145) Tarifi ve hüccet olduğu
Kur’an tarif olun(masma ihtiyaç duyul)maktan daha meşhurdur. Bununla beraber Usulcüler, onun tarifine ehemmiyet vermişler, çeşitli tariflerini zikretmişlerdir. Her usulcü, tarifin (ifade edilmek istenen mefhumları içine alıp) toplayıcı ve (ifade edilmek istenmeyen mefhum ve tabirlerin, tarifde yer almasına) mani olucu bir tarif olmasına[1][8] çok dikkat göstermiştir. (Mesela) “Kur’an, ASSÜ Allah Rasulü Mu-hammed’e indirilmiş, Mushaflar’da yazılı, ASSÜ Muhammed’den bize şübhcsiz ve mütevâtir olarak naklolunmuş kitabdır,” tarifi bunlardan biridir.2
Müslümanlar arasında Kur’amn, teşri” için birinci kaynak, herkes hakkında, hatta bütün beşeriyet hakkında bir şer”î delil, hüccet olduğunda ihtilaf yoktur. Kur’anın hüccet oluşunun delili (burhanı), onun Allah katından oluşudur. Kur’anın Allah katından oluşunun delili, az sonra izahının geleceği gibi Kur’anın i”câzı (âciz bırakıcılığı, eşsizliği) dır. Allah katından oluşu, i”câzı (âciz bırakıcılığı, eşitsizliği) dır. Allah katından oluşu, i”câzı İle sabit olunca, herkes tarafından Kur’ana uyulması icabeder.
Birincisi.- O, Allanın, Rasulü ASSÜ Muhammede indirilmiş kelamıdır, sözüdür. Buna göre Tevrat ve İncil gibi diğer ilâhî, semavî kitablar Kur’andan sayılmazlar. Çünkü bu kitablar ASSÜ Muhammed Efendimize indirilmem iştir.
ikincisi.- Kur’an, lafız, telaffuz edilen şey (kelime, terkîb v.s.) ile mananın mecmûudur. Lafzı, Arab Dili ile inmiştir. Yüce Allah [(Hakikat biz onu Arabca bir Kur’an yaptık)][2][9] buyurmuştur. Kur’anda Arabca olmayan bir lafız yoktur. ARE imam Şafiî, Allahın Kitabının hepsi Arab Dili ile inmiştir. Allahın Kitabında Arab Dili dışında hiçbir şey yoktur, der.4 Buna göre nebevi
hadîsler Kur’andan sayılmazlar. Çünkü nebevî hadislerin manaları Allah tarafından vahyolunmuş ise de, lafızları Allahdan değildir. Keza, Arab Dili ile de olsa, Kur’anın tefsiri de Kur’andan sayılmaz. Keza Kur’anın Arabcadan başka bir dile tercemesi (ve meali) de Kur’an sayılmaz.
Üçüncüsü.- Kur’an bize tevatür ile naklolunmustur. Yani, yalan hususunda gizlice aralarında anlaşıp söz birliği yapmaları, sayılarının fazlalığı ve yerlerinin birbirlerinden çok uzak oluşu sebebiyle vehmolunamayacak büyük bir insan topluluğu, kendisi gibi büyük bir insan topluluğundan naklederek, bu nakil, ASSÜ Allah Rasülüne kadar varmıştır. Naklin başlangıcı, naklin bitimi, naklin ortası, kendisinden Önceki ve sonraki nakiller gibi olmaktadır. Buna göre tevatür yolu haricinde naklolunan (Kur’an okuma şekilleri) -kirâatlar Kur’andan değildir. Mesela “abdullâhi bnu mes”ûddan rivayet olunan, kelimesinden sonraki ziyadesi ile âyetinin okunuşu[3][10], ibnu mes”ûdun görüşüne göre, [(üç gün)]ün
“peşi peşine” şeklinde tefsiri olarak izah olunmuştur.
