Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk , bugün yani 18.11.2011’de konuk olduğu Tv programında bazı açıklamalarda bulundu;
1-Kur’an’da nesh yoktur.
2-Paralel evrende şuan başka bir Prof.Dr.Yaşar Nuri Öztürk yaşıyor olabilir.
http://www.youtube.com/watch?v=-nexwD86QxU&feature=youtu.be
Yoksa Abduh’un görüşünü mü anlattı ?
Mucizelerin değiştirilmesidir. Kur’an’da ayet ifadesi mucizeler için de kullanılır. Bu ayetteki mucize de bu manada olabilir.Abduh’a ait bir görüştür. Abduh kimdir araştırınız.
Neshe delil olan ve konuşmada geçen ayetin meali
“Biz bir âyetin hükmünü yürürlükten kaldırır veya onu unutturursak, mutlaka daha hayırlısını veya benzerini getiririz.” Bakara Sûresi, 106
Nesh diye bir şey var mı ? Uzmanların kitaplarına müracaat edelim ;
Diyanet Kur’an Yolu Tefsiri
Sözlükte “iptal etmek, gidermek, yok etmek, nakletmek” gibi anlamlara gelen nesh (nesih), İslâmî bir terim olarak “dinî bir hükmün yürürlükten kaldı-rılması veya daha sonra gelen bir hükümle değiştirilmesi” anlamında kullanılır. Sadece buyruk ve yasaklarda nesih söz konusu olabilir. Ortadan kaldırılan hükme mensuh, onu ortadan kaldırana da nâsih denir.
Prensip olarak neshin aklen mümkün olduğu, ayrıca diğer dinlerde de fiilen meydana geldiği hususunda görüş birliği vardır. Nitekim Tevrat’ın bazı hükümleri İncil ile yürürlükten kaldırılmıştır. Aynı şekilde Tevrat ve İncil’deki hükümlerin bir kısmı da Kur’ân-ı Kerîm tarafından değiştirilmiş veya kaldırılmıştır. Ayrıca Hz. Peygamber’in kabir ziyaretiyle İlgili hadislerinde olduğu gibi İslâm’ın gelişme sürecine bağlı olarak önceki bazı hükümler sonradan değiştirilmiştir.
Merhum Diyanet İşleri Başkanı Ömer Nasuhi Bilmen,Tefsir
Bu mübarek âyetler, kâfirlerin İslâm hükümleri hakkındaki yanlış düşünce ve telkinlerinin batıllığını meydana koymaktadır. Ve Allah Teâlâ’nın bütün kâinata sahip ve hâkim olduğunu bildirerek gafilleri uyanmaya davet buyurmaktadır. Şöyle ki: Kur’â-ı Kerîm, nazil olarak insanlığa yeni bir şeriat, bir ilâhî kanun ihsan buyrulmuş, bunun gereklerinden olarak eski kitapların bir kısım ibâdetlere, muamelelere ait meseleleri hükümsüz kalmıştır. Artık Tevrat ile, İncil ile değil, Kur’an’ı Kerîm ile âmel edilmesi icap ediyordu. Bu, bir hikmet ve maslahat muhtezası bulunmuştur. Ehli kitap denilen Museviler ile i seviler ise buna itiraza başlamışlar, “Allah’ın vaktiyle hakla göndermiş olduğu hükümler, şimdi nasıl kaldırılır? Allah Teâlâ beyanatını, emirlerini, nehiylerini değiştirir mi?.. Dün yaptığını bugün bozar mı?..” diyerek müslümanlık aleyhinde bir cereyan uyandırmak istemişlerdi. İşte onların bu bâtıl düşüncelerini Cenab’ı Hak bu âyeti kerimesiyle şöylece reddediyor. (Biz) Ben yüce Mabud (bir âyetten her neyi) yani: Bir semavî kitabın ayetlerinden, hükümlerinden hangi birini veya bir âyetin bir kısmını (nesh eder) artık onunla amel edilmemesini emreylersek (veya) o âyeti (unutturursak) hafızalardan çıkarırsak veya vaktiyle bir peygambere verilip ondan sonra zamanın geçmesiyle unutularak kendisinden eser kalmamış olan bir hükmü serîyi böyle unutturursak (ondan daha hayırlısını veya onun mislini getiririz) Peygambere vahyeder bildiririz. Ey insan! (Bilmez misin ki Allah Teâlâ şüphe yok her şeye tam mânasiyle kadirdir.) Bir şeyi ne kadar mükemmel olursa olsun ondan daha mükemmelini vücude getirmeğe kudreti fazlasıyla kâfidir. Artık bu neshi uzak görmeye mahal yoktur. Nasih olan âyet, mensuh olan ayetten hükmen daha mükemmel daha ziyâde hikmet dolu olabilir.
