• İlahiyat Arapça Eğitim Seti
  • D.B.Meal Video Takip
  • Sanal-Medrese
  • İlahiyat Arapça Eğitim Seti
  • D.B.Meal Video Takip
  • Sanal-Medrese
ELEŞTİRİLER
Browse:
  • Home
  • ELEŞTİRİLER
  • Muhammet Nur Doğan a REDDİYE-2

Muhammet Nur Doğan a REDDİYE-2

by Admin in ELEŞTİRİLER
Tags: kanal d 2012 sahurda, muhammet nur doğan eleştri, muhammet nur doğan hataları, muhammet nur doğan reddiye, muhammet nur doğan sahurda, muhammet nur doğan sahurda hatalar, muhammet nur doğan video, sahurda izle

Muhammet Nur Doğan din alanında bilgin mi ? Söylemleri Doğru mu ?

 

Videomuz , 17.08.2012 Tarihli yayından alıntıdır.

 

: ’’Ona gücünüz yetiyorsa,bu kadar açık ama bütün meallerde gücünüz yetmiyorsa diye çevrilmiş…Burada Allah Teala şunu buyuruyor ’ Gücünüz yettiği halde -tutma imkanınız var ama- tutmak istemiyorsunuz,niyetlenmezsiniz.o gün bir yoksul doyumu fidye verirsiniz…tutarsanız sizin için hayırlıdır…’’

İlgili ayet ve meali :

اَيَّامًا مَعْدُودَاتٍ فَمَنْ كَانَ مِنْكُمْ مَرٖيضًا اَوْ عَلٰى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ اَيَّامٍ اُخَرَ وَعَلَى الَّذٖينَ يُطٖيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكٖينٍ فَمَنْ تَطَوَّعَ خَيْرًا فَهُوَ خَيْرٌ لَهُ وَاَنْ تَصُومُوا خَيْرٌ لَكُمْ اِنْ كُنْتُمْ تَعْلَمُونَ
’’Oruç, sayılı günlerdedir. Sizden kim hasta, ya da yolculukta olursa, tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutar. Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir. Bununla birlikte, gönülden kim bir iyilik yaparsa (mesela fidyeyi fazla verirse) o kendisi için daha hayırlıdır. Eğer bilirseniz oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.’’ Bakara suresi 184. ayet
Sayın konuşmacı mealin ’’ Oruca gücü yetmeyenler ise bir yoksul doyumu fidye verir.’’ kısmının yanlış olduğu görüşünde olduğu gibi , oruç tutabilecek birisinin tutmamasının doğal olacağını beyan etmiştir.Bu durum şu anlama gelir ; Hiç kimse oruç tutmak zorunda değil.Kısacası oruç farz değildir,diyor.

Ayette geçen يُطٖيقُونَ kelimesinin kökü hakkında ;

أطاق ـ يطيق fiilinin cemi müzekker gaip kalıbıdır.Fiili muzari (geniş zaman fiili) ’ dir. يُطٖيقُونَهُ Ef’ali hamseden olduğu için nun harfinin varlığı ile merfudur.Fiildeki vav,muttasıl zamirdir,sukun üzerine mebnidir,fail olmak üzere mahallen raftır.Ha’ هُ :   diğer bir zamirdir.Bu zamir , muttasıl ve zamme üzerine mebnidir.Mefulu bih olmak üzere mahallen nasptır.
Bu fiilin aslı طاق ’dır.Bunun da aslı طوق ’dır.Yani sülasi mücerredi ecvef-i vavidir.Peki طوق kelimesinin يُطٖيقُونَ
şekline geçiş sürecini görelim ; Adım 1 : طوق fiili ,
’’ اَلْوَاوُ وَالْيَاءُ اِذَا تَحَرَّكَتَا وَاَنْفَتَحَ مَاقَبْلَهُمَا قُلِبَتَا اَلِفًا ’’

’’ Vav ve ya harekeli oldukları zaman,makabilleri de fethalı olduğu zaman,o vav ve ya elife kalb edilir.’’ kaidesi gereğince طاق ’ya dönüşmüştür.Adım 2 : Bu fiili if’al babına aktarmak istedik ve bu fiil أطْوق ’ya dönüştü.Vav harfinin harekesini makabline naklettik ve vav’da asli olmayan bir sukün hasıl oldu أطَوْقَ şekline büründü.Vav asli olmayan suküne sahip olunca elif’e çevrilir kuralı gereği fiil son hali olan أطَاقَ şeklini aldı.Fiilin bu hali,geçmiş zamandır.

Ayetle ilgili görüşler :

1- Görünüşte olumlu,kast edilen mana olumsuzdur. لاَ يُطٖيقُونَهُ   وَعَلَى الَّذٖينَ   Kast edilen mana budur.La (olumsuzluk edatı) gizlenmiştir.(s.108,Mektebetü Sikafiyye el Diniyye, Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Muhammed Şu’le ,Savfetü’r-rasih fi ilmi’l-mensuh ve’nnasih)

لَا    ’’ La ’’ :   Hakkında açıklama

A- لَا    ’’ La ’’   yazılır ama mana verilmez.Örnekler ;

1.     لَا اُقْسِمُ بِيَوْمِ الْقِيٰمَةِ
Kıyamet gününe yemin ederim. Kıyamet suresi 1. ayet

2.     وَلَا اُقْسِمُ بِالنَّفْسِ اللَّوَّامَةِ
(Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz). Kıyamet suresi 2. ayet

3.     فَلَا اُقْسِمُ بِمَوَاقِعِ النُّجُومِ
Andolsun yıldızların yerlerine. Vakıa suresi 75. ayet

4.     فَلَا اُقْسِمُ بِرَبِّ الْمَشَارِقِ وَالْمَغَارِبِ اِنَّا لَقَادِرُونَ
Andolsun doğuların Rabbine ve batıların Rabbine, şüphesiz ki biz güç yetiririz. Mearic suresi 40. ayet

İlgili ayetlerde olumsuzluk ifade eden La harfi var ama tekit için zaittir ve olumsuzluk (nefy) manası ifade etmez.Bakınız : Keşşaf,4,61 ;el Beyan,2,476;el Bahr,213;Muğni,1,200;el Tibyan fi eksamil Kur’an,147