Dördüncüsü.- Kur’an (kendisine kendisinden olmayan bir şeyin ilavesinden ve kendisinden olan bir şeyin kendisinden eksîlturnesinden uzaktır; bu gibi) ilave ve noksanlardan (Allah tarafından) korunmuştur, korunmaktadır ve korunacaktır. Çünkü Yüce Allah [(Kur’am biz indirdik, biz! Onun koruyucuları da, şübhesiz ki biziz)][4][11] buyuruyor. Kur’anda ne eksiklik ne de fazlalık vardır! Hiçbir mahluk Kur’andan bir şey eksiltmeyi yahut Kur’ana bir şey ilave etmeyi başaramayacaktır. Çünkü Yüce Allah onun korumasını kendi üzerine almıştır. Allahm korumasını üzerine aldığı şeye de ortalık karıştıran düzenbaz bozguncuların elleri varamaz.
Beşincisi.- Kur’an mu”cizdir, âciz bırakıcıdır. Yani bütün beşeriyet, insanlık, Kur’anın benzerini ortaya koymaktan âciz kalmıştır. Kur’anın âciz birakıcılığı, muhalif Arablara meydan okuyup, kendisinin benzeri gibi birşey ortaya koymalarını teklifi ve bundan onların âciz kahşlanyla sabit olmuştur. Sonra benzerinden on sûre ortaya koymaları şeklinde meydan okumuş, bundan da aciz kalmışlardı. Daha sonra surelerin(e benzer şekil)den bir sûre ortaya koymaları tarzında meydan okumuş, bundan da aciz kalmışlardı. Yüce Allah şöyle buyurmuştur
ki: Andolsun, insanlar ve cinler şu Kur’anın benzerini (meydana) getirmeleri için bir araya toplansa, yekdiğerine yardımcı da olsalar, yine onun benzerini (meydana) getiremezler)][5][12],
[(Yoksa onu (Kur’anı) kendisi mi uydurdu diyorlar? De ki: O halde haydi siz de onun gibi on sûre (meydana) getirin düzme ve uydurma olarak! Allahtan başka kime gücünüz yetiyorsa (kime güveniyorsanız) on-lan da (yardıma) çağırın, eğer. (iddianızda) doğrucular iseniz!)][6][13]
[(Eğer kulumuz (Muhammed)in üzerine parça parça (sûre sûre, âyet âyet) indirdiğimiz (Kur’anın Allah katından geldiğin)den şübhe ediyorsanız haydi onun benzerinden siz de bir sûre (meydana) getirin. Allahtan başka şahidlerinizi (topladığınız putları ve bilginlerinizi) de (yardıma) çağırın, eğer (iddianızda) doğru (insan)Iar iseniz. Fakat bunu yapamazsınız -ki hiçbir zaman yapamayacaksınız- artık sakının o ateşten ki onun tutarağı (odunu, çırası, ocaktaşı) insanla o taştır. O (ateş) kafirler için hazırlanmıştır)][7][14].
İstek ve gayretleri tahrik, karşı çıkmaya teşvikte bulunan bu meydan okuyuşa mukabil, hiçbir mani olmadığı ve karşı çıkmayı iktiza ettiren duruma rağmen Arablar karşı çıkmaktan aciz kaldılar. Durum karşı çıkmayı iktiza ettiriyordu. Çünkü Arablar, ASSÜ Muhammed Efendimizin davetini ibtal etmek, hükümsüz ve neticesiz kılmak hakkında son derece gayretli ve azimliydiler. Eğer muktedir olsaydılar, Kur’ana muarız bir şey ortaya koyar, ASSÜ Muhammed Efendimizin davetini neticesiz kılarlardı. Karşı çıkmaya hiçbir mani yoktu. Çünkü Arablar belagat, fe-sâ.hat sahibi, Arab Diline tamamen vâkıf, idare ve hükmetme salahiyetine mâlik bulunuyorlardı. Böylece aczleri sabit olunca, Arab Dili ile inen Kur’anın Allah Kitabı olduğu, ASSÜ Muhammed Efendimizin de Allahın hak rasûlü, elçisi bulunduğu sabit olmuştu.
147) Kur’anın Âciz Bırakıcı Olduğu Hususlar
Sayısı fazla olan bu hususların burada birkaçını ele alacağız:
1) Uzun fasılalı aralıklarla inmesine, muhtelif hükümleri, çeşitli mevzuları içine almasına rağmen, Kur’amn bütün kısımlarında yüksek seviyede mevcud olan, daha önce Arablann nesirde ve şiirde görmemiş oldukları, kendilerini hayret ve dehşete düşüren belâğatı.