§ Nesh: Lügatte bir şeyi tebdil etmek, başkası ile değiştirmek demektir. Şeriat istilâhında ise her hangi bir ibâdete, bir muameleye ait bir serî hükmün yerine sonradan şeriatın diğer bir hükmünün gelmiş olmasıdır ki, artık evvelki hüküm mensuh olur, onunla âmel edilemez, nasih olan sonraki hükümle âmel edilir. Bu bir hikmet gereğidir. Cenab-ı Hak bunu zaten ilmi ezelîsiyle böyle bilip takdir buyurmuştur. Zamanı gelince de bunu peygamberleri vasıtasiyle kullarına bildirir. Bu bakımdan Allah’ın ilminde ve takdirinde hâşâ bir değişiklik meydana gelmiş olamaz. Belki bu; idarî, İçtimaî bir hikmet ve faydaya binaen böyle takdir edilmiştir. Bu nesha Cenâb-ı Haktan b aş kası selâhiyetli olamaz. Ve nesih inanç esaslarında, haberlerde geçerli değildir. Şer’î bir hükmün mensuh olduğu ise ya Allah’ın Kitabı ile veya mütevatir veya meşhur olan hadis-i şerifler ile malûm bulunur.
(seviler neshi kabul ederlerse de yahudiler kabul etmezler. Neshi kabul etmeyip itiraz edenler düşünmelidirler ki, kendi kitapları da daha evvelki kitapların bir çok hükümlerini nesh etmiş hükümsüz bırakmıştır. Tevrat ile incil’in hükümleri aynı midir?.. Eğer aynı ise bunların sahiplerin ne için bir birini tekfir ediyor? Artık o kitaplardaki bir çok ahkamın neshi ile yerine Islâmî hükümlerin geçmesini uzak görmeye, tenkide asla mahal yoktur. Kur’ân’ı Kerîm’in bâzı âyetleri arasında da bu nesih vakidir. Bu müctehidlerin icmaı ile sabit bir hakikattir. Bunun vukuunu müslümanlar, bir hikmeti ilâhîye gereği olarak bilir, saygı gösterirler.
Evet… Cenab’ı Hak, serî hükümlerden bâzılarını nesh etmiştir. Bu da bir ilâhî sünnet ve dinî hikmet icabıdır. Binaenaleyh neshin meydana gelmemesi, bu ilâhî sünnete ve rabbani hikmete aykırı olacağından asla iddia edilemez. Böyle bir iddia, hem Kur’ân-ı Kerîm’in hem de bütün müctehidlerin icmâına muhalif, cahilce bir iddiadan başka değildir. Hattâ bu hususa dair Ibni Hazm’in bir eseri de vardır.
Muhammed Salih el-Useymîn ve Nasiruddin Elbani, Tefsir usulune giriş
Şer’i manası: Bir nassın hükmünün ya yerine bir nass gelerek veya hiçbir nass gelmediği halde belli bir zaman sonra kaldırılmasıdır. Bu önceki farzla amel etme müddetini, bu farzla amelin ne zaman bittiğini ve sonrakiyle amelin ne zaman başladığını belirtir. Onun ne zaman biteceği Allah katında bilinir, fakat biz onun hükmünün sürekli olacağını düşünürüz. Onu nesheden ayet gelince onun hükmünün bittiğini anlarız. Bu da bizim ilmimizde bir değişmedir. Fakat Allah katında bir değişme yoktur
Şah veliyullah ed Dihlevi , Fevzül kebir- fi usuluttefsir.
İşte bunun için mensuh ayetlerin sayısı beşyüze ulaşmıştır. Eğer sen meseleyi derinleştirici olarak iyice düşünürsen bunlar ihata edilmiş değildir.
Sonra gelen müfessirlerin ıstılahiyle ve hasaten bizim tercih ettiğimiz vecihe göre mensuh az bir sayıdır.
Allame Celalü’d-Din es-Suyuti , el-İtkan fi Ulumi-’l-Kur’an kitabında nesh olan ayetleri saymıştır. SUYUTİ KİMDİR ARAŞTIRINIZ.
Mahmut ustaosmanoğlu , Ruhul Furkan adlı tefsirinde neshin var olduğunu yazmıştır.
Mahmut ustaosmanoğlu KİMDİR ARAŞTIRINIZ.
Said Nursi,Külliyat “Asırlara göre şeriatlar değişir. Belki bir asırda, kavimlere göre ayrı ayrı şeriatlar, peygamberler gelebilir ve gelmiştir. Hâtem-ül Enbiya’dan sonra şeriat-ı kübrası, her asırda, her kavme kâfi geldiğinden, muhtelif şeriatlara ihtiyaç kalmamıştır. Fakat teferruatta, bir derece ayrı ayrı mezheblere ihtiyaç kalmıştır.” Sözler, 485″
Said Nursi kimdir araştırınız.
Prof. Dr. Muhammed Mahmud Hicazi, Furkan Tefsiri
Kur’an-i Kerim, her şeyi bilen ve her şeye egemen olan Allahû Tealâ ta-rafından olaylara ve ortama göre parça parça indirüdi. Dolayısıyla, ümmet için gerekli olan ve yararlanılan hükümler neyse, inen âyetler onlara uygun oluyordu. Bir hükümde ümmetin yaran varsa o hüküm varlığını devam etti-riyor, eğer daha iyisi ve benzeri getirilmişse o zaman eskisi yürürlükten kal-dırılıyordu. Bazan bir âyetin hem lâfzı, hem anlamı, bazan da lâfız veya an-lamından biri kaldırılıyor, ya da belli bir zamana kadar hükmü erteleniyor veya tümüyle kaîblerden silinip unutturuluyordu. Bütün bunlar, toplumun genel çıkarları uğruna yapılıyordu. Hükümlerde nesh mekanizmasının İsle-mesi, özellikle hızla kabuk değiştiren ve henüz kuruluş aşamasında bulunan bîr topîum için zorunluydu. Çünkü bugün çare olan birşey, yann çare olmaktan çıkabilir. Yüce Allah’ın bu mekanizmayı kurması, tıpkı İşinin ehli bir doktor veya hastabakıcıyla hastasının durumunu andırmaktadır.
Nesh, hiçbir zaman şeriat koyucunun son hükmü bilmeyişi nedeniyle uy-gulanan bir şey değildir. Ancak yeni kurulan bir toplumda, birtakım şeyler aşamalı olarak yerleşir. Alışık olunmayan bazı hükümler aniden kaldırılmaz.
Bunun için, İçkinin nasıl yasak edildiğine bir bakmak gerekir. Savaşla ilgili hükümde de durum aynıdır. Görüyorsun ki nesih, yaratıklarının durumlarını çok iyi bilen, hikmet sahibi ve herşeyden haberdar olan Zat-ı Kibriya’nın üstün hikmetinin bir eseridir. îslâm toplumunun durumu istikrara kavuşup, toplum dimdik ayakta durur hale gelince, nesih, sona ermiştir.
