Her şeyden önce bilinmesi gereken, ‘’unvan sahibi’’ diyerek ‘’müctehit’’sıfatının dışındaki her türlü sıfatı,ünvanı(Doc.Dr,Prof.Dr,araştırmacı,ünlü liderler vb.) kast ediyoruz.
Gözlemleyebildiğimiz kadarıyla insanların oldukça büyük bir çoğunluğu ünvanlara aldanır durumdadır.Birinin bulunduğu makam ya da birinin sahip olduğu bir sıfatın, o kişinin doğruluğunu ya da bir mevzuda haklılığını ispatlayan bir araç olarak değerlendirilmesi son derece yanlış ve sakıncalıdır.Doğru bilgiyi ve daha çok bilgiyi elde etmek için illede duvarında ‘’ ……. Üniversitesi ’’ yazılı bir binada okumak gerekli midir ? bilgiyi duvardaki bu yazı vermeyeceğine göre bilgi için illede üniversite demek yanlış olmalıdır.Bilgiyi veren ; kitaplar, öğretmenler, bilgisayar ve çevremizdir.Kısacası bilgiyi veren herhangi yazı yazılmış bir beton yığını değildir.
Herhangi bir sıfat sahibi olmak, neden haklı olmayı gerektirmez ?
Bazı insanların belli bir ideolojisi olduğu herkes tArafından bilinen bir gerçektir.örneğin ‘’doktor’’ demek ideolojisizlik demek olmadığına göre ve onların da bazı insanlar kategorisine girebileceklerine göre( Dr olmak sadece bilgisini ya da kendisini kanıtlamış olma bakımından,kendileri haricindekilerden farklıdırlar.) onların da ideolojisi olabileceği kesindir.Bir başka deyişle bazı insanların islâma hizmet bazı insanların da islâma köstek amacı taşıdığı reddedilemez gerçeklerdendir.Ayrıca yüksek sıfat, demek islâma aykırı davranış sergilemeyen demek olmadığına göre onların da hiç yoktan bazısının islâma aykırı görüş belirtmekten geri durmayacağı ispatlanmış oluNur.Yani yüksek sıfat sahibi olmak islâma hizmet eden demek değildir.Peki yüksek sıfat sahibi ne demektir?bilginin ispatlanmış haline bizler yüksek sıfat takıyoruz.kanıtlanmış bir bilgi birikimine sahip olmak,o bilgileri doğru kullanıyor olmak,demek değildir. Haklı olmayı gerektiren hiçbir araç yoktur.
İslam alanında yüksek sıfat sahibi olmuş birisi neden islâma zıt görüşler bildirsin ?
Bazı kişilerin doğruları çıkarlara(para,mevki,her türlü güç gibi) dayandığı bilinen bir gerçektir.Bazı doğrular da zoraki olarak değişir.Aslen bu da çıkardır sadece kişiye göre menfi olması bakımından ayrı tutulmuştur.Buna örnek şantaj yapılacak bir fiiliyat sergileyenlerin başına gelen olaylardır.
Bağzı doğrular bizzat kişinin mensup olduğu kurum ya da dine,cemaate,mezhebe göre değişir ki çoğu alanda ne yazık ki karşıt olanlara karşı açılmış bir fikir savaşı mevcuttur ve dinler de bu grupta yer almaktadır.Bu durumda hiristiyan olup bu ekolde ilim sahibi olan bir prof’un en büyük amaçlarından birinin islâmı zedelemek olduğu sabit olmuştur.’’İlahiyat prof’u hiristiyan olamaz,burada hiristiyanlar okuyamaz.’’ diye bir kural olmadığından pekala bizim yüksek sıfat sahibi ilim adamlarımızın içlerinde de hiristiyan ya da başka din mensupları mevcuttur.kimisi ünvanını islâmı zedelemek için kullanmakta olabilir mi?olmaması için sağlam bir gerekçe yoktur aksine islâma karşı fikir savaşı içinde olması için kendilerine göre gerekçeleri çokça vardır.
