kadınla erkeği birbirinden ayıran en önemli alâmetin sakal olduğu herkesin malûmudur. Şayet erkek sakalını keserse, kadına benzemiş olur. Bu belâya duçar olanlara verdiğim delillerin, kendilerini ikna edeceğini umarım. Allah, memnun olmayacağı davranışları yapmaktan bizi de, onları da korusun![99]
6) Nişan Yüzüğü Takmak
Bazı erkekler nişan yüzüğü adı altında parmaklarına altın yüzük takmaktadırlar. Bu adet bize Hıristi-yanlardan geldiği için, bunu yapmak öncelikle onlara benzemek olur. İslâm prensiplerine göre, altın takmak ise zaten yasaktır. Bu, ileride de zikredeceğimiz gibi altını kadınlara bile yasak eden hadislere terstir.
a) “Hz. Peygamber (s.a) altın yüzük takmayı yasakladı. [100]
b) İbn Abbas şöyle bildirmektedir:
Rasûlullah bir adamın elinde altın yüzük takılı olduğunu gördü ve kızgınlıkla yüzüğü onun elinden çıkararak yere attı. Sonra da; “Bir ateş parçasını alıp parmağına takmış” diye buyurdu.
Hz. Peygamber gittikten sonra o adama; “Hiç değilse yüzüğünü al, başka bir şekilde ondan yararlanırsın” denildiğinde: “Vallahi, Rasûlullah’in yere attığı bir şeyi, geri almam” diye cevap verdi (ve almadı).[101]
c) Ebu Sa’lebe şöyle anlatır,
Hz. Peygamber, elimdeki altın yüzüğümü görünce, bir dal ile ona vurmaya başladı. Bir ara yüzünü başka bir tarafa çevirince hemen yüzüğümü çıkardım. Hz. Peygamber (s.a); “Galiba canını yaktık ve seni üzdük” dedi. [102]
d) Abdullah b. Amr şöyle anlatmaktadır.
Hz. Peygamber (s.a), ashabtan birinin parmağında altın bîr yüzük gördü ve ondan yüz çevirdi. O da onu atıp, demirden bir yüzük takarak geri geldi. Hz. Peygamber: “Bu daha kötüdür ve ateş ehlinin süsüdür” buyurdu. Bunun üzerine onu da attı ve bu sefer parmağına gümüş bir yüzük takarak geri döndü. Hz. Peygamber bu sefer bir şey demedî.[103]
39. Altın Yii/ük ve Benzerleri Kadınlara da Haramdır.[104]
Haram olma açısından, altın yüzük, bilezik ve gerdanlık takmak hususunda kadınlarla, erkekler arasında bir fark olmadığı bilinmelidir. Söz konusu edilen şeyleri takmak kadınlara da haramdır. Bu hususta birçok hadis varid olmuştur. Mutlak hüküm ifade eden hadislerden bazıları şunlardır:
a) “Dostuna ateşten bir halka giydirmek isteyen, onun parmağına altın bir yüzük taksın. Sevdiği bir kimsenin boynuna ateşten bir gerdanlık takmak isteyen, onun boynuna allın bir gerdanlık taksın. Dostunun koluna ateşten bir bilezik takmak isteyen ise, onun koluna altın bir bilezik taksın. Gümüşten ayrılmayın, ondan şaşmayın, onunla oynayın, onunla oynayın .[105]
b) Sevban (r.a) şöyle anlatır.
Hubeyre’nin kızı, Hz. Peygamber’in yanına geldiğinde, parmaklarında büyük altın yüzükler bulunuyordu. Hz. Peygamber elindeki dal ile onun eline vurarak, şöyle dedi: “Allah’ın parmaklarına ateşten bir yüzük takması seni sevindirir miydi?”.
