İctihad zannedildiği gibi her insanın cüret edeceği herkese şamil bir hak değildir. İctihad ancak muayyen vasıflan haiz, şeriat dairesi içinde bütün ilmî cehdini son haddine kadar harcıyarak şer’i hükmü delilinden istinbat etme meleke ve kudretine sahip, ulemâdan az bir zümreye nasip olan hakikaten ince bir ihtisastır. Onun için dünyadaki diğer ilmî ihtisaslarda olduğu gibi ictihadda da muayyen şartların bulunması zaruridir. Bunları şu şekilde özetlemek mümkündür:
1 – Müctehidin Arap dili ve ifade özelliklerini ilmen ve dirâyeten kâfi derecede bilmesi lazımdır. Çünkü müctehidin vazifesi Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Nebeviyyede Arap dili ile varid olan şer’î naslar üzerinde düşünmektir. Bu ilim de ancak Arapçanın edebiyatı, edebî sanatları, kavâidi, şiir, nesir, hitabet ve benzeri üslupları hakkında geniş mutalası olanda bulunur. Artık o kişi Arapça hakkında ince zevk ve his sahibi olur, selîka ile dilini anlayan Arap gibi Arapçayı anlar.
2- Fıkıh usûlü ilminden haberdar olmalıdır. Çünkü usûl içtihadın ana direği ve ictihad binasının temelidir. Zira şer’î hükme delâlet eden tafsilî deliller emirler, nehiyler, umumlar, hususlar, mutlaklar, mukayyedler gibi muayyen bir keyfiyetle vârid olmuştur. Kişi istinbat esnasında bunların herbir çeşidinin hükmünü, maksadı ifade yolunu bilmek zorundadır. Bu da ulemâdan ancak nadir insanların ulaşabildiği bir seviyedir.
3- Kur’an-ı Kerim’de vârid olan ahkam ayetlerini bilmelidir: Ayetlerin lügat manalarını, yani kelimelerin ve arapça cümle terkiplerinin manalarını, ifade özelliklerini bilmelidir. Şer’î manalarını bilmelidir. Bu da ancak illetlerini, ahkamın konulmasını gerektiren sebepleri; ibare, işaret, delâlet ve iktiza gibi lafzın manaya delâlet yollarını, mantûk ve mefhûmunu, âmm, has, müşterek, mücmel, müfesser gibi lafzın kısımlarını bilmek suretiyle olur.
Ahkâm ayetleri çok değildir. İbadetler muamelât, ukûbât, aile hukuku, İslâm devletinin teb’asiyle ve diğer devletlerle münasebetleri gibi konulardaki ayetlerin tamamını kolayca öğrenmek mümkündür.
4- Kur’an-ı Kerim’de olduğu gibi ahkam hadislerinin de lügat ve şer’î manalarını bilmelidir. Buna ilaveten hadisin senedini de bilmesi zaruridir. Sened, ister tevatür, ister şöhret, ister âhâd olsun hadisi bize kadar ulaştıran yoldur. Hadisin sahihini zayıfından ayırma için cerhan ve tadilen ravilerin hallerini bilmelidir. Artık ahkam hadisleri bilinmektedir, meşhur kitaplarda toplanmış, şerhedilmiş ve bablara ayrılmıştır. Meselâ San’ânî’nin Sübülü’s-Selam’ı, Şevkânî’nin Neylü’l-Evtâr’ı bunlardandır.
Kur’an’ı ve sünneti bilmek onların nasih-mensuhunu bilmeyi de gerektirir, tâ ki müctehid nâsih var iken mensûh ve metruk ile amel edip de içtihadı onu bâtıla götürmesin. Bu hususta Ebu Cafer en-Nuhhâs’ın Nâsih ve Mensûh’u, Tahâvî’nin Müşkilu’l-Asâr’ı gibi bazı kitaplara müracaat etmek yeterlidir.
5- Üzerinde icma vâki olmuş meseleleri bilmelidir ki icmânın hilâfına fetva vermesin.
6- Kıyas çeşitlerini, gerekli şartlarım, ahkâmın illetlerini ve bu illetleri bulma veya şer’î naslardan istinbat yollarını, insanların maslahatlarını, mekâsıd-ı şerîayı, dinin külli esaslarını bilmelidir. Ayrıca insanların ahvaline, muamelâtına yeteri kadar muttali olmalı, onların yaşayışı hakkında iyi bilgi sahibi olmalıdır. Çünkü kıyas içtihadın temeli ve pek çok tafsilî hükmün üzerine bina edildiği bir esastır. Hükmün illetini bilmeden de kıyası hakkında nas bulunmayan hadiselere tatbik etmek mümkün olmaz. Kıyası “hakkında nas bulunmayan meseleyi hakkında nas bulunana katmak” şeklinde dar manada anlamak doğru değildir. Şeriatın esaslarına ve teşri’ ruhuna muvafık olup teşri’î bir asıl ile çatışmayan sahih görüşü alabilmek ve şer’î hükümlere esas olan maslahatlarla uyum halindeki maslahatın gereği ile amel edebilmek için kıyası daha geniş manasıyle anlamak lazımdır.
Kaynak : Vehbe Zuhayli,Usulü Fıkıh