Soru:
Lahor’da yayınlanan haftalık “Asya” adlı derginin 1/3/1962 tarihli sayısında teravih namazı hakkında sorulan bir soruya verdiğiniz cevap yayınlandı. Cevabınızı okuyunca sizin meseleyi alime yaraşır bir tarzda ele almadığınız, aracılarınkine benzer bir üslupla meseleye yaklaştığınız anlaşılıyor. Bundan dolayı mesele halledilecek yerde daha da karışmış. Siz bir taraftan Peygamber Efendimizin sekiz rek’at teravih kıldığını belirtirken, diğer taraftan Hz. Ömer’in teravihin yirmi rek’at kılınmasını uygulamaya koyduğunu, bütün sahabenin bunun üzerinde ittifak ettiğini ve daha sonra gelen halifelerin bu uygulamayı sürdürdüklerini söylüyorsunuz. Burada şöyle bir soru akla geliyor: Peygamber’in (s.a) sünneti sekiz rek’at idiyse, Hz. Ömer yirmi rek’atı nereden çıkarmış ve ne sebeple uygulamaya koymuştur? Bütün sahabe ve halifeler neden Peygamber’in sünnetini göz ardı ederek yirmi rek’at üzerinde icma etmişlerdir? Sahabenin böyle bir şeye cür’et etmesi mümkün müdür? O halde Muhterem Mevdûdî, ya sekiz rek’at Peygamber’in sünneti değil veya yirmi rek’at üzerinde icma yoktur.
Sizin söylediğinize göre Peygamber’in bu konudaki sünneti sekiz rek’at ise, Hz. Ömer’in (r.a) yirmi rek’at teravih kılınmasını uygulamaya koymasından daha çok sekiz rek’at kılınmasını uygulamaya koyduğunu söylemek akla ve kıyasa daha yakın değil midir? Çünkü; öncelikle sünnet olan teravihi sekiz rek’at kılmaktır. İkinci olarak, sünnete tabi olma teravihin sekiz rek’at kılınmasını gerektirmektedir. Üçüncü olarak, rivayet itibarı ile sabit olan da Hz. Ömer’in teravihin sekiz rek’at kılınması hükmünü verdiğidir. Şöyle ki: Bu, İmam Malik’in Muvatta’ındaki Saib İbn Yezîd’in rivayetinde açıkça görülmektedir. Hadisin metni şöyledir:
“Hz. Ömer (r.a), Übey b. Ka’b ve Temim ed-Dart’ye cemaate Ramazanda on bir rekat (teravih) kıldırmalarını emretmişti”[96]
“Bâcî, Hz. Ömer’in sekiz rekatı belki de Peygamberin namazından almış olabileceğini söyledi.” [97]
“İmam Malik şöyle dedi: Hz. Ömer’in halkı üzerinde topladığı rek’at sayısı bana daha sevgilidir. Bu ise onbir rek’attır ve Peygamber’in (s.a) namazıdır. “Vitirle beraber mi onbir rek’at” diye sorulunca İmam Malik “Evet ve on üç rek’ata yakındır” diyerek ekledi: “Bilmem ki bu kadar çok rek’at nereden çıkarılmış.”[98]
Sizin cevabımzı okuyunca, Peygamber’in sünneti sekiz rek’at olduğu halde Hz. Ömer’in neden yirmi rek’atı uygulamaya koyduğunu aklım almıyor. Hz. Ömer’e göre Rasûlullah’ın sünnetinin hiç mi itibarı yoktu? Yoksa Hz. Ömer’in sünnete tabi olmada zaafi mı vardı? Veya sekiz rek’at yerine yirmi rek’at teravih namazı kılmak ümmet için bir kolaylık mı idi? Veyahut yirmi rek’at kılınınca sekiz rek’ata nazaran huşu ve hudû daha mı fazla olabilirdi? O halde hangi maslahat, hangi arzu Hz. Ömer’i (r.a) Peygamberin kolay bir sünnetini terkettirip ümmete daha zor bir işi emretmeye zorlamıştı?
Yukarıdaki naklettiğimiz hadis hem sened olarak sahih, hem metin olarak sünnete tabi olmayı daha iyi yansıtmakta ve hem de diğer hadislerle uyum içerisindedir. Siz ise böyle sağlam bir hadisi bırakıp, ne rivayet olarak ne de dirayet olarak sahih olmayan hadisleri almışsınız. Buna sebep ne? Size göre hadisleri kabul ya da reddetmenin ölçüsü nedir? Hadisleri tercih ederken ne gibi bir usul izliyorsunuz? Bu konularda açıklama yapıp bizim de istifade etmemizi sağlarsanız memnun olurum.
