Sünnetin Lüğavî Ve Istılahı” Anlamı
A. Sünnetin Lüğavî Anlamı
el-Kamûs ve Usanu’l-Arab’ta belirtildiğine göre Sünnet, sözlükte yol anlamına gelmektedir. Lisanu’l-Arabm müellifi Ibnu’l-Manzûr şunları kaydeder: “Sünnet, aslında yol için kullanılır. Önceki insanlann izlediği ve sonrakiler için yürünür hale gelmiş yol demektir.”
Muhtaru’s-Sihâh’ın sahibi de şunları kaydeder: “Sünnet, sözlükte yol ya da iyi veya kötü davranış demektir.”[64]
B. Sünnetin Istılahı Anlamı[65]
1. Muhaddislere Göre Sünnet
Muhaddislerin ıstılahında sünnet: Peygamber (S.A.V.)’den nakledilen söz, fiil, takrîr, ahlâkî sıfat, yaradılışa ilişkin özellik ve bi’setten önce ya da sonra sadır olan davranışlara denir. Muhaddislerin çoğuna göre sünnet hadisle eşanlamlıdır.[66]
2. Usûlcülere Göre Sünnet
Usûlcülere göre sünnet: Kur’an haricinde Peygamber (S.A.V.)’den sadır olan söz, fiil ve takrirlere denir. [67]
3. Fukahaya Göre Sünnet
Fukahaya göre, sünnet: Farz ve vacipler dışında Peygamber (S.A.V)’den sadır olan her şey sünnettir.
Kitap, Sünnet ve Arap şiirlerinde sünnet kelimesinin kullanım alanını inceleyen bir araştırmacının varacağı sonuç şudur: Cahiliye dönemi Arapları kasidelerinde sünnet kelimesini yol manasında kullanmışlardır. Kelime, Kur’an-ı Kerim’de yol ve âdet anlamında kullanılmıştır. Bu anlamlardan ikincisi (âdet) de, birinciye raci’dir. Peygamber (S.A.V.)’in hadislerinde de aynı anlamda kullanılmıştır.
Kelime daha sonra ifade ettiği genel anlamdan müslümanlar arasında bilinen ıstılahı manaya kaydırılıp başına tarif edatı {el) getirildi. Böylece [mutlak haliyle ekseriya[68] “Peygamber (S.A.V.)’in yolu ve şeriatı” anlamında kullanıldı. Tabii ki bu durum, kelimenin sözlük anlamının silinip yok olduğu anlamına gelmez. Bilakis kelimenin kullanımının devam ettiğini; ancak bunun dar ve sınırlı bir çerçevede devam etmekte olduğu anlamına gelir.
Sünnet kelimesinin manasına ilişkin aktardığımız bilgiler, bütün Müslüman araştırmacılar tarafından ittifakla kabul görmüş hususlardır. Bu konuda lugatcı, usûlcü, fukaha ve muhaddisler arasında herhangi bir görüş ayrılığı yoktur.
Bilindiği gibi bir kelimenin manasını bilmenin yegane yolu, o dili orijinal şekliyle konuşanlardan, dilin asıl sahiplerinden öğrenmektir.