2) istikbalde vuku bulacak hadiseleri haber vermesi. Mesela Yüce Allahın
[(Elif, Lâm, Mim. Rum(lar)[8][15] mağlûb oldu, yakın bir yerde. Halbuki onlar bu yenilmelerinin ardından gâlib olacaklar[9][16])][10][17] sözü gibi ki, fiilen vuku bulmuştur.
3) Hiçbir iz ve kalıntının mevcud olmayışı sebebiyle Arablarca haklarında hiç, hiçbir şey bilinmeyen, eski milletlerin vuku bulmuş meçhul hâdiselerini haber vermesi. Yüce Allanın [(Bunlar gayb haberlerindendir ki sana onları vahyediyoruz. Onlan bundan evvel ne sen biliyordun, ne kavmin!)][11][18] sözü bu çeşit haberlere işaret etmektedir.
4) Daha önceleri bilinmeyen ve şimdiki yeni ilmin ortaya çıkardığı, isbat ettiği tabiat kanunları ve tabîî mahiyet hakkında bazı hakikatlere işaret etmesi. Yüce Allanın [(Göklerle yer bitişik bir halde iken[12][19] biz onları birbirinden yarıp ayırdığımızı, her diri şeyi de sudan yarattığımızı o küfür (ve inkâr) edenler görmedi(ler)mi? Hâlâ inanmayacaklar mı onlar?[13][20])][14][21], [(Biz aşılayıcı rüzgarlar[15][22] gönderdik)][16][23] sözleri bu kabildendir.
Kur’an çok çeşitli neviden hükümlere şâmildir. Bunları üç (ana) kısma bölmek mümkindir.
Birinci Kısım.- imana (inanca) dair hükümler: Allaha, meleklerine, kitablarına, peygamberlerine, âhirete (son güne) inanmak gibi. Bunlar îtikâdî hükümlerdir. Tcvhîd timinde tedkîk olunurlar.
ikinci Kısım.- Ruh ve maneviyâtın kuvvetlendirilip terbiye edilmesine dair hükümler. Bunlar ahlâkî hükümlerdir. Ahlak veya Tasavvuf ilminde tedkîk mevzuu edilirler.
Üçüncü Kısım.- Mükelleflerin sözleri ve fiillerine dair olan amelî hükümler. Fıkıh ile kasdedilen, Fıkıh timi ve Fıkıh Usûlü timinin kendisine ulaşmak ve öğrenmek istedikleri bunlardır; ve iki nevidir:
Birinci nevî hükümler ibâdetlerdir: Namaz ve oruç gibi. Bunlardan maksad, ferdin Rabbi ile olan alakasını tanzimdir.
ikinci nevî hükümler, ibadetlerin dışında kalan diğer bütün hükümlerdir. Bunlar fakihlcrin ıstılahı ile muameleler (elmıTâmelât) diye isimlendirilir. (Bugünkü) yeni hukuki tabir ile Hususi Hukuk ve Umumi Hukuk çerçevesine giren hükümlere şâmildir. Bu hükümlerin gayesi, ferdin ferdlc, ferdin cemiyet ile yahut cemiyetin ce-miyetle olan alakasını tanzim etmektir; ve aşağıdaki kısımlarda mütâlâa olunur:[17][24]
A) Aileyle ilgili hükümler. Bunlar, Aile hukuku veya Ahvâli Şahsıyye meseleleri adıyla isimlendirilir. Nikah, boşanma, neseb, (babalık) evladlık, velayet ve benzeri mevzuları ele alır. Ailenin kuvvetli temcilere dayanması ve aile ferdlerinin haklan ile vazifelerinin neler olduğunu açıklar. Bu hükümlere dair takriben yetmiş (70) Kur’an ayeti mevcuddur.
B) Alım satım, rehin ve sair akidler gibi ferdlerin mâlî muamelelerine dair olan hükümler. Bunlar Medenî Hukuk (ve Borçlar Hukuku) çerçevesine girerler; ve takriben bunlara müteallik yetmiş (70) Kur’an ayeti vardır.
C) Hakimin hükmetmesi, şâhidlik ve yemine dair, insanlar arasında adaletin tahakkuku için muhakeme icraatlarını tanzim maksadına matuf hükümler. Bunlar bugün Muhakeme Usulleri (murâfa”ât) Hukuku olarak isimlendirilmektödir; ve on üç (13) kadar (bunlara dair) Kur’an ayeti mevcuddur.
