İlmi çevrelerde yaygın olan kanaate göre hadisler hicrî birinci asnn sonlarına vanncaya dek sözlü olarak aktanlmaktaydı. İlk olarak hadisleri yazıya aktarmayı düşünen kişi zâhid halife Ömer b. Abdülaziz oldu. O, Ebubekr b. Muhammed b. Hazm’a gönderdiği yazılı emirde şunları belirtiyordu: “Allah Rasûlü (S.A.V.)’nün hadislerine veya sabit sünnetlerine ya da Amra [binti Abdirrahman’nın hadislerine bak ve onları yaz. Zira ben ilmin kaybolmasından ve ilim ehlinin tükenmesinden korkuyorum.”[187]
Aynı şekilde İbni Şihab ez-Zührî[188] ve başkalarından da sünneti derleyip yazmalarını talep etmiştir. [189]
İmam Malik (r.a.)’in “ilmi ilk olarak tedvin eden şahıs İbni Şihab ez-Zührî’dir. [190]şeklindeki sözü yaygındır.
Ancak sayılamayacak kadar çok ve güvenilir haberler, hadis yazımı işinin, Peygamber (SAV.) döneminde başlayıp, müslümanlann İtimat ettiği cami’ ve müsnedlerîn tedvinine kadar, nesilden nesile genişleyerek devam ettiğini açıkça göstermektedir.
Kanaatimce araştırmacıları “sünnetin yazıya aktarımı yüz yıl veya daha fazla gecikmeyle gerçekleşmiştir.” demeye sevk eden iki amil vardır:
Birincisi, sünnetin erken dönemlerde yazıya aktarıldığına i-lişkin rivayetlerden haberdar olamama.
ikincisi, alimlerin konuya ilişkin sözlerini iyi anlayamama.
Ulemanın konuyla ilgili açıklamalannı iyi anlayabilmek için öncelikle konuya taalluk eden üç kavramı birbirinden ayırmamız gerekiyor. Bunlar:
1. Kitabet ve takyîd (bir şeyi yazmak ve kayda geçirmek)
2. Cem’ ve tedvin (bir araya toplamak)
3. Tasnif ve tertîb (sınıflayıp düzenleme) Kitabet ve takyidin manası açıktır.
Tedvine gelince: Tedvin, dağınık vaziyette duran şeyleri bir “divan ‘da, yani sahifelerin derlenerek tek bir kitapta toplanmasıdır.
Kâmûs sahibi şu açıklamada bulunuyor: “Dîvân, sahifelerin toplandığı yer demektir.” Tâcu’l-Arûs’ta ise şöyle ifade edilmekte: “Bir şeyi tedvin etti demek, onu topladı demektir.”
Tasnif, tedvinden daha özel bir mana içermektedir. Tasnif sınırlı fasıllar ve müstakil bablarda tedvin edilen şeyleri tertip e-dip, düzenlemektir. Tacu’l-Arûs’un müellifi şöyle diyor: “Bir şeyi tasnif etti demek, onu sınıflara ayırıp, bazısını bazısından ayırdı demektir.” Zemahşerî de eİ-Fâik adlı eserinde “Kitabı tasnif etme sözü de burdan türemiştir.” der.
Kanaatimce muhakkik alimlerin sahabe döneminde yoktur, dedikteri şey kitabet değil, tedvin ve tasniftir. Onlar hadisin yazıya aktarılmadığını söylemiş değiller.
Şimdi de hadis imamlarından iki büyük imamın konuyu aydınlatan ibarelerine bakalım:
İmam Malik şöyle diyor: “İlmi ilk olarak tedvin eden kişi İbni Şihab ez-Zührfdir.”
Hafız Ibnİ Hacer el-Askalânî şu açıklamada bulunuyor; “Gerek sahabe gerekse tabunun büyükleri döneminde Allah Rasûlü’nün hadisleri mecmualarda müdevven ve müretteb hale getirilmiş değildi. Bunun iki nedeni vardı: Birinci neden, Sahih-iMüslimde belirtildiği gibi ilk sıralarda Kur’an’la karışma korkusundan dolayı sahabenin hadis yazması yasaklanmıştı. İkinci neden, geniş bir hafıza ve akıcı bir zihne sahip olmaları ve genelde okuma yazma bilmemeleri idi. Daha sonra tabiin döneminin sonlarına doğru eserler tedvin edilip bablara ayrıldı… İlk olarak hadisleri cem’eden er-Rebî b. Subeyh, Said b. Ebi Urûbe ve başka bazı kimselerdir. Bunlar, her babı müstakil olarak tasnif ediyorlardı. Üçüncü tabakadan büyük şahsiyetler yetişinceye kadar durum böyle devam etti. Bu kimseler ahkamı tedvin etmeye başladılar. Bu cümleden olarak İmam Malik, eî-Muvattayı tasnif etti.[191]Mekke’de İbni Cüreyc, Şam’da Evzâî, Kûfe’de Sevrî ve Basra’da Hammâd b. Seleme tasnif işine giriştiler. Daha sonra çağdaşlarından pek çok kimse de onlan takip etti. [192]
İbni Hacer yine şunları kaydediyor: “Alimlerin belirttiğine göre sahabe ve tabundan bir grup insan, hadis yazımından hoşlanmazdı. Onlar hadisi hıfeederek aldıkları gibi kendilerinden de hıfzedilerek alınmasını istiyorlardı. Ancak, himmetler gevşeyip ümmet, ilmin kaybolmasından korkmaya başlaması üzerine ilmi tedvin ettiler. Ömer b. Abdülaziz’in emri üzerine yüz yılın başında hadisi tedvin eden ilk şahıs İbni Şihab ez-Zührî’dir. Sonra tedvin faaliyetleri arttı. Bunu tasnif işinin yaygınlaşması takip etti. Allah’a hamdolsun bu vesileyle çok hayırlı şeyler meydana geldi. [193]
İbni Hacer’İn ifadelerinden anlaşıldığına göre o, sahabe ve tabiin döneminde hadisin yazıya aktarıldığını inkar etmemektedir. Onun inkar ettiği husus, hadislerin mecmualarda {cevâmi’) müdevven hale getirilip değişik kitaplarda tasnif edilmiş olmasıdır. Ancak, onun ifadelerinde kapalılık ve yanlış çağrışıma müsait bir hava yok değildir. Zira zikrettiği gerekçeler okuyucuda hadis yazımının sahabe ve tabiin döneminde mevcut olmadığı vehmini uyandırmaktadır ki, bu doğru değildir.