Neshetmek, hükümlerin yeni karşılaşılan şartlara ve ortama göre değiş-meyip oldukları gibi kalmalarından ve ister istemez kabul edilmeyip terkedil-mekrinden daha iyi değil midir? Cenab-ı Allah kulları için daha hayırlı veya en azından onun benzeri bir ayeti getirinceye kadar hiçbir ayeti neshetmemiş veya ertelememiştir. Allah’ın gücü herşeye yetmez mi? Göklerin ve yerin mülkü ona ait değil midir? Hem sonra insan için, iki dünyada da huzur ve rahatı sağlayacak olan Allah değil midir? Ondan başka dost ve yardımcı vai mıdır? Burada işe, herşeyi istek ve arzusuna göre değiştirmek isteyen insan eli karışmamaktadır. Allah her şeyin üzerinde olarak, elbette yaratıkları için en uygun hükmün ne olacağını bilir. Üstelik anık îslâm dini tamamlanmış, her-şey yerli yerine oturmuştur. Bundan sonra oriun hiçbir hükmünde değişiklik olmayacaktır.
Prof.Dr. Vehbe Zuhayli, et-Tefsirü’l-Münir
Kur’ân-ı Kerim çeşitli sebeplere, olay ve vakıalara uygun olarak kısım kısım indirilmiştir. Bu oldukça başarılı bir eğitim ilkesinin tatbikidir. Bu ilke cehalet içindeki Arap toplumunu yavaş yavaş ve kademe kademe ıslah etmek için teşri’de tedricilik ve maslahatlara riayettir. Ayrıca bu yöntem geçmişten devralınan gelenek ve göreneklerden adım adım kurtulmayı sağlayan nihâî şer”î hükmü kabule hazırlayıcı bir özellik taşır. Bu şekilde nefisler onu kabul eder ve ağır ağır şer’i gayeye uygun bir şekilde terbiye edilebilirler. Teşri’in hedef olarak aldığı ufuk ve gerçekleştirmeyi amaçladığı uzak noktalar, fertlerin ikna olmasıyla kabul edilir. Ümmetin genel maslahatı gerçekleştiği noktada hüküm olduğu gibi kalır.
Sonradan gelmiş şer’i bir delil ile önce gelmiş bir şer”! hükmün kaldırılması demek olan nesih, ya ayetin lafız ve manasının birlikte neshedilmesi ile, ya ikisinden birisinin neshi ile, veya nassın kalıp o ayetten anlaşılan hükmün sona ermesi ile olur. Bütün bunlar maslahat ya da ihtiyaca uygun olarak gerçekleşir. Tıpkı çeşitli zaman, mizaç ve sağlık durumlarının değişikliğine göre kullandığı ilaçlan ve gıdaları çeşitlendiren doktor gibi. Peygamberler de (Allah’ın salat ve selamları üzerlerine olsun) ümmetin doktorlarıdır. Nefisleri ıslah edenlerdir. Allah onlara hali hazırdaki durumların veya gelecekteki hallerin göz önünde bulundurulması suretiyle sert hükmün değiştirilmesine dair vahiyler indirir. Çünkü geçmişte tedavi özelliğine sahip olan bir husus, gelecekte olmayabilir. İşte bütün bunlar İslâm’ın kapsayıcı esnekliğinin delilidir.
Nesih, hükmü değiştirmeyi gerektiren yeni bir takım maslahatların ortaya çıkması ya da sonradan farkedilmesi dolayısıyla değildir. Çünkü nesheden Yüce Allah, geçmişi de, hali hazırdaki durumu da, geleceği de bilir. O şanı yüce Allah Teâlâ, şartlara ve hallere bağlı olarak, karşı karşıya kalınan durumları tedrici bir şekilde tedavi eder. İçkinin dört aşamadan geçerek haram kılınması ile, faizin yasaklanması, ve cihaddaki tedricilik gibi.
