Tenasuh, ruh göçü.
Ruhun, ölümden sonra başka bir bedene göç ettiğine inananların görüşü.
…..
Çoğumuz, firavunların, yani ilâhlık iddiasında bulunan Mısır hükümdarlarının cesetlerini mumyalattıklarını duymuşuzdur, ama bunu niçin yaptıklarını bilenimiz pek azdır. Yine çoğumuz, firavunların mücevherler ve kıymetli ev eşyalarıyla gömüldüğünü biliriz de, sebebini pek bilmeyiz.
Meğer firavunlar da kendilerine göre bir inancı varmış. Bu inanca göre, ruhlar, ölüm sonucu bedenlerinden ayrılınca başka bir bedene girerlermiş. Bu yeni beden, bir bitkiye veya bir hayvana da ait olabilirmiş. Söz gelişi, bir firavun ruhu, birçok bitki, hayvan ve insanı dolaştıktan sonra, gelir, eski cesedini bulurmuş.
işte bu noktada bir tedbir almak gerekiyormuş: Cesetleri koruma altına almak. Öyle ya, ruh, çürümüş cesedi ne yapsın! Firavunlar düşünmüşler, “bilimsel gerçekler ışığında” bir çâre bulmuşlar: Cesetleri mumyalatmak! “Biraz pörsümüş de olsa, beden bedendir ve hiç yoktan iyidir,” demişler. Ceset mumyalatma işi, başlıbaşına bir “bilim ve sanat dalı” hâline gelmiş.
Koca koca firavunlar, yeniden dirildikleri zaman fakir, parasız ve eşyasız mı kalsınlar! işte, altınlarını ve kıymetli eşyalarını da beraber gömmelerinin sebebi bu fukaralıktan korkmalarıymış.
Bunları niçin mi anlatıyorum?
Batıdan aşırılan kelimelerle allanıp pullanarak çağdaşlık maskesi altında ortaya konan reenkarnasyon safsatasının tarihini bir nebze de olsa göstermek için. Yalnız, “çağdaş”ların bir farkları var ki, cesetlerini mumyalatıp, dolarları ve eşyalarıyla gömmeyi akıl edemiyorlar. Kimbilir, belki de daha iyi bir yol bulmuşlardır, ama”meslek sırrı” diye kimseye söylemiyorlar!
Benden söylemesi, bundan böyle günlük hayatınızda daha dikkatli davranın. Meselâ, ağacı küçümseyip de bir “günaydın” bile demeden geçmeyin, içinde bir şövalye olabilir. Kestiğiniz dananın Şekspir olmadığını nerden biliyorsunuz? Ya kapınızın önünde havlayan köpek Volterse. Bir salatalığı ısırırken Jan Jak Rusonun boynunu koparıyor olabilirsiniz. Bence Lenin bir yılan olmuştur, Darvin de bir maymun.
Hemen her asırda beş on tane bulunan ve büyük makamları işgal ettikleri için düşünülünce hemen hatıra geliveren din düşmanlarını göz önüne getirin. Hepsinde birer firavun edası yok mu! Bu özellikte kişiler, çağımızda daha çok görüldü ve görülüyor. Bana öyle geliyor ki, eski devirlerde ölen firavunlar, cesetlerine dönmeye başladılar bile!
Biz, dünyadaki bütün insanların birer ruhu olduğunu sanıyoruz değil mi? işte büyük bir hata daha! Reenkarnasyon fikrine göre milyarlarca insan pekâlâ ruhsuz yaşayabilir! Ne demek bu? Şu demek: Başlangıçta dünya nüfusu gayet az idi. islâma göre, bir anne ve bir babadan ibaretti. Din dışı bilime göre de durum bundan pek farklı değil. Dünya nüfusu ise, katlanarak çoğaldı ve beş milyara ulaştı. Eğer ölen insanın ruhu, yeni bir bedene girerek yaşamaya devam ediyorsa, bugün milyarlarca insanın ruhsuz olması gerekmiyor mu?