Bu durumda yapmamız gereken şey, Peygamber (S-A.V.)’in hadis yazımına müsaade eden ve bunu emreden hadislerini inceleyip gerek Peygamber döneminde, gerekse Peygamber sonrası dönemde sahabenin yaptığı yazım faaliyetini incelemektir. Sonra ikinci yüzyılın ortalarına kadar muhaddislerin gerçekleştirdiği yazma faaliyetini tetkik edip, hadisleri yazma işinin Peygamber (S.A.V.)’den başlayıp yaklaşık olarak hicrî ikinci asnn ortalarına kadar kesintiye uğramadan devam ettiğini belirtmek gerekir. Daha sonra H. ikinci asnn ortalarından itibaren İbni Cüreyc, Said b. Ebi Urûbe, İbni Ebi Zi’b, Evzâî, Şu’be, Süfyan es-Sevrî, Malik v.b’nin musannafaü gibi ansiklopedik tipte sünnet kitapları ortaya çıkmaya başladı. Bu muhaddislerin geneli yaklaşık olarak H. 150-160 arasında vefat etmişlerdir.
Bunlardan sonraki dönem özellikle üçüncü asır- bir bakıma tasnif faaliyetlerinin en verimli, en dalak, en derin ve en sistematik olduğu bir dönemdir.
Başka bir açıdan bakıldığında bir önceki dönemde yazılan şeylerin bu dönemin ansiklopedik eserlerine dahil edildiği görülmektedir. Bu nedenle bu dönem H. ikinci asnn eserlerini gölgede bırakmıştır. Dolayısıyla pek azı hariç ikinci asnn eserlerinden geriye bir şey kalmamıştır. Sonuçta bu durum, insanlan tedvinin erken dönemlerdeki varlığını, hatta sünnetin varlığını, temelden inkar etmeye sevketmiştir.
Bu konu, gerçekten geniş bir konudur. Zira bu, yaklaşık iki yüz sene’boyunca yüzlerce muhaddisin gerçekleştirdiği yazım faaliyetini içermektedir. Nitekim Hatîb el-Bağdadî bu çerçevedeki bütün faaliyetleri Takyidu’l adlı eserinde ortaya koymaya çalışmıştır. Hafîb’in yaptığı çalışma benzersiz olup, hala aşılmış değildir. Hatîb’in çağdaşı İbni Abdilber de Câmiu Beyâni’l-Um ve Fadlihi isimli eserinde bu konuyu ele almıştır. Ancak onun yaptığı çalışma Hatîbinkiyle boy ölçüşecek düzeyde değildir.
Çağımızda Dr. Muhammed Mustafa el-A’zamî’nin Dirasâtunfi’l-Hadisi’n-Nebeuî ve Tarihi Tedvinihi adlı kitabı büyük bir gayretin ve takdire şayan bir emeğin ürünüdür. Azamî bu kitabında yaklaşık iki yüz yıl boyunca yazma işinde bulunan muhaddislerin faaliyetlerini çok ciddi bir şekilde incelemiş ve bu alanda çok bariz olarak faaliyet gösterenlerden yaklaşık beşyüz kişiyi zikretmiştir. O bunlan kronolojik bir tarzda ele almış, sahabeden başlayıp tabiin dönemine kadar inmiştir. Sahabe (radiyallâhu anhum)’den elli iki kişi, hicrî birinci asır tabiîlerinden elli üç kişi, tabunun küçüklerinden doksan dokuz kişi, tabunun küçükleri ve etbâ-ı tabiinden iki yüz elli iki kişinin hadis yazma işinde bulunduğunu tespit etmiştir. Bu, onlardan hadis alıp yazanları hesaba katmadığımızda ortaya çıkan sayıdır. Zira sadece onlardan hadis alıp yazanlar onların birkaç katıdır. Nitekim bu konu, el-Azamî’nin kitabının 241 sayfasını doldurmuştur. Bu konu, kitabın “Peygamber (S.A.V.) döneminden, yaklaşık hicrî ikinci asnn ortalarına kadar hadisi tespit faaliyeti” başlığını taşıyan dördüncü bölümünü oluşturmaktadır. Ancak yazar, bunu aşıp hicri ikinci asnn sonlanna kadar inmiştir. Zira vefat tarihi itibariyle en son hadis yazan kişi, H. 201’de vefat eden Ali b. Asım b. Suheyb el-Vasıfî’dir.
Konuyla ilgili geniş bilgi edinmek isteyenler zikrettiğimiz kitaplara bakabilirler.
Biz bu çalışmamızda bazı örneklerle yetinmeye çalıştığımızdan dolayı konuyu geniş bir biçimde ve bütün yönleriyle ele almadık. Fakat hadislerin yazıya aktarılması sürecini işlerken hicrî ikinci asrın ortalarında durmak istemedik. Aksine bu süreci, zuhurundan sonra müslümanlann itimadını kazanan cami’, sünen ve müsnedlerin ortaya çıktığı döneme kadar incelemeyi uygun gördük. Tâ ki bu vesileyle hadislerin yazıya aktarılma süreci, başından sonuna kadar, okuyucunun zihninde açık ve bir görünüme kavuşsun.
Allah’tan bize yardım etmesini diler ve sadece ona tevekkül ederiz.[194]
I. Peygamber (S.A.V.)’İn Hadis Yazımına Müsaade Etmesi
Hadisleri inceleyenlerin bildiği gibi Peygamber (S.A.V.)’in hadis yazımını emreden, kısmen de buna müsaade eden pek çok hadisi vardır. Bu hadisler toplamı itibariyle manevî tevatür derecesine varmaktadır. Bununla beraber Peygamber (S.A.V.)’den hadis yazımını nehyeden birkaç hadis de varid olmuştur.