Kadın Hz. Fatıma’ya giderek şikayette bulundu. (Sevban diyor ki): Ben de yanında olduğum halde Hz. Peygamber Hz. Fatıma’nın evine girdi. Hz. Fatıma boynundaki altın gerdanlığı eline alarak; “Bana bunu Ha-san’ın babası (Hz. Ali) hediye etti” dedi. Bunun üzerine, Hz, Peygamber; “Ey Fatıma! Acaba insanların, “Muhammed’in kızı Fatıma’nın elinde ateşten bir parça var” demeleri seni sevindirir mi?” dedi ve onu şiddetli bir dille tenkit etti. Evinde oturmadan dışarı çıktı. Bunun üzerine Hz. Fatıma hemen o gerdanlığı sattı ve parasıyla bir köle satın alarak azad etti. Bu haber Hz. Peygamber’in kulağına gidince, “Fatma’yı ateşten kurtaran Allah’a hamd olsun” dedi.[106]
c) Hz. Peygamber’in hanımı Ümmü Seleme şöyle anlatıyor:
Boynuma altın arpalıklar takıp, Hz. Peygamber’in odasına girdim. Benden yüzünü çevirince; “Ey Allah’ın Rasûlü! Ziynetlerime bakmak istemez misin?” dedim. O da; “Ben zaten seni ziynetlerinden yüz çeviriyorum” diye cevap verdi. Bunun üzerine derhal o gerdanlığı boynumdan çıkardım. İşte o zaman Rasû-lullah bana baktı.
Râvinin [107]başkalarından rivayetine göre Hz. Peygamber, Ümmü Seleme’ye şöyle demiştir: “Siz kadınların gümüşten yapılmış, zaferanla boyanmış gerdanlık ve küpeler takınmasının size bir zararı yok ki!”[108]
40. Kadınlarla İyi Geçirilmelidir
Allah’ın kadınlara helâl ettiği şeylerden onları martrum etmemek ve mümkün olduğu kadar onlarla iyi geçinmek vaciptir. Bu konuda birçok hadis vardır.
“En hayırlınız ailesine karşı en iyi olanınızdtr:. Ben aileme (iyi davranmak hususunda) en mu müstesnadır. Eğer böyle bir hareket yaparlarsa, yataklarınızı ayırın, olmazsa (hafifçe) dövebilirsiniz. Fakat size itaat ederlerse, sırf onlara kötülük yapmak için başka yollara tevessül etmeyin. İyi dilin ki sizin kadınlarınız üzerinde, kadınlarınızın da sizin üzerinizde hakları vardır. Sizin onların üzerinizdeki hakkınız, istemediğiniz kimselere yataklarını çiğnetmemeleri, evlerinize sokmamalarıdır. İyi bilin ki onların sizin üzerinizdeki hakları, kendilerine yiyecekleri ve giyecekleri hususunda- iyi davranmanız ve kolaylık göstermeniz[109]
“Hiç bir mümin erkek, mümin bir kadından nefet etmesin. Çünkü bir ahlakını beğenmese bile, diğer ıbir ahlâkını beğenir. [110]
Veda hutbesinde söylenilmiş olan şu mübarek sözlere iyice dikkat edilmelidir.
Kadınlarınıza iyi davranın. Çünkü onlar sizin yardîmeılarınızdır. Elinizde bundan başka bir hak yoktur. Ancak açıkça bir fuhuş(kötülük) yapmaları.
“Müminlerin iman bakımından en kâmili, ahlaken en iyi olanıdır. Müminlerin en hayırlısı hanımına en hayırlı
e) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır.
Bayram günü Habeşliler mescidde mızraklany-la oynarlarken Hz. Peygamber beni çağırdı ve onlara bakmak isteyip-istemediğimi sordu. Bakmak istediğimi söyleyince, beni arkasına çıkardı, onları görebilmem için başını eğdi ve omuzlarının üzerinden oynayanları seyrettim.
Hz. Peygamber “Ey Erfedeoğullan! Devam edin!…” diye bağırdı. Ben de doyuncaya kadar onları seyrettim. O gün onlar; “Ya Eba’l-Kasım! -Sen ne güzelsin…” diye bir şiir okudular.
Bir rivayete göre; “Usanıncaya kadar baktım. Hz. Peygamber bana “yeter mi?” diye sorunca da “evet” dedim. “Öyleyse gidebilirsin” diye buyurdu”. Başka bir rivayete göre, “Obana “yeter mi?” diye sorunca, acele etmemesini söyledim. Bir süre sonra, tekrar ‘yeter mi!’ diye sordu. Ben yine acele etmemesini söyledim”.
Hz. Aişe şöyle demiştir:
Onlara bakma meraklısı değildim. Fakat Hz. Peygamber’in diğer hanımlarının,genç ve güzel olduğumdan dolayı, Hz. Peygamber’in beni ne kadar sevdiğini ve benim onun yanında ne derece kıymetli olduğumu görmeleri hoşuma gidiyordu!
Eğlenceye düşkün bir hanımın hâlini artık siz takdir edin!