Cevap:
“Asya” ve “Şihab” dergilerinde yayınlanan yazıların tıpkı benim söylediklerim olmadığı defalarca duyurulmuştur. Bu yazılarda ne benim söylediklerim tamamiyle yayınlanmakta, ne de yayınlanmadan önce bu yazılar benim kontrolümden geçmektedir. Durum böyle olmasına rağmen, insanlar bu özetleri okuyarak, bana her geçen gün daha fazla soru yöneltmektedirler. Öyle ki, onlara cevap vere vere artık bana da bir bıkkınlık geldi. Benim, dergilerde çıkan söz konusu yazıların yayınlanmasına razı olmamın sebebi Melik Nasrullah Han ve Kevser Niyazi Beylerin ısrarlarından dolayı idi. Onlar böylece benim sohbetlerimin daha geniş bir insan kitlesine ulaşacağı fikrini savunuyordular. Fakat, bu yazılar üzerine sorulan sorular şu anki hızıyla devam edecek olursa, ben mecburen bu beylerden bu uygulamayı durdurmaları ricasında bulunacağım. Başkalarının yazdığı yazılara cevap vermeye ne zamana kadar devam edebilirim ki?
Teravih namazının kaç rek’at kılınacağı meselesi, uzun yılların çekişme ve tartışmalarının tarafları oldukça hassas bir duruma getirdiği meselelerden birisidir. Bu yüzden herhangi bir kimsenin ağzından sekiz rek’at ya da yirmi rek’at kelimeleri duyulur duyulmaz taraflardan biri hemen tartışmaya hazır olmakta ve meydan okumaya başlamaktadır. Yukarıdaki soru da böyle bir keyfiyet neticesinde sorulmuştur. Oysa ki, bu mesele üzerinde o kadar çekişmeye hacet yoktur. Eğer herhangi bir kimseye göre sekiz rek’at sabit olmuşsa o şahıs teravih namazını sekiz rek’at kılmalı, ama yirmi rek’at kılmanın bid’at olduğunu göstermek için tüm gücünü harcamamalıdır. Eğer başka bir kimseye göre de teravihi yirmi rek’at kılmak sabit olmuşsa, onun da namazını yirmi rek’at kılması, ancak sekiz rek’at kılanlara muhalefet etmekten kaçınması gerekir. İslâm ve müslümanlarm dikkat, emek, vakit ve mallarıyla uğraşmaları gereken bu meseleden defalarca daha önemli meseleleri vardır. O önemli meseleleri bırakıp da müslümanların bu gibi meseleler için çekişme ve tartışmaların içine girmesi ve tüm vakit ve enerjilerini bu gibi işler için harcamaları İslâm dini adına adaletli bir davranış değildir.
Soruyu soran muhterem teravih namazını sekiz rek’attan fazla kılmanın sünnetin hilafına olduğunu ispatlamaya çalışmış. Bu iddiasını da Peygamber Efendimizin teravih namazını sadece sekiz rek’at kıldığına dayandırmış. Oysa ki, eğer buna dayanarak, sekiz rek’attan fazla teravih namazı kılmayı sünnetin hilafina görmek doğru kabul edilirse, o zaman ömür boyu teravih namazını sadece üç kez cemaatle kılmak ve bundan fazla kılmayı da sünnetin hilafina kabul etmek gerekir. Çünkü Peygamber Efendimizin cemaatle teravihi sadece bu kadar kıldığı sabit olmuştur. Bu noktada size şunu sormak isterim: Eğer siz bu meselede Hz. Ömer’in her Ramazan ayında düzenli olarak bütün mescidlerde her gün teravih namazının cemaatle kılınması içtihadını kabul edip, bunu sünnetin hilafina görmüyorsanız, o halde onun teravihin yirmi rek’at kılınması yolundaki içtihadını hangi delille sünnetin hilafina görüyorsunuz?
Soru soran muhteremin Hz. Ömer’in teravih namazını yirmi rek’at kıldırmaya başlamasını daha başından şüpheyle karşılayışı ise, büyüklenmeden başka birşey değildir. Hz. Ömer’in teravih namazının yirmi rek’at kılınmasını emretmesi, sahabenin bunu kabul etmesi ve daha sonraki halifelerin bunu devam ettirmesi hemen hemen kesin bir şeydir.
Tirmizi şöyle diyor:
“İlim ehlinin çoğu; Hz. Ömer, Hz. Ali ve Peygamberin ashabının diğerlerinden gelen (teravihin) yirmi rek’at olduğu şeklindeki rivayeti benimsemiştir.”