Ç) Cürüm ve cezalara mütallık hükümler. Bunlar islâm Ceza Hukukunu meydana getirirler; ve kendilerine dair otuz (30) kadar Kur’an ayeti mevcuddur. Bu hükümlerin gayesi insanları, ırzlarını ve mallarını korumak ve cemiyette istikrar ve huzuru temindir.
D) tdare nizamı, idare edenle idare edilenlerin alaka dereceleriyle, bunların hak ve vazifelerine müteallik hükümler. (Bugün) bunlar Anayasa Hukuku adıyla isimlendirilir; ve bu hükümlere dair on (10) kadar Kur’an ayeti vardır.
E) islâm Devletinin diğer devletlerle olan muameleleri ve bu muamelelerin derecesi ile harb ve barış hallerindeki münasebet tarzlarının hukuki neticelerine, müste’min (yabancı devlet vatandaş)lerin islâm Devleti ile alakalarına dair hükümler. Bu hükümlerin bir kısmı Devletler Hususi Hukuku ve bir kısmı da Devletler Umumî Hukuku çerçevesine girer. Bunlara dair Kur’anda yirmi beş (25) kadar ayet vardır.
F) İktisadî hükümler: Bunlar devletin gelir kaynaklan ve harcamalan, ferdlerin zenginlerin mallarındaki haklarına dairdir; ve Kur’anda bunlardan bahseden on (10) kadar ayet vardır.
149) Kur’anın Hükümleri (Hukukî Esasları) Açıklaması
Yüce Allah [(…Sana (bu) Kitabı her şeyin apaçık bir beyanı olmak üzere indirdik)][18][25], [(…Biz o kitabda hiçbir şeyi eksik bırakmadık)][19][26] buyurmaktadır. Yani Kur’anda bütün şer”î hükümlerin açıklaması mevcuddur. Ancak Kur’an, hükümleri iki şekilde açıklar:
Birinci Şekil.- Teşrîin umumi kaide ve esaslarını zikredip icmâlî bir surette hükümlerin açıklanışı. Meseleleri hüküm ve teşne esas olan umumi kaideler arasından şunlan (misal olarak) sayabiliriz:
a) Şûra (meşveret, müşavere): [(…bunların işleri aralarında müşavere (ile)dir…)][20][27],[(iş hususunda onlarla müşâvere et)][21][28].
b) Adalet (Şübhesiz ki Allah adaleti emreder)][22][29]
[(Şübhesîz ki Allah size emanetleri ehil (ve erbâb)ına vermenizi, insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmeylemenizi emreder)][23][30].
c) insan kendi kusur (ve suç)undan mesuldür ve başkasının günahından mesul tutulmaz [(Günahkâr hiçbir nefis, diğerinin (günah) yükünü taşımaz)][24][31].
ç) Ceza, cürüm mikdâri kadardır. [(Kötülüğün karşılığı ona denk bir kötülük (bir misilleme)dir)][25][32]
d) Başkasının malının haramliğı [(Aranızda (birbirinizin) mallarınızı haksız sebeblerle[26][33] yemeyin ve kendiniz bilip dururken insanların mallarından bir kısmını günah(i mûcib sûretler)le[27][34] yemeniz için onları (o malları) hüküm ve karar sahiblerine aktarma etmeyin[28][35])][29][36].
e) iyilik, hayır ve milletin faydasına olan hususlarda işbirliğinde bulunmak [(…iyiliketmek,fenalıktan sakınmak hususunda birbirinizle yardımlasın. Günah işlemek ve haddi aşmak üzerinde yardı mlaşmayin)][30][37].
f) Mükellefiyetleri, iltizamlan yerine getirmek [(Ey iman edenler, bağlandığınız ahidleri[31][38] yerine getirin)][32][39].
g) Zorluğun (mükelleflere) yüklenmemiş olduğu : [(…Din (işlerin)de üzerinize hiçbir güçlük de yüklemedi)][33][40].
ğ) Zaruretlerin, menolunmuş şeyleri helal, mubah kılışı [(…Fakat kim bunlardan yemeye muztar kalırsa -(kimseye) saldırmamak ve haddi (ölmeyecek mikdâri) geçmemek şartıyla- onun üzerine günah yoktur.)][34][41].