Ancak günümüz bazı müslüman yazarlan ve oryantalistler nezdinde sadece nehiy hadisleri yaygınlık kazanmış görünmektedir. Hadislerin yazımını emreden ve buna müsaade eden hadisler çok olmasına rağmen göz ardı edilmektedir. Bu hadisler muteber kaynaklar da hiç yer almamış gibi davramlmaktadır. Kanaatimce bu durum iki nedene dayanmaktadır:
1. Hadislerin yazımını nehyetme, [tabiatıyla] daha dikkat çekici olduğundan nehiy hadisleri yayılmış ve meşhur olmuştur.
2. Mezkur yazarların temellendirip pekiştirmek istedikleri bir takım emellerden dolayı nehiy hadisleri daha fazla bilinir olmuştur.
Aşağıda her iki grup hadisleri zikrederek, bunlar arasında nasıl bir telif yapılacağını gösterdik.
Önce birinci grup hadisleri arzedelim:
1. Ebu Hureyre der ki: “İbni Amr hariç Allah Rasûlünün ashabmdan hiç kimse benim kadar hadis toplamış değildir. Zira o yazıyor, ben ise yazmıyordum.[195]
2. Abdullah b. Amr b. As şöyle der: “Allah Rasûlü’nden duyduğum herşeyi yazıyordum. Kureyşliler beni yazmaktan nehyedip, şöyle dediler: ‘Her şeyi yazıyorsun. Halbuki Allah Rasûlü de bir beşerdir. O da rıza ve öfke halinde konuşur.’ Bundan dolayı Peygambere durumu bildirinceye kadar yazmayı bıraktım. Allah Rasûlü’ne durumu bildirdiğimde parmağıyla ağzını göstererek şöyle buyurdu: ‘Yaz, nefsim elinde olan Allah’a yemin olsun ki bu ağızdan hakktan gayrisi çıkmaz.[196]
3. Ebu Hureyre şöyle rivayet ediyor: Ensardan bir adam şöyle dedi: “Ey Allah’ın Rasûlü senden bir hadis duyuyorum da bu hoşuma gidiyor; fakat onu ezberleyemiyorum.” Allah Rasûlü “sağ elinden yardım dile” diyerek yazmasını işaret etti. [197]
4. Allah Rasûlü’nden şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ebu Şâh için yazınız.” Ebu Şâh, Allah Rasûlü’nün Mekke’de îrâd ettiği hutbeyi dinleyince “Ey Allah’ın Rasûlü bunu benim için yazınız.”diye istekte bulunur. Allah Rasûlü de sözkonusu emri verir. [198]
5. Hz. Aişe Allah Rasûlü’nün hastalığında kendisine şöyle buyurduğunu naklediyor: “Bana pederin ve kardeşin olan Ebubekr’i çağır ki, bir şeyler yaz[dır]ayım. Zira ben herhangi bir isteklinin temennide bulunup ‘ben bu işe daha layıkım.’ demesinden korkuyorum. Oysa Allah ve müminler Ebubekir hariç herhangi birinin buna kalkışmasına müsaade etmez. [199]
6. İbni Abbas der ki; Peygamber (S.A.V.)’in ağnsı artınca şöyle buyurdu: “Bana kürek kemiği ve divit ya da tahta ve divit getirin. Size sayesinde asla dalâlete düşmeyeceğiniz bîr şey yazayım. [200]
7. Peygamber (S.A.V.)’in bazı kral ve yöneticilere mektuplar yazdığı tarihî bakımdan sabittir.
8. Peygamber (S.A.V.)’in emri üzerine zekatla ilgili hükümler, zekata tabi mallar ve zekatın miktarı iki sayfayı dolduracak şekilde detaylı bir tarzda yazılıp, emir ve valilere gönderilmistir. Bu yazı Ebubekir es-Sıddık (r.a.) ve Ebubekir b. Amr b. Hazm’ın evinde muhafaza edilmiştir.[201]
9. Vâil b. Hucr memleketi Hadramevt’e dönmek istediği zaman Allah Rasûlü (S.A.V.), içinde namaz, oruç, faiz, içki v.b. şeylerle ilgili hükümler bulunan bir mektup (kitab) verir. [202]
10. Emîru’l-Müminin Ömer b. el-Hattâb, ashaba dönüp kadına kocasının diyetinden bir pay verilip verilmeyeceği konusunda Allah Rasûlü’nün bir uygulamasının olup olmadığını sorunca Dahhak b. Süfyan kalkıp şöyle dedi: “Evet, Allah Rasûlü’nün mektubunda bu konu açıklanmaktadır. [203]
II. Hadis Yazımını Yasaklayan Hadislerle Hadis Yazımına Müsaade Eden Ve Bunu Emreden Hadislerin Telifi
Bir önceki konuda buna dair bazı sahih hadisler aktardık. Bunların bir kısmı hadis yazımına müsaade ederken diğer bir kısmı da bunu emretmekteydi. Ancak geriye hadislerin yazıya aktanlmasını yasaklayan hadisler kalmaktadır. Bunlar araştırma ve tetkik gerektiren hadislerdir.