Ruhlar bedenlerinden ayrıldıkları zaman şuurlu mudur, şuursuz mu? Şuursuz iseler, ikinci bedenlerini nasıl buluyor ve giriyorlar? Şuurluysalar niçin bir hayvanın veya bir fakirin bedenine girsinler! Hepsi zengin aileleri istiyor da önce davranan mı hak kazanıyor acaba? Kura çekiyor olmasınlar! Bedenlerinden ayrıldıkları zaman, elbise sipariş eder gibi annelerden beden mi istiyorlar yoksa? Belki de onları sıraya koyan bir ağabeyleri vardır!
Reenkarnasyon, bir fantezi olmak itibariyle hayli ilgi çekici. Canı sıkılan ve zaman geçirmek isteyen kişi, çevresindeki insanlara bakarak, onların öldükten sonra hangi hayvanın bedenine yakışacağını hayal ederek saatler geçirebilir. Hayvanları incelemek suretiyle de, onların içindeki ruhun ne tip bir şahısa ait olduğunu tahmin etmeye çalışarak eğlenmek de mümkün.
Fakat ilgi bu noktada kalmaz da, ciddi boyutlara ulaşırsa, işte o zaman tehlikeli. Çünkü, bu kanaati yaymaya çalışanların eserleri islâmî imana aykırı fikirlerle dolu. Özellikle kabir âlemi, âhiret, cennet ve cehennem konusunda dalalete gidiyor, hem sapıtıyor, hem de saptırıyorlar.
Bu akımın mensupları, islâmiyetin terütaze iman esaslarını değil, nefislerine hoş gelen felsefî “ilke”leri benimsiyorlar.”Ruhun bedenden bedene geçerek dünyada dolaşması fikri,” bu ilkelerden sadece bir tanesi. “Bu geçişleri kim düzenliyor?” diye sorulursa,”tanrı” diyorlar. Kendilerine has hayalî bir tanrı!
Bu ve buna benzer “ilke”lerle, en son ve en mükemmel din olan islâmın aynı şey olmadığı gün gibi ortada değil mi?
Şu harika âleme bakarak “Bunun bir yaratıcısı olmalı,” diye düşünmek hiç de zor değil. Getirdiği nur ile yaşamaya devam eden Şanlı Nebiyi tasdik etmek de kolay. Kuranı Kerim ise, mûcizeli özellikleriyle, karşı koyanlara meydan okumaya devam ediyor.
islâmın getirdikleri bu kadar makul olduğu hâlde, insanları “ruhçuluk” ve onun bir uzantısı olan “reenkarnasyon” vehmine sürükleyen sebep ne?
Bu sapma, karmaşık bir ruh hâlinden kaynaklanıyor ve “mesuliyetten kaçma duygusu” ile “ölüm korkusu” arasında biçimleniyor.
islâmî iman, ibadet ve takva ister. inandım, demekle iş bitmiyor,”amel” de gerek. “Nefsi gemlemekle bağlamak” ise, günah tiryakileri için pek zor. işte bu noktada başka bir gerçek dikiliyor karşılarına: Ölümle yok olmak korkusu…
Sonsuza kadar yaşamak arzusu insanın en derin ve kuvvetli duygusudur. Yok olacağını sanan kişinin ölüme doğru attığı her adım bin azap, bin işkence, bin bunalım, bin kaygı, bin korku… demektir.
Bu durumda, insanı, hem ibadetten kurtaracak, hem de ruhun devamı vehmini vererek yok olmak korkusunu kısmen de olsa perdeleyecek bir çare bulmak gerek. işte reenkarnasyon inancı ! Hakikat olmasa da teselli ediyor ya, şimdilik yeter. Nefislerine esir olan akılları ve kalbleri böyle bir yalana inanmaya hazırdır onların.
insan kendini kolay aldatır!
Kaynak : Ömer Sevinç