Hz.Aişe’nin naklettiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:
“Bunu yapmamın nedeni, yahudilerin dinimizde ne denli genişlik olduğunu bilmeleridir.[111]
d) Hz. Aişe’den şöyle rivayet edilmektedir:
Tebûk (veya Hayber) seferinden döndüğünde, Hz. Peygamber, Hz. Aişe’nin sofrasında yayılı bir örtü gördü. Rüzgâr perdeyi kaldırınca, Hz. Aişe’nin oyuncak bebekleri göründü. Hz. Peygamber; “EyAişe! Bunlar nedir?” diye sorunca, Hz. Aişe; “Kızlarım!” diye cevap verdi. Onların aralarında iki kanatlı bir at resmi bulunuyordu. Hz. Peygamber; “Aralarındagördüğüm bu şey nedir?” diye sorunca, Hz. Aişe, “Bu attır” dedi. Hz. Peygamber; “Busırtındakiler nedir?”dedi. Hz. Aişe de; “İki kanadıdır” diye cevap verdi. Hz. Peygamber; “Hiçatın kanadı olur mu?” diye sorunca Hz. Aişe, “Sen Hz. Süleyman’ın birkaç kanatlı bir atı olduğunu hiç duymadın mı!” dedi.
Hz. Aişe diyor ki, “Bu sözüm üzerine Hz. Peygamber, dişlerini görebileceğim kadar güldü.[112]
g) Hz. Aişe şöyle anlatmaktadır:
Hz. Peygamber ile sefere çıkmıştım ve daha o zamanlar gencecik bir kızdım. Hz. Peygamber ashabına, “Siz ilerleyin” diye emretti ve onlar ilerledikten sonra bana, “Haydi gel yarışalım” dedi. Yarıştık ve onu geçtim.
Başka bir defasında, yine birlikte sefere çıkmıştık. Ashaba uzaklaşmaları için emir verdi ve bana “Haydi gel yarışalım” dedi. Ben daha önceki yarışmamızı unutmuştum ve bir hayli de şişmanlamıştım. Kendisine “Ey Allah’ın Rasûlü! Bu durumda seninle nasıl yarışabilirim?” dedimse de, yarışmak için ısrar etti. Yarıştık ve bu sefer o geçti. Sonra da, “Bu beni geçmenin karşılığı olsun” dedi.[113]
h) Yine Hz, Aişe şöyle anlatmaktadır.
Hz. Peygamber ben faayızlı olduğum halde bana su kabını getirir ve ben içtikten sonra mübarek ağzını tam ağzımın değdiği yere koyarak, suyu içerdi.
Ben kemiği elime alıp yerdim. Onu elimden alırdı ve ısırdığım yere ağzını koyarak o da oradan yerdi.[114]
41. Eşlere Tavsiyeler
Bu risalemizin sonunda müslüman eşlere aşağıda zikredilen tavsiyeleri yapmayı kaçınılmaz bir görev addederim!
a) Müslüman eşler, taat ve ibadetlerde bulunsunlar. Allah’ın ve Rasûlü’nün kelâmında sabit olan hükümlere uyup, insanların hayatlarında yer etmiş olan hiçbir âdet, örf ve geleneği Allah ve Rasûlü’nün kelâmından üstün tutmasınlar! Çünkü Allah Teâlâ, Kur’-an’da şöyle buyurmaktadır:
“Allah ve Rasûlü bir işte hüküm verdiği zaman, gerek mümin erkeğe, gerekse mümin kadına, o işte muhayyerlik hakkı yoktur. K’m A ilah ‘a ve Rasûlü ‘ne karşı gelirse, muhakkak ki o apaç.’: bir dalâlete düşmüştür” (Ahzab: 36)
b) Eşlerin herbiri, Allah tarafından birbirlerine yükletilmiş vazifelere ve haklara riayet etmelidir. Örneğin kadınlar, bütün haklarda erkeklerle eşitlik istememelidirler! Erkekler de ailenin reisi seçilmiş olmalarını istismar ederek, haksız yere hanımlarını dövmemeli, onlara zulmetmemelidir. Çünkü Allah Teâlâ, Kur’an’da şöyle buyurmaktadır:
Erkeklerin meşru şekilde kadınlar üzerinde haklan bulunduğu gibi, kadınların da erkekler üzerinde hakları vardır. Yalnız erkekler onların üzerinde bir derece (üstünlüğe) sahiptirler. Allah Aziz’dir, Hakîm’dir. (Bakara: 228)
“Allah insanları birbirinden üstün kıldığından . ve mallarından harcadıklarından dolayı erkekler kadınlar üzerinde yöneticidirler. Bu bakımdan saliha kadınlar itaatkâr olup, Allah ‘in kendilerini korumasına karşılık kendileri de gizliyi korurlar (kocalarına gizli gizli ihanet etmezler). Dikkafalılık, şirretlik etmelerinden korktuğunuz kadınlara öğüt verin, onları yataklardan ayırın ve (yola gelmezlerse) onları dövün. Eğer size itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Çünkü Allah yücedir, büyüktür. (Nisa: 34)
Muaviye b. Hayde (r.a), Hz. Peygamber’e (s.a); “Ey Allah ‘in Rasûlü! Hanımlarımızın biz erkekler üzerindeki hakları nedir?” diye sorduğunda, Hz. Peygamber şöyle cevap verir:
“Yediğinden yedirmek, giydiğinden giydirmek.
“Allah senin yüzünü kara etsin ” dememek ve ona vurmamak. Ona kızdığında yine aynı çatı altında bırakmak. (Yani ne onu başka bir eve gönder ne de kendin git). Bütün bunları nasıl yapabilirsin? Elbette ki yapamazsın! Çünkü aranızda helâl olarak münasebet vuku bulmuştur. (Ancak itaatsizlik ermeleri müstesna!).[115]
Eşler bu hakları bilip, uyguladığında Allah Tcâlâ kendilerine güzel bir hayat ihsan eder ve birlikte oldukça refah ve saadet içinde yaşarlar. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“Erkek veya kadın kim mümin olarak salih amellerde bulunursa, hiç kuşkusuz onu (dünyada) çok güzel bir hayat ile yaşatır ve (böyle kimselere) yaptıklarından daha güzeliyie mükâfatlarım veririz!’1 (Nahl: 97)
c) Kadın -özellikle- gücünün yettiği hususlarda kocasına itaat etmelidir. Daha önce naklettiğimiz iki ayetten de (Bakara: 228, Nisa: 34) anlaşılacağı gibi erkekler kadınlardan üstün kılınmışlardır. Ayrıca bu anlamı teyid eden birçok sahih hadis vardır. Bu hadisler “Kadın hakları”nm ne olduğunu açıkça belirtmektedirler. Kocaya nasıl itaat edileceği, hangi durumlarda karşı gelinebileceği belirtilmişiir. Günümüzün kadınlarının ibret almaları için, bu hadisleri nakletmekte büyük yararlar vardır. Nitekim Allah Teâlâ: “Öğüt ver; zira öğüt müminlere yarar verir” buyurmuştur.
1) “Kadın kocası hazır olduğunda, ondan izin almaksızın (nafile) oruç tutamaz. Kocasının izni olmaksızın hiç kimsenin eve girmesine müsaade edemez.[116]
2) “Koca; hanımım yatağa çağırdığında, kadın gelmez ve kocası kendisine dargın olarak yatarsa melekler o kadına sabaha kadar lanet ederler”.
Başka bir rivayette: “Kocasına dönene kadar”‘şeklindedir.
Bir rivayette ise şu farklılık vardır: “Kocası kendisini affedinceye kadar. [117]
3) “Muhammed’in nefsiniyed-i kudretinde tutan
Allah’a yemin ederim ki, kadın kocasının hakkını eda etmedikçe, Rabbinin hakkını eda edemez. Şayet devenin sırtındaki eğeri üstünde olsa bile, kocası kendisini istediğinde yine icabet etmelidir.[118]
4) “Kadın kocasına dünyada eziyet verdiğinde, o kocanın cennett hazırlanmış olan hurisi şöyle der: Ey kadın! Allah seni kahretsin. O senin yanında misafirdir. Belki de o yakında senden ayrılıp bize gelecektir. (O halde ona eziyet etme!). [119]
5) Husayn b. Muhsan, halasının kendisine şöyle dediğini nakleder:
Bazı ihtiyaçlarım için Hz. Peygamber’e gittiğimde, bana kocam olup-olmadığını sordu. Ben olduğunu söyleyince; “Ona nasıl davranıyorsun, itaat ediyor musun?” dedi. Ben de dedim ki, “Kocama ancak gücüm yettiği hususlarda itaat edebiliyorum”. Bunun üzerine Hz. Peygamber şöyle dedi: “Nerede olursan ol, ona hakkını ver. Çünkü o senin hem cennetin hem de cehennemindir.[120]
6) “Kadın beş vakit namazını kılar, zinadan kaçınır ve kocasına itaat ederse, cennete dilediği kapıdan girer. [121]
”Hadis-i Şeriflere Göre Evlenme Âdabı” isimli risalemiz, Allah’ın lütuf ve yardımlarıyla böylece sona ermiştir!
Ey Allahim! Sana hamdu senalar ederim. Seii her türlü ortaktan münezzehsin. Senin varlığına ve birliğine şehadet ederim. Sen bağışlanmak için sana müracaat edenleri affedersin. Bizi de affeyîe!… (Amin)[122] [45] Nesâî, el-Velîme, 2/26, senedi sahihtir. Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 37-38.
[46] Hakim, 4/288, Tirmizi, Nesâî, Ahmed, 3/339 [47] İmam Ahmed, (Biri sahih iki isnadla rivayet edilmiştir). [48] Nesâî dışındaki Sünen’ler, Darİmi, Ahmed, Tayalasi, Hakim, Begavi Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 38-40. [49] Ibn Ebi Şeybe 7/67, Müslim, 4/157, Müsned-i Ahmed, 3/69, Ebu Nuaym [50] İmam Ahmed, Ebu Davud, 1/339 ve Beyhâki Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 40-41. [51] Müsned-i Ahmed, 5/359, Taberâni, 1/112, Tâhavî, el-Müşkil, 4/144, 145 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 42. [52] Buhari, 9/189-194, Beyhakî, 7/260 [53] Ebu Ya’la, 9/199, Buhari 7/387 [54] Ebu Davud, Tirmizi, Hakim, 4/128 [55] Buhari, 4/232, 7/89, 9/95, 190, 192, Nesâî, 2/94, İbn Sa’d, 3/2;77, Beyhaki, 7/258, Müsned-i Ahmed, 3/165, 190 [56] Buhari, 7/192, Müslim, 4/149, Ebu Davud, 2/137, İbn Mâce, 1/590, Müsned-i Ahmed, 3/98, 105, 163 ve 172 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 42-46. [57] Buhari, 7/387, Müslim, 4/147, Nesâî, 2/93, Beyhaki, 7/259, Müsned-i Ahmed, 3/259, 264 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 46-47. [58] Buhari, Müslim, Müsned-i Ahmed^/102, 195,Beyhakî, 7/259 48 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 47-48. [59] Müslim, 4/154, Beyhakî, 7/262 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 48-49. [60] Buhari, 9/198, Abd b. Humeyd, Müntehab, 65/1 [61] Buhari, 9/198, Müslim, 4/152, Müsned-i Ahmed, Beyhakî 7/262 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 49. [62] Müslim, 4/153, Müsned-i Ahmed, 2/507, Beyhaki, 7/263, Taberânî, 3/83 [63] Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 49-50. [64] Müslim, imam Ahmed, 3/392. Nevevî şöyle der: “Eğer davetli kişinin orucu nafile ise ve onun yememesi davet sahibini üzüyorsa orucunu bozması efdaldir”. Bu görüş İbn Tey-miye’nin eUFeteva adlı eserinde de zikredilmiştir. 4/143 [65] Hakim, 1/439, Beyhakî, 4/276 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 50-51. [66] Beyhakî, 4/279, Taberânî, el-Evsat. 1/132 [67] Buhari, 4/170-171, Tirmizî, 3/290, Beyhakî, 4/276 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 51-53. [68] İbn Mâce, 2/323 [69] Buharı, 9/204, 10/319-320, Müslim, 61/160, Tayalasî, 1/358-359 [70] Beyhakî, 7/268 [71] Beyhakî, Hafız İbn Hacer, Feth’ul-Bâri, 9/204 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 53-56. [72] İbn Ebî Şeybe, 10/258, Müslim 6/122, Ebu Davud, 2/135, Tirmizî, 4/281 [73] Müslim, 6/128-129, Müsned-i Ahmed, 6/2-5, Tirmizi, 3/394 [74] Müsned-i Ahmed, 3/138, Ebu Ali es-Seffar, 11/1 [75] Buhari, 9/423, Müslim, 4/176 [76] Hz. Peygamber’in kızının düğün yemeğindeki, yemeğin miktarına dikkat edilmelidir! (Çev.) [77] Taberânî, el-Kebir, 1/112 [78] Buharı, 9/182, Müslim, 4/142, Beyhakî, 7/149 [79] EbuDavud, 1/332, Tirmizi, 2/171, Darimi, 2/134, İbnMâce, 1/289, Ahmed, 2/38 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 56-64. [80] İbn Ebi Şeybe, 7/52 