Allah Rasûlü (S.A.V.)’nün hadis yazımını hoş karşılamadığını bildiren rivayetleri aktaran üç sahabî vardır. Bunlar: Ebu Saİd el-Hudrî, Ebu Hureyre ve Zeyd b. Sabit (r.a)’dir.[204]
1- Zeyd b. Sabitin Hadisi
Zeyd b.’ Sabit’İn konuyla ilgili İki rivayeti bulunmaktadır. Birinci rivayet, Muttalib b. Abdullah b. Hanteb yoluyla nakledilmiştir. İbni Hanteb der ki: “Zeyd b. Sabit, Muaviye’nin yanına geldi. Muavİye kendisine bir hadis sordu. Bir başkasına da hadisi yazmasını emretti. Zeyd kendisine şöyle dedi: ‘Allah Rasûlü, hadislerinden herhangi bir şey yazmamamızı emretti.’ Bunun üzerine Muaviye yazıyı sildi.[205] Hadisin bu varyantı zayıftır. Zira Muttalib b. Abdullah, Zeyd’den hadis duymuş değildir. [206]
Hadîsin ikinci varyantı Şa’bî’den nakledilmiştir. Buna göre Mervan Zeyd’i imtihan etmek için perdenin arkasına bazı adamlar yerleştirip kendisine soru sorar, onlar da yazarlar. Zeyd, onlara bakıp: “Ey Mervan, özür dilerim. Ben sadece kendi reyimle konuşuyorum. [207] der. Rivayette adı geçen Şa’bî, ne Zeyd’den ne de Mervan’dan hadis duymuştur. Dolayısıyla hadisin bu varyantı da zayıf ve munkatı’dır. Bu hadis, adamların Zeyd’den dinleyip yazdığı şeyin Zeyd’e ait şahsî görüşler olduğunu ve Zeyd’in de diğerleri gibi yazma işinden hoşlanmadığını göstermektedir. Ancak bu yorumu kabul etmek çok zordur. Zira Zeyd’in kendi şahsî görüşlerini yazdığı gibi, Allah Rasûlü (S.A.V.)’nün hadislerini de yazdığını ispatlayan deliller bulunmaktadır. [208]
2. Ebu Hureyre’nin Hadisi:
Abdurrahman b. Zeyd b. Eşlem, babasından, o da Atâ b. Yesâr’dan Ebu Hureyre’nin şöyle dediğini rivayet eder: “Allah Rasûlü’ne bazı insanların hadisleri yazdıkları haberi ulaştı. Bunun üzerine Allah Rasûlü minbere çıkıp Allah’a hamd u senada bulunduktan sonra şöyle dedi: ‘Nedir bu yazdığınız söylenen şeyler? Ben ancak bir beşerim. Kimin yanında bundan bir şey varsa getirsin.’ Biz de bunları topladık ve bunlar yakıldı. Peygambere “ey Allah’ın Rasûlü! Senden hadis nakledelim mi?”diye sorduk. O da “benden hadis nakledin. Bunun bir beisi yoktur. Her kim bana bilerek yalan İsnad ederse cehennemde yerini hazırlasın.’ dedi.[209]
Ali b. Sehl, babasından o da Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem’den Ebu Hureyre’nin şöyle dediğini nakleder: “Hadisleri kapalı bir alanda toplayıp ateşe attık.” Zehebî, bu rivayetin münker olduğunu belirtiyor.[210]Muhaddisler, hadisin râvisi Abdurrahman b. Zeyd’in zayıf olduğu konusunda müttefiktir. [211] Binaenaleyh, bu rivayet itibara alınabilecek bir rivayet olmaktan uzaktır.[212]
3. Ebu Said el-Hudrî’nin Hadisi:
Bu hadis iki kanaldan muhtelif lafızlarla rivayet edilmiştir. Bunlardan biri Abdurrahman b. Zeyd b. Eslem’in babasından, onun da Atâ b. Yesâr kanalıyla Ebu Said el-Hudrî (r.a.)’den aktardığı rivayettir. Ebu Said der ki: “Biz Peygamberden yazmak için izin istedik. Fakat o, bize izin vermekten çekindi. [213]
Bu hadis yukanda kaydedildiği gibi Abdurrahman b. Eşlemden ötürü zayıftır.
İkinci varyant, Hemmâm’ın Zeyd b. Eslem’den, onun da Atâ Yesâr’dan, onun da Ebu Said’den naklettiği rivayettir. Ebu Said, Allah Rasûlü’nün şöyle dediğini rivayet ediyor: “Benden herhangi bir şey yazmayın. Her kim benden Kur’an dışında bir şey yazmışsa onu silsin. Benden hadis naklediniz, bunun bir beisi yoktur. Her kim bana yalan isnad ederse -Hemmâm der ki: Sanırım Peygamber “kasden” kelimesini de ekledi- cehennemde yerini hazırlasın. [214]
Görüldüğü gibi sonuncu varyant dışındaki bütün hadisler zayıftır. Alimler bu hadisin mevkuf mu merfu mu olduğu konusunda ihtilaf etmişlerdir.
İbni Hacer konuyla ilgili olarak şunlan kaydediyor: “Bazı-lan Ebu Said hadisinin illetli olduğunu belirtip şöyİe demişlerdir: Doğru olanı, bu hadisin Ebu Saide ait mevkuf bir hadis olduğudur. Bu durum, Buharî ve diğer muhaddislerin belirttiği bir husustur.[215]
Ulema, hadis yazımına müsaade eden hadislerin muhkem olduğu ve pratikte uygulandığı konusunda ittifak ettiğine göre -ki bu, Peygamberden günümüze kadar ümmetin takip etmiş olduğu bir çizgidir- burada sözlü ve ameK icma, var demektir:
Ebu Said hadisinin merfu olduğunun farzedilrnesi halinde bu hadisin nasıl izah edileceği konusunda ihtilaf edilmiştir. Konuyla ilgili değişik görüşler olmakla birlikte bunlann en güçlüsü şu üç görüştür. [216]
Birinci Görüş: Yasaklama, hadislerin Kur’anla birlikte aynı sahifede yazılmasına yöneliktir. Zira sahabîler bir ayetin tevilini duyduklarında onu ayetle birlikte yazabiliyorlardı. Kur’an’la herhangi bir karışma olabileceği endişesinden dolayı hadis yazmaları nehyolundu. Hadis yazımına müsaade eden rivayetler ise hadislerin Kur’an’dan ayn müstakil sahifelerde yazılma-sıyla alakalıdır.
İkinci Görüş: Yasaklama, hakkında unutkanlık endişesi taşınmayan, hafızasına itimad edilen ve hadisleri yazması durumunda sadece yazıya güvenmesinden korkulan kişilerle ilgilidir. Yazma izni ise, unutkanlığından endişe edilen, hıfzına güvenilmeyen ya da hadisleri yazması durumunda yazıya dayanıp kalmasından korkulmayan kimselere yöneliktir.