Ayet-i kerimenin anlamına gelince: Biz herhangi bir ayetin hükmünü de-ğiştirecek ya da senin hatırlamana imkan olmayacak şekilde o ayeti sana unut-turacak veya o ayetin hükmünü terk etmeyi emredecek ya da erteleyecek olur-sak, mutlaka sana, eğer nesheden daha ağır yükümlülük getiriyorsa sevabının çokluğu ile, eğer nesheden daha hafif ise maslahatı gerçekleştirmekle ondan daha hayırlısını ya da en azından teklif ve sevap bakımından onun gibisini ge-tiririz.
Fahreddin er-Râzî der ki: Yüce Allah’ın şu buyruğunda unutmak, terket-mek anlamındadır: “… O unuttu, biz onda bir kasıt bulmadık.” (Tâhâ: 20/115). Şu ayet-i kerimelerde de bu anlamda kullanılmıştır: “Bugün biz de sizi unuturuz. Nitekim siz de bu gününüze kavuşacağınızı unutmuştunuz” (Câsiye: 45/34); “Sana ayetlerimiz geldiğinde sen de onları unuttun (terkettin). Bu gün de sen böylece unutulursun (terkedilirsin)” (Tâhâ: 20/126).
Hükmün neshedilmesi daha kolay ve daha hafif ile değiştirilmek suretiyle olabilir. Kocası vefat etmiş olan kadının iddetinin bir seneden, 4 ay 10 güne de-ğiştirilerek neshedilmesi gibi. Bazen eşit bir hüküm ile değiştirilebilir. Namazda Beytü’l-Makdis’e yönelme hükmünün, Ka’be’ye yönelmekle neshedilmesi gibi. Bazan daha ağır fakat sevabı daha fazla bir hükümle de neshedilebilir. Savaş-mamanın savaşı müslümanlara farz kılmak emri ile neshedilmesi gibi, zina edenlerin evde hapsedilmesi hükmünün sopa cezası ile neshedilmesi, aşure günü orucunun ramazan ayında oruç tutmak ile neshedilmesi. Çünkü hadis-i şerifte sabit olduğu üzere: “Amellerin en faziletlisi daha zor ve ağır olanıdır.” Bazan usûl alimlerin cumhurunun görüşüne göre yerine bir başka hüküm getirerek de-ğil de, teklifin bütünüyle kaldırılması ile daha hayırlı olan gerçekleştirilebilir. Meselâ, kurban etlerinin saklanması yasağının neshedilmesi, Ramazan gecele-rinde hanımlara yaklaşmanın haram kılınmasının neshedilmesi gibi. Sözkonusu bu son nesih Yüce Allah’ın: “Artık onlara yaklaşın” (Bakara: 2/187) ayeti ile ger-çekleşmiştir. Ayrıca Ramazan gecelerinde uyuduktan sonra imsakin vücubunun neshedilmesi, Resululah (s.a.) hakkında gece namazının neshedilmesi gibi.
Allah her şeye gücü yeten değil midir? O her şeye gücü yetendir. Hükümleri neshetmek de O’na zor değildir.
Göklerin ve yerin mülkü (mutlak egemenlik ve tasarrufu) Allah’ın değil midir? O arzıyla, semasıyla kâniatta bulunan her şeyin malikidir. Kendi irade ve meşietine göre tasarrufta bulunur. Uygun gördüğü maslahata göre işleri dü-zenler. O bakımdan dilediği hükümleri neshetme hak ve yetkisine sahiptir.
İşlerinizi Allah’tan başka üstlenecek bir veliniz, size yardımcı olacak, sizi destekleyecek bir yardımcınız yoktur. Bu buyruk, müslümanlara rasullerinin kendilerine emrettiği şeyler gereğince amel etmeleri ve onlara yasakladığı şey-lerden de kaçınmaları doğrultusunda bir öğüttür.