Yazıda gösterilmeyen – hazf edilmiş – gizli لَا    ’’ La ’’   ya örnek ;
قَالُوا تَاللّٰهِ تَفْتَٶُا تَذْكُرُ يُوسُفَ
Aslı لا تفتؤا ’dur.Nefiy harfi hazf edilmiştir.(Behçet,İrabul Mufassal,c.5,s.363,1.Baskı,1993,Darul Fikr;Belağatu Kur’an’ı Kerim,c.5 ,s.119, 1.Baskı,2001,Mektebetül Haşimi)

B-Ayet mensuhtur(hükmü kalkmıştır) .Nasihi ise Bakara süresi 185. ayettir.Kitaplardan konuya bakalım ;

1-Celalettin Suyuti , el İtkan Fi Ulumil Kur’an ’’Nesh edilmiştir.’’ (no:4077,1.Baskı,Darul Fikr,Lüban-1996)

2- Muhammet bin Müslim bin Ubeydullah bin Şihab el Zühri, el Nasihu vel Mensuh Fil Kur’an’ı Kerim ’’Nesh edilmiştir.’’ ( s.56-57,3 nolu dipnot, Daru İbn Affan-Darul ibn Kayyim,Kahire,1.Baskı,2008)

3- Katade,Kitabul Nasih Vel Mensuh Fi Kitabillahi Teala ’’Nesh edilmiştir.’’    (s.37 ,2.Baskı,1985, Müessisetür Risale-Beyrut)

4- Ebu Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Muhammed Şu’le ,Savfetü’r-rasih fi ilmi’l-mensuh ve’n-nasih ’’Nesh edilmiştir.’’(s.107-108)

5- Behçet,Belağatu Kur’an’ı Kerim ’’Ayet nesh olmuştur.’’(c.1,s.394,1.Baskı,2001,Mektebetül Haşimi)

6-el-Mubârekfûrî Muhammed Abdurrahman b. Abdurrahim , Tuhfetü’l-Ehvezi(Tirmizi şerhi) : ’’Mensuhtur.’’(no,790, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye,Beyrut)

7-İbn Cevzi,Zadül Mesir : ’’ İbn Mesut,Muaz bin Cebel,İbn Ömer,İbn Abbast ,Alkame ve Zühri’den nakledildiğine göre ’ Bu ayetin ardından onlar dedi ki , dileyen oruç tutuyor dileyen tutmuyor ve her gün bir yoksula fidye veriyorlardı ta ki ’ فمن شهد منكم الشهر فليصمه ’ Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa, onu oruçla geçirsin.’ (Bakara 185) bu ayet inene dek durum böyleydi.Bunun üzerine mana ’o orucu tutamayanlar’ oldu.Sonra da bu (Bakara 184) ayet nesh edildi.(Bakara süresi 1,186,Mektebetül İslami)

8-D.İ.B, Kur’an Yolu: “Orucu tutmakta zorlananlar” şeklinde tercüme ettiğimiz kısımda geçen “yutîkûne” fiili gerek dil bilimi gerekse kıraat şekilleri bakımından farklı manalara müsait olduğu için bu kısmı, “orucu tutabilecek durumda olanlar” şeklinde anlayanlar da olmuştur. Bu ikinci anlayışa göre başlangıçta, müminler oruca alışıncaya kadar böyle bir seçenek getirilmiş, oruç tutabilecek durumda olanların da isterlerse fidye vererek bu ibadeti yerine getirmelerine izin verilmiş, sonra bu izin kaldırılmış ve gücü yetenlerin orucu tutmaları gerekli kılınmıştır.
Bizim tercüme ettiğimiz şekil ve katıldığımız manaya göre ya bünyesi veya içinde bulunduğu durum ve şartlar sebebiyle orucu zor tutan, oruç tutmakta zorlanan, devam ettiği takdirde hasta olmaktan veya mecbur olduğu işini yapamamaktan korkan kimseler oruç tutmak yerine her gün için bir fidye verebileceklerdir.
Eski zamanlarda yaşlılık yüzünden zayıf düşmüş kimselerle emzikli ve hâmile kadınlar “orucu tutmakta zorlananlar” a örnek olarak zikredilmiştir. Bunlardan yaşlıların oruç yerine fidye vereceklerinde ittifak vardır. Diğer İkisine gelince meselâ Şafiî ve Mâlik’e göre bunlar da fidye verirler, sonra da mazeretleri ortadan kalkınca kaza ederler. Hanefîler’e göre bu ikisi fidye vermezler, sonradan tutamadıkları oruçlarını kaza ederler.’’

9- Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri :Celel Yıldırım, Orucun üç safhası diye bir başlık atar ve şunları kaydeder; ’’ a. Resûlüllah (a.s) Efendimiz Medine’ye hicret ettiklerinde her ay üç gün oruç tutardı. Sonra Ramazan orucunun farz olduğu bildirildi, ancak oruç tutmaya güç yetirenler oruç tutmak veya bir yoksulu doyurmak arasında serbest bırakıldı.
b. ’’Kim bu aya (ramazana) hazır olursa oruç tutsun.’’ (Bakara,185) mealindeki ayet indirilerek bu serbestlik kaldırıldı. Misafir olmayıp da sağlığı yerinde bulunana oruç tutmak farz kılındı. Hasta ve yolcu için ruhsat verildi. Oruç tutmaya güç yetiremeyen yaşlıların ve iyileşmesi umulmayan hastaların ise, her gün için bir yoksulu doyurmaları, bir kolaylık olarak belirtildi…’’(Anadolu Yayınları)

10-Prof.Dr.Muhammed Ali Sabuni,Safvetut Tefasir : ’’ Oruç günleri az ve sayılı günlerdir. Yükünüzü hafifletmek ve size merhamet etmek için, devamlı oruç tutmak size farz kılınmadı. Sizden kimin bir hastalığı olur veya yolcu olur da orucunu bozarsa, Ramazanın dışındaki günlerde oruç tutamadığı günlerin sayısınca kaza etmesi gerekir,
İhtiyarlık veya zayıflıktan dolayı orucunu güçlükle tutabilenler oruçlarını bozarlarsa, her gün için, bir fakir doyumu kadar fidye vermesi gerekir. Kim fidye hakkında zikredilen miktardan fazla olarak bir şey verirse, bu kendisi için daha hayırlıdır, Eğer bilirseniz, orucu bozup fidye vermektense onu tutmak sizin için daha hayırlı olur. Oruçtaki ecir ve fazileti bilseniz böyle yaparsınız.’’