Üçüncü Görüş: Yasaklama, sünnetin sünnetle neshedil-mesi kabilinden bir şeydir. İlk sıralarda sünnetin Kur’an’la kanş-Kur’an’la karıştırılmasından endişe edildiği dönemlerde hadis yazımı yasaklanmış, bu endişe ortadan kalktığında ise hadis yazımına müsaade edilmiştir. Bu görüş; İbni Kuteybe, el-Hattâbî, Hatîb el-Bağdadî, Nevevî, Hafız Askalanî ve Suyûtî dahil olmak üzere ulemanın cumhuru tarafından benimsenen görüştür. İzin ve nehiy hadislerindeki ifadelerin mutlak olup, bazı şahıs veya durumlarla sınırlandırılmamış olması da bu görüşü teyid etmektedir.
Ancak burada şöyle bir soru akla gelebilir: Neden nehiy hadisleri, izin hadislerini neshetmiyor da izin hadisleri nehiy hadislerini neshediyor?
Bu, iki husustan dolayı mümkün değildir:
a. İzin hadisleri zaman bakımından sonra gelmektedir. Mesela Ebu Şah hadisi fetih senesinde varid olmuştur ki, bu da Peygamber (S.A.V.)’in hayatının son dönemlerine denk gelmektedir.
Ebu Hureyre’nin hadisi de zaman bakımından sonradır. Zira Ebu Hureyre son yıllarda müslüman olmuş bir sahabîydi. Bu hadis, Abdullah b. Amr b. As’ın Ebu Hureyre’nin İslam’a girişinden sonra hadis yazdığını göstermektedir.
Peygamber (S.A.V.) ölüm hastalığında iki defa bir şeyler yaz(dır)ma gayretinde bulunur.
“Ebu Said el-Hudrî hadisinin bütün bunlardan sonra olması, özellikle Peygamberin ölüm hastalığında bîr şeyler yaz(dır)ma isteğinden sonra olması gerçekten uzak bir ihtimaldir.
b. Sahabe ve tabiin döneminden sonra ümmet, yazma izni, yazmanın mübahlığı ve yazma işini uygulama konusunda kat’î bir icmaya varmıştır. Bu, ilk dönemi müteakiben ümmetin bütün fırkalarında müşahede ettiğimiz ameli/pratik tevatürle sabit olan bir icmadır. Hatta son asırlarda Reşid Rıza gibi nehiy hadislerinin izin hadislerini neshettiğini söyleyenler de pratik tevatürle sabit olanı-bu icmaya dahildir. Zira Reşid Rıza gibilerin sayfalarca hadis yazıp naklettiklerine şahit olmaktayız. Müsaadenin nehiyden sonra olduğuna delalet eden en güçlü delillerden biri de bu amelî icmadır.[217]
III. Sahabenin Sünnetin Yazımına Verdiği Önem
Peygamber (SAV.)’in hadis yazımına müsaade etmesi üzerine bir çok sahabî gerek Peygamber zamanında gerek Peygamber sonrası dönemde hadis yazımına büyük önem vermiştir. Bu işi, hadisleri muhafaza etmek ve talepte bulunsun, bulunmasın bütün insanlara hadisleri ulaştırmak amacıyla yapmışlardır.
Bu mübarek kuşağın gayretleri ve yazdığı sahifeler, sünnetin tedvini konusundaki ilk esası ve H. ikinci ve üçüncü asırda tasnif edilen cami’, müsned, sünen ve diğer sünnet mecmuları-nın İlk nüvesini oluşturmuştur. Bu sahifelerden bazı örnekler sunmak yerinde olur.
1. Ebu Hureyre {r.a.) şöyle der: “İbni Amr hariç Allah Rasûlü (S.A.V.)’nün ashabından hiçkimse benim kadar hadis toplamış değildir. Zira o yazıyor, ben ise yazmıyordum.[218]
Abdullah b. Amr b. As (r.a.) Allah Rasûlü (S.A.V.)’nün hadislerinden belli bir kısmını “es-Sâdıka” ismini vediği bir sahife-de toplamıştı. Bu sahife onun nezdinde sahip olduğu en değerli şey idi. [219]
2. Ebu Tufeyl’in aktardığına göre, Hz. Ali’ye sorulur: Allah Rasûlü diğer insanlardan ayn olarak size herhangi özel bir be-yanda bulundu mu? Hz. Ali cevaben: “Allah Rasûlü kılıcımın şu mahfazasındakiier hariç diğer insanlardan ayrı olarak bize özel bir beyanda bulunmadı.” deyip içinde şunların yazılı olduğu bir sahife çıkardı: “Allah’tan başkası için adakta bulunanlara Allah lanet etsin, arazi işaretlerini çalanlara Allah lanet etsin, anne-babastna lanet okuyana Allah lanet etsin, herhangi bir suçluyu (muhdis) koruyup banndırana Allah lanet etsin.[220]
Bazı rivayetler, Hz. Ali’nin fıkhî görüş ve fetvalannın çok erken bir dönemde -belki de kendisi daha hayatta iken- tedvin edildiğini göstermektedir. İbni Ebi Müleyke şöyle der: “İbni Ab-bas’a mektup yazıp bana bir şeyler yazmasını istedim… O da Hz. Ali’nin verdiği hükümleri (kaza) istetip ondan bir şeyler yazmaya başladı. [221]
Hz. Ali’nin fıkhî görüşlerini içeren bir başka mecmua da oğlu Hasan’ın yanında bulunuyordu. Abdurrahman b. Ebi Leyla şöyle der: “Hasan b. Ali’ye Hz. Ali’nin muhayyerlik hakkındaki görüşlerini sordum. O da parçalar halinde bir kitap istetti. Getirilen bu parçalardan san bir sahife çıkardı. Bu sahifede Hz. Ali’nin muhayyerlik hakkındaki görüşleri yazılıydı. [222]
Hucr b. Adiy b. Cebele’nin yanında üçüncü bir mecmuanın olduğu da bilinmektedir. [223]