Muhammed b. Nasr’ul Mervezî, Hz. Abdullah b. Mes’ud’un da aynı rivayetle amel ettiğini nakletmiştir. İbn Ebî Şeybe bunu Hz. Ömer, Hz. Ali, Hz. Übey b. Ka’b ve birçok diğer sahabenin sünneti olarak göstermiştir. İbnu Abdulberr bu konuda şöyle demektedir: “Ulemanın cumhuru teravih namazının yirmi rek’at olduğuna kaildir ve sahabeden bu konuda hiçbir ihtilaf nakledilmemiştir. ”
İbn Kudame El-Muğnıde şöyle yazmaktadır:
“İmam Ahmed b. Hanbel’e göre teravih meselesinde yirmi rek’at daha da kabil-i tercihtir. Aynı görüşü Süfyan-ı Sevri, Ebu Hanife ve Şafiî de benimsemektedir. Ancak İmam Malik teravih namazının otuz altı rek’at olduğu şeklindeki görüşü benimsemekte ve ” önceden beri böyle amel edilmektedir “demektedir. Ona karşı bizim delilimiz şudur: Hz. Ömer dağınık olarak namaz kılan halkı Übey b. Ka’b’ın imametinde bir araya topladığı zaman Hz. Übey onlara yirmi rekat kıldırıyordu. Ve aynı şekilde Hz. Ali’nin de Ramazan ayında bir şahsı yirmi rek’at kıldırmakla vazifelendirdiği sabittir. Eğer daha sonraları bütün Medine halkının teravihi otuz altı rek’at kılmaya başlamış olduğu ıspatlansa bile Hz. Ömer’in uygulamaya koyduğu ve tüm sahabenin üzerinde ittifak ettiğine tabi olmak daha iyidir.[99]
Buna karşılık soru soran muhterem tamamıyla İmam Malik’in Muvatta’ında Saib b. Yezîd’den naklettiği ve Hz. Ömer’in vitirle birlikte teravih’in on bir rek’at kılınmasını emrettiği bildirilen hadise dayanmaktadır. Ancak bu konuda üç nokta üzerinde durulması gerekmektedir. Birinci nokta şudur: Aym Muvatta’da İmam Malik Yezid b. Rûman’dan şu rivayeti naklediyor: aHz. Ömer vitirle birlikte teravih namazının yirmi üç rek’at kılınmasını emretmişti ” Fakat soruyu soran muhterem bu rivayeti görmezlikten gelmiştir.
İkinci nokta: İmam Malik’in kendisinden teravihin onbir rek’at kılındığını naklettiği aym Saib b. Yezid’den teravihin yirmi üçrek’at kılınması yönündeki başka bir rivayeti Beyhaki sahih senedle birlikte nakletmektedir. Bundan akla şöyle bir şey gelmektedir: Hz. Ömer teravih namazım önceden on bir rek’at belirlemiş olsa bile daha sonra bunu yirmi üç rek’ata çevirmiştir.
Üçüncü nokta: İmam Malik bu iki rivayetle değil de Medine’de bir asırdan fazla zamandır üç rek’at vitir ve otuz altı rek’at teravih kılınmasından hareketle otuz altı rekat yönünde karar vermektedir. Suyuti El-Mesâbih adlı kitabında ne derse desin, Maliki fakihleri kendi imamlarının bu görüşünü doğru görmektedirler.
Bütün bunlar üzerinde düşündükten sonra şu ortaya çıkmaktadır: Her ne kadar Peygamber Efendimiz sekiz rek’at kılmış olsa bile sahabe ve tabiînin hepsi Peygamber Efendimizin bu uygulamasından sırf sekiz rek’at kılmanın sünnet,bundan daha fazla kılmanın sünnet hilafına veya bid’at olduğu görüşüne varmamışlardır. Sahabe-i kiram, tabiîn ve müctehid imamların bu derece sünnet ve bid’ati ayırd etmekten yoksun oldukları ya da kasıtlı olarak sünneti bırakıp da bid’ati benimsedikleri nasıl düşünülebilir?
Behemehal eğer herhangi bir kimse Peygamber Efendimizin bu uygulamasını, O’nun (s.a) sırf sekiz rek’atı sünnet olarak yürürlüğe koymak istediği mânâsına almak isterse, Peygamberimizin bu uygulaması ile amel edebilir ve bu konuda onunla aynı fikirde olanlar ona uyabilirler. Ancak, teravihin yirmi rek’at kılınması ile ilgili deliller o kadar zayıf değildir ki, bu uygulamayı sünnet hilafina göstermek sanıldığı gibi kolay olsun.
[96] Mişkât.
KAYNAK : Mevdudi,Fetvalar