Konuya hadis penceresinden bakalım

لَمَّا نَزَلَتْف وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ   كَانَ مَنْ أَرَادَ أَنْ يُفْطِرَ وَيَفْتَدِيَ حَتَّى نَزَلَتِ الْآيَةُ الَّتِي بَعْدَهَا فَنَسَخَتْهَا

’’ وَعَلَى الَّذِينَ يُطِيقُونَهُ فِدْيَةٌ طَعَامُ مِسْكِينٍ Ayeti nazil olunca dileyen oruç tutuyor dileyen tutmuyor ve fidye veriyordu taki kendisinden sonraki (Bakara 185)ayet nazil oluncaya dek.’’(Muttefekun aleyh-Elluluu vel mercan,702,Müslim rivayetinde حتى أنزلت هذه الآية diye geçer.)

Bu hadisin geçtiği hadis kaynakları ;

1.     Buhari,Sahih
2.     Tirmizi,Sünen (Cami’)
3.     Ebu Davut,Sünen
4.     Nesai,Sünen-i Süğra
5.     Darimi,Sünen
6.     Beyhaki,Sünen-i Kübra

Sonuç olarak ayetin hükmünün kaldırıldığını söyleyen aliler var.Hükmü kalktıysa amel edilmez.Öte yandan orada gizli bir olumsuzluk ifade eden ’’ La ’’ vardır,diyen dilciler de vardır.Her iki durumda da ’’gücü yeten oruç tutmak zorundadır.’’ anlamı çıkar.Oruç farzdır.(Daha detaylı bilgi arayanlar Prof.Dr.Yusuf Kardavi,Fıkhussiyam’a bakabilir.)
………………………………………………………………

 : ’’Şefaat da yok evet,şefaat da yok. ’’


Şefaat kelimesi sözlükte ; yardımcı olmak ve aracılık yapmak anlamına gelirken ıstılahta ;    ahirette günahkâr müminlerin affedilmesi, günahı olmayanların daha yüksek derecelere erişmeleri için Allah’a yalvarmayı ifade eder.
Hiçbir şefaatçi yoktur ki, O’nun izni olmadan şefaat edebilsin.” (Yunus, 10/3), “Bunlar Allah’ın rızasına ermiş olandan başkasına şefaat edemezler.” (Enbiya, 21/28).
Kâfir ve münafıklar için şefaat söz konusu değildir. “Onlara (kâfirlere) şefaatçilerin şefaati fayda vermez.” (Müddessir, 74/48; En’am, 6/51)

Ayetler

A- Şefaat yok diyen ayetler :

Müddessir: 48 : فَمَا تَنْفَعُهُمْ شَفَاعَةُ الشَّافِعٖينَ
’’Artık şefaatçilerin şefaati onlara fayda vermez.’’
Kasıt :”Şefaatçilerin şefaati inkarcılara fayda vermez.” (İzahul Kur’ân bil Kur’an,1.Baskı,8.Cilt,ilgili ayet,Darul Fikr,1995)

A’râf: 53 : فَهَلْ لَنَا مِنْ شُفَعَاءَ فَيَشْفَعُوا لَنَا
’’…bizim için şefaatçılar var mı ki bize şefaat etseler…’’
Kast edilen müşriklerdir.Bakınız : Taberi tefsiri,İbn Kesir tefsiri…

Yâsîn: 23 : لَا تُغْنِ عَنّٖى شَفَاعَتُهُمْ شَيْپًا وَلَا يُنْقِذُونِ
’’…onların şefaati bana hiçbir fayda sağlamaz ve beni kurtaramazlar.’’
Kasıt :”Putların şefaati fayda vermez.” (İzahul Kur’ân bil Kur’an,1.Baskı,8.Cilt,ilgili ayet,Darul Fikr,1995)

* Şaffatin olmadığını belirten diğer ayetlerde de müminler kast edilmemiştir.Daha geniş bilgi için esbabunnuzul kitaplarına bakılabilir.

B- Şefaat var diyen ayetler :

لَا يَمْلِكُونَ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنِ اتَّخَذَ عِنْدَ الرَّحْمٰنِ عَهْدًا

Rahmân’ın katında söz almış olanlardan başkaları şefaat hakkına sahip olmayacaklardır. Meryem suresi 87. ayet

يَوْمَئِذٍ لَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ اِلَّا مَنْ اَذِنَ لَهُ الرَّحْمٰنُ وَرَضِىَ لَهُ قَوْلًا
O gün, Rahmân’ın izin verdiği ve sözünden razı olduğu kimseden başkasının şefaati fayda vermez. Taha suresi 109. ayet

وَلَا تَنْفَعُ الشَّفَاعَةُ عِنْدَهُ اِلَّا لِمَنْ اَذِنَ لَهُ حَتّٰى اِذَا فُزِّعَ عَنْ قُلُوبِهِمْ قَالُوا مَاذَا قَالَ رَبُّكُمْ قَالُوا الْحَقَّ وَهُوَ الْعَلِىُّ الْكَبٖيرُ
Allah katında, O’nun izin verdiği kimseden başkasının şefaati yarar sağlamaz. (Şefaat için izin verilip de) kalplerinden korku giderilince birbirlerine, “Rabbiniz ne söyledi?” diye sorarlar. Onlar da “Gerçeği” diye cevap verirler. O, yücedir, büyüktür. Sebe suresi 23. ayet

وَلَا يَمْلِكُ الَّذٖينَ يَدْعُونَ مِنْ دُونِهِ الشَّفَاعَةَ اِلَّا مَنْ شَهِدَ بِالْحَقِّ وَهُمْ يَعْلَمُونَ

O’nu bırakıp taptıkları şeyler şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şâhitlik edenler şefaat edebilirler. Zuhruf suresi 86. ayet

مَنْ ذَا الَّذٖى يَشْفَعُ عِنْدَهُ اِلَّا بِاِذْنِهٖ
’’…İzni olmaksızın O’nun katında şefaatte bulunacak kimdir?…’’ Bakara suresi 255. ayet

وَكَمْ مِنْ مَلَكٍ فِى السَّمٰوَاتِ لَا تُغْنٖى شَفَاعَتُهُمْ شَيْپًا اِلَّا مِنْ بَعْدِ اَنْ يَاْذَنَ اللّٰهُ لِمَنْ يَشَاءُ وَيَرْضٰى

Göklerde nice melekler vardır ki onların şefaatleri; ancak Allah’ın izniyle, dilediği ve hoşnut olduğu kimselere yarar sağlar. Necm suresi 26. ayet

يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْدٖيهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْ وَلَا يَشْفَعُونَ اِلَّا لِمَنِ ارْتَضٰى وَهُمْ مِنْ خَشْيَتِهٖ مُشْفِقُونَ

Allah, onların önlerindekini de arkalarındakini de (yaptıklarını da yapacaklarını da) bilir. Onlar, O’nun razı olduğu kimselerden başkasına şefaat etmezler ve hepsi O’nun korkusuyla titrerler. Enbiya suresi 28. ayet

Hadisler

شفاعتي لأهل الكبائر من أمتي

“Şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenleredir.’’

Bu hadisin geçtiği kaynaklardan bazıları ;

1.     İbn Mace,Sünen : İsnadı hasendir.
2.     A.B.Hanbel,Müsned : İsnadı muttasıl , ravileri sikadır.
3.     İbn Abilber,Temhid : İsnadı muttasıl , ravileri sikadır.
4.     El-Lalikai ,Şerhu usuli itikat ehli sünnet vel cemaat: İsnadı muttasıl , ravileri sikadır.
5.     Beyhaki,Şuabul iman : İsnadı muttasıl , ravileri sikadır.
6.     Abdullah bin Mübarek,Müsned: İsnadı muttasıl , ravileri sikadır.(bu hadis çok fazla kitapta geçer ama kimisi zayıftır.Kaynak gösterirken dikkat edilmelidir.)

لِكُلِّ نَبِيٍّ دَعْوَةٌ مُسْتَجَابَةٌ يَدْعُو بِهَا، وَأُرِيدُ أَنْ أَخْتَبِئَ دَعْوَتِي شَفَاعَةً لِأُمَّتِي فِي الْآخِرَةِ

“Her peygamberin -yapacağı- müstecab (Allah tarafından kabul edileceğine dair söz verilen) bir duası vardır. Ben ise, o duamı ahirette ümmetim için şefaat olarak   saklıyorum .”(Buhari, Daavat, 1;Tevhid,31; Müslim, İman, 334,335…)

’’Ümmetim için şefaatim vardır.’’ manasını taşıyan hadisler aşağıdaki kaynaklarda geçmektedir ;

1.     Buhari,Sahih 3 tane
2.     Müslim,Sahih 8 tane
3.     Tirmizi,Sünen
4.     İbn Mace,Sünen
5.     Darimi,Sünen 2 tane
6.     İmam Malik,Muvatta 3 tane
7.     A.B.Hanbel,Müsned 23 tane
8.     İbn Hibban,Sahih 5 tane
9.     Hakim,Müstedrek 2 tane
10.     Ebu Avane,Müstahrec 4 tane
11.     Beyhaki,Sünen-i Kübra 3 tane
12.     Ebu davut Tayalisi,Müsned
13.     İshak bin Raheveyh,Müsned
14.     Bezzar,Müsned 3 tane
15.     Ebu Yala,Müsned 9 tane
16.     Şihab,Müsned 9 tane
17.     Abdullah bin Mübarek,Müsned
18.     Rabia bin Habib,Müsned
19.     Heysemi,Keşful estar an zevaidi bezzar
20.     İbn Ebi Şeybe,Musannef ; Müsned
21.     Taberani , Mucemul Evsad ; Mucemül Kebir
22.     İbn Arabi,Mucem
23.     İbn Kani , Mucemu Sahabe
24.     Zehebi,Mucemu şuyuhul kebir
25.     İbn Bişran,Emali
26.     İbn Ebi Asaım, el Sünnet 4 kez
27.     Darimi,el Red alel Cehmiyye
28.     İbn Huzeyme,Tevhid 21 kez
29.     İbn Ebi Davut,el Ba’s
30.     İbn Mendeh,el İman 24 kez
31.     El-Lalikai ,Şerhu usuli itikat ehli sünnet vel cemaat 3 kez
32.     Beyhaki,el İtikat ila sebilir Rüşd ; el Esma vel Sıfat ;Şuabul İman ;Delainun nubuvve;Fezailül evkat ; el Adab
33.     Tahavi,Müşkilül Asar
34.     İbn Abdil Ber,Temhid 9 kez ; İstizkâr 2 kez
35.     İraki , Tarhuttesrib
36.     Ebu Neim,Hilyetül Evliya
37.     Buhari,Tarihul Kebir
38.     İbn Ebi Asım,el Ahad vel müsenna
39.     Hatip Bağdadi,Tarih-u Bağdat
40.     Mizzi,Tehzibul Kemal
41.     İbn Mübarek,el Zühd vel Rekaik 4 kez
42.     Mervezi,Tazimu kadrissalah
43.     Vahidi,el Vesid fi Tefsiri Kur’an’il mecid
44.     Ziyaul Makdisi,el Ehadisul muhtar 6 tane
45.     İbn Abdil Ber,İsaratül Fevaid
46.     ibn Neccar,Zeylü Tarihi Bağdat
47.     Muammer bin Raşit,Müsned

أَنَا سَيِّدُ النَّاسِ يَوْمَ الْقِيَامَةِ، وَهَلْ تَدْرُونَ بِمَ ذَاكَ يَجْمَعُ اللَّهُ يَوْمَ الْقِيَامَةِ الأَوَّلِينَ وَالآخِرِينَ فِي صَعِيدٍ وَاحِدٍ؟ فَيُسْمِعُهُمُ الدَّاعِي، وَيَنْفُذُهُمُ الْبَصَرُ، وَتَدْنُو
الشَّمْسُ، فَيَبْلُغُ النَّاسَ مِنَ الْغَمِّ وَالْكَرْبِ مَا لَا يُطِيقُونَ، وَمَا لَا يَحْتَمِلُونَ، فَيَقُولُ بَعْضُ النَّاسِ لِبَعْضٍ: أَلَا تَرَوْنَ مَا أَنْتُمْ فِيهِ، أَلَا تَرَوْنَ مَا قَدْ بَلَغَكُمْ، أَلَا تَنْظُرُونَ مَنْ يَشْفَعُ لَكُمْ إِلَى رَبِّكُمْ؟، فَيَقُولُ بَعْضُ النَّاسِ لِبَعْضٍ: ائْتُوا آدَمَ، فَيَأْتُونَ آدَمَ، فَيَقُولُونَ: يَا آدَمُ، أَنْتَ أَبُو الْبَشَرِ، خَلَقَكَ اللَّهُ بِيَدِهِ وَنَفَخَ فِيكَ مِنْ رُوحِهِ، وَأَمَرَ الْمَلَائِكَةَ فَسَجَدُوا لَكَ، اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ، أَلَا تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ، أَلَا تَرَى إِلَى مَا قَدْ بَلَغَنَا، فَيَقُولُ آدَمُ: إِنَّ رَبِّي غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا، لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وَإِنَّهُ نَهَانِي عَنِ الشَّجَرَةِ فَعَصَيْتُهُ، نَفْسِي، نَفْسِي، اذْهَبُوا إِلَى غَيْرِي، اذْهَبُوا إِلَى نُوحٍ، فَيَأْتُونَ نُوحًا، فَيَقُولُونَ: يَا نُوحُ، أَنْتَ أَوَّلُ الرُّسُلِ إِلَى الأَرْضِ، وَسَمَّاكَ اللَّهُ عَبْدًا شَكُورًا، اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ، أَلَا تَرَى مَا نَحْنُ فِيهِ، أَلَا تَرَى مَا قَدْ بَلَغَنَا، فَيَقُولُ لَهُمْ: إِنَّ رَبِّي قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا، لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وَإِنَّهُ قَدْ كَانَتْ لِي دَعْوَةٌ
دَعَوْتُ بِهَا عَلَى قَوْمِي، نَفْسِي، نَفْسِي، اذْهَبُوا إِلَى إِبْرَاهِيمَ عَلَيْهِ السَّلامُ، فَيَأْتُونَ إِبْرَاهِيمَ، فَيَقُولُونَ: أَنْتَ نَبِيُّ اللَّهِ وَخَلِيلُهُ مِنْ أَهْلِ الأَرْضِ، اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ، أَلَا تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ، أَلَا تَرَى إِلَى مَا قَدْ بَلَغَنَا، فَيَقُولُ لَهُمْ إِبْرَاهِيمُ: إِنَّ رَبِّي قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا، لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، وَلَا يَغْضَبُ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وَذَكَرَ كَذَبَاتِهِ، نَفْسِي، نَفْسِي، اذْهَبُوا إِلَى غَيْرِي، اذْهَبُوا إِلَى مُوسَى، فَيَأْتُونَ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلامُ، فَيَقُولُونَ: يَا مُوسَى، أَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ، فَضَّلَكَ اللَّهُ بِرِسَالَاتِهِ وَبِتَكْلِيمِهِ عَلَى النَّاسِ، اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ، أَلَا تَرَى إِلَى مَا نَحْنُ فِيهِ، أَلَا تَرَى مَا قَدْ بَلَغَنَا، فَيَقُولُ لَهُمْ مُوسَى عَلَيْهِ السَّلامُ: إِنَّ رَبِّي قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا، لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وَإِنِّي قَتَلْتُ: نَفْسًا لَمْ أُومَرْ بِقَتْلِهَا، نَفْسِي، نَفْسِي، اذْهَبُوا إِلَى عِيسَى عَلَيْهِ السَّلامُ، فَيَأْتُونَ عِيسَى، فَيَقُولُونَ: يَا عِيسَى، أَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ وَكَلَّمْتَ النَّاسَ فِي الْمَهْدِ، وَكَلِمَةٌ مِنْهُ أَلْقَاهَا إِلَى مَرْيَمَ وَرُوحٌ مِنْهُ، فَاشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ، أَلَا تَرَى مَا نَحْنُ فِيهِ، أَلَا تَرَى مَا قَدْ بَلَغَنَا، فَيَقُولُ لَهُمْ عِيسَى عَلَيْهِ السَّلامُ: إِنَّ رَبِّي قَدْ غَضِبَ الْيَوْمَ غَضَبًا، لَمْ يَغْضَبْ قَبْلَهُ مِثْلَهُ، وَلَنْ يَغْضَبَ بَعْدَهُ مِثْلَهُ، وَلَمْ يَذْكُرْ لَهُ ذَنْبًا، نَفْسِي، نَفْسِي، اذْهَبُوا إِلَى غَيْرِي، اذْهَبُوا إِلَى مُحَمَّد
فَيَأْتُونِّي، فَيَقُولُونَ: يَا مُحَمَّدُ، أَنْتَ رَسُولُ اللَّهِ، وَخَاتَمُ الأَنْبِيَاءِ، وَغَفَرَ اللَّهُ لَكَ مَا تَقَدَّمَ مِنْ ذَنْبِكَ وَمَا تَأَخَّرَ، اشْفَعْ لَنَا إِلَى رَبِّكَ، أَلَا تَرَى مَا نَحْنُ فِيهِ، أَلَا تَرَى مَا قَدْ بَلَغَنَا، فَأَنْطَلِقُ، فَآتِي تَحْتَ الْعَرْشِ فَأَقَعُ سَاجِدًا لِرَبِّي، ثُمَّ يَفْتَحُ اللَّهُ عَلَيَّ وَيُلْهِمُنِي مِنْ مَحَامِدِهِ وَحُسْنِ الثَّنَاءِ عَلَيْهِ شَيْئًا، لَمْ يَفْتَحْهُ لِأَحَدٍ قَبْلِي، ثُمَّ يُقَالُ: يَا مُحَمَّدُ، ارْفَعْ رَأْسَكَ، سَلْ تُعْطَهْ، اشْفَعْ تُشَفَّعْ، فَأَرْفَعُ رَأْسِي، فَأَقُولُ: يَا رَبِّ، أُمَّتِي، أُمَّتِي، فَيُقَالُ: يَا مُحَمَّدُ، أَدْخِلِ الْجَنَّةَ مِنْ أُمَّتِكَ مَنْ لَا حِسَابَ عَلَيْهِ مِنَ البَابِ الأَيْمَنِ مِنَ أَبْوَابِ الْجَنَّةِ،

Resul-i Ekrem söyle buyurdu:’’ Kıyamet gününde insanların efendisi benim. Bu da neden, biliyor musunuz?
Allah Teala gelmiş gelecek bütün insanları düz bir yere toplayacak. Orası, insanlara bakan kimsenin hepsini görebileceği, çağıranın hepsine sesini duyurabileceği bir yerdir.

Güneş insanlara yaklaştırılacak, herkes sıkıntıdan ve kederden artik dayanamayacak hale gelince birbirine:
İçinde bulunduğunuz sıkıntıyı, başınıza gelen hali görmüyor musunuz? Halinizi Rabbinize arz ederek size şefaat edecek birini bulmayı düşünüyor musunuz?“ diye soracaklar. Bazıları ötekilerine:

Babanız Ademe gidiniz“ diyecekler. Ademe gidip:
Ey Adem! Sen insanların babasısın. Seni Allah kudret eliyle yarattı. Sana kendi ruhundan üfledi. Meleklere sana secde etmesini emretti, onlarda secde ettiler. Seni cennete yerleştirdi.Rabbine varıp bizim için şefaat et.içinde bulunduğumuz hali, başımıza gelen derdi görmüyor musun?” diyecekler. O da: “Bugün Rabbim çok gazaplı. Ne daha öncesinde böyle gazaplandı, nede bundan sonra böyle gazaplanır. Rabbim o ağaca yaklaşmamı yasaklamıştı ama ben Onu dinlemedim. Asil benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin; Nuh’a gidin” diyecek. Onlarda Nuh’a gelerek:

“Ey Nuh! Sen yeryüzü halkına gönderilen resullerin ilkisin. Allah Teala sana “çok şükreden kul” demişti.içinde bulunduğumuz perişan hali görmüyor musun? Basımıza gelenleri görmüyor musun? Rabbinin huzurunda biz şefaat etmeyecek misin?” diyecekler. O da:

“Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha önce böylesine gazaplandı, ne de bundan sonra böyle gazaplanır. Benim bir duam var; onu da kavmimin aleyhine kullandım. Asil benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin. İbrahim’e gidin“ diye karşılık verecek onlarda İbrahim’e gidecekler:

Sen Allah’ın Peygamberisin, yeryüzü halkı içinde Allah’ın dostu sensin.Rabbinin bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz perişan hali görmüyor musun? diyecekler. O da şunları söyleyecek:

Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha önce böylesine gazaplandı ne de bundan sonra böyle gazaplanır. Ben vaktiyle üç yalan söylemiştim. Asil benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin; Musa’ya gidin.“ Onlar da Musa’ya gelerek söyle diyecekler:

Ey Musa! Sen Allah’ın Resulüsün. Allah sana Peygamberlik vermek ve seninle konuşmak suretiyle seni diğer insanlardan üstün kılmıştır. Rabbinin huzurunda biz şefaat et. İçinde bulunduğumuz hali görmüyor musun?“ O da:

Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha önce böylesine gazaplandı, ne de bundan sonra böyle gazaplanır. Ben öldürülmesine dair emir almadığım bir adamı öldürdüm. Asil benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin; İsa’ya gidin“ diyecek. Onlarda İsa’ya gelerek:

Ey Isa! Sen Allah’ın Resulü, Onun Meryem’e yönelttiği kelimesi ve Onun yarattığı bir ruhsun.sen daha esikte iken insanlarla konuştun. Rabbinin huzurunda bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz perişan hali görmüyor musun?“ diyecekler. İsa’da:

Bugün Rabbim benzeri görülmedik şekilde gazaplıdır. Ne daha önce böylesine gazaplandı, ne de bundan sona böyle gazaplanır“ diyecek, ama bir günah zikretmeyecek. Sonra da, „asil benim nefsim şefaat edilmeye muhtaçtır; benim nefsim, benim nefsim! Siz başkasına gidin; Muhammed’e gidin“ diyecek. Bana gelecekler:

Ya Muhammed! Sen Allah’ın Resulü ve son Peygambersin. Allah Teala senin gelmiş geçmiş tüm günahlarını bağışlamıştır. Rabbinin huzurunda bize şefaat et! İçinde bulunduğumuz perişan hali görmüyor musun?“ diyecekler.
Bende yürüyüp Arş’ın altına geleceğim, Rabbime secdeye kapanacağım. Sonra Allah Teala kimseye öğretmediği en güzel hamd – ü senayi bana ilham edecek. Sonra bana hitaben:
Ya Muhammed! Secdeden başını kaldır! İste! İstediğin sana verilecek! Şefaat et, şefaatin kabul edilecek“ buyuracak. Bende başımı secdeden kaldıracağım ve:

Ya Rabbi! Ümmetimi bana bağışla! Ya Rabbi! Ümmetimi kurtar! Ya Rabbi! Ümmetimi bağışla!” diye yalvaracağım. O zaman bana:

“Ya Muhammed! Ümmetinden hesaba çekilmeden Cennete girecek olanları, Cennet kapılarının en sağındaki Babü’l-Eymen’den içeri al! Onlar başkalarıyla beraber Cennetin diğer kapılarından da gireceklerdir…” (Benzer metinle Buhari’de 3 kez geçer.)