Yukarda sayılan ve sayılmayan pek çok maddeye bağlı olarak insanlar aldatılmaktadır.Esasında yüksek sıfat sahibi demek sadece kendi alanında uzman demektir yoksa uzmanlığını ,kendine inanan her grup için doğru kullanacağının bir garantisi yoktur. Bu bakımından insanların bu gibi ünvanlara aldanıyor olması acı bir durumdur.İnsanların bir kısmı bu gerçekleri görmekten öylesine mahrum kalmış durumdadır ki ‘’falanca sözü söyleyen yüksek bir sıfat sahibidir,Sen kimsin ki? elbette o senden iyi bilir.’’demekten geri kalmıyor.Oysa yüksek sıfat sahibi olmak ,bu sıfatı alamamış ya da almamış olanların tamamından bilgili demek de değildir.Ayrıca müctehit olma sıfatı haricinde hiçbir sıfat,fetva verme yetkisini gerçek anlamda vermez!Bilindiği üzere fetva yetkisi sadece müctehitlere tanınmıştır.
İslâm hukuku metodolojisinde müftü, müctehit anlamında kullanılmıştır.Kendisi bizzat ictihat edecek durumda olmayan bir ilim sahibinin, diğer müctehitlerin söz ve fetvalarını alıp aktarmasından dolayı mecâz yoluyle müftü denir. (Ö. Nasuhi Bilmen, İstilâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, I, 246)
Görüldüğü üzere bir müftü bir de mecazen müftü olanlar vardır.
Günümüzde ne yazık ki ‘’yüksek sıfat sahibiysen söz sahibi olmaya hakkın var.’’ yargısı geçerli durumdadır.Bu, tıpkı mecazen müftülerin varlığı gibi profların da mecazen müctehit sayılmaları anlamını taşımaktadır. Oysa bunun temeli yoktur çünkü ne imamı azam ne de imamı şafi prof ünvanına sahipti.O zamanlar öyle bir unvan yoktu, denirse şöyle cevap verilir : onlar herhangi bir üniversite mezunu da değildi yani prof ünvanı olsa da onlar bu ünvanı alamazlardı.O zamanlar üniversite de yoktu ki denirse ona da şöyle cevap verilir ‘’ üniversitenin o zamanlar var olmaması sizin değil bizim elimizi güçlendirir şöyle ki ,demek ki insanlar üniversite okumadan da süper bilgi sahibi olabiliyor.’’Önemli olan,kişinin bilgi sahibi olabileceği bir hocadan okumasıdır.yüksek sıfat sahibi olan,sadece bilgisini ispatlamış olur o kadar.Bazen bilgi sahibi olmadan da prof olunabileceğine dair duyumlar alınmıştır.yüksek sıfat sahibi olmak ile olmamak müctehitliğe eşit uzaklıktadır.Müctehitliğe yaklaştıran yegane araç ise zeka ve ilimdir.
Sonuç olarak denebilir ki müctehit olmaksızın ;
(Sadece)
Herhangi bir sıfata sahip olmak, haklı olmak demek değildir.
(Sadece)
Herhangi bir sıfata sahip olmak, her zaman doğru olmak değildir.
(Sadece)
Herhangi bir sıfata sahip olmak, Müslüman olmak değildir.
(Sadece)
Herhangi bir sıfata sahip olmak,sıfatı olmayan her insandan daha bilgili demek değildir.
(Sadece)
Herhangi bir sıfata sahip olmak ,fetva yetkisi veren bir araç değildir.
(Sadece)
Herhangi bir sıfata sahip olmak ,insanları dogma yapma yetkisi vermez.
(Sadece)
Herhangi bir sıfata sahip olmak ,hiçbir zaman müctehitle denk,demek değildir.
Allâme İbn Abdülber :
Her kim de araştırıp düşünmekten kaçınırsa, açıkladığımız gerçeklerden yüz çevirirse, kendi görüşünden dolayı Sünnet’e aykırı davranırsa, onları kendi bakış açısına uygun yoruma sokarsa, işte bu kişi de, hem kendisi sapmış, hem de başkalarını saptırmıştır. Aynı şekilde bütün bunları bilmeden, cahilce fetva vermeye kalkışan kişi de, daha kör ve yolca daha sapıktır.
İbn Teymiyye’nin şöyle dediği nakl edilir : “Her âlimin ruhsatıyla amel edersen, bütün kötülükler sende toplanır.”