3. Enes (r.a.) Hz. Ebubekir (r.a.)’in kendisini Bahreyn’e gönderdiğinde şöyle bir mektup yazdığını belirtir: “Bismillahir rarırnanirrahîm, Bu mektup, Allah Rasûlü (SAV.)’nün müslümanlara farz kıldığı zekat farizasına dairdir. [224]
4. Taberânî’nin rivayetine göre Hz. Ebubekir, içinde hadisi şeriflerin zikredildiği bir mektubu {kitab) Amr b. As’a yazmıştır. [225]
5. Amir b. Sa’d b. Ebi Vakkas (r.a.) der ki: Kölem Nafi’ aracılığıyla Cabir b. Semure’ye bir mektup gönderip Allah Rasûlü (S.A.V.)’nden duyduğu şeyleri bana bildirmesini istedim. O da bana: “Allah Rasûlü (S.A.V.)’nden şöyle dediğini duydum… diye yazdı[226]
6. Nafi’ b. Cübeyr der ki: Mervan b. Hakem insanlara hitapta bulunup Mekke’yi ve onun hürmetinden bahsetti. Bunun üzerie Râfi’ b. Hadîc (r.a.) kendisine seslenip şöyle dedi: “Şayet Mekke haram bir bölge ise bilmiş olun, ki Medine de Allah Rasûlü (S.A.V.)’nün haram ilan ettiği bir bölgedir. Nitekim bu husus yanımızda bulunan havlânî bir deri üzerine yazılıdır. [227]
7. Abdullah b. Ömer (r.a.), risalelerinde Peygamber (SAV)’in hadislerini yazmaktaydı. [228]
8. Ebi Osman (r.a.) der ki: Utbe b. Farkad’la birlikte Azerbaycan’da bulunuyorduk. Ömer, ona Peygamber (S.A.V.)’den aktardığı bazı şeyler yazmıştı. Yazdıklarından biri de şuydu: “Allah Rasûlü (S.A.V.) şöyle buyurdu: “Dünyada ipeği, sadece ahirette ondan nasibi olmayanlar giyebilir. [229]
9. Ebu Ubeyde Amir b. el-Cerrah, Hz. Ömer’e mektup gönderir. Hz. Ömer de cevabında şunları yazar: “Peygamber (S.A.V.) şöyle buyurdu: Mevlâsı olmayanın mevlâsı Allah ve Rasûlü’dür. [230]
10. Öyle anlaşılıyor ki Hz. Ömer (r.a.) Peygamber (SAV.)’in zekatla ilgili hadislerini tek bir sahifede toplamıştır. Nitekim Nafi’ bunları birkaç kez İbni Ömer’den okumuştur. [231]
11. Fatıma binti Kays’ın bildirdiğine göre Ebu Seleme kendisinde bulunan bazı hadisleri yazıya aktarmıştır. Muhammed b. Amir, Ebu Seleme’nin Fatma binti Kays hakkında şöyle dediğini rivayet eder: “Ben bu hadisleri onun ağzından dinleyip yazıya aktardım. O (Fatıma) dedi ki: Ben bir adamın yanında dim.[232]
12. Muaviye, müminlerin annesi Hz. Aişe’ye şunu yazar: “Allah Rasûlü (S.A.V.)’nden duyduğun şeyleri bana yaz.” Hz. Aişe de cevabında şunları yazdı. [233]
13. Muaviye, Muğire b. Şu’be’ye mektup yazıp Peygamber (S.A.V.)’in bazı hadislerini yazmasını ister. Muğire de yazıp gönderir. [234]
14. Muğire, Mervan’a bir mektup yazıp içinde Peygamberin bazı hadislerini zikreder. [235]
15. Numan b. Beşir, Peygamberin bazı hadislerine yer verdiği bir mektup yazıp Kays b. Heysem’e gönderir. [236]
16. Ömer, Ebu Musa el-Eşarî’ye gönderdiği bir mektupta sabah ve öğle namazlarında uzun süreleri (Tivâlu’l-Mufassa!) okumasını salık verir. [237]
17. Ebu Eyyûb el-Ensârî, kardeşinin oğluna bazı hadisleri yazıp gönderir. Bunu İmam Ahmed, Müsned’de şöyle nakleder: Ebu Eyyûb el-Ensârî’nin kardeşinin oğlu bana şunu nakletti.
Ebu Eyyûb, kendisine yazdığı mektupta Allah Rasûlü’nden şöyle duyduğunu haber verdi.[238]
18. Ebubekir es-Sakafî, Sicistan’da kadı olan oğluna gönderdiği mektupta yargı (Jcazd)ya ilişkin bazı hadislere yer verir. [239]
19. Useyd b. Hudeyr el-Ensârî (r.a.), Peygmber (S.A.V.)’in bazı hadislerini Ebubekir, Ömer ve Osman’ın verdiği bazı hükümleri {kaza) yazıp Mervan b. Hakem’e gönderdi. [240]
20. Cabir b. Semure (r.a.), Peygamber (S.A.V.)’in bazı hadislerini yazıp onları Amir b. Sa’d b. Ebi Vakkas’ın talebi üzerine ona gönderir. [241]
21. Zeyd b. Erkam (r.a.), Peygamber (S.A.V.)’in bazı hadislerini yazıp Enes b. Malik (r.a.)’e gönderir. [242]
22. Zeyd. Sabit, Ömer b. el-Hattâb’ın talebi üzerine ona dedenin (mirastan alacağı pay) durumuyla ilgili bir mektup yazar. [243]
23. Semure b. Cundeb (r.a.) Allah Rasûlü’nün hadislerinden bazılarını toplayıp oğlu Süleyman’a gönderir. Nitekim imam Muhammed b. Sirîn bu risaleden övgüyle bahsedip şöyle der: “Semure’nin oğluna gönderdiği mektupta çok ilim vardır. [244]
24. Abdullah b. Ebi Evfâ, Allah Rasûlü’nün hadislerini yazıp Ömer b. Ubeydullah’a gönderir. [245]
25. Enes b. Malik (r.a.) çocuklarını ilmi yazmaya teşvik ederdi. Sumâme b. Abdullah’ın belirttiğine göre Enes, çocuklarina şöyle derdi: “İlmi, yazıyla kayıt altına alınız.[246] Hatta Enes’in şöyle dediği nakledilir; “Biz, yazmayanların ilmini, ilim saymazdık. [247] Bu durum sahabe kuşağında alim sayılan herkesin ilim yazımına önem verdiğini açıkça göstermektedir.