Kur’anda mücmel olarak bulunup, Kur’anın (teferruatıyla) açıklamadığı hükümlerin bazıları şunlardır: Zekatın emredilmesi. Allah [(Onların mallarından sadaka (zekat) al)][35][42] buyuruyor. Kısas da böyledir. (Allah)
[(Ey salim akıl sahiblcri, kısasda sizin için (umumi) bir hayat vardır)][36][43], [(…maktuller hakkında size kısas (misilleme) yazıldı (farzedildi)][37][44] buyurmuş fakat Kur’an kısasın şartlarını açıklamamış, bunları Sünnet beyan etmiştir. Alış veriş ve faiz de böyledir. Yüce Allah şöyle buyuruyor .[(… Allah alış verişi helal, faizi haram kılmıştır…)][38][45]– Sünnet ise, yasak alış verişi, şartlarını ve yasak faiz ile nevilerini açıklamıştır. Hükümlerin bu nevî açıklanışı, icmâlî açıklayıştır, beyandır; ve Kur’anda olan ekseriyetle budur. Kur’an hükümlerinin kaideler ve umumi esaslar halinde (bize Allah tarafından) gelişindeki hikmet, yeni ortaya çıkacak hadiseler hakkında bu esasların kifayet etmesi ve hiçbir şey hususunda kifayetsiz kalmamaları içindir.
ikinci Şekil.- Tafsîlî (cüz’î) hükümlerdir ve sayıları Kur’anda azdır. Mirastaki hisse mikdarları, hadd cezalanndaki mİkdarlar, boşamanın keyfiyeti ve sayısı, karı koca arasında lânetleşme (clli”ân), evlenilmesi yasak olan kadınların ve benzeri meselelerin açıklanması bunlardandır.[39][46]
150) Kur’anın Hükümleri (Hukuki Esasları) Açıklamadaki Üslûbu
Kur’anın belagatı, âciz bırakıcı oluşu, doğru yol ve irşad kitabı oluşu, hükümleri açıklamada muhtelif uslublannm bulunuşunu iktiza ettirmiştir. Mesela o hükümleri sıralarken bu sıralayıcında, söylediklerinin yapılması için özendiriş, hükümlerine karşı gelmeyi ve inadı fena olarak tanıtış mevcuddur. Bunun için vâcib olan şeyin vucûbunun, vacib oluşunun bazen emir sîğasiyla hükme bağlandığını (mesela)
[(-Ey şahidler siz de- şâhidlİği Allah için[40][47] edâ edin)][41][48] yahut fiilin muhatablar üzerine yazılmış, farz kılınmış bulunduğunu(n açıklanışıyla, mesela) [(…sizden evvelki (insan)lere yazıldığı gibi sizin üzerinize de oruç yazıldı (farz kılındı). Tâki koru-nasmiz)][42][49], [(…sizekısas (misilleme) yazıldı -farz kılındı-)][43][50] ve bazen de fiili yapana güzel bir karşılık ve sevab verileceğinin zikrolunuşu ile vacibin (Kur’an’da) açıklandığını görüyoruz. (Mesela) [(…Kim Allaha ve Peygamberine itaat ederse (Allah) onu cennetlere sokar…)][44][51] (âyetinde olduğu gibi).
Haram bazen nehy (yasaklama) sîğasiyla açıklanmış olur. (Mesela)
[(-Meşrû-bir hak olmadıkça Allanın haram kıldığı cana kıymayın…)[45][52] [(Kendinizi tehlikeye atmayın…)][46][53] (âyetleri gibi). Bazen fiilin yapılması halinde tehdidde bulunarak yahut fiili yapmaya ceza verilerek olur. Mesela Yüce Allanın [(Gerçek, yetimlerin mallarını haksız (ve haram) olarak yiyenler karınlarına ancak bir ateş yemiş olurlar. Onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir)][47][54] ve [(Kim de Allaha ve Peygambere isyan eder, (Allanın) sınırlarını (çiğneyip) geçerse onu da -içinde daim kalıcı olarak- ateşe koyar)][48][55] sözleri gibi.