Kaynak :

1.     Müslim,Sahih,c.3,s.66-99,1.Baskı,Daru turasil Arabiy,Beyrut
2.     A.B.Hanbel,Müsned
3.     Ebu Avane,Müstahrec
4.     Nesai,Sünen-i Kübra
5.     Ebu Yala,Müsned
6.     Abdullah bin Mübarek,Müsned
7.     Heysemi,Keşful estar an zevaidi bezzar
8.     İbn Ebi Şeybe,Musannef
9.     İbn Bişran, Emali

شَفَعَتِ الْمَلَائِكَةُ وَشَفَعَ النَّبِيُّونَ وَشَفَعَ الْمُؤْمِنُونَ وَلَمْ يَبْقَ إِلَّا أَرْحَمُ الرَّاحِمِينَ فَيَقْبِضُ قَبْضَةً مِنَ النَّارِ فَيُخْرِجُ مِنْهَا قَوْمًا لَمْ يَعْمَلُوا خَيْرًا قَطّ

’’Allahu Teâlâ: ‘Melekler şefaat ettiler, nebiler şefaat ettiler, müminler de şefaat ettiler, şefaat etmedik bir merhametlilerin en merhametlisi kaldı’ buyurur ve ateşten bir kabza iki kabza kabzalayıp Allah için hiçbir hayır işlememiş olanları (bile) çıkarır…’’ (Muttefekeun aleyh : Buhari,7439 ;Müslim,183)

فينجي الله تعالى برحمته من يشاء قال ثم يؤذن للملائكة والنبيين والشهداء أن يشفعوا فيشفعون ويخرجون فيشفعون ويخرجون فيشفعون ويخرجون

Allah teala dilediğini rahmeti ile kurtarır sonra , meleklere ve nebilere ve şehitlere şefaat için izin verir.Bakınız : (A.B.Hanbel,5,43-20457 ; Taberani,Mucemu Sağir,2,142-929 ;İbn Ebi Asım,Sünnet,837 ;Heysemi,Mecmeuzzevaid,10,362,Suyuti,İsnadı sahih demiştir.Bakınız: el Budurus Safir fi ehvalil ahir,251,1.Baskı,1996,Daru kutubil ilmiyye,Beyrut )

الصيام والقرآن يشفعان للعبد يوم القيامة

’’Oruç ve Kur’an kıyamet günü sahibi için şefaat eder…’’(A.B.Hanbel,2,174 (6626 ;Mecemuzzevaid,3,184 ; Hakim,1,740 ;Hakim ve Münziri,demiştir ki Müslim’in şartlarına göre bu hadis sahihtir.Heysemi Mecmeuzzevaid’te (3,184) sahih demiştir. )

يُشَفَّعُ الشَّهِيدُ فِي سَبْعِينَ مِنْ أَهْلِ بَيْتِهِ

Şehit ehl-i beytinden (aile ve akrabasından) 70 kişiye şefaat eder.
Ebu davut,Sünen,2522 ; İbn Hibban,Sahih,10,517 (46660) ; Beyhaki,Sünen-i Kübra,9,164 (18308) Elbani ,hadisin sahih olduğu görüşündedir.

Aynı manadaki hadisler için bakınız :

1.     Tirmizi,Sünen
2.     İbn mace,Sünen
3.     A.B.Hanbel,Müsned
4.     Taberani,Müsnedi Şamiyyin
5.     Abrrezzak,Musannef
6.     Taberani,Mucemül Kebir
7.     İbn Bişran,Emali

أَنَا أَوَّلُ شَفِيعٍ فِي الْجَنَّةِ

’’Cennette ilk şefaati ben edeceğim…’’

1.     Müslim,Sahih
2.     A.B.Hanbel,Müsned
3.     Ebu Avane,Müstahrec
4.     Hakim,Müstedrek
5.     İbn Ebi Şeybe,Musannef

Çeşitli kitaplardan konuya bakış ;

1-İmam Azam
وشفاعة نبينا محمد – صلى الله عليه وسلم – حق لكل من هو من أهل الجنة وان كان صاحب كبيرة

’’Nebimiz Muhammed (A.Selamın) ’in şefaati büyük günah sahibi olsa da her cennet ehli (Mümin-müslüman) için haktır.’’ İmam Azam,Fıkhı Ekber.

Şarih, İmam Azam’ın bu sözünü şöyle şerh eder :’’ Şayet denilirse ki siz şefaati müminler için hak dediniz ama Mutezile fırkası ise büyük günah işleyenlerin iman dairesinden çıkacağını söyler ve buna da لا يزني الزاني حين يزني وهو مؤمن ’’Zina eden kişi zina ettiği sıra, mümin olduğu halde zina etmez. ’’(Muttefekun aleyh) hadisine dayandırırlar.Biz buna cevaben deriz ki o hadis ile kast edilen şey ’kamil manada mümin olamaz.’dır çünkü başka bir hadiste de peygamberimiz مَنْ قَالَ لا إِلَهَ إِلا اللَّهُ دَخَلَ الْجَنَّةَ ’’Her kim Allah’tan başka ilah yoktur,derse cennete girer.’’(Tirmizi;Ebu Yala’nın Müsnedi;Taberani’nin Mucemul Evsat’ı;İbn Hibban’ın Sahihi…) buyurmuştur.(Benzer lafızlarla aynı manayı ifade ederek 20’ye aşkın şekilde A.B.Hanebl’in Müsned’inde de geçmektedir.)Fıkhı Ekber Şerhi,Ebu Mansur muhammed bin muhammed bin mahmud el el hanefi el Semerkandi (sayfa 90 )

2-Aliyyül Kari
و مرجوٌ شفاعةُ أهلِ خيْرٍ لأصحابِ الكبائر كالجبالِ

“Günahları dağlar gibi olsa da hayır ehlinin, büyük günah işleyenler için şefaat etmesi umulur.”
Şarih (Aliyyül Kari) , şerhte ’’Hayır ehlinin şefaatinin manası , Enbiya ve evliyanın şefaatiridir, der.Büyük günah işleyenlerden kasıt da şirk harici günahlardır.Şirk , şefaate dahil değildir çünkü Allah Kur’an’da (Nisa 48,116) şirki affetmeyeceğini beyan etmiştir.’’der. (Emali şerhi,s.41-42,Mektebetu Mahmudiyye,Fatih-İstanbul)

3-D.İ.B İlmihal İman ve İbadetler (2 ciltlik ilmihal)

Ahirette bütün peygamberlerin Allah’ın izniyle şefaat etmeleri haktır ve gerçektir. Şefaat demek, günahı olan müminlerin günahlarının bağışlanması, olmayanların daha yüksek derecelere erişmeleri için peygamberlerin ve Allah katındaki dereceleri yüksek olanların Allah’a yalvarmaları ve dua etmeleri demektir.
Kâfir ve münafıklar için şefaatin hiçbir şekilde söz konusu olmadığı o günde, başta Peygamberimiz olmak üzere diğer peygamberler ve Allah’ın has kulları, “…izni olmadan onun katımda kim şefaat edebilir?…” (el-Bakara 2/255), “…Onlar Allah rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler…” (el-Enbiyâ 21/28) meâlindeki âyetler şefaatin varlığını ortaya koyarlar. Peygamberimiz de “Şefaatim, ümmetimden büyük günah işleyenler içindir” (Ebû Dâvûd, “Sünnet”, 21; Tirmizî, “Kıyâmet”, 11; İbn Mâce, “Zühd”, 37) buyurmuştur.