Ancak müsteşrikler, şüphe uyandırma amaçlı görüşlerinden bazılarını bu kelimeye bina etmek istediklerinden, kelimeleri yerlerinden oynatan selefleri gibi bu kelimeye yeni bazı anlamlar yükleyip, sünnet kelimesiyle ilgili değişik tezler ileri sürdüler. Bazıları bunun putperestlik dönemine ait bir ıstılah olduğunu savunurken bazıları bunun toplumun ideal durumu anlamına geldiğini savunmaktadır. Diğer bir kısmına göre İse kelime, ilk dönemlerde toplumun örfünü veya fikir birliği edilen hususlan ifade ederken, daha sonraları Peygamber (S.A.V.)’în fiillerine hasredilmiştir. Sonuçta Allah (c.c.) müminleri bunlann şerrinden korudu. Zira bu görüşlerin bazısı diğer bazısını tekzip edecek niteliktedir,
Müsteşrikler, bütün bunları sünnetin konumunu ve teşri değerini gözden düşürmek ve hüccet oluşunu inkar etmeğe zemin hazırlamak amacıyla yapmaktadırlar. Halbuki bütün söyledikleri, şüphe uyandırma amacına matuf olan mugalatalardır. Zira sünnetin hüccet oluşu, sünnet lafzına bağlı değildir. Bu İddiaları kabul ettiğimizi farzetsek bile bu, onlara bir şey kazandırmaz. Çünkü sünnetin hüccet oluşu RasûTe itaat mefhumuna bağlıdır. Rasûl’e itaatin vacip oluşu ise Kitap ve Sünnetle sabit olan bir husustur. Bu itaat aynı zamanda risaletin de bir gereğidir:
“Biz her peygamberi Allah’ın izniyle- ancak kendisine itaat edilsin diye gönderdik.[69]
Bütün çabalanna rağmen Oryantalistlerin tezleri kabul edilebilecek nitelikte değildir. Zira bunlar, gerek Goldziher’in “sünnet, İslam’ın alıp kullandığı cahili bir ıstılahtır.” iddiasında, gerek Margoliouth’in “sünnet ilk dönemlerde örfî bir manaya sahipti” iddiasında, gerekse Schacht’ın çalışmalarında iıt oürdüğü “sünnet, toplumun geleneği ve hakim örfü anlamına elir.” iddiasında görüldüğü gibi delillere dayanmayan iddialardır. Çünkü bu iddialar, sünetin yol ve adet olduğunu ifade eden Arap kelamı ve şiirleriyle, Kur’an ayetleri ve Arap dili otoritelerinden bize ulaşan kat’î metinlerle köklü bir şekilde çelişmektedir.[70]
Bunu isbat eden nas ve metinlerden bir kaç örnek sunmak istiyoruz. [71]
[64] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 46.
[65] Tanımlardaki bu farklılık, sözkonusu branşların arzettiği mahiyet farkından ve bunun sonucu olarak branş erbabının üstlendiği görevin farklılığından kaynaklanıyor. Mesela Muhaddisler. branşları gereği Peygamberle ilgili her hususu ve bu cümleden olarak Peygamber’e ait söz, fiil, takrir ve sıfatları tespit edip aktarmayı amaç edindiklerinden Sünneti, “Peygamber (SA.VJ’den nakledilen söz, fiil, takrîr, ahlâkî sıfat, yaradılışa ilişkin özellik ve bi’setten önce ya da sonra sadır olan davranışlar” şeklinde tanımlamışlardır. Usûl alimleri, şer’î kaynakların tesbiti ve ahkamın istinbatıyla ilgilendikleri için Sünneti “Kur’an haricinde Peygamber (SA.V.)’den sadır olan söz, fiil ve takrirler” şeklinde tanımlamışlardır.
Fakihler, meseleyi Sünnetin şer’î hükme delâleti ve bağlayıcılığı açısından ele aldıkları için Sünneti “farz ve uacipler dışında Peygamber (SA.V.)’den sadır olan her şey”şeklinde tanımlamışlardır.
Aynı ifade, sünnete itaati teşvik makamında ya da bid’a mukabilinde kullanıldığı zaman hangi branştan olursa olsun bütün alimlere göre “dinde izlenmesi gereken yol” (et-tarîkatu’l-muttebeatu fi’d-dîn)anlamına gelir. -Çeviren-
[66] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 46.
[67] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 47.
[68] Herhangi bir yanlışlığa meydan vermemek için -müellifin ilerdeki açıklamalarını da gözönüne alarak- böyle bir ilavede bulunma gereği duyduk. Zira ileride de İzah edileceği üzre burada kastedilen husus, sünnet kelimesinin mutlak haliyle genelde Peygamber Sünneti için kullanıldığı ve bu konuda müslüman alimler arasında herhangi bir ihtilafın sözkonusu olmadığı hususudur. Yoksa, kelimenin mutlak haliyle sadece Peygamber’e ait olan uygulamalar için kullanıldığı ve başka hiç bir kullanımının olmadığı ifade edilmek istenmiyor. -Çev.-
[69] Nisa, 64
[70] Geniş bilgi için bkz. Dr. Mustafa el-Azamî, Dirâsât fi’l-Hadîsi’n-Nebeuî ve Tarihi Tedvînihi, 1/1-11; Abdulgani Abdulhalık, Hücciyyetu’s-Sünne, Giriş bölümü; Abdülfettah Ebu Gudde, Lemehât Mm Tarihi’s-Sünne ue Ulûmi’l-Hadis
[71] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 47-49.
KAYNAK : Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları