• İlahiyat Arapça Eğitim Seti
  • D.B.Meal Video Takip
  • Sanal-Medrese
  • İlahiyat Arapça Eğitim Seti
  • D.B.Meal Video Takip
  • Sanal-Medrese
FIKIH
Browse:
  • Home
  • FIKIH
  • Özel Finans Kurumları VE DİN

Özel Finans Kurumları VE DİN

by Admin in FIKIH
Tags: Özel Finans Kurumları, Özel Finans Kurumları faiz, özel finans kurumları faizsiz mi, Özel Finans Kurumları VE DİN, Özel Finans Kurumları VE FAİS

Halil Günenç,Fetvalar :

SORU 553: Özel Finans Kurumları hakkında bilgi verirmis iniz?

CEVAP: Malum olduğu üzere bugün yeryüzünde t icari işlemlerde birçok

hukuk s ıs temi uygulanmaktadır. Ancak bunların temelini teş kil eden iki s is tem

vard ır.

1- Roma Hukuku

2- İs lam Hukuku

1- Roma Hukuku: Akıl, tecrübe ve ins an bilgis ine dayanan batı s is temidir.

Bunun doğrusu olabileceği gibi yanlış ı da olabilir.

2- İs lam Hukuku is e; vahye ve ins anı yaratan Allahü Teala’ya dayanıyor.

Bunun yanlış ı olmaz. Ancak, Kur’an ve Sünnetde yer almamış içt ihadi

mes elelerin hükmü her ne kadar Kur’an ve Sünnet ış ığı alt ında belirt ilmeye

çalış ılıyor is e de akıl, tecrübe ve örfe de yer verildiği için tart ışma konusu

olabilir. Binaenaleyh, biz inananlar alış veriş imizde, teamüllerimizde mevcut

kanunlara ters düşmemek hus usunda it ina gös terdiğimiz gibi harama

girmemek ve Allah (c.c.) indinde sorumlu olmamak ve bu ilahi kanuna da ters

düşmemek için has s as olmamız gerekir.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s .a.v.) şöyle buyuruyor:

“Hepiniz çobans ınız, hepiniz maiyet inizden s orumlusunuz. Devlet baş kanı bir

çobandır. Kendi maiyet inden sorumludur. Aile reis i de ailenin çobanıdır ve

ondan s urumludur. Aile reis i de ailenin çobanıdır ve ondan sorumludur.

Hizmetçi de iş verenin iş inde çobandır ve ondan sorumludur.”

Hz. Ömer ş ö yle bu yuruy or: Demek oluyo r ki, h erkes u hde s in de o lan iş ten

sorumludur. O işde herhangi bir kusur olurs a ondan sorumlu olur. Ondan

hes ab verecekt ir. Fırat ‘ın kenarında bir oğlak ölürs e Allah’ın (c. c.) Ömer’i

hes aba çekeceğinden korkuyorum.

Binaenaleyh bir mües s es ede çalış an herkes uhdes inde bulunan işten

sorumludur. Onu ihmal edip geri kalmas ına s ebebiyet veren kims e büyük

vebal alt ına girmiş olur.

İs lam inancına göre t icaret , tarım ve s anat gibi ş eylerle meşgul olmak büyük

bir ibadet s ayılıyor. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s .a.v.) bir hadis i

ş erifinde şöyle buyuruyor;

“Günahların öyleleri var ki ne namaz, ne oruç, ne de hac onların affına ves ile

olmaz. Ancak geçimi s ağlamak için s arf edilen himmet onların affına ves ile

olur.” Diğer bir hadisi ş erifde ş öyle buyuruyor ;

“Emniyet li bir tüccar kıyamet günü ş ehitlerle beraber haş rolunacaktır. ”

Ancak namaz, oruç ve hac gibi ibadetlerin bir takım ş art , farz, s ünnet ve

haramları vardır. Öğrenmeden onları ifaya kalkışmak anlams ız ve büyük bir

vebal olduğu gibi, t icaret gibi iş lerin de ş art, farz ve s ünnet lerini öğrenmeme

faiz ve harama s ebebiyet vereceğinden onunla uğraşmak da vebaldir. Bunun

için İs lam’ a göre t icaret in usulünü öğrenmeye ve t icaret imizde onu es as

almaya mecburuz.

Finans Kurumlarının Kuruluş Gayes i

İs lami Finans Kurumlarının kurulu ş gayes i birkaç ş eydir.

1- Ticaret yapıp helal kazanç s ağlamak.

2- Müs lümanların yanında bulunup ölü durumunda olan paralarını piyas aya

sürüp canlandırmak. Çünkü, t icaret yapma imkanına s ahip olmayan birçok

vatandaş bulunduğu için faiz mües s es elerine yaklaşmadığından paras ını

yas tık alt ında tutmak zorunda kalıyordu, ne kendis i ne de baş kas ı ondan

faydalanamıyordu. Bu mües s es elerin ortaya çıkmas ıyla bu kabil Müs lümanlar

paras ını mudaraba t icaret i için bu mües s es elere yatırma fırs atını yakalıyor,

hem kendileri hem de mües s es e s ahipleri is t ifade ediyorlar.

3- Faize girmeden vatandaş ların muhtaç oldukları emtiayı temin etmek. Birçok

vatandaş iş yapabilmek için birçok ş eylere muhtaç oldukları halde kendi

imkanlarıyla onu karş ılayamadığı için işs iz kalıp s efil bir hayat içeris inde

yaşamını devam et tiriyor veya İs lam’ın yas akladığı faize baş vurmak zorunda

kalıyor. Finans kurumlarının ortaya çıkmas ıyla iht iyacını bunların vas ıtas ıyla

temin edebiliyor, mes ela; paras ı olmayan bir vatandaş bir kamyon almak

is ters e, bir finans kurumuna gider. Şu evs afa haiz bir kamyon s atın almak

is t iyorum, der. Finans kurumuda o kamyonu peş in bir fiyatla s atın alır ve

ondan sonra uygun bir fiyatla bu s efer vade ile müş teriye s atar ve böylece

hem müş terinin iht iyacı karş ılanmış olur, hem de mudaraba için paras ını

yatıran kims e ile finans kurumu da kazanç s ağlamış olur. Bu ş ekilde vade ile

yapılan alış verişde dini bir s akınca yoktur. İmam-ı Şafii bu husus ta şöyle

buyuruyor ; “Bir kims e biris ine, s en bana s atmak üzere şu emt iayı s atın al,

ben de s ana ş u kadar ka r v ereceğ im des e caizdir. Yalnız bu s ö z bağ lay ıc ı

değildir. O adam emt iayı s atın alırs a müş teri durumunda olan kiş i s atın alır

veya almayabilir. O adam da s atmak husus unda s erbes t t ir.” Binaenaleyh, bu

finans kurumlarının yaptıkları alış veriş usulü İs lami çizgi dahilinde

yürütüldükten sonra meş ru olup hiçbir s akıncas ı yoktur.

4- Ticaret yapma imkanına s ahip olmayan birçok vatandaş bulunduğundan

ötürü paras ını faiz mües s es elerine yatırmaktan uzak kalmas ı nedeniyle,

paras ını yas tık alt ında tutmak zorunda kalıyor. Ancak İs lam’a uygun olarak

çalış an bu mües s es elerin ortaya çıkmas ıyla Müs lümanlar nefes alabildiler ve

s aklı olan paralarını mudaraba t icaret ine yatırma imkanı buldular. Bunun için

bu mües s eler, inanan kims eler için önemlidirler ve bu mües s es elerin

yönet icileri de İs lam’ a uygun olarak çalışmak zorundadırlar.

İs lam’a uygun olarak çalış abilmeleri için aş ağıdaki husus lara dikkat edilmes i

lazımdır;

1- İçki, domuz gibi İs lamın yas akladığı ş eylerin t icaret ini yapmamak, bunlara

giden muamelelere teves sül etmemek.

2- Müş teriyi mağdur düşürecek ş ekilde fahiş kazanç s ağlamamak.

3- Faizli muamelelere teves sül etmemek.

4- Satılan ş eyin mevcut olmas ı için dikkat etmek. Zira mevcut olmayan bir

ş eyi s atmak haramdır. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s .a.v.) Hakim Bin

Hizam’e hitaben şöyle buyuruyor ; “Sende mevcut olmayanı s atma.”

5- Bir ş eyi s atın alırs a onu baş kas ına s atabilmek için önce onu tes lim almak

gerekir. Onu tes lim almadan baş kas ına s atmak haramdır. Hanefi mezhebine

göre; “Bir ş eyi tes lim almak için onu bir yerden baş ka bir yere nakletmek ş art

değildir, s atın alınan ş ey gös terilir ve götürülmes ine engel bulunmaz ise

tes lim edilmiş s ayılır.”

