YARATILAN İLK İNSAN KİMDİR ?

Yaratılan ilk kişi hakkında gelen hadislerin, alimlerin tesbit ettiklerine göre sahih olmadıkları bilinen bir gerçektir. Bu hadisleri incelediğimizde birbirleriyle çeliştiklerini görebiliriz. Bir hadiste şöyle geçiyor “Allah’ın yarattığı ilk şey kalemdir.” Bir başka hadis “Allah’ın yarattığı ilk şey; akıldır.” Toplum arasında yaygın olan ve bilinen mevlit kıssalarında da şöyle geçmektedir; Allah Teala kendi nurundan bir parça aldı ve ona şöyle dedi; Ey Nurum! Muhammed ol. Böylece Allah’ın ilk yarattığı kişi Muhammet (s.a.v) oldu. Daha sonra aynı şekilde gökler ve yerler de yaratılmıştır. Yine bu kıssalarda geçen yaygın bir söyleniş de şudur; “Salat ve selam senin üzerine olsun Ey Allah’ın yarattığı ilk kişi.” Hatta halkın bunu sanki ezandan bir parçaymış gibi ezanın sonuna ekleyerek söyledikleri duyulmuştur.
Gerçekte Allah Teala’nın yarattığı ilk kişinin Peygamber (s.a.v) olduğu kesinlik kazanmamıştır. Şayet kesinlik kazanmış olsa bile bu, onun üstünlük ve Allah katındaki şerefini daha da artıracak değildir. Allah Teala onu Kur’an’mda överken gerçek fazilet temellerine dayanarak övmüştür. Bu konuda Allah Teala şöyle buyuruyor:
“Muhakkak sen büyük bir ahlak sahibisin.” 243
Bizim Peygamberimiz (s.a.v) Hz. Muhammed’tir, Kureyşlidir, Haşimilerdendir, dedesi Abdulmuttalip, babası Abdullah’dır. Annesi Amine’dir. O da diğer insanların doğduğu gibi doğmuş diğer insanların yetiştirildiği gibi yetiştirilmiştir. Kendisinden önceki nebiler ve resuller nasıl gönderilmişse o da aynı seçilmiştir.
“Ey Muhammedi Şüphesiz, sen de öleceksin onlar da ölecekler.” 244
Diğer peygamberler kıyamet gününde nasıl sorumlu tutula-caklarsa O da diğerleri gibi sorumlu tutulacaklardır.
“Allah Peygamberleri topladığı gün; Size ne cevap verildi? der. Onlar; Bizim bir bildiğimiz yoktur, doğrusu görülmeyenleri bilen ancak sensin, derler.” 245
Kur’anı Kerim’in bir çok yerinde Hz. Muhammed (s.a.v)’in insan olduğunu te’yit eden ayetler vardır. Birçok surelerde Allah Teala bu gerçeği insanlara bildirmesi için Peygamber (s.a.v)’ine emretmiştir.
“De ki; Ben de sizin gibi bir insanım; ancak bana vahyolunuyor. ” 246
De ki; Fesuphanallah! Ben peygamber olan bir insandan başka bir şey miyim?” 247
O (s.a.v) da diğer insanlar gibidir. Tek özelliği risalet ve va-hİy almış olmasıdır.
Peygamber (s.a.v) kendisinin de kul ve beşer olduğunu vurgulamıştır. Diğer dinlere mensup daha önceki insanların peygamberlerini taktis ve övgüde izledikleri aşırı tutumlarından ümmetini uyararak aynı şeylerden sakındırmıştır. “Hıristiyanlarm Meryem oğlu İsa’yı aşırı övdükleri gibi siz de beni aşırı övmeyin. Çünkü ben, Allah’ın kulu ve elçisiyim.” (Buhari)
Peygamber (s.a.v) de diğer insanlar gibi bir beşer olduğuna göre onun, ne nurdan ve ne de değerli bir madenden yaratılması söz konusu değildir. O da insandan çıkan ince bir sıvıdan yaratılmıştır.
İşte Peygamber (s.a.v)’in yaratılış yönü bu şekildedir.
Risalet yönünü ele alacak olursak; kendisine verilen risalet Allah Teala’dan bir nurdur. Kur’an-ı Kerim bunu şu şekilde açıklıyor.
“Ey Peygamber! biz seni şahit, müjdeci, uyarıcı; Allah’ın izniyle O’na çağıran nurlandıran bir ışık olarak göndermişizdir.” 248
Allah Teala ehli kitaba ise şöyle sesleniyor.
“Size Allah’dan bir nur ve apaçık bir kitap gelmiştir” 249
Ayette geçen nur, Allah Resulü’dür. Aynı zamanda Peygam-ber’e indirilen bu Kur’an da bir nurdur.
“Öyleyse Allah’a Peygamberine ve indirdiğimiz nur’a, Kur’an’a inanın…” 250
“Ey İnsanlar! Rabbinizden size açık bir delil geldi, size apaçık bir nur, Kur’an indirdik.” 251
Allah Teala Peygamberinin görevlerini şöyle belirlemiştir.
“Bu, Allah’ın izniyle, insanları karanlıklardan aydınlığa çıkarman için, sana indirdiğimiz kitaptır.” 252
Allah Resulünün duası şu şekildedir; “Ey Allah’ım! Kalbime nur, kulağıma nur, gözlenme nur, saçıma nur, kemiklerime nur, sağıma ve soluma nur ver. Önümde nur ve arkamda nur kıl” (Buharı
ve Müslim)
O; nur peygamberidir, hidayet elçisidir. Allah Teala bize Peygamberinin sünnetine uymak suretiyle ümmetinden olmayı nasip etsin. (Amin)
243 Kalem, 4
244 Zümer,30
245 Maide,I09
246 Kehf, 110
247 İsra,93
248 Ahzap,45-46
249 Maide,15
250 Tegabun, 8
251 Nisa, 174
252 İbrahim, 1

ruh çağırma diye bişey var mı?

İbn-i Kayyım ‘Ruh’ adlı kitabında, selefin bu konuda ittifak ettiklerini ve onlardan gelen tevatür derecesindeki bir çok rivayete göre; “ölüler, kendilerini ziyarete gelenleri bilirler, onları tanırlar ve hatta buna sevinirler” dediklerini, belirtmiştir. Gerçekte insanlar, ruh çağırma seanslarında çağırdıkları ruhların kendi akraba ve yakın dostları olduklarını iddia ediyorlarsa da aslında onlar cinlerden ve şeytanlardan başka varlıklar değildirler. Şeytan ve cinlerin vermiş oldukları haberler de gayp haberleri değildir. Sadece, bazıların bilip de bazıların bilmedikleri nisbi verilerden ibarettir. Bu tür haberleri insanlarla beraber bulunan cinler ve insler de bilir. Onların verdikleri haberlerin, büyük bir kısmı yalan olup çok azı doğrudurDe ki: “Göklerde ve yerde Allah’tan başka kimse gaybı bilmez. Ne zaman dirileceklerini de bilmezler.(Neml:65)

ölü üzerine ağlamak ölüye azap çektirir mi?

“Ölü, ailesinin üzerine, ağlama-sıyla azap çeker(hds)” kimse başkasının yükünü taşımaz(en’am:64) durum zıt gibi?Yukarda bahsettiğiniz hadis kesinlikle sahihtir ve şahinliği üzerinde de ittifak edilmiştir. Buharı ve Müslim bu hadisi İbn Ömer’den şu ifadeleriyle nakletmişlerdir. Buharı, Ahmet b. Hanbel ve Tirmizi: Muğire’den şu ifadelerle rivayet etmişlerdir. Kim Ölünün üzerine feryadı figan ederse onun feryadıyla ölü azap çeker. Suyuti bu konudaki hadisler mutevatirdir. Sıhhati üzerinde ileri geri konuşmanın bir anlamı yoktur, demiştir. Eskiden beri bir çok alim bunun üzerinde durmuş ve bir çok te’viller yapmışlardır. Hafız İbn Hacer ‘Fethu’l Bari1 adlı kitabında bu tevilleri nakletmiştir:1- Ölü, ailesinin kendisi üzerine sızlanıp ağlamalarım duyunca acı çeker. Bilindiği gibi ölü kabirde ailesinden, yakınlarından ve onların yaptıklarından tamamen habersiz değildir. Hafız şöyle der: “Bu, mutekaddim alimlerden olan Ebu Cafer et-Taberi’nin tercihidir. İbn Murabıt, îyaz ve kendisine tabi olanlar da bunu tercih etmişlerdir. İbn-i Teymiyye ve muteahhirinden olan bir cemaat de aynı görüştedirler.2-Hadiste geçen ‘Azab’ın manası meleklerin ölüyü, ailesinin kendisine yaptığından dolayı kınaması anlamındadır.3-Buharinin tercih edip de kesin olarak hükmünü koyduğu görüşü şudur; Hadiste kastedilen ağlamaktan maksat; her ağlamak değil de sadece üzerine ağıt yakılanlar feryadı figan edilenlerdir. Ölüden maksat ise; her ölen kişi değildir. Hadiste kastedilmek istenen ölü, hayatta iken aynı şeyleri kendileri de yapanlardır. Bu davranışlarıyla ailelerine kötü bir örnek oluyorlardı. Onlar hayatta iken bu tür şeyler yapmayı adet edinmişlerdi.

HER ŞEY YARATILDIYSA ALLAH’I KİM YARATTI ?

Bu soru,Determiniz – indetermizim konusudur.başka deyişle felsefi bir sorudur.her şeyin bir sebebi vardır,derler.yanlız biyere kadar sebeplerin olması aklen mümkünken biyerden sonra sebeplerin devam edemeyeceği de her aklı selimin anlayacağı bir gerçektir.misal vermek gerekirse ben varım çünkü annem babam var.Babamın varlığı da onun anne babasına bağlıydı,bu şekilde zincir geriye doğru gider taki aklın duracağı yere kadar.akıl nerde duruyor?’’iyi de ilk insan nasıl var oldu?’’darwine göre maymundan geliyor olsak da ilk maymun nasıl var oldu?gerçi darwin’in tüm tezi çürütülmüştür.bir şeyin kendiliğinden var olması muhal(imkansız) odluğuna göre mecburen bir var edici olmalı!felsefe ve mantık bilgini olan farabi’nin vacibul vucud,mümkünül vucud keşfi bu konuya aydınlık getirmektedir.varlık,var oluşu bakımından iki kısımdır.varlığı vacip(gerekli) olan,valığı mümkün olan.varlığı mümkün olanın,yokluğu da mümkündür.nitekim insanlar doğunca var,ölünce yok olmaktadırlar.oysa vacibul vucud(bir yaratıcının gerekliliği) ise süreksiz(çoğu yazar gibi ‘’sürekli’’kelimesini allah’a kullansak,onu zamana bağlı kılmış oluruz ki Allah zamandan da münezzehtir.) var olandır.eğer böyle olmasaydı bizlerin varlığımızın mümkün olması muhal olurdu.ayrıca varlığı vacip olanın ‘’varlığı vacip değildir(alem bir yaratıcıya muhtaç deildir)’’ dedimizde akıl hemen bu yargıyı red eder çünkü onun var olması için illet vardır ki o da var olanların varlığıdır.aslen bizler olmasak da o vardır ama onu bilmemiz varlığımızla mümkündür.

Varlığı mümkün olanların şeylerin sonsuza dek sürüp gitmesi mantığa aykırıdır çünkü bunlar bir şarta bağlıdır(teselsüle cevaptır)

EFSUNKAR

dünyanın 6 günde yaratılması allah’ın acizliğini gösterir mi?

‘’Rabbiniz o Allah’dır ki, gökleri ve yeri altı günde yarattı.(Yunus:3)’’

Hiç şüphe yok ki ayette geçen günler ile bizim bildiğimiz günler aynı değildir. Bizim günlerimiz yirmi dört saatten ve göklerle yerlerin yaratılmasının neticesinde gece ve gündüzün meydana gelmesiyle beraber ortaya çıktı. Yerkürenin ve gökyüzünün yaratılmasında bu günler esas olarak alınamazlar.nitekim buna işareten Allah Teala şöyle buyuruyor’’ Rabbin indindeki bir gün, sizin sayacaklarınızdan bin yıl gibidir.(Hac:47)’’ Belki de altı günde yaratmasının hikmeti; kullarının bu yaratmadan, aceleciliği terkedip ağırbaşlılıkla hareket etme dersini çıkarmalarını istemesi olabilir. Bundan dolayı yavaş davranmanın Rahman’dan, aceleci davranmanın ise şeytandan olduğu söylenmiştir(Prof.Dr. Yusuf El Kardavi )