Daha sonra Yüce Allah işi yokuşa sürmek ve inat olsun diye mucizeler göstermesi talebinde bulunan kimselere tehditte bulunarak bu tutumlarından vazgeçmeleri için onları sakındırmaktadır. Her kim maslahata uygun olarak indirilen ayetlere olan güvenini, yitirecek, Peygamber (s.a.)’e karşı inatlaşıp Yahudilerin -Musa (a.s.)’dan kendilerine açıktan açığa Allah’ı göstermelerini-istediği gibi bir istekte bulunursa, böyle bir kimse küfrü imana tercih edip, dos-doğru yolu terketmiş olur. Nitekim Yüce Allah: “Haktan sonra artık dalâletten başka ne kalır? O halde nasıl olur da döndürülüyorsunuz?” (Yûnus: 10/32) diye buyurmaktadır.
Yüce Allah’ın: “Yoksa siz de önceden Musa’dan istendiği gibi peygamberinizden istemeye mi kalkışacaksınız?” buyruğunun anlamı” hayır, siz istemeye kalkışmaktasınız.” şeklindedir veya istifham (soru) anlamına da olabilir. O taktirde bu inkârî (böyle bir tutumu reddeden) bir istifham olur. Bu buyruk mü-minleri de kâfirleri de kapsamaktadır. Çünkü o, Allah’ın herkese gönderdiği elçidir.
Her şeyin çift yaratıldığını belirten ayet konusu hakkında bilgilendirme
4.dakikanın sonlarına doğru ”iki yaşar nuri” dedi.O esnada bahsettiği ayet meali ve tefsirlerin açıklamalarına göz atalım ;
Her şeyden iki çift yarattık. Olur ki inceden inceye düşünürsünüz. Zariyat süresi 49.ayet
Diyanet Kur’an Yolu
Müfessirler “her şeyden çift çift yaratma”nın anlamını açıklarken daha çok “gece-gündüz, erkek-dişi, yer-gök, insan-cin, iman-küfiir, ay-güneş” gibi karşıtlık örnekleri üzerinde durmuşlardır.
Prof.Dr.Vehbe Zuhayli,et-Tefsirü’l-Münir
Erkek ve dişi, yer ve gök, güneş ve ay, yaz ve kış, acı ve tatlı, aydınlık ve karanlık olmak üzere “her” bir cins “şeyden iki çift yarattık.
Celal Yıldırım, İlmin Işığında Asrın Kur’an Tefsiri
Bu, her şeyden çift, ya da her şeyden iki çift yaratıldığına delâlet eden bir anlatımdır. Bir bakıma her iki husus da aynı noktada birleşir. Çünkü «iki çift» tabiri, Kur’ân’da genellikle erkek ve dişiye ve sonra da birbirine zıd iki şeye delâlet etmektedir.
O halde varlık âleminde canlıların çoğu erkek ve dişi olmak üzere çift yaratıldıkları gibi, kâinatın zıdların sergilendiği bîr düzenleme içinde bulunduğuna bakacak olursak hemen her şeyin bir karşıtının da vücuda getirildiğini söyleyebiliriz.
Müfessirlerin çoğu bu genellemenin kapsamına insan, cin, hayvan ve bitkileri almak suretiyle bir sınırlama cihetine gitmişlerdir. Ne vor ki, bazı canlılarda «çift yaratılma» olmayabilir ki bu, bir istisna teşkil eder ve genel kuralı bozmaz. Sonra da «çift yaratılma» kuralından hareketle, kâinatta her şeyin karşıtının da bulunabileceğini dikkate alırsak, yapılan sınırlamanın isabetli olmadığını söyleyebiliriz.
Kur’ân bu konuda daha çok biyologları, zoolojistleri ve botanistleri ilgilendiren «zevciyet kavramı» hakkında ana fikir vererek, «leâlleküm tezekkerûn» (olur ki düşünüp ibret ve öğüt alırsınız) cümlesiyle akla ve düşünceye seslenmektedir.
Böylece gerek kâinatın bir balon gibi tedrieen şişip genişlemesi, gerek yeryüzünün döşenip düzenlenmesi, gerekse zevciyet kavramı kapsamına giren çift yaratılma keyfiyeti, hilkat kanununun nasıl plânlı, programlı, dengeli ve düzenli işlediği, bilimsel araştırmaya temel bilgi mahiyetinde verilmektedir.