Buna göre Kur’andan hüküm çıkarmak isteyen (ietihad ehliyetine sahib) herkesin, Kur’andaki bu uslûblan, Kur’anın hükümleri nasıl açıkladığını, hükümler (na-sslar) de vâcibliğe, haramlığa yahut mubahlığa delâlet eden şeyleri (çok iyi) bilmesi icabetmektedir. Bu hususdaki faydalı kaidelerden şunları (misal kabilinden) zikredebiliriz:
1) Fiil, vâciblik yahut nedbe delalet eden bir sığa ile zikrolunmuşsa veya fiil ya da faili Kur’anda medholunmuş, kendisine karşı sevgi ve muhabbet izhar edilmiş ya da övülmüş veya failine güzel bir karşılık ve sevab verileceği beyan edilmişse, fiilin hükmü vucûb (vâciblik) veya nedb olur.
2- Fiil şâri”in, onun yapılmamasını ve ondan uzak durulmasını talebine delalet eden bir sığayla zikrcdilmişse veya fiil ya da faili zemmolunarak zikredilmişse veya fiil azaba, Allahın gazabı, hiddeti ya da ateşe girmenin sebebi olarak zikredilmişse veya failine lanet olunmuşsa veya fiil bir murdar, bir fısk ya da şeytanın işi olarak vasıflandınlmışsa veya faili bir hayvan ya da şeytan ve benzeri şeylerle tavsif olunmuşsa, fiilin hükmü haram veya kerahet olur.
3- Fiil helal kılınmak, kendisine izin verilmiş olmak, kendisinde zorluk, güçlük, sıkıntı veya günah bulunmamak ya da bir şeyi haram, yasak kılanın bu hareketinin reddedilişi ve benzeri gibi mubahlığa, serbestiye delalet eden bir tabir ile zikredilmişse, fiilin hükmü ibâhattır, mubahhktır.
151) Kur’anın Hükümlere Delâleti
Naklolunan şeyin doğru naklolunduğu hususunda yakînî (şübhesiz) bilgi ifade eden tevatür yoluyla bize (kadar) ulaşması sebebiyle Kur’anın vürûdunun kat’î yani sabitliğinin kesin olduğunu zikretmiştik. Şu halde Kur’an hükümlerinin de sabitliği, sübûtu kat’îdir. Ancak Kur’anın hükümlere delaleti bazen kat^î ve bazen de -zannîdir. (Yani Kur’an bazen hükümleri -ka-t”iyyetle gösterir; bu -ka-t”î hükümlerde ihtilaf olmaz. Bazen de hükümleri -zannî yani müetehidin kanaatine göre göstermiş olur; ve müctehidlcrin kanaatlan aynı olmazsa farklı ictihadlar ortaya çıkar. Buradaki -zann, Türkçe’deki zan değildir. Kuvvetli bir kanaat ifade eden manası vardır.) Kur’ânm lafzı sadece bir tek manaya geliyor, birden fazla manaya gelmiyorsa, lafzın ve Kur’anın hükme delâleti -ka-t”î olur. Mesela Allahın [(Zevcelerinizin çocuğu yoksa terikesinin yarısı sizindir. Eğer onların çocuğu varsa size terikesinden (düşecek hisse) dörtte birdir. (Fakat bu da) onların (zevcelerinizin) edecekleri vasıyyet(i) ve borc(u eda)dan sonradır)][49][56] ve [(Zina eden kadınla zina eden erkekten her birine yüzer deynek vurun)][50][57] sözleri gibi. Buradaki “yarım”, “dörtte bir” ve “yüz” lafızlarının hepsinin manalarına delâletleri kat’îdir. (Yani hepsi kesin olarak manalarını göstermektedirler.) Bu lafızlardan hiç birisi birden fazla mana ihtimali taşımamaktadır. Bu bir tek mana, âyetlerde mezkûr manadır.
Lafız birden fazla manaya geliyorsa, lafzın ve Kur’anın hükme delaleti -zannî olur. Mesela Yüce Allahın [(Boşanmış kadınlar kendi kendilerine üç -kur’ müddeLi beklesinler)][51][58] sözünde -kur1 lafzıyla Kadınların hayız (aybaşı) adetleri kasdedilebilcccği gibi hayızları dışındaki temizlik müddetleri de kasdedilebilir. işte bu ihtimal sebebiyle ayetin hükme delaleti -ka-t”î degıl, zannîdir.