Enes, oğluna İtbân b. Malik’in hadisini yazmasını emreder. Enes b.’Malik der ki: “Bana, Mahmud b. er-Rebî’, İtbân b. Ma-lik’ten rivayette bulundu. Mahmud b. er-Rebî’ dedi ki: Medine’ye gelip İtbân’la karşılaştım. Ona şöyle dedim: Senden bana bir hadis ulaştı… Enes der ki: Bu hadis yani Enes’in Mahmud’tan, Mahmud’un da İtbân’dan duyduğu hadis- hoşuma gitmişti. Oğluma ‘yaz’ dedim. O da yazdı. [248]
26. Zeyd b. Sabit, ferâiz konusunda kitap tasnif eden ilk kişidir. Cafer b. Burkan der ki: Zührî’nin şöyle dediğini duydum: Şayet Zeyd b. Sabit, ferâizi yazmasaydı onun insanlar arasından kalktığını görürdün. [249] Kabîsa, kendisinden ferâizi nakletmiştir. [250]
27. Abdullah b. Abbas, öğrencilerini ilmi yazmaya teşvik ederdi. Vekî’, İkrime b. Ammâr’dan, o Yahya’dan, o da İbni Abbas’tan şunu nakleder: “İlmi yazıyla kayıt altına alınız. [251] Bazen de İbni Abbas’ın kendisi, öğrencileri için istinsahta bulunurdu. Hz. Ali’nin verdiği hükümleri (kaza) öğrencisi İbni Ebi Müleyke için bizzat kendisi yazmıştır. [252]
Kendi hadislerini yazıp öğrencilerine gönderdiğine dair örnekler pek çoktur. [253]
İbni Abbas, yazdıklarını insanlara okurdu. Ancak gözlerinden rahatsızlandığı ve okumakta güçlük çektiği son dönemlerinde başkasından kendi yazdıklarını okumasını isterdi.[254]
[187] İbni Sa’d, 8/353; Buharî, et-Tarihu’s-Sağir, 105; Darimî, Sünen, 1/126; Hatîb, Takyîdu’l-İlm, 105
[188] el-Emvâl, 578; Câmiu Beyâni’1-İlm, 1/78
[189] er-Risâletu’1-Mustatrefe, 4
[190] İbni Ebi Hayseme, et-Târîh, 3/126 b; İbni Asâkir, Tarihu Dimaşk, 15/400; Câmiu Beyâni’1-İlm, 1/76
[191] İbni Hacer, Hedyu’s-Sârî, 1/17-18
[192] İbni Hacer, Hedyu’s-Sârî, 1/18; Zehebî, Tarihutislâm, 6/65
[193] ibni Hacer, Fethu’l-Bân, 1 218
[194] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 89-93.
[195] Buharı, İlm, 39, hadis nr: 113; Tirmizî, Menâkıb, 110, hadis nr 4094′ Dârimî, 483
[196] Ebu Davud, İlm, 3, hadis nr: 3641; Ahmed, el-Müsned, 2/162; Hâkim; el-Müstedrek; Darimî, Men Rahhasa fi Kitabeti’1-İlm, 484
[197] Tirmizi, İlm, 12, hadis nr: 2803 Tirmizî, hadisi rivayet ettikten sonra şöyle der: Bu hadis, münkerdir.
[198] Buharı, İlm, 39, hadis nr: 112; Buharı, Lukata, 7, hadis nr: 2434; Ebu Davud, İim, 3, hadis nr: 3644
[199] Müslim, Fezâİlu’s-Sahâbe, 1, hadis nr: 6131
[200] Buharı, Cizye, 2, hadis nr: 3168; Müslim, Vasiyye, 5, hadis nr: 4209
[201] Darekutnî, Zekât, 2/113-117; Ebubekir’in sahifesini Buharî, Zekatu’l-Ganem adlı babta (33, hadis nr: 1454) rivayet etmiştir. Ancak Buharî’de bu yazının Peygamber (SAV) döneminde yazıldığına dair bir açıklama yoktur. Bu mektubu Hz. Ebubekir’in Enes’e yazdığı ve içindekileri Allah Rasûlü (S.A.V)’e isnad ettiği kaydedilmektedir.
[202] Taberanî, el-Mucemu’s-Sağir, 242
[203] Darekutnî, 2/485 Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 94-96.
[204] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 96.
[205] Ebu Davud, İlm, 3, hadis nr: 3642; Hatîb, Takyîdul-İlm, 35
[206] Tehzibu’t-Tehzib, 1/179
[207] İbni Sa’d, Tabakât, 2/2:117; Zehebî, Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 2/313 Ancak bu son kaynakta “uzren” kelimesi yerine “gadren” kelimesi kullanılmıştır.
[208] Bkz. Azamî, Dirasât fi’l-Hadisi’n-Nebevî, 108 (İleride bu konuya tekrar döneceğiz.) Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 96-97.
[209] Ahmedr-Musned, 3/13; Takyidu’1-İlm, 34-35
[210] Zehebî, Mizânu’l-İ’tidâl, 2/566
[211] Mizânu’l-İ’tidâl, 2/564
[212] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 97-98.
[213] Takyîdu’1-IIm, 32-33, Eserin muhakkiki Yusuf el-Aşş şöyle diyor: Bu hadisi Tirmizî, Darimî ve başkalan rivayet etmiştir. 167 Müslim, Zühd, 16, hadis nr: 7435; Takyîdu’1-İIm, 29-32
[214] Fethu’l-Bârî, 1/208; Ayrıca bkz. el-Envâru’1-Kâşife, 43; el-Muhaddisu’İ-Fâsıl, 37b
[215] Fethu’l-Bârî, 1/208; Ayrıca bkz. el-Envâru’1-Kâşife, 43; el-Muhaddisu’İ-Fâsıl, 37b
[216] Bkz. Hucciyyetu’s-Sünne 445, 446
[217] Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 98-101.
