1925-1926. Ebû Bekir İbn Abdurrahman’ın şöyle dediği nakledilmiştir: “Ben babamla birlikte Aişe ve Ümmü Seleme’nin yanına giderdim.” [Bu rivayetin bundan sonraki kısmı başka bir senetle de rivayet edilmiştir. Buna göre Ebû Bekir İbn Abdurrahmân İbnü’l-Hârİs İbn Hişâm, babası Abdurrahmân’m Mervân İbnü’l-Hakem’e şöyle dediğini nakletmiştir: Hz. Aişe ve Ümmü Seleme’nin haber verdiğine göre”Resûlullah (s.a.v) eşiyle cinsel ilişkide bulunduğu için cünüp olduğu halde, şafak doğduktan sonra boy abdesti alır ve oruç tutardı.”
Bunun üzerine Mervân, Abdurrahmân İbnü’l-Hâris’e: “Allah’a yemin ederim ki, bunu söyleyerek Ebû Hureyre’yi uyaracaksın!” dedi. Mervân, o sırada Medine valisi idi. Fakat babam Abdurrahmân böyle bir şey yapmayı istemedi. Sonra biz bir şekilde Ebû Hureyre ile Zülhuleyfe’de bir araya gelme imkanı bulduk. Ebû Hureyre’nin orada arazisi vardı. Babam, Ebû Hureyre’ye: “Sana bir konuyu arzetmek istiyorum. Eğer Mervân bana bu konuda yemin ettirmeseydi ben de sana arzetmeye gerek duymazdım” dedi ve Hz. Aişe ile Ümmü Seleme’nin söylediklerini nakletti. Ebû Hureyre ise (kendisinin aksi yönde görüş benimsemesine sebep olan durumu anlatmak için); “Fadl İbn Abbâs bana böyle anlatmıştı. Fakat Hz. Peygamber’in (s.a.v) hanımları bunu daha iyi bilirler” dedi.
Ebû Hureyre’den nakledilen rivayet şöyledir: “Resûlullah (s.a.v) cünüp olarak sabaha çıkan kimsenin oruç tutmamasını emrederdi.” Fakat ilk rivayetin senedi daha güçlüdür.
Açıklama
İmam Buhârî bu başlık altında şu konuları ele almaktadır:
1- Cünüp olarak sabahlayan kişinin orucunun geçerli olup olmayacağı.
2- Oruç tutacak kişinin bilinçli bir şekilde cünüp olarak sabahlaması ile cünüp olduğunu unutarak sabaha kadar beklemesi arasında bir fark bulunup bulunmadığı.
3- Cünüp olarak sabaha kadar beklemek bakımından farz oruç ile nafile oruç arasında herhangi bir fark olup olmadığı.
Tüm bu konularda önceki alimler arasında görüş ayrılıkları bulunmaktadır. Alimlerin çoğunluğuna göre cünüp olarak sabah vaktinin girişine kadar beklemek mutlak olarak caizdir. Herşeyin en doğrusunu sadece Allah [c.c) bilir.
“Resûlullah (s.a.v) eşiyle cinsel ilişkide bulunduğu için cünüp olduğu halde, şafak doğduktan sonra boy abdesti alır ve oruç tutardı” ifadesiyle ilgili olarak Kurtubî şunlan söylemiştir; “Biz bu rivayetten iki sonuç elde ederiz:
1- Hz. Peygamber (s.a.v} Ramazan ayında eşleriyle cinsel ilişkide bulunur ve boy abdestini de şafak doğduktan sonra alırdı. O (s.a.v) böyle davranarak bunun caiz olduğunu açıklamış olmaktadır.
2- Hz. Peygamber (s.a.v) ihtilam dolayısıyla değil cinsel ilişki dolayısıyla boy abdesti almıştır. Çünkü Resûİullah (s.a.v) ihtilam olmazdı. Zira ihtilam şeytandandır ve Hz. Peygamber (s.a.v) şeytandan mutlak olarak korunmuştur.”
Buna karşılık başka birisi de bu rivayetin farklı varyantlarında geçen “İhtilam dolayısıyla değil cinsel ilişki dolayısıyla cünüp olarak sabahlardı” ifadesine dayanarak şunları söylemiştir: “Bu rivayet Hz. Peygamber’in {s.a.v) de ihtilam olabileceğini gösterir. Zira eğer hiç ihtilam olmayan biri olsaydı böyle bir açıklamaya ihtiyaç duyulmazdı.” Bu görüşe karşı çıkanlar, ihtiiamın şeytandan olduğunu Hz. Peygamber’in (s.a.v) ise şeytandan mutlak olarak korunduğunu söylemişlerdir. Fakat Resûl-i Ekrem’in (s.a.v) ihtilam olabileceği görüşünü savunanlar bu açıklamaya karşılık şöyle cevap vermişlerdir: “İhtilam meninin çıkmasıdır. Rüyada herhangi birşey görmeksizin de ihtilam olmak mümkündür. Hz. Aişe ve Ümmü Seleme, Ramazan gecelerinde cinsel üişkide bulunduktan sonra boy abdesti almaksızın kasıtlı olarak şafağın doğmasına kadar bekleyen kimselerin oruç tutmamaları gerektiğini düşünenlerin görüşlerini reddetmek amacıyla cinsel ilişkiyi Özellikle vurgulamışlardır. İşte cünüp olduğunu bile bile şafağa kadar bekleyen kimsenin oruç tutması gerektiğine göre boy abdesti almayı unutan veya boy abdesti almadan uyuyan kimsenin orucu tutması öncelikle mümkün olacaktır.”
“Sana bir konuyu arzetmek istiyorum. Eğer Mervân bana bu konuda yemin ettirmeseydi ben de sana arzetmeye gerek duymazdım” Bu söz, büyüklerle konuşurken dikkat edilmesi gereken edep kurallarına işaret etmektedir. Buna göre bir kimse, söyleyeceği şeylerin muhatabı tarafından hoş karşılanmayacağını düşünüyorsa önce gerekli açıklamaları yapmalıdır.
[Ebû Hureyre, oruçlu bir kimsenin cünüp olarak sabahlaması halinde artık orucu tutamayacağı yönünde rivayetler nakletmiş ve kendisi de bu yönde görüş beyan etmiştir. Fakat daha sonra bu görüşünden vazgeçmiştir. Ancak Tirmizî’nin naklettiğine göre tâbiûn bilginlerinden bir kısmı Ebû Hureyre’nİn önceki görüşünü kabul etmişlerdir. Fakat daha sonra bu konuyla ilgili görüş ayrılıkları sona ermiş ve İmam Nevevî’nin de ifade ettiği gibi cünüp olarak sabahlayan bir kimsenin oruç tutabileceğine dair icma oluşmuştur.
İbn Dakîki’1-Id konuyla ilgili olarak şu açıklamaları yapar: “Bu görüş üzerinde icma veya neredeyse icma gibi bir görüş birliği gerçekleşmiştir. Ancak Ebû Hureyre’nİn naklettiği hadisi esas alanların bir kısmı bilinçli bir şekilde cünüp olan kişi ile uykuda herhangi bir iradesi olmaksızın ihtilam olan kişi arasında ayırım yapmışlardır.” İbn Battal, Ebû Hureyre’nİn iki farklı görüşünden birisinin bu yönde olduğunu söylemiştir. Ancak bu görüşün ona nispeti doğru değildir.
İbnü’l-Münzir’in naklettiğine göre Hasan-i Basrî ve Salim İbn Abdullah İbn Ömer gibi alimler bu durumda o günün orucunun tutulması ve daha sonra kaza edilmesi gerektiği kanaatindedirler. Abdürrezzâk’ın İbn Cüreyc’den naklettiğine çjöre Atâ’ya bu konu sorulmuş ve o da şu cevabı vermiştir: “Ebû Hureyre ile Hz. Aişe arasında bu konuda görüş ayrılığı vardır. Bana göre bu durumda olan bir kimse o günkü orucunu tamamlar ve daha sonra kaza eder.” Anlaşıldığı kadarıyla Atâ, Ebû Hureyre’nİn bu görüşünden vazgeçtiğine dair bilgiyi sağlam görmemiştir. Fakat Atâ’nın bu görüşü, kazanın vacib olduğunu açıkça beyan etmemektedir.
Müteahhir alimlerden bazıları, Hasan İbn Salih İbn Hayy’a göre kazanın da gerekli olduğunu nakletmişlerdir. Fakat Tahâvî, Hasan İbn Salih’e göre bu orucu kaza etmenin müstehab olduğunu nakletmiştir.
İbn Abdilberr ise hem Hasan İbn Salih’ten hem de Nehaî’den böyle bir durumun farz oruçlarda meydana gelmesi halinde kazanın vacip olduğunu, nafile oruçların ise bu şekilde geçerli olacağını nakletmiştir.
İbn Battal, İbnü’t-Tîn, Nevevî, Fâkihî ve daha pek çok alim bu konuda ortaya atılan farklı görüşleri sahiplerine nispet ederken birbirine uymayan açıklamalar yapmışlardır. Bu konuda itimat edilecek açıklama tarafımızdan yapılan değerlendirmelerdir.
Mâverdî’nin naklettiğine göre bu meseleyle ilgili olarak ortaya çıkan görüşler cünüple ilgilidir. İhtilam olan kişinin orucunun geçerli olacağı konusunda ise zaten alimler görüş birliği içerisindedirler.
Hadisten Çıkarılan Sonuçlar
1- Alimler, devlet yöneticilerinin huzuruna çıkarak ilmî meseleleri müzakere edebilirler.
2- Bu rivayet Mervân İbnü’l-Hakem’in faziletli / erdemli bir insan olduğunu göstermektedir. Çünkü ilmî ve dînî konulara karşı hassas bir kişiliğinin olduğunu bu rivayetten anlıyoruz.267
3- Herhangi bir konudaki rivayetin sağlam olup olmadığını araştırmak ve gerçek anlamı veya hükmü bilinmeyen meselelerde uzman kişilere başvurmak gerekir. Özellikle bu meselelerde görüş ayrılıkları ve tartışmalar söz konusu ise, konu hakkında bilgi sahibi olanlara müracaat edilmelidir.
4- Kadınlara özel olan ve erkeklerin bilme imkanı bulunmayan konularda kadınların rivayetleri erkeklerin rivayetine tercih edilir. Tersi söz konusu olduğunda ise erkeklerin rivayetleri esas alınır.
5- Bir konuyla doğrudan ilgili olan kişiler, söz konusu olay hakkında başkalarının naklettiği haberlere dayananlara göre daha fazla bilgi sahibi olurlar.
6- Hz. Peygamber’e (s.a.v) has olduğuna dair bir delil bulunmadıkça O’nun (s.a.v) her fiiline uymak, tâbi olmak gerekir.
7- Bir kimse sahip olduğu bilginin, kendisinden ilim ve fazilet bakımından daha üst derecede bulunanların bilgilerine muhalif olduğunu görürse bunu araştırmalı ve onların bakış açılarını ve gerekçelerini öğrenerek konuyu aydınlığa kavuşturmalıdır.
ibn Hacer çok iyi niyetle Mervan’ın faziletinden söz etmektedir. Mervan’ın hayatı boyunca yaptığı yanlışlıklan ve İslam’a verdiği zararı bütün ilim adamları bilmektedir. Bu konuyu, fazilet sahibinin kim olduğunu daha iyi bilen Allah’a havale edelim.
8- Herhangi bir konuda görüş ayrılığı olursa müracaat edilecek iki ana kaynak Kur’an ve sünnettir.
9- Haber-i vâhid (mütevatir ve meşhur derecesinde olmayan rivayetler) dini konularda delil teşkil eder. Bu açıdan kadınların naklettiği rivayetler İle erkeklerin naklettiği rivayetler arasında herhangi bir fark yoktur.
10- Ebû Hureyre, hakkı / doğruyu öğrendikten sonra yanlışta ısrar etmeyen ve kendi görüşünden vazgeçme erdemini gösteren üstün bir sahâbîdir.
11- İlk iki nesilden olan selefimiz, eğer rivayeti güvenilir ve adil kişilerden almışlarsa irsal yoluna başvururlardı. Onların rivayetleri bu şekilde nakletmeleri hiç yadırganmazdı. Nitekim Ebû Hureyre, doğrudan Resûlullah’tan (s.a.v) işitme imkanı bulunmasına rağmen , naklettiği rivayeti doğrudan Hz. Peygamber’den (s.a.v) işitmediğini itiraf etmiş ve konu hakkında görüş ayrılıkları çıkınca bu durumu açıklamıştır.
12- Alimlerle görüşürken edep kurallarına riayet etmek gerekir.
13- Devlet yöneticilerinin Allah’a isyan niteliğinde olmayan emirlerine uymak gerekir. Kimi zaman yapılması istenen iş zor da olsa onlara itaat edilmelidir.