Ncsâî, 2/91, İbn Mâce, 1/589 Darimî ; 2/134 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 64-65. [81] Buhari, 9/200, 205, 206, Müslim, 6/103, İbn Mâce, 1/590 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 65-66. [82] Buhari, 2/352, 9/166-167, Beyhakî, 7/288-289, Müsned-i Ahmed, 6/359-360 [83] Buhari, 9/184-185, Beyhakî, 7/288, Hakim, 2/184 [84] Taberanî, es-Sagir, sh: 69, Hakim, 2/184/185, Beyhakî, 7/289, Hâkim, bu hadisin Müslim’in şartına göre sahih olduğunu, söylemiştir. [85] Hakim, Beyhakî, Nesâî, 2/93, Tayalasî, 1221. (Defin naşı! çalındığı, cariyelerin buluğ çağında olupolmadiğı hususlarında ihtilaf edilmiştir. Doğru olanı banlardan sakınmaktır). Çev. [86] Nesâî, 2/91, Tirmizi, 2/170 [87] Taberanî, 69/1, Makdisî, 150/1 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 66-69. [88] Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 69-70. [89] Buhari, 1/317, 318, Müsüm, 6/157, Müsned-i Ahmed, 6/229, 281 [90] Ebu Davud, 2/189, Nesâî, 2/302, Tirmizi, 4/21, Müsned-i Ahmed, 2/305 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 70-72. [91] Müslim, 6/158, Ebu Avane, 8/253, Müsned-i Ahmed, 6/247 . [92] Taberânî, 1/12, Begavî, 3/24 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 72-74.. [93] Buhari, 10/306, 310, 311, 312, Müslim, 6/166-167, Ebu Da-vud, 2/191, Tirmizi, 3/16, Darimî, 2/289, Müsned-i Ahmed, hadis no, 4129 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 74-75. [94] Buhari, 10/276, 387, Müslim, 1/153, Ebu Davud, 2/194, Ne-sâî, 1/7 [95] Müslim, 1/153, Ebu Avane, 1/190, Ebu Davud, 2/195 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 75-76. [96] Buharı, 10/289, Müslim, 1/153, Ebu Avane, 1/189 [97] Müslim ve Ebu Avane, (Ebu Hüreyre’den naklen) [98] Buharı, 10/274, (İbn Abbas’tan naklen) [99] Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 76-78. [100] Buhari, 10/259, Müslim, 6/135, Müsned-i Ahmed, 4/287 [101] Müslim, 6/149, Taberânî, 3/150 [102] Nesâî, 2/288, Müsned-i Ahmed, 4/195 [103] İbn Kayyım, el-İ’lam, 3/4İ2 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 78-80. [104] Bu görüş, dört mezhebe de muhaliftir. Çünkü dört mezhebe göre de altın kadınlara helâldir. (Çev.) [105] Ebtı Davud, 2/199, Müsned-i Ahmed, 2/378 [106] Nesâî, 2/84-285, Tâyalasî, 1/354 [107] (Râvî; Ata b. Ebî Rebah) [108] Müsned-i Ahmed, 6/315 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 81-83. [109] Müslim, 4/178, 179 [110] Tirmizi, 2/204, Müsncd-i Ahmeri, 2/250, 472 [111] Buharı, Müslîm, Nesâı, Tayalasî, Müsned-i Ahmed, [112] Ebu Davud, 2/305, Nesâî, Îşret’un-Nîsa, 1/75 [113] Humeydî, Ebu Davud, 1/403, Nesâî, îşret’un Nîsa, 74/1, İbn Mâce, 1/610 [114] Müslim, 1/168-169, Müsned-i Ahmed, 6/62 Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 84-90. [115] Ebu Davud, 1/334, Hâkim, 2/187-5/3,5 [116] Buharı, 4/242, 243, Müslim, 3/91 [117] Buhari, 4/241, Müslim, 4/157 [118] İbn Mâce, 1/570, 438, Müsned-i Ahmed, 4/381 [119] Tirmizi, 2/208, İbn Mâce, 1/621 [120] İbn Ebi Şeybe, 7/47, Nesâî, İşret’un-Nisa, Müsned-i Ahmed, 4/341, Taberânî, Hakim, Beyhakî [121] Taberânî, el-Evsat, 2/169 [122] Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı, Arslan Yayınları: 90-95.KAYNAK : Nasıruddin Elbani, Hadîs-i Şeriflere Göre Evlenme Adabı