[218] Buharı, İlm, 39, hadis nr: 113; Ahmed, el-Müsned, 2/249; Tirmizî, Ihn, 12, hadis nr: 2805. Tirmizî, hadisin hasen ve sahîh olduğunu kaydeder.
[219] Bkz. İbni Sa’d, 4/8-9; Darimî, 1/137; Takyidu’l-İlm, 84; Siyeru A’lâmi’n-Nübelâ, 3/58; Takyİd ve Siyer’de Mücahid’in şöyle dediği kayıtlıdır: Abdullah b. Amr b. As’ın yanına vardım. Serginin altında bulunan bir sahifayı çıkarmak istedim, beni engelledi. Sen beni bir şeyden alıkoymazdın, dediğimde şu cevabı verdi: “Bu, ‘es-Sadıka’dır. Bunlar, aramızda hiçbir vasıta olmadan direkt Allah Rasûlü (S.A.V.)’nden duyduğum şeylerdir. Bu sahife, Allah’ın Kitabı ve ei-Vaht adındaki arazim bana kalsın, dünyanın hiçbir şeyine aldırış etmem.” el-Vaht, İbni Amr’a ait bir arazinin adı idi.
[220] Hadisi Buharî ve Müslim muhtelif lafızlarla rivayet etmiştir. Bkz. Müslim, Edâhî, 8, hadis nr: 5097
[221] Müslim, Mukaddime, hadis nr: 22; Hz. Ali’nin verdiği hükümler (kaza) için bkz. Darimî, 2/354; el-Mustedrek, 3/135
[222] Ahmed b. Hanbel, 1/104
[223] İbni Sa’d, 6/154
[224] Buharî, Zekat, 38, hadis nr: 1454
[225] e!-Mucemu’l-Kebir, 1/5
[226] Müslim, İmâre, 1, hadis nr: 4688; Müslim, Fezâil, 9, hadis nr: 5958; Ahmed, el-Müsned, 5/79
[227] Ahmed, el-Müsned, 1/141
[228] Örnek için bkz. Ahmed, el-Müsned, 2/45-90-152
[229] Ahmed, e/-Müsned, 1/36, 1/50; Müslim, Libâs, 2, hadis nr: 5380-82; Buharî, Libâs, 24, hadis nr: 5828
[230] Darekutnî, es-Sünen, 461 (Hind baskısı); Ahmed, e/-Müsned, 1/28-46; İbni Mace, Ferâiz, 9, hadis nr. 2737
[231] el-Emvâl, 393; İbni Renceveyh, 134b; Buharî, et-Tarihu’l-Kebîr, 1/218
[232] Müslim, Talâk, 6, hadis nr: 3685; Ahmed, el-Müsned, 6/413; İbni Sa’d, 8/2Ö0-201
[233] Ahmed, el-Müsned, 6/87; Humeydî, el-Müsned, 1/129; İbni Ebi Hayseme, et-Tarih, 3/44b
[234] Buharî, Ezan, 155, hadis nr: 844; Buharî, Daâvât, 18, hadis nr: 6330; Buharı, Kader,12, hadis nr: 6615; Buharî, Zekât, 53, hadis nr: 1477; Buharî, İ’tisâm, 3, hadis nr: 7292; Müslim, Akdiye, 5, hadis nr: 13-14; Müslim, Mesâcid, 26, hadis nr: 1337; Nesâî, 1/197; Ahmed, el-Müsned, 4/245-247-250-254
[235] Ahmed, el-Müsned, 4/94
[236] Ahmed, el-Müsned, 4/277
[237] Aynî, el-Binâye, 2/361’de şunları kaydeder: Hadisi Abdurrezzâk, el-Musannafta, İbni Şahin ve Tirmizî de kendi kitaplarında rivayet etmişlerdir.
[238] Ahmed, el-Müsned, 5/413
[239] Müslim, Akziye, 7, hadis nr: 4465; Ahmed, el-Müsned, 5/36
[240] Ahrned, elMusned, 4/326
[241] Müslim, İmâre, 2, hadis nr: 4688; Ahmed, el-Müsned, 5/89
[242] Ahmed, el-Müsned, 4/370-374; Tehzİbu’t-Tehzib, 3/394
[243] Dârekutnî, Sünen, 4/93-94
[244] Tehzibu’t-Tehzîb; Bkz. Ebu Dauud, Salât, 12, hadis nr: 452
[245] Buharî, Cihad, 22, hadis nr: 2818 / Cihad, 32, hadis nr: 2833 / Cihad, 112, hadis nr: 2965; Müslim, Cihad, 7, hadis nr: 5; Buharî, Temennî, 8, hadis nr: 7237
[246] İbni Ebi Hayseme, el-İIm, 137-138; İbni Sa’d, 7/1:14; er-Râmehurmuzî, 34b; Şerefu Ashabı ‘I-Hadis, 56b; Takyidu’l-İIm, 96
[247] Takyidu’1-İlm, 96; Şerefu Ashabı’1-Hadis, 56b, 57a
[248] Müslim, îmân,10, hadis nr: 148
[249] Styeru A’lâmi’n-Nübelâ, 2/312; Tarihu’l-Fesevî, 2/148b; İbni Asâkir, Tarihu Dimaşk, 5/558
[250] el-İlel, 1/236
[251] el-İlel, 421; Takyidu’1-İlm, 92; İbnî Ebi Hayseme, el-İIm, 144
[252] Müslim, Mukaddime, 4, hadis nr: 22
[253] Örnek için bkz. Ahmed, 1/224-248-294-308; el-Emvâl, 333-335; Buharı, Rehn, 6, hadis nr: 2514; Buharî, Şehâdât, 20, hadis nr: 2668
[254] Bkz. el-Kifaye, 263; Siyeru A’lâmi’n-Nubelâ, 2/238; Tirmizî, el-İlel, 2/238 (Hind baskısı) Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları: 101-107.
KAYNAK : Muhammed Salih Ekinci, Hüccet Değeri ve Tedvin Açısından Sünnet, Rağbet Yayınları