6- Bir ş ey vade ile mes ela; 10.000 dolara s atılmış ols a, fakat müş teri

zamanında borcunu vermes e, vermedi diye gecikme farkının alınmamas ı

gerekir. Ancak Türk paras ı ile s atış olurs a ve borcunu vades inde ödemiyerek

geciktirirs e paranın değer kayıp etmes i nedeniyle meydana gelen zararın telafi

edilmes inde bir s akınca yoktur.

Prof.Dr.Faruk Beşer,Fetvalarla çağdaş hayat :

Faizsiz Fin Ans Kurumları (I)

Soru: Günlük konulara İslâmî açıdan getirdiğiniz yo­rumlar için Allah sizden razı olsun.

Benim açıklamalarınıza ihtiyaç duyduğum konu şu:

Faizsiz finans kurumlarına gönül rahatlığı ile para yatı­rabilir miyiz? Aslında müslümanların paralarının bir merkezde toplanmasının, üzerinde durulması gereken bir ko­nu olduğu kanaatindeyim. Evimizde altın olarak pasif bir şekilde duran küçük tasarruflarımızın dinamik bîr güç ha­linde birçok insanın nafakasını temin edeceği hayırlı ticari işlerde kullanılacağı gibi, ülke ekonomisinde de bir güç oluşturabilir.

Fakat benim bazı endişelerim var. Neden bu kurumlar banka faiz oranlarına yakın bîr kâr payı veriyorlar? Ayrıca diğer bankaların % 85’e varan son faiz ayarlamalarından sonra, bu kurumlar da kâr oranlarını yükselttiler. Vebali çok yüksek ve hassas olan bu konuda, bir gazetede çok sık çıkan ilanlarından sonra sîze yazma ihtiyacı duydum. Bu kurumlara gönül rahatlığı ile para yatırabilir miyiz?

Cevap: Müslümanların iktisadi yönden de bağımsız ve güçlü olmaları önemli bir olaydır. Medine Site Devleti’nde teşebbüs edilen ve kazanılan ilk savaş iktisadî savaştır denebilir. Bu açıdan böyle faize (sömürüye) dayalı kapitalist bir ekonomi ortamında İslâm’a dayalı bu tür müesseselerin kurulması doğrusu bizim gönlümüze su serpmiştir. Ancak bunların dayandığı esas prensip­ler ve çalışma biçimleri hakkında İslâm iktisatçıları henüz son sö­zü söylemiş değillerdir. Belki meselenin detayını iyi bilmediğimiz için bizler gibi canhıraşane bu müesseseleri savunanlar, faizli sis­teme alternatif olduğunu söyleyenler, inancının gereğini yaşamak isteyenlerin çalıştıramadı kalan sermayelerinin ancak bu yolla eri­mekten kurtulacağını, hatta helâlinden nemalanacağını iddia edenler, hatta daha iyimser davranarak faizli sisteme öldürücü darbenin ancak bu yolla vurulabileceğine inananlar bulunmakla birlikte, yine bizim basınımızda ve yine yerli ve yabancı müslüman iktisatçılar tarafından bunların eleştirildiği ve inananların elinde âtıl halde bulunup, mevcut kapitalist sistemlerin yaşayabil­meleri için ihtiyaç duydukları paranın, bu sistemlere kan takviye­si olmak üzere piyasaya kazandırılma hilesi olarak görüldüğü, bunların, adlarına kâr otaklığı demekle beraber, yaptıklarının ne­tice itibari ile faiz olmaktan başka bir şey olmadığı, “ihtiyacı olan öküzü, peşin yüzbin lira bulamadığı için bir yıl vadeli faizle ikiyüz bin liraya satın almak zorunda kalan çiftçi Mehmet Efendi’nin bu sisteme müracaat etmesiyle, yine bir yıl sonra ödemek üzere ve yine ikiyüz bin liraya satın alabileceği, neticede isimden başka bir şeyin değişmeyeceğini” savunanlar da oldu. Bütün bu olanlar bu kurumların İslâmîliğinin herkesçe kabul edilebilmesi için daha çok bilgiye ve zamana ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Sözünü etti­ğiniz, kâr oranlarının faize göre ayarlanması aslında işin püf nok­tasını oluşturuyor değildir. Her ticari ortaklık kâr etmek için ku­rulur. Bunun için de piyasa şartlarını göz önünde bulundurmak zorunda kalır. Eğer bu bir kâr ortaklığı ise ve kârın dağıtılma oranı da tarafların rızasına bağlı ise, o zamanki pisaya şartlarına göre o oranda, şu andaki piyasa şartlarına göre de bu oranda kâr veriyorum diyebilirler. Bunu fıkhî bir baza oturtmak, ya da kitabına uydurmak o kadar zor değildir. Bizi bu teferruata götü­ren sebep, bu kurumların biriyle alâkalı olarak bir tüccarın yaşa­dığı bir uygulamadır:

Diğer bankalara çok büyük miktarlarda para yatıran mevduat sahiplerine bankalar, tahakkuk edecek faizin dışında hediye adıyla çeşitli ödemelerde bulunmaktadırlar. Ben de bunu emsal göstererek aynı şeyi paramı yatırdığım.

Finans Kurumundan istedim. Onlar da bir ön şart olarak bana on-beş milyon değerinde bir bilgisayar vermeyi kabul ettiler. Şimdi benim bunu almam caiz midir? Diye soruyordu bu tüccar.” İşte İslâm nokta-i nazarından kitabına uydurulamayacak uygulamala­rın bir örneğidir bu. Bu alışveriş akdinde, akdin gerektirmediği bir şarttır ve muamelenin fasit (faizli) bir muamele olmasını so­nuç verir. Aslında bu müesseselerin değerli ve güvenilir fıkıh da­nışmanları bulunduğuna ve bu gibi uygulamaların onların gözün­den kaçmayacağına göre, “acaba kazanma hırsı müslümanları, menfi cevap alacakları şeylerin hükmünü sormamaya mı itiyor?” Diye aklımıza takılıyor. Bizi, ihtiyaç kaydını ihmal etmekle bera­ber bu müesseseleri; faiz (sömürü) sistemine alternatif olarak kuruldukları, en az Türkiye’deki hissedarlarının inanan insanlar olduğu, uygulamalarını güvenilir fıkıhçılara danışarak yaptıkları ve belki de daha önemlisi elindeki üç-beş kuruş tasarrufu kapitaliz­min çarkları arasında eriyen müslümanlara bir başka alternatif gösteremediğimiz için tavsiye ediyor ve yaşamalarında fayda gö­rüyoruz. Ama bu tür fasit uygulamalar gördükçe de daha çok kazanma hırsının, müslümanları dahi fikren müslüman olmakla beraber fiilen kapitalisti eştireceğin den korkuyoruz.

12- Faizsiz Finans Kurumları

Soru: “Faizsiz finans kurumları hakkında verdiğiniz bil­gileri ilgi ile okudum. Bir miktar rahatlatıcı şeyler söylemiş olmakla beraber, tedirginlik içinde “yutkunmak” mecburiyetinde kalmışsınız. Şimdi lütfen şu sorularımıza cevap verin:

1- Milyonların ihtiyaç içerisinde ızdırap çektiği bîr ülke­de, zenginleşebilmek, bankada mevduat biriktirmek caiz midir?

2- 1400 küsur yıllık İslâm tarihinde “inanmış” zengin­lerden bir kaç isim verebilir misiniz? (İmam Azam’dan sözetmeyin lütfen. Çünkü onun devrinde çaresizlik içinde kıvrananlar yoktu.)

3- İki yıl önce bir dergi söz konusu faizsiz banka(!) yö­neticilerinden birinin otuz yedi milyar mal varlığından sözetmişti. Türkiyemizde ilâhî ölçülere bağlı olarak bu mik­tarı biriktirmek mümkün olabilir mi?

4- Meşru bir işe gayri meşrular ölçü alınabilir mi? Bun­ların kendilerini bankalara uyarlamaları niçin?

5- Meşru bir teşebbüs %I00 kâr vereceğim diyebilir mi? Ticaretin sonucu sadece kâr mıdır?

6- Günümüzde mü’minlerin zengin oluşları beni maale­sef sevindirmiyor. Görüyorum ki, “cîfe” haline getirilmiş zavallı vatanımı ısırarak, kanatarak ve yırtarak geliyorlar o iğrenç noktalara. (İstisnası oldukça az) Zenginlerin çoğunu bıçaksız katiller olarak görüyorum. İnşaallah yanılan ben olurum.”