Hz. Peygamber’in bundan başka bir de genel ve kapsamlı bir şefaati vardır. Mahşerde bütün yaratıklar ıstırap ve heyecan içinde hesaplarının görülmesi için bekleşirlerken, o Allah’a dua ederek hesap ve sorgunun bir an önce yapılmasını ister. Buna “şefâat-i uzmâ” (en büyük şefaat) denilir. Peygamberimiz’in bu şefaati, Kur’an’da “makam-ı mahmûd” (övülen makam) adıyla anılır (el-İsrâ 17/79); şefâat-i uzmâ konusunda bk. Buhârî, “Zekât”, 52).
Müslümanlara düşen görev, şefaate güvenip dinin gereklerini terk etmek değil, şefaate lâyık olmak için çalışıp çabalamaktır.(c.1,s.128,D.İ.B Yayınları,Ankara-2006)

Şefaatin varlığını kabul eden kitaplardan bazıları ;

1.     İmam Azam,Fıkhı Ekber
2.     İmam Maturidi,Kitabu Tevhid
3.     Bediuzzaman,Risale-i Nur
4.     Tahavi
5.     Ömer Nesefi,Akait
6.     Taftazani,Şerhul Akait
7.     İmam Gazzali,Ahiret Hayatı
8.     Ebu Osman ismail bin abdurrahman el Sabuni,Akidetu Selef
9.     Ebu Yala,Kitabul İtikat
10.     Abdül aziz bin Muhammed Selman,Kevaşiful Celiyye
11.     Ekberi,el Şerh vel ibane ala usulissünneti vel diyaneti
12.     Ebu ubeydül kasım bin Selam,Kitabül iman
13.     Süleyman bin Abdurrahman,el Dürrünnezid ala ebvabi tevhid
14.     Abdullah bin carullah , el Dalalet be’del huda esbabuha ve ilacuha
15.     Şerhul Emali,Aliyyül Kari
16.     D.İ.B iki ciltlik İlmihal

………………………………………………………………
: ’’Sana hidayet ettiği bana hidayet etmedi böyle bir şey yok.Allah herkese hidayet etmiştir…Yoksa bana hidayet eder,dilediğine,dilediğine de etmez,öyle bir şey yok.’’

Saptırmak,hidayete ulaştırmanın zıttıdır.

Bu konuda D.İ.B Mealinden yararlandık.Ayetler ne diyor ? Allah her hangi bir şeye mecbur mudur ?Elbette değildir.Dilediğine hidayet verir,dilediğini saptırır. ;

1.     Allah’ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için asla bir çıkış yolu bulamazsın. Nisa suresi 88. ayet

2.     Allah, kimi saptırırsa ona asla bir çıkar yol bulamazsın. Nisa suresi 143. ayet

3.     Allah, kimi dilerse onu şaşırtır. Kimi de dilerse onu dosdoğru yol üzere kılar. Enam suresi 39. ayet

4.     Allah, her kimi doğruya erdirmek isterse, onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse, onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah, inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir. Enam suresi 125. ayet

5.     Allah, kimi doğru yola iletirse, odur doğru yolu bulan. Kimleri de saptırırsa, işte onlar, ziyana uğrayanların ta kendileridir. Araf suresi 178. ayet

6.     Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek kimse yoktur. Allah, onları azgınlıkları içinde bırakır, bocalayıp dururlar. Araf suresi 186. ayet

7.     Allah, inkârcı toplumu doğru yola iletmez. Tevbe suresi 37. ayet

8.     Doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine apaçık bildirmedikçe, Allah bir toplumu saptıracak değildir. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir. Tevbe suresi 115. ayet

9.     Hayır, inkâr edenlere hileleri güzel gösterildi ve onlar doğru yoldan saptırıldılar. Allah, kimi saptırırsa artık onu doğru yola iletecek yoktur. Rad suresi 33. ayet

10.     Biz her peygamberi, ancak kendi kavminin diliyle gönderdik ki, onlara (Allah’ın emirlerini) iyice açıklasın. Allah, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. İbrahim suresi 4. ayet

11.     İnkâr edenler diyorlar ki: “Ona (Muhammed’e) Rabbinden bir mucize indirilseydi ya!” De ki: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, kendisine yöneleni de doğru yola eriştirir.” Rad suresi 27. ayet

12.     Kötü ameli kendisine süslü gösterilip de onu güzel gören kimse, ameli iyi olan kimse gibi mi olacaktır? Şüphesiz Allah dilediğini saptırır, dilediğini hidayete erdirir. (Ey Muhammed!) Onlar için duyduğun üzüntüler yüzünden kendini helâk etme! Şüphesiz ki Allah, onların yaptıklarını hakkıyla bilendir. Fatır suresi 8. ayet

13.     Allah dileseydi, sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat O, dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletir. Yapmakta olduğunuz şeylerden mutlaka sorguya çekileceksiniz. Nahl suresi 93. ayet

[vc_row el_position=”last”] [vc_column] [vc_button title=”pdf olarak indirin” href=”https://ulumulislam.com/wp-content/Muhammet-Nur-Doğan-a-REDDİYE-2.pdf” color=”wpb_button” size=”btn-mini” icon=”wpb_document_pdf” target=”_blank” el_class=”extra” el_position=”first last”] [/vc_column] [/vc_row]
AdminPost author

Merkez-i Delil

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

You must be logged in to post a comment.

Takvim

Mart 2023
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  
« May    

Add some widgets to this area!

Ulumulislam.com 2022 Sanal Medrese

WhatsApp ile görüşelim