Cevap: Sözkonusu yazımızda biraz “yutkunmak” zorunda kalmış olsak dahi bu müesseseler hakkında bildiklerimizi söy­lemeye çalışmış ve bunlardan birisinin bir müşterisinin bize an­lattığı uygulamanın fasit, yani faizli bir akid olduğunu bunların bankalarla olan irtibatlarının mahiyet ve düzeyini henüz iyi bil­mediğimi, kâr oranı ayarlamalarının tarafların rızasına bağlı ol­duktan sonra akde zarar vermeyeceğini, güvenilir fıkıh danışmanlarının bulunduğunu ve muamelelerinde onlara danışma prensibiyle çalıştıklarını, bizim biraz da müslümanlara başka al­ternatif gösteremeyeceğimiz için bunları gözden çıkaramaya­cağımızı anlatmaya çalışmıştık. Şimdi çalışma prensiplerini biraz daha yakından öğrenmemizin gereği anlaşılmış oldu.

Sorularınızın her biri müstakil bir cevap isteyen sorular ol­makla beraber kısaca cevaplamaya çalışayım:

1- Bir şeyin caiz olup olmaması ile en iyi davranış olup ol­maması farklı şeylerdir. Şu anda meşru ölçülerle çalışan bir kâr ortaklığı sistemine müslümanın parasıyla ortak olması caizdir. Ama belki bu, en rasyonel seçenek olmamış olabilir. O takdirde ona alternatif bulmak gerekir. Bunu kendisi bilmiyorsa elinden tutan da yoksa, iktisaden sıfırlansın mı, yoksa hiç olmazsa mal varlığını korusun mu?

2- İslâm özel mülkiyete karşı olmadığı gibi servete simr da getirmemiştir. Karşı olduğu şey insanın malın kulu (abdü’d-dinar) olmasıdır. Bu derekeye düşmeyen bir müslümanın zengin olması fakir olmasından daha iyidir. Hz. Süleyman, Hz. İbrahim, Osman ve Abdurrahman b. Avf Efendilerimiz servetin kulu ol­mayan zenginlerimize misâldirler. Ne var ki, zenginlerin “abdü’d-dinar” olmamaları çok zor bir imtihan konusudur ve bunda başarılı olanlar çok çok azdır. Fakat, Kur’ân-ı Kerim’i bu açıdan baştan sona taramış ve çıkan manzara karşısında hayrete düş­müştüm. Yüzü aşkın ayet-i kerime zenginliğin tehlikelerinden, azdırıp helâkına sebep olduğu kavimlerden söz ederken, bir tek ayetin dahi fakirliğin tehlikelerinden sözetmemesi cidden çok düşündürücüdür. Halbuki kapitalist sistemlerde zenginlik sosyal ya da iktisadî bir risk değildir. İslâm’da ferdin zenginliğinden çok toplumun (devletin) zenginliği istenmiştir. Kapilatizmde olduğu gibi zengin olmak için çalışma yoktur. Ama Allah zengin ederse, şükür de nimete göre değişir.

3- Zengin olmanın yolu bir değildir. Biz bir insanın nereden kazandığını bilemediğimiz malı için haramdır dersek bu bizi servete, komünizmde olduğu gibi bir karşı oluşa götürür.

4- Bu kurumların bankalarla olan ilişkisini, dediğim gibi, araş­tırmayı deneyeceğim. Şu anda iyi bilmiyorum.

5- Kâr baştan garanti edilemez. Ama akıllıca teşebbüslerde bulunarak hiç zarar edilmeyebilir. Onların söylediği de budur sanıyorum.

6- Değindiğimiz gibi, tehlikeli olan, mü’minin zengin olması değil, zenginin mü’minliğini unutması ve daha çok kazanma ih­tirasının kurbanı olmasıdır.

AdminPost author

Merkez-i Delil

Cevabı iptal etmek için tıklayın.

You must be logged in to post a comment.

Takvim

Mart 2023
P S Ç P C C P
 12345
6789101112
13141516171819
20212223242526
2728293031  
« May    

Add some widgets to this area!

Ulumulislam.com 2022 Sanal Medrese

WhatsApp ile görüşelim